31 Ağustos 2018

Yeni OVP nasıl olmalı?

Bilindiği gibi OVP’ın (Orta Vadeli Program) amacı; kamunun üç yıllık sürede izleyeceği makro politikaları açıklayarak, özel sektöre ışık tutmaktır. Makro büyüklükleri ve yatırım ortamının nasıl olacağını açıklayarak, girişimcilerin önlerini görmelerini ve istihdam üreten yatırımlara başlamasını amaçlar.
Hazırlıkları devam eden yeni OVP’nin bunların yanı sıra, önemli bir görevi daha var. Yaşanan kriz ortamında beklentileri pozitife çevirmek için önemli bir kamu politika belgesi.Önemli çünkü; siyasi otoritenin konuyu nasıl gördüğünü ve nasıl çözeceğini açıklayacak. Eğer onda da, günü kurtarmaya yönelik önlemlere değinip, kapsamlı bir yapısal değişim programı açıklanmazsa Türkiye’nin çok derin bir krize girmesi kaçınılmaz olabilir.
Diğer bir deyimle yeni OVP, eskiler gibi “çattı pattı kaç attı?” türü sadece ekonomideki bir takım makro büyüklüklerden ibaret kalırsa beklentileri karşılamaz. 
Şimdi ne demek istediğimi biraz açayım.

28 Ağustos 2018

Bayramlık enflasyon hikayeleri

Bu tatili dolarla, Euro’yla geçirdim desem yalan değil. Tatilin başlangıcı, ay başında piyasalardaki hızlı yükselişi soranlara, görüş isteyenlere elimden geldiğince cevap vermekle geçti. Ardından bayram sırasında aşırı kalabalıklaşan kıyıların ekonomiye katkısı ve fiyatlardaki hızlı yükselişin nedenlerini anlamayla. Anlayacağınız tam bir tatil yaptım diyemem. Zaten sevgili eşim de bundan şikayetçi. Bir aydır izinliyim, “tatile ne zaman başlayacaksın?” diye soruyor.
Kafam tatil yapamıyor ki!Ne kadar zorlasam beceremiyorum. 
Sorular kafamda uçuşup duruyor. Kurlar zirveye tırmanışa devam ediyor. Bir yabancı banka raporunda bu süreç Everest tırmanışınabenzetilmiş. Zirve yapan dağcılar, ara kamplarda dinlenir, oksijen eksikliğine vücudu alıştırır, sonra tırmanışa devam eder, zirveye ulaşırlarmış. Ben de “Daha bunun zirvesine gelmedik mi? diye sorup duruyorum. Önümüzdeki aylardaki borç geri ödemeleri ve cari açığın finansmanını düşününce moralim bozuluyor.
Ardından yaşadığım iki olay beni enflasyonun ne olacağı konusuna götürdü. 

22 Ağustos 2018

Almanya finansal savaş ilan etti (mi?)

Haberi okuyunca heyecanlandım. Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas“Dünyada ABD’den bağımsız yeni bir ödeme sistemine ihtiyaç var” demiş. Bakanın bu çıkışı ABD’nin İran ambargosu politikasına bir tepki olarak gündeme gelmiş. Dahası, Almanlar IMF’ye alternatif olarak, Avrupa Para Fonu kurulmalı demişler. Anlayacağınız ABD’ye “yeni dünya kurallarını tek başına koyamazsın” demeye getiriyorlar. 
Önce kısa birkaç teknik bilgi vereyim. Dünyada tüm dolar ve Euro işlemlerinin kaydedildiği SWIFT, merkezi Belçika’da olan bir sistem. Asıl amacı tüm finansal işletmelere parasal işlemler hakkında bilgi sunmak. 
Kuruluş amaçlarına bakarsanız sanki siyasetten bağımsız bir özel işletme. Oysa durum buna pek uymuyor. Örneğin gazetelerde yer alan bir habere göre, yıllar önce Danimarkalı bir iş adamı, bir Alman bankasına, ABD’nin ambargo uyguladığı Küba’dan dolarla puro almak istediğinde, işlem Washington’dan bloke edilmiş.
Benzeri olayları bizler de Rıza Zarrafdavasından hatırlıyoruz. Halkbank davasının özünde, ambargoya rağmen İran’la dolarla işlem yapılması konusu var. ABD mahkemesi, Türkiye’de, İran’la dolarla ticaret yapılmasını, kendi kanunlarına aykırı bularak ceza verdi. Aynı argümanı, Fransız bankası BNP Paribas’ın Afrika’da yaptığı dolar işlemleri için, 9 milyar dolar kadar ceza keserken de kullandı.
Almanların bu çıkışı önemli. Çünkü son dönemde “dolar dışında bir parayla ticaret” tartışmaları var. Rusya, Çin, Brezilya, Hindistan ve hatta Türkiye bu yönde adımlar atmak için bir arayış içerisindeler.

17 Ağustos 2018

Ekonomide yeni denge!

