Yarın, geçen yıl 17 – 24 Aralıkta yapılan ve dört bakanın
istifasına yol açan yolsuzluk operasyonların birinci yılı. Bildiğiniz gibi
TBMM’de bir komisyon bu konuda çalışıyor.
Ben araştırması devam eden bir olayı yazmayacağım. Siyasal
ve hukuksal sonuçlarını zaten her gün hepimiz tartışıyoruz. İş öyle bir noktaya getirildi ki, küçük
hırsızlıklar mubah görülür oldu. Dahası toplumun geniş kesimleri böylesi
yaklaşımlara tepki vermez oldu. Bunun nedenleri ne olabilir? Bence olayın bu
yanı üzerinde durulması gerekiyor.
Size bir KDV örneği
vermek istiyorum.
Alış verişe gittiniz. Mağazada kasanın yanında, “KDV
fiyatlara dahildir” levhası görürsünüz. Yani tüketiciye söylenen şu, 118
liralık bir şey satın aldığınızda fiyatın 18 lirası devlete ödenmesi gereken
KDV , gerisi işyeri sahibinin maliyeti ve getirisidir. Yapılan her ticari işlem
sonucunda, kanunda belirtilen oranda KDV tahakkuk
eder. (Bazı ürünlerde KDV yok.)
Yasa gereği tüketiciden KDV karşılığı parayı alan iş yeri
sahibi, ayın belli günlerinde devletin bankalardaki hesabına veya doğrudan
vergi dairesine bu paraları ödemesi gerekir. Bu işleme tahsilat deniyor.
Yani vergiyi doğuran işlem yapıldığında vergi tahakkuk eder,
ödeme yapıldığında tahsilat işlemi yapılmış olur.
Ancak bu topraklarda
çoğunlukla tahakkuk eden KDV’ye el konulur devlete ödenmez. Diğer vergi ve cezalar için de aynı şey söz
konusu ama onlardaki durum KDV’den farklı. Gelir vergisinde elde edilen gelirin
vergisi ödenmiyor. KDV’de ise devlete ödenmesi gereken paraya el konuluyor. Sakın yanlış anlaşılmasın ikisi de suç,
ikisi de yanlış. Ama birinde işletmeciye emanet edilen parayı devlete
ödemeyerek tam anlamıyla hırsızlık yapılıyor.
Aşağıdaki tablo çok
şey anlatıyor.
Tabloyu Maliye
Bakanlığı kaynaklarından yararlanarak hazırladım. Veriler, bu yıl hariç,
yılsonları itibariyle bütçe gelirlerinde, vergilerde ve KDV özelinde ne kadar
vergi tahakkuk etmiş ne kadarı tahsil edilmiş onu gösteriyor. İlk bölümde tahakkuk eden miktar ile
tahsilat edilen miktar arasındaki farkın kaç lira olduğu görülüyor. Bu
yılın ilk on bir ayında 27 milyar lira KDV tahsil edilememiş. Ama tahsil
edilemeyen toplam vergi miktarı 72 milyar lira. Bunları ve vergi dışı gelirleri
de içeren bütçe gelirlerinin hepsinden tahsil edilemeyen miktar ise 185 milyar
lira. Rakamlar bize tahakkuk eden cezaların büyük çoğunluğunun tahsil
edilemediğini gösteriyor.
Tablonun ikinci
bölümünde, tahakkuk eden vergi ve diğer gelirlerin ne kadarının tahsil
edilebildiğini oransal olarak gösteriyor. Yine bu yılı örnek alırsak, oran
KDV tahsilatında yüzde 57’ye yaklaşırken, vergi gelirlerinde yüzde 82
civarında. Bütçe gelirlerinde tahakkuk / tahsilat oranı yüzde 67.
Her ne kadar diğer yıllarla karşılaştırma yapabilmek için
daha bir aylık verilere ihtiyaç olsa da, resim ortaya çıkmış gibi. 2006 yılında yüzde 81 olan KDV tahsilat
oranı, Küresel Kriz sonrası dönemde yüzde 55-65 aralığına düşmüş. Bu gelişme bize, tahsilat sorununun
konjonktürel bir durum olmadığını gösteriyor. Maliye Bakanlığı düşüşün
nedenlerini bizden çok daha iyi bildiğine göre, yakında bir “KDV tahsilatını
artırma stratejik planı” açıklar her halde.
Ancak ben işin işletmeci tarafını daha çok önemsiyorum. Tahsil ettiği parayı devlete ödemeyip
harcayan ile devletin kasasını doğrudan soyan arasında “kul hakkını yemek”
adına ne fark var? İkisi de aynı değil mi? Eğer öyle ise, toplumda devletin
malı soyanların sayısı kaç?
Bu arada, bugün Çarşı’nın
davası başlıyor. Bir Trabzonspor taraftarı olarak Çarşı’nın yanındayım. Ve
merak ediyorum, bunca KDV hırsızını görmezlikten gelen devlet, bir taraftar
grubunu nasıl darbeci olarak yargılayacak acaba?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder