29 Aralık 2014

Mali disiplin tabutuna bir çivi daha - II: Ödenek üstü harcama

Aslında bu bir yeni yıl yazısı olmalıydı. Birçok şeyin geçmişte kaldığını, gelecek yılın umut dolu olduğunu içermeliydi. Medyayı izleyebildiğim kadarıyla bahsettiğim yazılardan çok var.

Bir önceki yazıda kaldığım yerden devam edeyim. Eskiyi çok aratmayan ama yeni yıla da yabancı olmayan bir konu: Ödenek üstü harcama.

Nedir?

26 Aralık 2014

Mali disiplin tabutuna yeni bir çivi daha: Hazine garantili tahvil

Hazine Müsteşarlığı, Perşembe günü Resmi Gazete’ de kamu kurumlarının dış finansman sağlamasına ilişkin bir Yönetmelik yayımlandı.

Yönetmelikle getirilen temel değişiklik, Hazine garantili tahvil ihracı yapılabilmesine olanak tanınması. Yani Hazine garantili proje tahvillerinin önü açılıyor.

Neden?

Bu değişiklik büyük olasılıkla, finansman sağlama güçlükleri yaşanan, büyük altyapı projelerinde yaşanan tıkanıkların aşılması amacına hizmet ediyor. Dahası anılan yönetmeliğin 5. maddesinin 3. fıkrasına göre; eskiden yüklenici sadece proje kredisi teklifi ile gelirken ve bu  krediler yüzde 95’e kadar garanti edilirken şimdi tahvil ihracı teklifi ile gelecek ve yüzde 100’e kadar garanti alacak.

25 Aralık 2014

Veli Kavlak’ın muhteşem davranışının bana hatırlattıkları

Bir kupa maçındasınız, takımınız mağlup ve oyunun ilk dakikaları... Hakem rakip oyuncuya, size yaptığı faul için kırmızı kart gösteriyor. Siz arkadaşlarınızla beraber, “hocam hareket kırmızılık bir hareket değildi” diyorsunuz. Ve hakem kartın rengini sarıya çeviriyor. Takımınız kendi sahasında mağlup oluyor.

Maçı seyrederken inanın bana gözlerim doldu. Ağlamamak için kendimi zor tuttum. Trabzonspor taraftarıyım ama o an için ben de “Kartal oldum, Çarşı oldum !?”. Bana göre spor buydu, ahlak buydu, örnek olmak buydu.

Baksanıza benim gibi birisine, ekonomi yazmaya alışkın olan bir emekliye, spor yazısı yazdırdılar.

Başta Veli Kavlak olmak üzere tüm Beşiktaş camiasını, yiğit Adanademirspor’luları ve hakem heyetini bize bu ortamı yaşattıkları için, en içten duygularla kutluyor, gözlerinden öpüyor, saygılarımı sunuyorum.

Neden bu kadar duygulandım biliyor musunuz?

22 Aralık 2014

2015’te Türkiye’de olası riskler

Dünyada yaşanabilecek riskleri önceki yazımda ele almıştım. Sıra memlekettekilerde.

Önceden belirtmemde yarar var. Para ve sermaye piyasalarında işlem yapanlar hesaplanabilen risklerden korkmaz. Onlar için kriz bile, eğer öngörülebilirse, alınır/satılır bir şeydir. Ne yazık ki, ben bazıları gibi, yüzdeler verip olasılıkların hesaplanmasına yardımcı olamayacağım.

Önce ekonomik riskler:

21 Aralık 2014

Önümüzdeki dönemde dünya risk haritası

Yılın bu günlerinde, uluslararası yatırım banklarının yıllık değerlendirme ve bir sonraki yıla ilişkin görüşlerini içeren raporlarını yayımlar. Ben de elimden geldiğince bunları okumaya, dünyayı ve Türkiye’yi nasıl değerlendirdiklerini anlamaya çalışırım.

Okuduklarımdan çıkardığım kısa bir özeti başlılar haliyle, aşağıda bilginize sunuyorum:

·      Diğerlerinin yanı sıra, dünya ekonomisini gelecek yıl etkileyecek üç ana konu var.

17 Aralık 2014

2001 Krizinden bu yana değişen bir şey olmamış

Hemşerim Temel’in çok bilinen, benim de sık tekrarladığım bir fıkrasıdır: Dursun’un ısrarlarına dayanamayan Temel sinemaya gider. Filmin başlangıcında MGM’ın aslanını görünce Dursun’a; “Ben ha bu filmi görmüş idim” der.

Gelin biraz eskilere gidelim. Şu çok bilinen tarih tekerrürden ibarettir sözünün doğruluğunu bir daha kontrol edelim.

Önce şu alıntıyı dikkatle okuyun lütfen.

16 Aralık 2014

Devletten sadece siyasetçiler ve bürokratlar mı çalıyor?

Yarın, geçen yıl 17 – 24 Aralıkta yapılan ve dört bakanın istifasına yol açan yolsuzluk operasyonların birinci yılı. Bildiğiniz gibi TBMM’de bir komisyon bu konuda çalışıyor.

Ben araştırması devam eden bir olayı yazmayacağım. Siyasal ve hukuksal sonuçlarını zaten her gün hepimiz tartışıyoruz. İş öyle bir noktaya getirildi ki, küçük hırsızlıklar mubah görülür oldu. Dahası toplumun geniş kesimleri böylesi yaklaşımlara tepki vermez oldu. Bunun nedenleri ne olabilir? Bence olayın bu yanı üzerinde durulması gerekiyor.

Size bir KDV örneği vermek istiyorum.

12 Aralık 2014

Orta gelir tuzağını aşmak için

Ekonomi, özünde, kıt kaynakların yönetilmesidir. Üretim kaynakları tarihin hiç bir döneminde insanlara yetmemiştir. Bu nedenle göçler, savaşlar yaşanmıştır. Siyasal sistemler buna çare bulmak için denenmiştir. Kıt kaynakların yönetimi işi kapitalizmde piyasaya bırakılmış, sosyalizm denemelerinde devlet merkezi planla karar vermiştir.

Sovyetlerin dağılmasından sonra galip görünen piyasa, son küresel krizle çözümü çok zor bir sorunla karşı karşıya kaldı. Gelişmiş ülkeler bile büyüme sorununa çözüm bulmaya çalışıyorlar.

