Ne
zaman Moody’s, S&P veya FITCH ülke kredi notu açıklasa sorular kafamda
uçuşur.
Geçmişine
bakarsanız kredi derecelendirme işi geleneksel olarak, hisseleri borsada işlem
gören şirketler için yapılan bir uygulama. Bu kuruluşlar, ülkelere not vermeye
Latin Amerika Krizinden sonra, 1980’li yıllarda başladılar. Benim bu kurumlarla
tanışmam da o yıllara rastlar. Lisansüstü eğitimim sırasında verilen bir ödev
nedeniyle konuyu anlamaya çalışmıştım. Ardından yıllar sonra, Türkiye’deki 1994
Krizinde, olayları bire bir yaşamaya ve yerinde öğrenmeye başladım. 2001 Krizi
de öğrenme sürecimde önemli bir yer tutar.
Bu kuruluşların tarafsızlıkları, not
verme anlayışları, sorgulama yetkinlikleri ve teknik yeterlilikleri her zaman
tartışılabilir. Özelikle 2008 Küresel Krizinden önce ABD ve AB piyasalarında
yaptıkları hataların hesabını daha veremediler.
Ancak
bu kadar dış borcu olan bir ekonomide bu kuruluşların niteliklerini tartışmak,
İstanbul’un fethi sırasında Bizanslıların meleklerin cinsiyetini tartışmasına
benzer.
Ne
demek istediğimi açayım. Eylül 2017 itibariyle 438 milyar dolar dış borcumuz
var. Milli gelirin yarısından fazla olan bu tutarın 257 milyar dolarlık (%59)
bölümü dolar, 140 milyar dolarlık (%32) bölümü de Euro. Yani toplam dış borcun %91’i, yukarıda adı geçen kredi derecelendirme
kuruluşlarının hizmet verdiği yatırımcılardan (Türkiye’ye borç verenlerden) alınmış.
Diğer bir deyimle derecelendirmeyi bizim için değil onlar için yapıyorlar.