30 Haziran 2016

Karar alıcılara güven kalmadı

Merkez Bankalarının uluslararası üst kuruluşu olan BIS (Bank for International Settlements – Uluslararası Ödemeler Sistemi) yıllık raporunu yayımladı. Önemli ve kapsamlı bir rapor. Çok teknik bilgi içerdiği için fazla detayına girmeyeceğim.
Amacım raporun risklerle ilgili bölümünü özetlemek.

2009 Küresel Krizi sonrasında dünya ekonomisinin toparlanamadığı artık genel kabul görmüş bir fikir. Hatta tanınmış bazı iktisatçılar, kapitalizmin krizden çıkamadığını ve kolay kolay çıkamayacağını yazmaya başladılar.

Daha sorunlara kesin ve kalıcı bir çözüm bulunamadan yenilerinin ortaya çıkması, zaten istikrar tedbiri yorgunu olan karar alıcıları ve toplumun dar gelirli geniş kesimlerini olumsuz etkiliyor. Acıtan kararları almak zorlaşıyor.

Dolayısıyla, küreselleştikçe küçülen dünyadaki olası riskler geleceğe yönelik öngörüler açısından büyük önem taşıyor.

27 Haziran 2016

“Nereden bulursan bul döviz getir” barışı

Hükümet geçen hafta TBMM’ne bir kanun tasarısı gönderdi.

Tasarının adı “Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”. Oldukça kapsamlı bir tasarı. Ama nedense (!), kamuoyunda en çok geçici 2. Maddesinde yer alan “varlık barışı” dikkat çekti.

Hâlbuki tasarıda; AR-GE teşvikleri, finans kurumları arasındaki farklı uygulamaların kaldırılması, faizsiz finans ürünlerinin yaygınlaştırılması, vergi ile SGK kesintilerini birleştirmeye yönelik düzenlemeler gibi birçok değişiklik var.

Söz konusu önlemler daha çok var olan yatırımların genişlemesine yönelik. Ama ekonomiye lazım olan yeni yatırımlar.

Yeni yatırım kararı alacak yatırımcılar için ilk bakılacak şey bunlar değil.

23 Haziran 2016

Yeni dünya düzeninde Türkiye nerede olacak?

İngiltere’de referandum olduğu bir günde, sonuçlar belli olmadan böyle bir yazı yazmak iddialı bir iş.

Ama genel bir doğru var. 2008 Küresel Krizinin ardından dünya eski dünya olmayacak. II. Dünya Savaşı sonrasında kurulan, 1990’larda Sovyetlerin dağılmasının ardından oldukça değişen siyasi ve ekonomik düzen yenileniyor.

Ekonomide dünya büyüme sorunuyla boğuşuyor. Sadece gelişen piyasalar değil, sanayileşmiş ekonomiler de aynı dertten mustarip. Finansal sistemden tutun da reel ekonomik sıkıntılara kalıcı çare bulunamıyor.

En büyük sorun yeteri kadar talep yaratamamak. Çünkü 1990’ların başında fabrikalarını ucuz emek cennetlerine taşıyan sanayileşmiş ülkelerde, insanların bir kısmı işsiz parası yok, işi olanın da uluslararası rekabet adına ücreti düşük. Yanı sıra devletlerin,  şirketlerin ve hanehalklarının borcu çok. Harcamaları büyütemiyorlar. Sonuç olarak, dünyada gelir dağılımı öylesine bozuldu ki IMF yetkilileri bile konu hakkında konuşmaya başladı.

20 Haziran 2016

Bütçedeki ve kamu borçlarındaki ilginç gelişmeler

Bazı okurlarım “Bütçe dengeleri harika. Yeter artık, yok bütçe açığı, yok bütçe dışı işlemler gibi konuları daha fazla yazma.” diyorlar.

İnanın bana ben de yazmak istemiyorum. Ama televizyonlara, gazetelere bakıyorum. Ekonomi programlarında bütçe dışı işlemler, kamu dengeleri benzeri konular yerine artık futbol konuşuluyor. Gazetelerde ise Türk milli takımında dağıtılan primlerin TL değil Euro olduğu yazılıyor.  

Bütçe deyince sadece açık rakamına bakılıp geçiştiriliyor. Kamu borç stokuna kimse geniş açıdan bakmıyor. Bütçe dışına, halı altına atılan işlemlerden kimse söz etmiyor.
Gelin önce beş aylık bütçeye bakalım.

17 Haziran 2016

Başkan Mao duymasın çıplak fotoğraflar Çin'de kredi teminatı olarak kullanılıyor

Dünkü Financial Times’ta bir haber vardı. Çin’de tefeciler, borç verdikleri öğrenci kızlardan, kimlikleriyle çekilmiş çıplak fotoğraflarını teminat olarak alıyorlarmış.

Habere göre, finansal sistemin demokratikleşmesinden (!?) sonra gölge bankacılık sistemi çok yaygınlaşmış. Hatta bu alandaki borç talebi o kadar artmış ki faizler yüzde 30’ları görmüş.

Güney Çin’deki Guangdong şehrinde, kız öğrenciler kendilerinden kimlikli çıplak fotoğraf isteyenleri şikâyet etmişler. Şikâyet nedeni, internet üzerinden işlem yapan tefecilerin, borçların ödememesi durumunda, çıplak fotoğrafları ailelere gösterecekleri ve/veya internette yayılacakları yönünde şantaj yapmaya başlamaları.
İşlemler yasal olmadığı için, doğal olarak polis yapabileceği bir şey olmadığını söylüyormuş.

Bu olayın magazin ve polisiye yanı.

Bir de ekonomik, siyasi yanı var.

15 Haziran 2016

Aynı değil birlikte olmak için

Bugün ekonomi yazmayacağım. 12 Eylül’ü öncesiyle, sonrasıyla derinden yaşayan bir 78 Kuşağı mensubu olarak, son dönemde gördüğüm keskin toplumsal bölünmenin, 1980 öncesinden daha derin olduğunu düşünüyorum. Bu gidişin önüne hemen geçilemezse olacakları düşünmek bile istemiyorum.

Bana göre böylesi keskinleşmenin nedeni, toplumda farklılıkları körükleyip, aynıları bir araya getirme ve oradan siyasi gelecek yaratma çabası. Ne yazık ki, gelinen aşamada tüm partiler, bilerek veya bilmeyerek bu gelişmeden nemalanma yarışına girdiler.

Bu tehlikeli gidişin önüne geçmek için acilen yapılması gereken şey, aynıları ayrıştırmak yerine farklılıklarımızla birlikte yaşamanın şartlarının nasıl oluşturulacağını düşünmek.

Birliktelik kurallarla olur. Ailede, okulda, fabrikada, dairede, toplumda birlikte yaşayabilmenin önkoşulu akılcı, dinamik, çağdaş kurallar koymaktır.

12 Haziran 2016

Özel sektörün dövizle borçlanması bu kadar kolay olmamalı

Ocak-Nisan ödemeler dengesi verileri piyasalarda olumlu karşılandı. Cari açık geçen yılın aynı dönemine göre 4 milyar dolar kadar azalmıştı. Bir anlamda ülkenin döviz gereksinimi düşüyor demekti.

Oysa ödemeler dengesi bilançosunu biraz değiştirip, ülkenin döviz finansman ihtiyacı ve finansman kaynakları açısından bakınca durum biraz farklı görünüyor.

Cari açık ile borç senedi ve kredi geri ödemelerinden oluşan döviz finansman ihtiyacı, yılın ilk dört ayında 26,7 milyar dolar olmuş. Bu rakam geçen yılın aynı döneminde 29,6 milyar dolarmış. Azalış var.

Buna karşılık, borç senedi ve kredi geri ödeme rakamlarında durum çok farklı. Geçen yılın ilk dört ayında 13 milyar dolar olan bu kalem, bu yıl 15 milyar doları geçmiş. Artış var. Hükümet ve reel sektörün dış borç geri ödemlerinde hemen hemen artış yok gibi. Buna karşılık bankaların dış borç geri ödemeleri geçen yıla oranla 4 milyar daha fazla.

O zaman bir saptama yapmakta yarar var. Durup durup 2001 Krizine atıfta bulunup, kamunun dış borcu yok korkmayın söyleminden vaz geçmek lazım. Ülkenin döviz ihtiyacı sadece kamudan gelmiyor. Bir de ekonomide ondan daha büyük yer tutan özel sektör var.

9 Haziran 2016

Sorunlu banka kredilerine ekonomik bakış

Geçen ay toplanan T. Bankalar Birliği (TBB) Genel Kurulunda yapılan sunumda; “Mevcut eğilim devam ederse 2018’de fiili sınıra ulaşılacak ya da kredi büyümesi yavaşlayacak” ifadesi yer aldı.

Bu kadar borçlu ve büyümesi iç tüketime ve krediye bağlı bir ekonomide, yeni borç verilmeyecek duruma gelinmesi önemli bir uyarıdır.

Buradan hareketle bankacılık sektöründeki bazı rakamlara ve sorunlu kredilerdeki gelişmelere bir göz atacağım.

Ancak baştan bir konuyu belirtmemde büyük yarar var. Burada yapacağım değerlendirmeler tamamen iktisadi bir bakış açısı içermekte, muhasebe, daha doğrusu banka bilançosu değerlendirmekle hiçbir bağlantısı bulunmamaktadır. Diğer bir deyimle, aşağıdaki yorumlardan yola çıkarak bankaların karlılıkları üzerine bir görüş oluşturulamaz.

Gelelim sektörde önemli gördüğüm bazı verilere:

6 Haziran 2016

Yaşananlara ekonomik kriz denir mi?

Ekonomi ne zaman yavaşlasa, kur ne zaman hızla yükselse ortalıkta bir kriz tartışmasıdır, beklentisidir alıp başını gidiyor. Kimileri “Ne krizi? Yok böyle bir şey, her şey güllük gülistanlık. Ortalığı, milletin aklını karıştırmayın” diyor. Bazıları ise, “Daha ne olsuncu” olmuşlar.

Bana kalırsa, Nasrettin Hoca misali, iki taraf da haklı.

Önce kısaca kriz ne demek ona bakalım. Kriz beklenmeyen bir şeyin gerçekleşmesidir. Diğer bir deyimle, aslında sosyo-ekonomik ortam vardır. Ekonominin dengeleri sarsılmış, zayıflamıştır. Dahası bu durum gizli de değildir. Uzmanlar ve karar alıcıların çoğu tarafında bilinmektedir. Hatta 2001 Krizinde olduğu gibi, krizi önlemek için gerekli olduğu düşünülen kararlar da alınmış olabilir. Bu nedenle kriz beklentisi de zayıflamıştır.

Ancak, her hangi bir nedenle, olmayacağı düşünülen bir şey gerçekleşir ve ortalık birden karışır. Özetle, sorun şartlardan çok beklentilerin varlığıdır. Bir anlamda beklenerek kriz gelmez. Çünkü bilerek hatayı ancak aptallar yapar.
Beklenmeyenler gerçekleşirse kriz olur.

1 Haziran 2016

Sıcak paracı yüksek gelire geliyor

Döviz kuru aniden yükselince çoğumuzun yüreği ağzına geliyor. Doğrudan döviz piyasalarının içinde olmayanlar hareketin nedenini anlayabilmek için çaba sarf ediyorlar. Son örneğini hükümet değişikliği sırasında yaşadık.

Ancak burada ilginç bir gelişme oldu. Dışarıdan sıcak para getirenler, hisse senedi sattı, devlet iç borçlanma senedi (DİBS) aldılar.

TCMB’nin verilerine göre, yurtdışında yerleşik kişiler, 1- 20 Mayıs arasında, 646 milyon dolarlık hisse senedi yatmışlar. Portföylerini azaltmışlar. Buna karşılık 252 milyon dolarlık DİBS almışlar.

Böylesine kısa süreli hareketlerle piyasa değerlemesi yapmak çok doğru bir şey değil. Hatta bu verilere bakıp uzun dönemli tahliller yapmak, öngörülerde bulunmak da yanlış.

Zaten benim amacım da bu değil.

Sadece hisse senedi satanların neden DİBS aldıklarını açıklamaya çalışacağım.
İzninizle önce ikisi arasındaki farkı hatırlatayım. Hisse senedi yatırımları kısa vadeli yatırımlardır. Ve yatırımcı yatırdığı paradan ne kadar gelir elde edileceğini tahmin eder ama bilemez. Buna karşılık DİBS, yani kamu tahvilleri sabit getirili yatırımlardır. Parasını tahvile yatıranlar, vadenin sonunda ne kadar gelir elde edeceklerini bilirler.