Yükselen piyasa ekonomisi denen bizim gibi ekonomiler ise sıçrama yapamıyorlar. İçine düştükleri orta gelir tuzağıyla, kişi başına düşen mili gelirleri 10 -15 bir dolar civarında takılıp kaldı. Bu sıkışmanın küreselleşme, serbest ticaret, üretim modellerinin değişmesi gibi dıştan gelen konular var.

Ama söz konusu tuzağın oluşmasında dış etkenler kadar içyapılardan gelen sorunlardan kaynaklandığı kesin. Yasal ve siyasi kurumsallaşmadaki eksikliklerin büyümenin önünde önemli engeller oluşturduklarını biliyoruz.

Ekonomide üç ana konu

11 Aralık 2014

Din hizmetlerine önem veren devlet

Dün liderlerin TBMM’deki bütçe konuşmalarını elimden geldiğince dikkatle dinlemeye çalıştım. Klasik karşılıklı suçlamalar, iddialara cevap verme adına aile bilgilerinin ortaya yayılması, seçmene bol mesaj çabaları dışında fazla bir şey bulamadım.

Halbuki bütçeler hükümetlerin en önemli siyasi belgeleridir. Gerçek çağdaş demokrasilerde yasama organı yürütmenin yani hükümetin bir sonraki yıl neler yapmayı amaçladığını bu dokümanlara bakarak karar verir.

Tercümanlara ihtiyaç var

8 Aralık 2014

Bol kepçe seçim rüşvetleri dağıtılmaya başlanırsa kriz yaklaşıyor demektir

Yazıya başlamadan önce okuyucuyu bilgilendirmemde yarar var. Ben 47 yaşında, 25 yıldan biraz fazla süreyle çalışarak kamudan emekli oldum. O bir yıldır özel bir şirkette çalışıyorum ve emekli maaşımın yanı sıra ücret alıyorum. Ben bu hakkı 1991 yılında Demirel-İnönü hükümetinin çıkardığı erken emeklilik yasasıyla kazanmıştım.

Şimdi gelelim yazının konusuna. Aslında bir gazete haberi. Milliyet’in haberine göre; “Erken emeklilik fırsatları genişliyor. Yıpranma payı alarak emekliliğini öne çeken meslekler arasına öğretmenler de katılıyor.” 4 yıl çalışan öğretmen 5 yıl çalışmış sayılacak. Böylelikle 20 yıl çalıştıktan sonra 25 yıl üzerinden emekli olabilecek.

Ben de yeni öğrendim, aynı hak daha önce sağlıkçılara da tanınmış. Bildiğim kadarıyla madencilerin, emniyetçilerin, askerlerin, istihbaratçıların  ve basın mensuplarının bu tür hakları zaten vardı.

Anayasal eşitlik her çalışana erken emeklilik hakkını verir

5 Aralık 2014

Sayıştay Genel Sağlık Sigortası raporu ve 52 bin keriz!

Son yılların en kapsamlı reformlarından birisi de Genel Sağlık Sigortasıdır (GSS). Bilindiği gibi Hükümet seçimlerde bunun çok ekmeğini yedi.

GSS ile ülkede sağlık hizmeti almayan kimse kalmadı. Devlet 18 yaşından küçüklere bedava sağlık hizmeti veriyor. Büyüklerden parası olan prim yatırıyor, olmadığını gelir testiyle ispat edenler hizmetlerden bedava yararlanıyorlar. Bu açıdan bakınca klasik bir sosyal devlet uygulaması. Ne kadar destek verilse o kadar doğru.

Ama bu dünyada değişmeyen bir kural var: “Almadan veren bir Allah.” O zaman devlet, hizmet verirken yaptığı harcamaları bir yerden bulmak zorunda. İster vergi toplayarak, özelleştirme yaparak, 2B arazilerini satarak, sık sık bedelli askerlik kararları alarak ister parası olandan prim toplayarak.

Vergi ve diğer gelirleri bir kenara bırakalım. Biz parası olandan sağlık harcamalarına katkı sağlamak için alınan prim konusuna yakından bakalım. Çünkü sistemin sağlığı ve geleceği buraya bağlı.

Ürkütücü Sayıştay raporu

3 Aralık 2014

Seçimler yaklaşırken bir kez daha sosyal harcamalar üzerine

Dünya, 2008 Küresel Krizinden sonra gelir dağılımındaki eşitsizlikler, sosyal harcamaların geleceğiyle daha fazla ilgilenmeye başladı. Amerika’da sağlık reformunun bütçe açığına etkisi konuşulurken, askeri harcamalardaki sorunlar dikkatten kaçtı. Ama özellikle kamu emeklilik sandıklarının açıkları bu blokta da defalarca yer aldı.

Avrupa’daki sorunun sosyal devletin geleceği olduğunu, konuyla ilgilenenlerin çoğu biliyor. Şimdi düzenin devamı için nereden kaynak bulunacak o konuşuluyor. “21. YY da Kapital“ in yazarı Thomas Piketty gibi en üst gelir gruplarından daha fazla vergi alınmasını öneren yazarlar, hem dünya çapında şöhret hem de kitap satışından zengin oldular.

Son olarak, OECD, üyelerindeki sosyal harcamalar hakkında yeni bir çalışma yayımladı. Özet bir veri seti Tablo 1’de yer alıyor. Görüldüğü gibi, milli gelire oran olarak en çok sosyal harcama yapan ülke Fransa. Rakam yüzde 30’un üstünde. Yunanistan da üst sıralarda. Kamu sosyal harcamalarının milli gelire oranı ABD’de yüzde 18,5, bizde yüzde 12,2. Biz son sıralardayız.

30 Kasım 2014

Petrol Rusya ve Ortadoğu

Petrol fiyatları 80 doların altına indikten sonra, sanki Papa onları kutsamaya gelmiş gibi heyecanlanan piyasalar bir bayram havasına girdi. Borsa tavan yapıyor, rekorlar kırıyor. Kur hareketleri aşağı yönlü. Faizler yüzde 7 leri gördü.

Kısa vadeli işlem yapanlar için bundan iyisi Şamda kayısı. Bilanço bağlama ve dolayısıyla kar yazma mevsimindeyiz. Ne kadar çok kar olursa CEO'lar o kadar çok bonus alacaklar.

Neyse, zenginin malı fakirin çenesini yormasın. Çalışan kazansın, elması kızarsın.

Biz gelelim petrol fiyatlarındaki gelişmelere ve olası sonuçlarına.

