Kur, özellikle Dolar, aldı başını gidiyor. İhracatçı mutlu,
geliri yükseliyor. İthalatçı ve Merkez
Bankası ise maliyetler ve enflasyon nedeniyle huzursuz. Enerji Bakanı bu
seviyedeki kura dayanamayız, zam yapmak zorunda kalırız diyor. Çok haklı, bence
geciktiler bile.
Ülkenin döviz dengesi bozuk olunca bu ve benzeri heyecanlar,
tartışmalar çok normal. Vatandaşların
bile güvenmediği bir yerli parayla ekonomide politika uygulamak, dengeleri
tutturmak neredeyse imkânsız.
Çünkü
Dövizi bizim merkez bankamız basmıyor. Dışarıdan geliyor.
Para onların parası. Aşağıdaki tabloda
dünyada yönetilen fonların hangi ülkelere ve kimlere ait olduğu gösteriliyor.
Dünyaya kapitalizm hakim olduğuna göre fonların zenginlerde
olması doğal. Ama en çok hangi ülkede derseniz cevabını siz de tahmin
etmişsinizdir: ABD. Dünyadaki toplam 97
triyon dolarlık geleneksel fonun yüzde 46’sı onlara ait. Ardından yüzde 8 ile
İngiltere geliyor. Özetle toplam fonların yarısından fazlası Anglo-Saksonlarda.
Zaten bu nedenle dünya siyasetinde bu kadar etkinler. Özetle
“parası olan düdüğü çalıyor.” Üretime, araştırma-geliştirme harcamalarına,
altyapı yatırımlarına uzun vadeli kaynaklar bulabiliyorlar. Teknoloji
üretebiliyorlar. Okullarında dini sembolleri yerleştirme gayreti yok. Nasıl
daha çok laboratuvar yaparız, öğrencilerin dikkatini bu alanlara nasıl çekeriz
diye uğraşıyorlar. Üretiyorlar, satıyorlar, biriktiriyorlar, tasarruf
ediyorlar.
Bizim gibi, devletten
geçinmeyi iş sayan, hiç bir mesleği olmadan zengin olabilen, bin lira kazanıp
2.500 liralık telefonla gezmeyi maharet bilenlerden değiller.
Sigortacılığın tasarruflardaki önemi
Tablodan çok açık görüldüğü gibi en büyük fonlar bireysel
emeklilik ve hayat sigortası ağırlıklı sigorta fonlarında. Dünyadaki toplam
geleneksel fonların üçte ikisi sigorta kaynaklı. Çok uzun vadeli bu fonlar
gelişmiş ülke ekonomilerine hayat veriyor.
Şirketler, bankalar, devlet hepsi 20-30 yıl vadeli sigorta
fonları sayesinde kaliteli finansmana kavuşabiliyorlar. Bizde ise bırakın bu
kadarını, en uzun vadeli yerli kaynak 1 veya 2 yıllık. Bunu bulabilen de
kendisini şanslı sayıyor.
Devleti soymak ortak
amaç olursa
Oysa bizim uzun vadeli paraya daha çok ihtiyacımız var.
En azından güçlü bir ekonomi
olmak, bölgemizde sözü geçebilen ülke olmak istiyorsak “elin gavuruna (!)”
muhtaç olmamalıyız. Ama bunun için atmamız gereken ilk adım; “Devleti nasıl
soyarız, nasıl kul hakkı yeriz?” diye kafa yormak yerine “Onlar nasıl
başarmış?” diye araştırmak olmalı.
Tabi önce emperyalistler, sömürmüşmüşler zengin olmuşlar
kolaycılığına kapılmamak lazım. Evet onların, geçmişte zenginleşirken en zalim
yöntemleri kullandıklarını herkes kabul ediyor. Artık küreselleşen dünya
eskisinden, en azından nicelik olarak, faklı.
Dolayısıyla farklı
düşünmek zorundayız.
Örneğin zengin ülkelerdeki vergi kaçıranın nasıl
cezalandırıldığını öğrenerek başlayabiliriz. Veya toplumda en aşağılık davranışın “devleti soymak” olduğunu
öğrenebiliriz. Ucuz kredi aldı diye makamından edilen siyasetçilerin neden
bizde olmadığını düşünebiliriz. Veya tüm
partilerde siyasetle uğraşanların yüzde 90’ının tek amacının, neden devletten
geçinmek olduğunu sorgulayabiliriz.
Eğer bu
sorunların birazını çözebilirsek, ardından tasarruf oranının nasıl büyüdüğünü
hep beraber göreceğiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder