Kamu borçlanması bilgi ve
deneyim isteyen bir iştir.
Dünyada ve Türkiye’de çok
uzun geçmişi olan bu işlemlerin, ekonomik ve siyasi sonuçlarını çok iyi anlamak,
borçlanmada sürdürülebilir bir yaklaşımı hayata geçirmek için mutlak bir gerekliliktir.
Konuya bu açıdan bakınca,
kamu borçlanmasının üç temel ilkesi
vardır: Likidite, şeffaflık ve
basitlik.
Kısaca değinmek istersek,
likidite; uzun vadeli kamu borçlanma
senetlerinin, vade sonunu beklemeden elden çıkarılmak istenmesi durumunda çok
zarar etmeden işlem görebilmesi demektir.
Basitlik ilkesi;
borçlanma prosedürünün, borçlanma enstrümanlarının, ikincil piyasa işlemlerinin
(Hazine ihaleleri 1. Piyasa, BİST Tahvil piyasası işlemleri 2. Piyasa olarak adlandırılır),
itfa (geri ödeme) işlemlerinin kolayca gerçekleştirilebilir, anlaşabilir olmasıdır.
Benim, geçmişteki
deneyimlerime dayanarak, en çok önem verdiğim ilke şeffaflık ilkesidir. Bu ilke; borçlanma faizlerindeki risk primini
azaltmak üzere, taraflar arasındaki enformasyon asimetrisini ortadan kaldırmak
amacıyla Hazine’nin politikalarının tahmin edilebilirliğini sağlamaya yönelik
uygulamaları içerir.
Hazine, özellikle 2001
yılından sonraki dönemde, üç aylık borçlanma
programlarını kamuya açıklayarak belirsizlikleri ve böylelikle risk primini en aza indirmeyi hedefledi.
Yanı sıra, piyasalarda en
çok Hazine kâğıdı salıp/satan bankalardan oluşan bir “piyasa yapıcılığı sistemi” oluşturularak şeffaflığı arttırmak ve
karşılıklı diyalogu sağlamak için önemli bir adım atılmıştı.
Bunları Hazine’nin son iki ayda, özellikle
şeffaflık ilkesine çok uymayan davranışları üzerine yazıyorum.