Uzmanlar üç teknik neden sayıyorlar:

26 Kasım 2014

Son on yıldaki en büyük ekonomik kırılma

Yazılarımda devamlı belirtirim. İlginçtir, hesabında bir tane hisse senedi olmayan, cebinde bir doları bulunmayan bile ekonomik gidişatı borsaya, kura bakarak değerlendirir oldu. Bunu kendi durumunu gizlemek için mi yapar yoksa tamamen siyasi bir söylem mi kullanır anlamam.

Ermenekli Recep Amcanın yırtık ayakkabısı aslında durumun gerçek göstergesiydi. Aynı şeyi Somalı madencilerin “borcumuz var tekrar madene inmek zorundayım” söylemlerinde de gördük. Benzer içerikli en yeni veri seti hafta başında, öğretmenler gününde yayımlanan haberlerde yer aldı. Öğretmenlerin çok büyük bir çoğunluğu borçlu ve yüzde 60’tan fazlası mesleğini bırakmak istiyor.

Kısacası insanlar borç içinde yüzüyor.

22 Kasım 2014

AB-ABD ticaret görüşmeleri dünya dengelerini değiştirirken Türkiye

Tarih bize dünya savaşlarının en önemli nedeninin ticari paylaşım olduğunu öğretmiştir. Emperyalistler dünya kaynaklarını olabildiğince sömürürken, biraz palazlanan yeni güçler pay isteyince ortalık karışmıştır. Her büyük savaşın sonrasında, galiplerin dizayn ettiği yeni bir ekonomik düzen kurulmuştur.

Sovyetlerden sonrası

Buna pek uymayan bir örnek Uruguay Raund Ticaret Müzakereleridir. Sovyetler Birliği’nin savaşsız yıkılmasıyla dünyada yeni bir denge kurulmuştur. Yeni dönemin ticari dengeleri Dünya Ticaret Örgütü kontrolüne bırakılmış, küreselleşme hızla yayılmıştır.

1990’lı yılların başında, Birleşmiş Milletler Cenevre Daimi Temsilciliğinde görevliydim. Uruguay Raund Ticaret Müzakerelerini izlemek ve bazı görüşmelere katılma şansım oldu.

Ticaretin diğer konulardan ne kadar farklı olduğunu yaşayarak gördüm. Her konuda ülkeler arasındaki ittifakları görmek ve anlamak mümkündür. Ticaret müzakerelerinde kim kimin dostudur, düşmanıdır konuya göre değişir. Tarım konusu görüşülürken düşman olan AB ile ABD, fikri mülkiyet hakları görüşülürken dost oluverirler.

Yeni düzene doğru

20 Kasım 2014

Dünya İslamiyet Endeksi! Türkiye kaçıncı sırada?

The George Washington Üniversitesinden iki bilim adamı, Scheherazade S. Rehman ve Hossein Askari bana çok ilginç gelen bir çalışma yapmışlar. Çalışmanın adı “Müslüman Ülkeler Ne Kadar İslami?” (How Islamic are Islamic Counries?)[1]

Dinin sosyolojik önemini değerlendiren uzmanlar, insanların ekonomik davranışlarına olan etkilerini değerlendirmişler. Büyümeye etkilerinden tutun  da piyasa ekonomisine etkilerine kadar geniş kapsamda değerlendirme yapmak amacıyla yola çıkmışlar.

Aslında amaçları, dünya ülkelerinin ne kadar Müslüman olduklarını bir endeksle belirlemek. Basit görünen bu değerlendirmeye 208 ülkeyi dahil etmişler. Dünyadaki tüm ülkeleri 113 değişkenden oluşturdukları bir endeksle sıralamışlar.

Değişkenlerin neler olduğunu aşağıda bağlantısı verilen dokümandan bulabilirsiniz.

18 Kasım 2014

Genç işsizliği ve sosyal etkileri

Bugün dersten çıktım. Öğrencilerime anlattıklarımın ne kadar anlamlı olduğu bir kez daha düşündüm. Merkez Bankası önemliymiş, dünyada enflasyonla nasıl mücadele ediliyormuş. Bu konular onlar için ne kadar önemli? Bunları neden öğrenmek zorundalar?

İş bulma hayali

10 Kasım 2014

Bütçe açığını sıfırlamak için

Devletin bütçesi bu sene 24,4 milyar lira, gelecek yıl ise 21 milyar lira açık verecek. Bütçe açık verince Hazine mecburen bankalardan borçlanacak. “Faiz lobisinin” cebine bu sene 50 milyar lira aktaran devlet seneye 54 milyar lira ödeyecek. Tamam bu faizler önceki yılların açıklarından kaynaklanıyor. Hemen sıfırlanması mümkün değil.

Ama önümüzdeki yıldan itibaren açıklar sıfırlansa, yeni borçlanma yapılmasa, stok azaltılmaya başlansa olabilir mi? Hemen zor demeyin.

Gelin hayal kuralım.

Size üç tane seçenek sunacağım. Seçim sizin.

4 Kasım 2014

Bütçede yapısal dengeler bozuluyor

Önce bir hatırlatma yapayım. Maliye politikasında önemli olan bütçe dengesidir. Yani bütçe gelirleri ile giderleri arasındaki farktır. Eğer giderler gelirlerden fazla ise malum sonuç ortaya çıkar: Bütçe açığı ve onun sonucu da kamu borçlanması olur.
Borç takip edilirken esas olan anaparadaki değişimdir. Çünkü kamu borç stoku = anaparadır. Eğer bir yılda kamu borcunun anaparasında artış varsa stok büyüyor demektir.

Diğer bir deyimle faiz ödemelerindeki değişim stoku tanımsal olarak etkilemez. Öte yandan eğer bütçede o yıl ödenecek olan faiz kadar faiz dışı fazla (FDF) verilirse, Hazine sadece anapara ödemesi kadar yeni borç alır ve stok sabit kalır. Ama faiz dışı fazla o yılın faiz ödemesi kadar olmaz ve kamu faizleri ödemek için de borçlanmak zorunda kalırsa ve stok artar.
Bu nedenle kamu borç sorunu olan ekonomilerde asıl izlenmesi gereken bütçe göstergesi klasik bütçe açığı değil, faiz dışı dengedir. Onun tanımı da basittir:  Gelirler – faiz dışı harcamalar.

1 Kasım 2014

Bütçede kara delikler artıyor

Piyasa oyuncuları mali disiplin deyince devamlı bütçe açığı ve kamu borç toplamının milli gelire oranına bakarlar. Rakamlar küçükse sevinirler. Haklıdırlar. Çünkü onların vizyonu kısa vadelidir. Uzun vadedeki olası dertler onları germez.

Belki bazı okuyucularım hatırlayacaktır. Özellikle 90’lı yıllarda ortaya çıkan fonlarla kamu kaynaklarının kamu harcama hukuku dışına çıkarılarak özel mevzuatına göre harcanır, muhasebeleştirilir ve denetlenirdi. Bu tür uygulamalar o yıllarda ülkemizde bütçe disiplinin bozmuş; mali yönetim sisteminde dağınıklık yaratmış, kamu kaynaklarının kötü kullanılmasına yol açmıştı. Sonuç 2001 Krizi olmuştu.

31 Ekim 2014

Servet dağılımı adaletsizliğinde dünya ikincisiyiz

Bizim gibi az gelişmiş ülkelerde nicel değerlendirmeler her zaman nitel değerlendirmelerin önüne geçer. Daha çok dikkat çeker. Çünkü kolay anlaşılır.
Ne demek istediğimi biraz açayım.

Şimdi size “Bu ülkede servet dağılımı çok bozuldu” desem, “Servet mi var ki dağılımı bozuk olsun?” diye cevap vereceksiniz. Evet, Soma, Ermenek, İstanbul’daki asansör cinayeti haberlerine bakınca bu topraklarda zengin olduğu kimsenin aklına gelmiyor.

Ama var. Sadece kişisel servetlerin büyüklüğü dünyadaki diğer örneklerle karşılaştırılınca çok fazla değil. Gelişmiş ülkelerde 50 milyar dolar serveti olanlara karşılık bizde 4-5 milyar dolar servet sahipleri en önde sıralanıyorlar. Dolayısıyla üzerinde durulması gereken şey kimin ne kadar serveti olduğunu sorgulamak olmamalı.

Önemli olan servetin dağılımı

Sanayinin finansmanı: İlişkiyle değil, bilgi ve teknolojiyle donanmış üretken projelerin seçilerek finanse edildiği bir finansman modeli önerisi

Bu yazı, 23-24 Ekim tarihlerinde toplanan,  21. Yüzyıl İçin Planlama Kurultayında yaptığım sunumun özetidir. Öncekilerden uzun bir yazı olduğu için sonuna kadar okuma sabrınıza baştan teşekkür etmem gerekir.

Çalışmada önce üretimin önemine değinilecektir. Ardından kredilendirme için gerekli altyapı eksikliklerinden bahsedilecektir. Sonra proje değerlendirme ve Türkiye Kalkınma Bankası’nın (TKB) yeniden yapılanması ve denetimi için basit bir model önerilecektir.

Önerilecek model düzenlenmiş ve denetimi yapılan kapitalist bir ekonominin varlığını varsayacaktır. Devlet piyasaya yön vermekte ama asla kriz olmadıkça müdahale etmemektedir. Aksi halde ayakları havada kalacağı kesin olan modelin, başka ekonomik sistemlerde değişik versiyonlarının önerilebileceğini baştan belirtmekte yarar olacaktır.

Yanı sıra bu çalışmanın yazıldığı sırada TBMM’ye sunulan torba yasada yer alan TKB’ye yönelik değişiklikler konusu detayıyla ele alınmamıştır.

A-   Önce üretim

30 Ekim 2014

Amerikan emeklilerini daha mutlu edebilmek için

Son IMF - Dünya Ekonomik Görünümü ‘nün (World Economic Outlook – October 2014) bir bölümü altyapı yatırımlarına ve finansman ihtiyacına ayrılması dikkatimi çekti. Sadece IMF değil, G20 gibi uluslararası kuruluşlarda bu konuda yoğun çalışmalar yapılıyor.

Özetle söyledikleri şu: Dünya ekonomisi yeteri kadar büyümüyor. ABD dışındaki gelişmiş ülkelerde ve gelişme yolundaki ekonomilerin çoğunluğunda talep canlanmıyor. Başta hanehalkları olmak üzere şirketler ve kamu ağır borç yükü altında. Borç ödedikleri için tüketime veya yatırıma harcayacak paraları azaldı.

Doğal olarak, ekonomi büyümedikçe işsizlik artıyor. Avrupa ülkelerinin çoğu ve Türkiye gibi birçok ülkede geniş tanımlı işsizlik (çalışmak isteyen ama iş bulmaktan ümidi kesenler dâhil) yüzde 20’ler civarında. İşsizlik, insanlık için büyük dert. Dolayısıyla ekonomilerin bir an önce canlanması lazım.

Ama nasıl?

18 Ekim 2014

Zor ve iddialı bir bütçe

Anayasa gereği bütçe dün TBMM’ye sunuldu. Önce Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülecek ardından Genel Kurulda ele alınacak. Bir kaç küçük değişiklik sonrasında Aralık sonunda kabul edilmiş olacak.

Sizin için son beş yılın bütçe verilerini Kalkınma Bakanlığı kaynaklarından derledim. Doğal olarak aşağıdaki Tabloda, bu yıl için gerçekleşme tahmini, gelecek yıl için de program rakamları yer alıyor.

Değerlendirmelerime harcamalardan başlayayım.

9 Ekim 2014

OVP hedeflerinin tutması dışta FED’e ve AB büyümesine içte siyasi ortama bağlı

Yeni üç yıllık Orta Vadeli Program (OVP) önceki parametrelerin tümünü değiştirdi. Değişiklikler sadece makro verilerde değil. Büyüme stratejisi de değiştiriliyor. Ekonomi treni hat değiştiriyor.

Konuyu detaylandırmadan önce biraz tarih bilgisi vereyim. 2002 yılına döneceğim. Yeni iktidar olan AKP’nin Kasım 2002 de seçimlerden hemen sonra açıklanan ve oldukça olumlu yankı uyandıran Acil Eylem Planı’ndan birkaç alıntı yapıp, takdiri sizlere bırakacağım.

5 Ekim 2014

Gelişme yolundaki piyasalarda fon sıkıntısı artacak

IIF (Uluslararası Finans Enstitüsü) Washington merkezli bir kuruluş. Enstitü, dünya çapında iş yapan bankaların fonladığı, daha çok IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşlardan ayrılan uzmanların çalıştığı bir yapı. Çalışmaları, bizim de içinde bulunduğumuz yükselen piyasa ekonomilerinde (YPE - emerging markets) yoğunlaşıyor. Nedeni basit. Uluslararası dev bankalar en güzel getiriyi YPE’lerde kazanıyorlar.

Yeni kaynak girişi durmak üzere

Enstitü her yıl YPE’lere gelen fonlar hakkındaki verileri toplar ve yayımlar. Aşağıdaki grafikte, 2 Ekim’de yayımlanan rapordan alınan ve 1997-2015 arasında gelişme yolundaki ülke ekonomilerine akan fonların dağılımı ve toplamı görülüyor. (Doğal olarak 2014 ve 2015 verileri tahmin.

2 Ekim 2014

Atılan her füze artan cari açık demektir

Kaç zamandır yazmayı düşündüğüm bir konu.

Silah sanayi, ordusunun mühimmatı çoğunlukla dışarıya bağlı bir ülkenin uluslararası veya bölgesel güç olabilmesi, söylenildiği kadar kolay değildir. Çünkü basıl her tetik çoğu zaman cari açığa negatif etki yaratır.

Düşünsenize, bir F16 pilotu için asıl olan verilen hedefi vurmak, verilen görevi yerine getirmek olmak durumundadır. Onun için kaç füze atılmış, kaç mermi boşa gitmiş, maliyeti ne kadarmış gibi hesaplar akla ziyan konulardır. Böyle olmak zorundadır. Çünkü savaş maliyet hesabı yapılarak kazanılmaz. Başladın mı canını verene kadar mücadele edeceksin. Hele ülkeni savunmak için verdiğin haklı bir mücadelenin içerisindeysen asıl olan kazanmaktır. Her şeyinle kazanmak için savaşacaksın.

Ama savaş doğrudan senin savaşın değilse, çok haklı bir savaş değilse ne olacak? Sadece bölgede güç olacağız, sözümüz daha fazla geçecek gibi nedenlerle girilen sıcak mücadelenin siyasi etkilerini bir yana koyabilirsek, ekonomik sorunları çok önemli sonuçlar yaratır.

Operasyonun ABD’ye etkisi

29 Eylül 2014

Dövizde ele güne muhtaç olmamak için

Kur, özellikle Dolar, aldı başını gidiyor. İhracatçı mutlu, geliri yükseliyor. İthalatçı ve Merkez Bankası ise maliyetler ve enflasyon nedeniyle huzursuz. Enerji Bakanı bu seviyedeki kura dayanamayız, zam yapmak zorunda kalırız diyor. Çok haklı, bence geciktiler bile.

Ülkenin döviz dengesi bozuk olunca bu ve benzeri heyecanlar, tartışmalar çok normal. Vatandaşların bile güvenmediği bir yerli parayla ekonomide politika uygulamak, dengeleri tutturmak neredeyse imkânsız.

Çünkü

27 Eylül 2014

Kırılganlık göstergeleri bozuluyor

Yazılarımda, çoğunlukla, bir çalışmayı tamamen kopyalayarak yorum yapmam. Elimden geldiğince özgün olmaya çalışırım. Doğal olarak bu hiç bir kitaptan, dergiden, makaleden etkilenmediğim anlamına gelmez. Her okuduğum satırın mutlaka bir katkısı olmuştur ve olacaktır da.

Böylesi bir giriş yapmamın nedeni, aşağıdaki tabloyu çokuluslu bir banka olan Barclays’ın son raporundan tercüme ederek yazımda kullanmam.

Nedenini açıklayayım. Sıcak paranın Türkiye ekonomisindeki önemini hepimiz öğrendik. Sokaktaki insan bile dövizdeki hareketleri dikkatle takip etmeye gayret gösteriyor. İş öyle bir yere vardı ki; döviz sepetindeki değişime göre ekonominin iyiye veya kötüye gittiğini söylemeye başlayanlar var.

Dolayısıyla ekonomiye sıcak para sağlayanların bizi nasıl değerlendirdikleri beklentiler açısından hayati öneme sahip. Eğer olur da güvenleri azalır ve piyasalara döviz göndermez hatta bir de çekmeye başlarlarsa işimiz çok zorlaşır. Bunun en güzel örneğini son günlerde yaşıyoruz. Doların yükselişini durdurmak için TC Merkez Bankası yoğun bir uğraş içerisinde.

24 Eylül 2014

Bir dirhem dolar ne kadar risk örter?

Dünya karmakarışık.

Rusya Kırım’ı ilhak ediyor. Piyasalarda ses yok. Ukrayna’nın bir bölgesini Rusya’ya katmak için ayrılıkçıları açıktan destekliyor. Kimin umurunda. Sıcak para yatımcıları paralarını Rusya’dan çekip Türkiye’ye getiriyor, bizde bir bayram havası. Borsa yukarı, dolar aşağı. Afrika’da ebola virüsü yayılıyor. Binlerce insan ölüyor. Kimse aldırmıyor. İskoçya’da referandum yapılıyor, Avrupa’da siyasi dengelerin değişme riski ortaya çıkıyor, olay sıradanlaştırılıyor.

Hadi bunlar bize biraz uzak diyelim. Ya IŞID, Irak, Suriye, kısacası Ortadoğu’da bunca olay olurken, füzeler havada uçuşurken kimsenin risk değerlemesi yapmamasına ne demeli? Suriye’ye füze yağıyor, bizim piyasalar seviniyor. Sınırda yüzbinlerce insan hayatta kalma mücadelesi veriyor, sırdan bir olay gibi değerlendiriliyor. PKK barış sürecinin bittiği anlamına gelecek açıklamalar yapıyor. “Durun daha İmralı konuşmadı, bekleyin” deniyor.

Bunlar olurken yatırımcılar, “Putin’den çok Yellen’i izliyorlar”. Gözler yine FED’de ve TCMB faiz kararlarında.

“Hocam onlar eskidendi artık paradigma değişti.”

21 Eylül 2014

Refah dağılımı zenginler lehine bozuluyor

İsviçre kökenli dev çok uluslu banka UBS 2014 dünya servet çalışmasını yayımladı. Her zamanki gibi oldukça ilginç ve çok konuşulacak veriler içeriyor. Biliyorsunuz dünya zenginleri paralarını İsviçre’deki gizli hesaplarda tutuyorlar. Dolayısıyla oradan çıkan bilgiler önemli. Değişen dünya dengeleri biraz daha belirginleşiyor.