Baştan belirteyim. Ne olduğunu anlamakta zorlananlar varsa hiç kendilerini yormasınlar. Bakış açılarında derin bir ayrılık var. Olayı tetikleyen etkenlerin ekonomik mi yoksa siyasi mi?  
Aşırı dolarize olmuş, sıcak paranın toplamı milli gelirin yüzde 25’le tarihi zirvesinde olan, yılda 240 milyar dolar dış kaynak bulması gereken bir ekonomide, niyeti kötü olan yabancılar bunu istismar etmez mi? Kendi lehine kullanmaz mı? Orta ve uzun vadeli politikalarını bunun üzerine kurmaz mı? Osmanlı kapitülasyonlar ve aşırı dış borçlar yüzünden ne hallere geldi bilmiyor muyuz?
Sıcak paraya bağımlı bir ekonomide ülke riski değerlendirmeleri hayati önemini Benim Mülkiye’deki öğrencilerim biliyor. Ülke derecelendirmesi yapılırken nelere dikkat edildiğini onlara her yıl anlatırım. (Derste yaptığım sunuma ulaşmak için: http://hakan.hozyildiz.com/kaynaklar/?tid=30#sbf-5.-hafta )  ABD, AB, İngiltere ve Japonya ile ilişkilere verilen özel öneme atıfta bulunurum.Öğrencilerim genellikle neden özellikle bu ülkeler diye sorarlar. Cevabım basittir: Sıcak para döviz fonlarının büyük çoğunluğu New York ve Londra olmak üzere Tokyo, Frankfurt ve Paris’ten yönetilir. Eğer o ülkelerle bir sıkıntı yaşanırsa bu sorun olarak algılanır ve ülke risk primleri artar.
Bunlar tamam. Ama son yaşananları sadece dış politika ile açıklamak, alınan bunca ekonomik kararı açığa düşürür.

11 Ağustos 2018

Piknikçilerin mangalı ormanı yakıyor

Gazi Mustafa Kemal’inöğretisinden biliyoruz ki; “Ekonomisi zayıf ulus, yoksulluktan ve düşkünlükten kurtulamaz; güçlü bir uygarlığa, kalkınma ve mutluluğa kavuşamaz; toplumsal ve siyasal yıkımlardan kaçamaz.”
Bu bağlamda, yıllardır; “Bu borç yükü ve bu kadar dolarizasyon ile ekonomi gitmez. Dışa, sıcak paraya bağımlı ekonomik yapı bir gün duvara toslar. O zaman borç verenler emir vermeye başlarlar.”diye yazdım, durdum.
Ancak çok az duyarlı insan dışında kimse sesimi duymadı. Bazıları yazılarımı hor gördü. Bazıları gereksiz, bir kısmı para kazanmadığım bir iş yapmamın nedenini sorguladılar. 
Elimden geldiğince basit bir cevap vermeye çalıştım: “Belki yazılarımı beğenmiyor olabilirsiniz. Ama ben 1994 ve 2001 Kriz deneyimlerini bir şekilde yaşamış biriyim. Elimden geldiğince, çapım yettiğince iyileri ve kötüleri gözlemledim. Gözlemlerimi ve deneyimlerimi ne kadar okuyucum varsa, özellikle öğrencilerimle paylaşmak benim yurtseverlik görevimdir” diyerek yazmaya devam ettim. 
Amacım bugünlerde yaşadıklarımızın kaçınılmaz olduğunu anlatmaktı.

5 Ağustos 2018

Yapmayın etmeyin gitmeyin gençler

Birkaç ay önceydi. Yurtsever bir baba, mühendis olan ve yarı resmi bir şirkette çalışan kızının yurtdışından iş teklifi aldığını söyledi. İçi buruk, kafası karışıktı. Çok sevdiği yavrusu; ülkesinde kalıp, orta halli bir sabit gelirli olarak yaşamak ile yurt dışına gidip, daha iyi şartlarda, çağdaş bir iş ortamında yaşamak arasında bir tercih yapmak zorundaydı. Ne diyecekti?
Bana sordu. Her konuda az çok fikri olan birisi olarak hemen cevap vermekte çok zorlandım. Devlet okullarında okuyup mühendis olan, en iyi devlet üniversitelerinden birinde lisansüstü eğitimini tamamlayan, iyi de bir işi olan genç mühendise ne denebilirdi? 
Anladığım kadarıyla onun en çok aradığı şey, kendi alanında kariyer yapmaktı. Çalıştığı şirkette siyasi tercihler, liyakatin önüne geçmeye başlamıştı. Kararını verdi ve Avrupa’ya gitti. Yolu ve bahtı açık olsun.
Sonra araştırmaya başladım. 

2 Ağustos 2018

2001 Krizinden çıkışta bir aşama: İstanbul Yaklaşımı

Yıl 2001. Yine bir Ağustos ayıydı. Günler Krizin tahribatlarını onarmakla geçiyor.
Kamu açıkları ve bankalar için önlemler alınmış, yavaş yavaş taşlar yerine oturmaya, sistem çalışmaya başlamış. Herkes umutlu. Sadece Krizin ve öncesi dönemin reel sektör üzerinde yarattığı tahribatın nasıl çözüleceği düşünülüyor. Öneriler havada uçuşuyor. 
Fikrin kimden çıktığını tam olarak hatırlamıyorum. Daha önce İngiltere’de uygulanan “Londra yaklaşımından” esinlenerek adına “İstanbul Yaklaşımı” denen bir Finansal Yeniden Yapılandırma Programı (FYYP) süreci başlatıldı.
Önce, 31/Ocak/2002 tarihinde, 4743 sayılı Mali Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması ve Bazı Maddelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunçıkarıldı.
Bu kanunla; bankalarla anlaşan, borçlarını yeniden yapılandıran şirketler, neredeyse tüm vergilerden ve kamuya olan bazı yükümlülüklerinden muaf tutuldular.  
Yanı sıra, bu Programa katılan bankaların sermayelerinde herhangi bir azalma olursa ve eksiklik sermayedarlar tarafından karşılanamazsa, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’ndan (TMSF) sermaye benzeri uzun vadeli kredi verilmesi karara bağlandı. TMSF bu kaynağı Hazine’nin çıkaracağı özel tertip devlet iç borçlanma senedi olarak bankalara verdi.
Borçlarını ödemekte zorlanan şirketlere yeni şartlar, Türkiye Bankalar Birliği’nin hazırladığı bir Çerçeve Anlaşma ile sunuldu. 
Sonuç Tabloda özetlendiği gibi oldu.