27 Ekim 2015

3. Havaalanına kredi veren kamu bankalarının dış borçları

3. Havaalanı Projesinin finansmanı ve Hazine garantilerini ele alan 20 Ekim 2015 tarihli yazımı şöyle bitirmiştim: “Ancak benim gibi ikinci seçeneğe doğru cevap diyenlere son bir hatırlatma yapayım. 4,5 milyar Euro ‘luk kredinin 3,4 milyarlık bölümü kamu bankalarından verilmiş. Onlar da dövizi dışarıdan borçlandılar. Yarın olurda kamu bankalarının döviz ihtiyacı doğarsa, onların da sahibi olan Hazine, “çocuklarının” borçları karşısında ilgisiz mi kalacak? Olabilir mi?”

Soruya cevap vermeye çalışayım.

Kamu bankaları, bir projeye döviz kredisi verecekleri zaman, aynen diğer bankalar gibi, ya döviz tevdiat hesaplarından ya da dışarıdan buldukları kaynaklardan fon sağlarlar.

Gazetelere yansıyan bilgilere göre projeye, TCZB yaklaşık 1,5 milyar Euro; Halkbank ve Vakıfbank, yaklaşık 950 şer milyon Euro finansman sağladılar. Duyumlarım doğru ise kredinin 4 yıl civarında ödemesiz dönemi var ve vadesi 10 yıldan fazlaymış. Ama altını çizeyim bilgilerimin çoğu gazete haberi.

24 Ekim 2015

Trans Pasifik Ticaret Anlaşması (TPTA) Çin ve Türkiye

Dünyanın öte yanında, Pasifik Okyanusuna kıyısı olan 12 ülke; ABD, Avustralya, Brunei, Kanada, Şili, Japonya, Malezya, Meksika, Yeni Zelanda, Peru, Singapur ve Vietnam’ın ilgili bakanları, 4 Ekim 2015 tarihi bir serbest ticaret anlaşması imzaladılar. Anlaşmaya taraf ülkelerin dünya ticaretindeki payı yaklaşık yüzde 40 civarında.

TPTA çok geniş başlıkları ve sayısız yeniliği içeriyor. Tekstil, tarım ürünleri gibi geleneksel alanların yanı sıra elektronik ticaret ve KİT’ler için özel bölümleri var. Kamu alımları, yolsuzluk, yatırım destekleri, finansal hizmetler bölümleri de dikkatle incelenmesi gereken içeriklerde. Anlaşma, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) kurallarına ters içeriği olmamakla birlikte oldukça fazla yenilik ve kural bulunuyor.

Daha önemlisi, TPTA, bir anlamda, görüşmeleri devam eden Trans Atlantik anlaşmasının öncüsü. Başta Almanya ve Fransa’dakiler olmak üzere Avrupa’da bazı sektör temsilcilerinin Atlantik anlaşmasına itirazlar olsa da bir orta yol bulunacağı kesin.

20 Ekim 2015

3. Havaalanının tüm finansman risklerini Hazine üstlenmiştir

Projenin teknik sorunlarını; ihale şartnamesinde sonradan yapılan değişikliklerin yasal ve idari sonuçlarını; ekolojik ve çevresel yüklerinin değerlendirmesini uzmanlarına bırakarak ben finansman ve diğer garantilere değineceğim.

Bir soruyla başlayayım.  Düşünün, bir gece yarısı evinizin kapısı çalınıyor. Heyecanla açıyorsunuz. Karşınızda 2 metre boyunda, belindeki silahın kabzası görünen “çam yarması bir zebella” duruyor. Size, yaşı kemale ermiş çocuğunuzun kendisine birkaç bin lira borcu olduğunu ve zamanında ödemediğini söylüyor. İlk cevap seçeneğiniz: “Çocuğum 18 yaşından büyük. Verdiği sözün yükünü kendi çeksin. Ben karışmam” İkinci seçeneğiniz ise: “Aman çocuğuma bir zarar vermeyin. Ben borç bulur yarın size öderim.”

Şimdi bakalım kamu ne cevap vermiş?

18 Ekim 2015

Yeni büyüme modeli derken

Ekonomiyi harekete geçiren, büyüten tüketim ve yatırım harcamalarıdır. Konuyu basit formülle açıklayalım: Para + Kredi = Toplam harcama (tüketim + yatırım).

Büyümek için devletin, şirketlerin ve hane halklarının tüketmesi ve yatırım yapması lazım. Ancak bu harcamalar devletin, şirketin ve ailenin kendi nakdiyle veya geliriyle yapılırsa başka, borç alınarak yapılırsa başka sonuçlar ortaya çıkar.

Harcamalarda çoğunlukla nakit kullanılması durumunda, ekonominin hızla büyümesi için reel gelirlerin de hızla artması gerekir. Reel gelir, enflasyondan arındırılmış gelirdir. Örneğin bir yılda enflasyon yüzde 10 artarken gelir yüzde 5 artıyorsa reel gelir azalıyor demektir. Diğer bir yaklaşımla, reel gelir; aynı parayla daha az mal ve hizmet satın alınabilmesini ifade eder. Ekonominin büyümesi için tam tersi, gelirlerin enflasyondan daha çok artması hedeflenir.

Ancak, özellikle 1990 yıllardan sonra, dünyada şirket hisselerinin artan oranda borsalara kote edilmesi, uluslararası rekabetin aşırı artması, teknoloji yoğun üretimin yaygınlaşması ve ucuz emeğin bollaşması sonucunda şirketler ücretleri gerektiğinden daha az artırdılar.

15 Ekim 2015

Uyarı: 1 Ocak piyasalar için çok önemli bir gün

1 Kasım seçimleri siyasi ve toplumsal olarak hayati öneme haiz. Sonuçları merakla ve heyecanla bekleniyor.

Bekleyenler sadece bizler, yurttaşlar değiliz. Hisse senedine ve devlet borçlanma senetlerine yatırım yapanlar da çok heyecanlılar.

Nedeni basit. Olayı basında ilk ele alan Dünya Gazetesi yazarı Dr. Bumin Doğrusöz. Bazı vergi kanunlarının geçici maddelerindeki 1 Ocak sendromunu çok güzel özetlemiş.

Eğer yeni bir kanun çıkmazsa, Gelir Vergisi Kanunun geçici 67. Maddesi, Kurumlar Vergisi Kanunun Geçici 2. Maddesi, Katma Değer Vergisi Kanunun geçici 17. ve 23. Maddeleri yılbaşından itibaren yürüklükten kalkacak.

Kalksın ne olur?

9 Ekim 2015

Şirketlerin aldığı döviz borçları yatırıma kullanılmamış

Başta IMF olmak üzere, birçok uluslararası kuruluşun yıllık raporlarında, yükselen piyasa ekonomilerindeki reel sektör şirketlerinin kullandığı dolar kredilerinin tehlikelerinden bahsediliyor.  

Artış çok hızlı. ABD dışındaki ülkelerde, reel sektöre dağıtılan dolar kredilerinin toplamı, 2010 yılının başında 6 trilyon dolar iken, Eylül 2014 itibariyle 9,2 trilyon dolara çıkmış. Dört buçuk yılda yüzde 50’yı geçen artış. Bu paranın kaynağı belli: FED’in parasal genişleme politikası.

Dünyada yaşanan bu değişime bizde her zamanki gibi balıklama dalmışız. Hükümet, 2009 yılında Kambiyo rejiminde radikal bir değişikliğe gitmiş. Yerel bankaların döviz kazancı olmayan şirketlere dövizle borç vermelerinin önünü açmış. Bir anlamda tabut hazırlanmış.

5 Ekim 2015

Sözüm siyasetçilere “Bol kepçe harcama değil tasarruf zamanı”

Dünyada işler iyiye gitmiyor, tartışılıyor. Yükselen piyasa ekonomilerine akan ucuz paranın yakın gelecekte azalacağı laf olmaktan çıktı, uluslararası raporların konusu olmaya başladı. IMF bile korkularını raporlarına yansıtmış. Üç büyük merkez bankasına (FED, ECB, BoJ) “Aman para arzını azaltmayın, gelişme yolundaki ülkeler ve sizin ekonomileriniz zarar görürler” demeye getiriyor.

Peki, biz ne yapıyoruz?

Dışarıda olanlara gözlerimiz kapalı, kulaklarımız tıkalı.

Yılbaşından beri seçimlerle uğraşıyoruz. Bir genel seçim yaptık, sonuçlar beğenilmedi. Yenisine hazırlanıyoruz. Hükümet geçici, ama terör ateşi ülkeyi sarmak üzere. Her gün ölüm haberleri alıyoruz. Anlayacağınız, politik riskler öncekine göre daha fazla.

Üstelik sadece iç siyasi sorunlarla değil, bir de sınırlarımızın dışında Suriye’de neredeyse Ruslarla savaşır duruma geleceğiz. “Bu bizim sınırımız Rusların burada ne işi var?” da diyemiyoruz. Çünkü zamanında komşumuz olmayan Mısır konusunda çok ileri, geri konuştuk.

Dolar/döviz aldı başını gidiyor. Yetkililer sadece seyretmekle yetiniyor.

1 Ekim 2015

Borsalardaki aşırı iyimserliğin nedenleri

Dışarıya açık bir ekonomideki gelişmeleri anlayabilmek için dünyada olan biteni tam olarak anlamak gerek.

Örneğin, hem bizde hem dünyada hisse senedi ve diğer piyasalarında belirleyici olan en önemli etken yatırımcıların profili nedir? Kimin ne amaçla para yatırdığını bilinirse, iyimserliğin nedenlerini anlamak ve geleceğe yönelik tahminler yapmak çok daha kolaylaşır.

Konuyu bir klasik örnekle açmaya çalışayım. Teknik olarak, ekonomideki beklentiler ve fiyat/kazanç oranı vb. teknik göstergeler borsalar için önemlidir. Ama bir bakıyorsunuz, ekonomik güven endeksinin tarihi dipleri gördüğü bir günde borsa artışa geçmiş. Anlayabildiğim kadarıyla, borsa hareketlerinde, yabancıların beklentisi diğer verilerden çok daha etken.

Bu kanımı destekleyen verileri aşağıdaki tablolarda bulabilirsiniz.