Dünya zenginleri Kuzey yarım kürede yoğunlaşmış

16 Eylül 2014

Bütçenin yapısal resmi: Vergi gelirleri faiz dışı harcamalara yetmiyor

Ne zaman bütçe rakamları açıklansa medyada bir bayram havası oluşuyor. Elde pozitif satılabilecek bir tek makro veri o kaldı da.

Sadece para piyasalarına yatırım yapan, amacı kısa vadeli yüksek getiri olan sıcak para yatırımcısı için bütçe açığına bakarak karar vermek doğru bir yaklaşım. Nasıl olsa yatırımının vadesi en fazla üç aylık. Bütçe bu sürede ne kadar değişim gösterebilir ki? Dolayısıyla açık düşükse sorun yok demektir.

Ocak – Ağustos dönemi bütçe verileri bu açıdan ele alınırsa ciddi bir soruna işaret etmiyor. Belki geçen sene ile bir karşılaştırma yapılıp, açık biraz büyümüş denebilir. Ama toplam rakam birkaç milyar lira. Korkulacak kadar büyük değil.

Hatta yılın kalan döneminde harcamalara gaz verileceğini, bugüne kadar tutulan ödeneklerin serbest bırakılacağını söyleyebiliriz. Açık rakamı belki hızla büyür ama toplamda çok önemli bir düzeye ulaşmayacağı kesin. En azından, son Torba Kanunla artacak vergi tahsilatının olumlu etkisi olacaktır.

Ancak resmin detayı biraz farklı.

15 Eylül 2014

Daha çok imam yetiştiren eğitim sistemi sonun başlangıcıdır

Bilinen bir fıkradır.

Bir avukat arkadaşına, “Bir daha dünyaya gelirsem imam olmak isterim” demiş. “Neden?” diye soran arkadaşına “Kanunları, mevzuatı hiç değişmiyor. Bir kere öğreniyorsun, ömür boyu kullanıyorsun.” diye cevap vermiş.

Bugün okullar açıldı. Milyonlarca çocuk ve gencimiz eğitim yuvalarına akın ettiler. Haberleri izlerken nedense bu fıkra aklıma geldi. İnsanların çocuklarını okutabilmek için çektikleri sıkıntıları izlemeye çalıştım.

Önce TEOG felaketi yaşandı. Yerleştirme, kayıt derken en son çocukların eğitim harcamaları velileri oldukça yordu. Bir annenin kameralara söyledikleri dikkatimi çekti. 100 liralık alış veriş için kredi kartını kullanmıştı. Umarım eşi memurdur, maaşını bugün alacaktır ve aile bütçesine büyük yük olmayacaktır.

Peki bunca derde katlanmanın amacı ne?

12 Eylül 2014

Faiz indirme tartışmasında kim haklı?

Enflasyon ve ikinci çeyrek büyümesi beklentilerden oldukça uzak gerçekleşti. Özellikle büyümede yorumcular yılsonu için tahminlerini değiştirmek için bir hikâye uydurma gayreti içerisindeler. Öyle şeyler okuyor ve izliyorum ki insanın aklı almıyor. Ekonomide tek doğru olmadığı gerçeğine sığınıp kendimi avutuyorum.

Dikkatinizi çekmiştir. Büyüme düşük gelince Merkez Bankasına eleştiriler çoğaldı ve faizleri yeteri kadar indirmediği için yanlış yaptığı söylendi. Merkez Bankası Başkanı hemen cevap verdi. “Çok hızlı faiz düşürürsek dolar fırlar” demeye getirdi.

Kim haklı?

10 Eylül 2014

Bankacılıkta eski günlere mi dönüyoruz?

Önce uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu FITCH’in açıklaması geldi. Bankaların devamlı dışarıdan borçlanarak kredi dağıttıklarına dikkat çekerek, Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) dolar dağıtımında frene basması durumunda, bizim finansal sektörün kırılganlıklarına dikkat çekti.

İlginçtir, ne borsa ne de diğer finansal piyasalar haberi pek dikkate almadılar.

Yanı sıra başta siyasetçiler olmak üzere bazı kamu yetkililerinin bir katılım bankası hakkında söylem ve uyarıları duyulmaya başlandı. Alenen bir bankanın kapatılması hakkında görüşler ortalıkta konuşulur oldu.

Yine ilginçtir, ne yargı ne de piyasalar buna bir tepki vermedi Piyasaların oportünist tavrı onların “fıtratında var”. Dolayısıyla anlamak kolay. Ama hem BDDK hem de yargının devreye girip, ilgililer hakkında işlem yapmaması pek anlaşılabilir bir tavır değildi.

Sonrasında Ziraat Bankası’nın New York şubesinde FED’in kara para soruşturması başlattığı şeklinde duyumlar çıktı. Habere kimi yalan dedi, kimi ciddiye almadı.

Bunlar yetmezmiş gibi, son günlerde sosyal medyada 10 bankanın sorunlu olduğu ve BDDK’nın işleme hazırlandığı yazıldı.

3 Eylül 2014

Hükümet bu kadar çok kamu yatırımına finansman nereden bulacak?

62. Hükümet Programının ilk dikkatimi çeken bölümlerinden birisi kamu yatırımları oldu. Programa göre; “2002-2013 döneminde toplam olarak 451,4 milyar doları kamu yatırımı, 1,8 trilyon doları özel yatırım olmak üzere toplam olarak 2,2 trilyon dolarlık sabit sermeye yatırımı gerçekleştirilmiş.”

Özel yatırımları bir yana koyalım. Eski bir Hazineci olarak kamu yatırımlarını ve finansmanını takip ediyorum. Bu bağlamda Kalkınma Bakanlığı’nın her yıl bütçe ile yayımladığı Genel Ekonomik Hedefler ve Yatırımlar raporlarını bir kez daha inceledim. Aşağıdaki tabloyu hazırladım.

Son on bir yıllık yatırım toplamı ne kadar?

2 Eylül 2014

Haneler küçülüyor en çok kira gıda ve ulaştırmaya para harcanıyor

TÜİK 2013 yılı Hanehalkı Bütçe Araştırmasını (HBA) yayımladı. 2002 yılından bu yana yayımlanan HBA yıllar itibariyle önemli bilgiler içeriyor. Her ne kadar ekonomideki çok yaygın kayıt dışılık nedeniyle ankete verilen cevapların ne kadar güvenilir olduğu sorgulanabilir olsa da tarihsel bir veri serisi oluşturduğu için dikkatle izlenmesinde büyük yarar var.

Bu bağlamda önemli gördüğüm bazı gözlemleri sizlerle paylaşmak istiyorum.

