Enflasyon ve ikinci çeyrek büyümesi beklentilerden oldukça
uzak gerçekleşti. Özellikle büyümede yorumcular yılsonu için tahminlerini
değiştirmek için bir hikâye uydurma gayreti içerisindeler. Öyle şeyler okuyor
ve izliyorum ki insanın aklı almıyor. Ekonomide tek doğru olmadığı gerçeğine
sığınıp kendimi avutuyorum.
Dikkatinizi çekmiştir. Büyüme düşük gelince Merkez Bankasına
eleştiriler çoğaldı ve faizleri yeteri kadar indirmediği için yanlış yaptığı
söylendi. Merkez Bankası Başkanı hemen cevap verdi. “Çok hızlı faiz düşürürsek
dolar fırlar” demeye getirdi.
Kim haklı?
Şartlar normal olsa ikisi de haklı diyeceğim.
Ama öyle değil. Memleketi sıcak paraya mahkûm edeceksiniz,
cari açık vermeden ekonomi büyüyemeyecek. Buna bağlı olarak bankalar, şirketler
dışarıdan milyarlarca dolar para getirecekler. Sonunda ülkenin döviz varlıkları
ile borçları arasındaki fark 420 milyar dolara yaklaşacak.
Dolayısıyla dengeler bozulmasın diye gözünüz devamlı dolarda
Euro’da olacak. Yeteri kadar döviz gelmez ve kurlar yukarı doğru giderse
ekonomide dengelerin karışma olasılığı artacak.
Döviz girişinde sürekliliği sağlayabilmek için yabancıya
yüksek getiri sağlamak lazım. Yoksa parasını alıp başka ülkelere gider.
Yüksek getiri yüksek faiz demek.
Neden yüksek? Reel faiz, reel getiri olabilmesi için faizin
enflasyondan yüksek olması lazım. Yüksek enflasyon olunca faiz de yüksek olacak
demektir. TC Merkez Bankası olaya bu taraftan bakıyor.
Ancak, döviz girişinde sorun olmasın diye yüksek tutulan
faizler büyümeye ters etki yapıyor. Ne yatırımcı ne de tüketici yüksek
maliyetle borçlanarak harcama yapmak istemiyor. Yatırımlar ve tüketim düşünce
ekonomik büyüme yavaşlıyor. Büyümenin yükü dışarıya satışa ve devlet
harcamalarına kalıyor. Onların katkısı da sınırlı kalıyor. Bazı siyasetçiler de
hikayenin bu yanıyla ilgileniyorlar.
Kısacası faiz konusunda, Nasrettin Hoca hikâyesindeki gibi
iki tarafta haklı.
Ha bu arada, iç tasarruflardaki yetersizlik ve tasarrufu
teşvik için gerekli olan yüksek faiz konusuna hiç değinmedim. İşin içine
tasarruf ta girerse “faiz düşürülsün” diyenler kesinlikle kaybedecekler.
Küçülen ekonomi borç
sorununu derinleştirecek
Hanehalkının aşırı borçlandığını medyada ilk ele
alanlardanım. Unutmam, Haber Türk’teki köşemde konuyu ele aldığımda “borç
yiğidin kamçısıdır” diyenlerle epeyi tartışmıştım.
Ama ne yazık ki, Türkiye artık borçlular ülkesi. Gencinden
yaşlısına, kadınından erkeğine, şehirlisinden köylüsüne, KOBİ sinden büyük
şirketine herkes borçlu.
Kuraldır, bir borcun ödenebilmesi için borçlunun gelirlerinin
artması gerekir. Aile veya şirket eğer gelirini borcu kadar büyütemezse ödeme
sıkıntısı içine girebilir. Yanı sıra yeteri kadar büyüyemeyen ekonomide
borçluların geliri istendiği kadar büyümez. O zaman kredi taksitlerinde ödeme
sorunları başlar.
Bu konuda son çıkan Torba Kanun borçlulara biraz nefes
aldıracak. Şirketler ve insanlar kamuya olan borçlarını öteleyebildikleri için
diğer borçlarını ödeyebilecekler.
Ama nereye kadar? Eğer büyüme geri dönmez ve gelirleri
artmazsa borçlular aynı borç sarmalına tekrar gireceklerdir. Tahsilat sorunu
derinleştikçe çözümü de zorlaşacaktır.
Her zaman söylediğimi bir kez daha tekrar edeyim. Bu işler
para politikası araçlarıyla çözülemeyecek kadar ciddi işleridir. Hızla maliye
politikası çözümlerine yönelmekte büyük fayda var.
2001 den beri uygulanagelen bu buyume modeli artık terk edilmeli ve yepyeni bir ekonomik program devreye sokulmali bence. Ama bunu yapacak kararlılık yok.
YanıtlaSilAslında çözüm var. Hem de seçenekleriyle. Ama hepsi toplumsal fedakarlık gerektiriyor. Seçmen ve oy kabı anlamına geldiği için siyasiler sorumluluktan kaçıyor.
Sil