Yazılarımda devamlı belirtirim. İlginçtir, hesabında bir
tane hisse senedi olmayan, cebinde bir doları bulunmayan bile ekonomik gidişatı
borsaya, kura bakarak değerlendirir oldu. Bunu kendi durumunu gizlemek için mi
yapar yoksa tamamen siyasi bir söylem mi kullanır anlamam.
Ermenekli Recep
Amcanın yırtık ayakkabısı aslında durumun gerçek göstergesiydi. Aynı şeyi
Somalı madencilerin “borcumuz var tekrar madene inmek zorundayım” söylemlerinde
de gördük. Benzer içerikli en yeni veri seti hafta başında, öğretmenler gününde
yayımlanan haberlerde yer aldı. Öğretmenlerin çok büyük bir çoğunluğu borçlu ve
yüzde 60’tan fazlası mesleğini bırakmak istiyor.
Kısacası insanlar borç
içinde yüzüyor.
Aslında olay son on iki yılın hikayesi. İnsanların önceden
hiç borcu yoktu demek haksızlık olur. Ancak
aşağıdaki grafikten de görüleceği gibi, borçluluk hızla çoğaldı. Öyle ki,
aileler 2002 yılında harcanabilir gelirlerinin sadece yüzde 5’i kadar
borçluyken, bu oran 2013 yılında yüzde 55’e çıktı. Diğer bir deyimle borçluluk on bir yılda on bir kat arttı.
Hadi gelin konuya eleştirel bakmamaya çalışalım ve bunu
normal bir gelişme sayalım. Ama ardından hemen başka bir konuya açıklık
getirmek gerekiyor: İnsanlar, aileler kimden borç alıyorlar? Durun hemen
“Bankalardan” demeyin. Evet haklısınız
ama, bankalar hane halkına daha fazla borç verebilmek için bir yerden daha
fazla mevduat bulmak zorundalar. Yani ülkede tasarruflar da borçlar kadar
artacak ki finansal sistem rahat işlesin.
Ama grafik bize bunun tam tersi bir durumun söz konusu
olduğunu gösteriyor. Ülkedeki iç tasarruflar
2001 Krizinden sonra hızla azalmış. Milli gelirin yüzde 26’sı kadar olan
birikimlerimiz geçen yılın sonunda yüzde 10’un biraz üzerindeymiş.
Katmerli kadayıf
O zaman resim biraz daha netleşiyor. İçeride yeteri kadar mevduat bulamayan bankalar dışarıdan borçlanıyor,
aileler de bankalardan. Bunun teorik olarak bir yanlışı var mı? Hayır. Buna globalleşme/küreselleşme diyorlar.
Özeti şu: Sana dışarıda üretilen, ithal ettiğin akıllı telefonu hem ithal için etmen
hem de satın alman için borç veriyorlar. Böylelikle
onlar hem ürün ithal edilirken hem de sana borç verirken kazanıyorlar.
Başka bir bakış açısıyla, “Onlar senden kazandıkları parayla kuyruklu yıldıza uydu indirip uzayda
hayat kaynağı ararken, sen bir kuyruklu yıldız gördüğünde dilek tutuyor, dua
ediyorsun.” Kredi geri ödeme günü geldiğinde de “faiz lobisine” beddua ediyorsun.
Çok doğru tespitler,elinize sağlık.Göz göre göre ekonomik bir uçurumun kenarına doğru yürüyoruz.Artık yüksek cari açıklarla bile yüksek büyüme üretemiyor,ancak günü kurtarıyoruz.Akım ve stok dışborçlanma inanılmaz boyutta.Ya bu makine terse işlemeye başlarsa,düşünmesi bile korkunç.Siz tarihe not düşün ama sanırım etkili ve yetkili makamların hiçbirşey umrunda değil.Siyasi amaçlara ulaşılana kadar küresel fon kaynakları sanırım bu gemiyi yüzdürecek.
YanıtlaSilHaklısınız. Ne yazık ki ülke ekonomisinin kaderi FED ve ECB nin eline kaldı.HAKAN
SilSayın hocam,dedikleriniz çok doğru da ; Peki ne yapalım ? Grafikdeki 1998 ' e mi dönelim ? Kör cahillikten yarı cahilliyemi geçelim ? (belkide geçtik) Aydın olmaya olalımda, nasıl olalım ? Yoksa," kendim ettim -kendim buldum..." mu diyelim ?-Lütfen anlayabileceğimiz bir dille anlatırmısınız? NE YAPMALIYIZ ? S a y g ı l a r ı m l a .
YanıtlaSilSAYIN "ADSIZ"
SilTERCİH SENİN. ESKİYE DÖNEBİLİYORSAN İNSANLIĞA BÜYÜK HİZMETLERİN OLABİLİR. "NE YAPMALI?" SORUSUNA BİR ZAMANLAR V.I. LENİN CEVAP VERMİŞTİ. İSTERSEN OKUYABİLİRSİN.
Borcu olanların harcanabilir gelirlerini bulup, onların borç/gelir oranlarına bakmak gerek aslında. Öyle daha kötümser bir tablo çıkacaktır elbette. Umarım çok vahim değildir.
YanıtlaSilkayıtdışılık, servet vergisi ve nereden buldun? sorunları çözülmeden gelir/borç verisi toplanmaz.
Sil