29 Ağustos 2014

Güven en önemli sosyal sermayedir

Ekonomistler için emek, sermaye ve teknoloji, üretim için olmazsa olmazlardır. Büyüme ve daha önemlisi kalkınma için bu üç temel faktörü en başarılı şekilde bir araya getiren politikaları üretebilen ülkeler başarılı olurlar. Diğer bir deyimle, eğitilmiş işgücü, yeterli sermeye ve olabildiğince yeni üretim teknolojisi üretebilen ekonomiler sürdürülebilir kalkınmayı yakalarlar.  

Bu üç faktörden bir olan sermaye bizim gibi gelişme yolunda olan ülkeler için en başta gelen sorunlardandır. Yetersizdir. Açık vardır, kapatması da çok kolay değildir.

Sermaye çeşitleri

Ama gelin önce sermayeden neyi kastediyoruz biraz açalım. Sermayeyi dörde ayıralım: Beşeri, fiziki, finansal ve sosyal sermaye.

25 Ağustos 2014

Yeni hükümet programında bulunması gereken başlıklardan bazıları

Önümüzdeki hafta yeni hükümet programı açıklanacak. Önünüzdeki dönemde ekonomide işler çok kolay olmayacak. Çünkü dışarıda hava değişmeye başladı. Sıcak paraya dayalı büyüme modelinin sonuna geldik. Bunun yerine ne konacağının, yeni bir büyüme modelinin programda detaylı bir şekilde yer alması gerekiyor.

Örneğin iç tüketime dayalı bir büyüme modeli gelecekse büyük bir yanlışla işe başlanacak demektir. Ancak ihracata dayalı büyüme için kur, enerji ve işçilik maliyetleri gibi konularda devletin yapacakları açık olmalı. Yanı sıra büyümenin teknoloji, sermeye ve insan kaynağına bağlı olduğu unutulmamalı.

Dahası, sürdürülebilir büyüme için;

22 Ağustos 2014

Ekonominin sıcak para bağımlılığı siyaseti etkiliyor

Gündem yeni başbakan ve yeni hükümet. Dün akşam başbakanın kim olacağını öğrendik. Şimdi piyasalar ekonomiden sorumlu bakanın ve ekibini merak ediyorlar.

Eğer son genel başkan ve başbakan seçimi ilkelerine bakılırsa Sayın Ali Babacan yeni hükümette olsa bile gelecek Hazirana kadar görev yapabilecek. Ama bazı medya yorumcuları sürenin uzatılmasını istiyorlar. Bu yaklaşımlarının nedenini piyasaların Sayın Babacan’a olan güveni olarak açıklıyorlar.

Güven bir devlet ve ekonomi için en önemli sosyal sermayedir.

18 Ağustos 2014

Rant ekonomisi ve demokrasi

Bir önceki yazımda “devlet malı deniz yemeyen domuzcuların” düzenine son verilmeden ekonominin sürdürülebilir bir büyümeyi yakalayamayacağını belirtmiştim. Konuyu biraz açayım.

Bunlara kısaca “rantiye” diyebiliriz.

Öncelikle belirtmemde yarar var. Aşağıdaki görüşlerin bir bölümü Nobelli iktisatçı Joseph E. Stiglizt’e ait. Son kitabı “Eşitsizliğin Bedeli, Bugünün Bölünmüş Toplumu Geleceğimiz Nasıl Tehlikeye Atıyor?” alıntı. Takip edenler bilirler, yazılarımda çoğunlukla alıntı yapmam. Ama gerek sorunun ne kadar önemli olduğunu gerek sadece ülkelere değil dünyaya ait bir dert olduğunu daha iyi anlatabilmek için bu yöntemi seçtim.

Stiglitz ABD olmak üzere tüm dünyada ekonomik eşitsizliklerin derinleştiğini belirtiyor. ABD’de nüfusun yüzde 1’lik bölümü milli gelirin yüzde 20’sini elde ediyor. Daha önce de yazdım gibi benzeri gelişmeler bizde de yayılıyor.

Ekonomideki eşitsizliklerin artmasının nedeni üretmek yerine rant arayışlarının artmasıdır. “Rant arayışları genellikle ülkenin üretkenliğini ve refahını düşüren gerçek kaynak kayıplarına yol açar. Kaynak aktarımlarını çarpıtır ve ekonomiyi zayıflatır.”

O zaman rant nedir? “En basit haliyle rant toplumun geri kalanından rant arayanlara gelir aktarımıdır.” Yazar konunun önemine binaen tanımı biraz açıyor; “Devletten alınan açık ve gizli yardım ve sübvansiyonlar, piyasayı daha az rekabetçi yapan kanunlar, mevcut rekabet kanunlarının gevşek uygulanması ve şirketlerin değerlerinin üzerinden çıkar sağlanması veya maliyetlerini toplumun geri kalan kesimine yüklemesi. Rant kavramı ilk olarak toprak gelirlerini tanımlamak için kullanılmıştı çünkü toprak sahipleri yaptıkları herhangi bir iş için değil sadece mülkiyet sahibi oldukları için bu gelirleri kazanmaktaydı.” diyor.

İlişkiyle para kazanmak

Günümüzde rantiyeler herhangi bir inovasyon yapamadan, yeni teknik geliştirmeden, hatta çoğu zaman sermaye bile koymadan sadece politik ilişkilerini kullanarak oturdukları yerden para kazanabiliyorlar. Bir tek ilişki geliştirmek için para ve zaman harcıyorlar. Bunlar çoğu zaman profesyonel insanlar. Hangi parti yetkilisinin, hangi bürokratın rant dağıtacağını çok iyi biliyorlar. Hemen geliştirilen ilişkilerle çeşitli ortaklıklar kuruluyor. Kimi zaman ihale, kim zaman maden ruhsatı, kimi zaman vergi uzlaşması, kimi zaman da değişecek kuralları önceden öğrenmeleri sayesinde büyük paralar kazanıyorlar.[1] Vergi de ödemedikleri için gelirleri, servetleri her geçen gün artıyor.

Bunlar demokrasiye de düşman

Bu tür paylaşım sistemleri zaten küçük olan refah pastasının daha da küçülmesine yol açıyor. Toplumun bir bölümü pastayı götürürken büyük bir bölümü kırıntılarla geçinmek zorunda kalıyor. Ne yazık ki ekmek yerine pasta kırıntılarına alışan gen iş seçmen kitleleri kendilerine “pastadan kırıntı verenlere” meftun oluyor. “Daha önceleri ekmeği bile zor buluyorduk, şimdi kırıntısı da olsa pasta yiyoruz.” diyorlar.

Rant düzeninin sürdürülmesi için oya ihtiyacı olan rantiyeler ve siyasi işbirlikçileri de o kırıntıları bilinçli olarak sofranın dışına dağıtıyorlar. Onlar sayesinde düzenlerini sürdürebildikleri için kamudan aldıklarının bir bölümünü örgütleri aracılığıyla dağıtıyorlar. Toplumun muhtaç kesimlerine balık tutmayı değil pasta kırıntısıyla geçinmeyi öğretiyorlar.

Ancak bu düzenin sürdürülebilmesi için sofrada her zaman büyük bir pasta ve kırıntılarının da dışarıya dağıtılabilecek kadar çok olması lazım. Ekonomi/pasta küçüldükçe önce sofradakiler kavgaya tutuşacaklar. Yeni gelenlere yer açmayacaklar. Gerekirse yeni ittifaklar kurup eskilerin bir bölümünü sofradan kovacaklar. Önce parti içindeki, sonra kırıntıyla geçinenlerin isyanını önlemek için ülkedeki demokratik kurumları yok edeceklerdir.



[1] Geniş bir rant yöntemi dizisi için; Devlet nasıl zengin yaratır?

16 Ağustos 2014

Bu düzen değişmemeli (?!)

Hem 68’li abilerimizin hem de biz 78’lilerin gençliği, önce dünyada sonra ülkemizde düzeni değiştirme uğraşısıyla geçti. Kimimiz olaya sınıfsal batık kimimiz milliyetçi. Ama ortak ideal ülkede fakirliğin azaltılması, refahın artması ve bağımsız, demokratik bir ülkede yaşamaktı. Evet amaçlar aynı olsa da yöntemler farklıydı. Bunun nedenleri ayrı bir konu.

Hepimiz ezilenin, mazlumun yanında olduğumuzu söylüyorduk. Zaten çoğumuz dar ve sabit gelirli ailelerden geldiğimiz için çözmeyi istediğimiz sorunlar aslında yakın çevremizin sorunlarıydı.

Bu nedenle geniş kitleleri etkileme şansını yakaladık. Şans diyorum ama, aslında ideallerimiz için gece, gündüz demeden; yemeden, içmeden çalıştık. Düşündüklerimizin, hayallerimizin ne kadarı doğru ise, yaptıklarımızın, eylemlerimizin o kadarı yanlıştı. Ama sonuçta mevcut düzeni değiştirmek istiyorduk.

Bugün kimsenin düzenle sorunu yok(!?)

15 Ağustos 2014

Banka kredisi ile beş yıldızlı otelde tatil yapmak

Ekonominin temel amaçlarından biri refahtan daha çok pay alabilmektir. Eğer çalışıyor, emeğinizin karşılığını alabiliyor ve bu oranda da tüketebiliyorsanız ne mutlu size. Ama geliriniz olmadan, birinden borç alarak tüketiyorsanız önemli bir sorunla karşı karşıyasınız. Gelecekten yiyorsunuz. Dolayısıyla eğer gelecekte geliriniz, ödediğiniz borç taksiti kadar artacak ise sorun yok demektir. Ama borç taksitleriniz artarken geliriniz artmıyorsa fakirleşiyorsunuz.
Ne demek istediğimi biraz açayım.

13 Ağustos 2014

Haziran 2014 itibariyle kamu borç stokunun durumu


Kamu borç stokunun artış hızı geçmiş yıllara oranla yavaşladı. Yılın ilk yarısında stok 593,5 milyar liraya çıktı. 2003 öncesindeki ve 2009 yılında görülen artış hızları şimdilik uzakta kalmış gibi görünüyor. Ama unutmamakta büyük yarar gördüğüm bir şeyi hatırlatmadan geçemeyeceğim: Kamu borcunun azaldığı bu dönemde hanehalkının ve özel sektörün borcundaki artış ülkemiz ekonomi tarihinde görülmeyen düzeylere ulaştı.

Bu açıklamayı yaptıktan sonra;

1. Yılın ilk altı ayında kamu borç stoku 5 milyar liradan fazla artmış.



2. Artışın büyük bölümü TL borçlanma sonucu oluşmuş.


3. Hazine içeride döviz borçlanmıyor. Bu nedenle borçların yüzde 70’i TL. Bir anlamda döviz riski azalmış gibi görünüyor.




4. Ancak kamu borç stokunun enstrüman yapısına diğer bir açıdan bakınca başka bir şey göze çarpıyor.  Dağılımda yüzde 31 döviz, yüzde 32 değişken TL, toplam yüzde 64’ü dövizdeki ve faizdeki değişimlere açık bir yapı karşımıza çıkıyor. Diğer bir deyimle, FED ve Bayan Yellen okyanusun öte tarafında hareketlenirse bizim borç stokumuzun üçte ikisi etkilenecek demektir.




5. Kimler Hazineye borç vermiş? Aslında çok dramatik bir değişim yok. Bankalar, şirketler ve yabancılar ağırlıklı bir alacaklı yapısı var. Bankaların içinde de kamu bankaları önde gidiyor. Gerçek kişiler kamu kağıdı almazken, tüzel kişilerin ilgisi devam ediyor.




6. Yabancıların piyasada önemli bir etken olduğu kesin. Yabancı iştahı çok doğal olarak elde ettikleri getiriyle doğrudan ilişkili. Aşağıdaki grafikten de görüleceği gibi reel faizler düştükçe yabancıların devlet iç borçlanma senedi (DİBS) tutma tercihleri azalıyor.



Son söz yerine

Vadelerin uzadığı, faizlerin düştüğü bir borçlanma ortamının sonuna yaklaşıyoruz. Dünyadaki döviz bolluğunun yarattığı bu elverişli çevre yakında yerini yüksek faiz ortamına bırakacak.

Buna karşılık Hazine seçim popülizmi ve bütçe dışına atılan işlemlerle karşı karşıya. Bütçe dışında biriken riskler günü geldiğinde önce nakit sonra borçlanma baskısı yaratacak. Olumsuz etkileri azaltmak için ivedi vergi ve harcama reformlarının hayata geçirilmesi gerek.


Öneri bizden, uygulama parti içi dertlerle ve gelecek seçimlerle uğraşan siyasilerden.