26 Aralık 2017

Son KHK’lar ve trafik kaosu

Ortalık son KHK’ların gündemiyle meşgul.

OHAL kararnamesiyle Gemlik yeni yerine taşınıyor, taşeron işçilere kadro veriliyor, savunma alanında yeni bir KİT kuruluyor. Dahası Vakıfbank’ın hisse yapısı değişiyor. Hazine bankaya özel tertip devlet iç borçlanma senedi ve kira sertifikası veriyor. T. Varlık Fonu’nun daha fazla borçlanmasının önü açılıyor. Böylelikle ikinci kamu hazinesine doğru bir adım daha atılıyor. En önemlisi bazı bütçe işlemleri bütçe dışına çıkarılıyor. Bir mali kural olan kamu borçlanma limiti bir kez daha deliniyor.

Böylelikle mali disiplin artık sadece bütçe açığına bakılarak karar verilen bir kavram olmaktan çıkıyor. Çünkü turpun büyüğü heybede, bütçe dışında.

Bu konularda çok yazdım. Kendimi tekrarlamaktan ve sizleri sıkmaktan çekindiğim için konuya tekrar girmeyeceğim. Ama sivillere “eylem bastırma yetkisi(!)” veren meşhur 121. Maddenin, bu haliyle, ülkenin demokrasi geleceğine dinamit koymak olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim. Acilen kaldırılmamasının sonuçları sadece sosyo-politik dengeleri değil, doğal olarak, ekonomideki risk algısını da olumsuz etkileyecektir. Bu bağlamda yerli ve/veya yabancı sermayenin doğrudan yatırım kararlarını askıya almaya başladığını duyarsanız şaşırmayın.

Gelelim bugün ele almak istediğim trafik kaosu konusuna.

21 Aralık 2017

Çin dünya dengelerini değiştirecek bir şey yapıyor

Her büyük krizin yıkıcı etkisi olduğu kesin. 2008 Küresel Krizinden sonraki dünya eski dünya değil. Soğuk Savaşın ardından dünyada tek süper güç olduğunu düşünen ABD, değişen dengelere ayak uydurmakta zorlanıyor. Karar alma mekanizmalarının etkin çalışmaması nedeniyle, AB siyasi ve ekonomik alanda yalpalamaya başladı. Çin ekonomik alanda Rusya ise askeri sahada biz de varız diyorlar ve sık sık AB/D ile karşı karşıya geliyorlar.

Trump yönetiminin son Ulusal Güvenlik Strateji dokümanı neredeyse tamamen bu başlık etrafında yazılmış. Varsa Çin yoksa Rusya.

ABD’nin Çin ile çeşitli dertleri var. Örneğin çelik ve alüminyum ticaretinde damping uygulamaları, fikri mülkiyet hakları ihlalleri gibi konular, Dünya Ticaret Örgütünde (DTÖ) çok sert tartışmalara sahne oluyor. Amerikalıların, IMF ve Dünya Bankası’ndan faklı olarak, eşit oy sistemiyle karar alan DTÖ’nün yapısını beğenmemesinin ana nedeni, burada kimseye bir yaptırım uygulayamamaları.
Bunlar yetmezmiş gibi, Çin, dünyaki ticaret dengelerini kökünden değiştirebilecek yeni bir adım atıyor.

Haberlere göre, Şangay Borsası türev piyasasında, “altına çevrilebilen yuan esaslı petrol (futures) türev işlemi” başlatılacakmış. Dahası işlemler yabancılara da açık olacakmış.

17 Aralık 2017

Diyarbakır’daki taziye çadırları ve finansallaşma

Önce geçen hafta basında yer alan haberi hatırlatayım.
13. Aralık.2017 tarihli Yeni Şafak: “Borç batağına düşenler müftüye koştu. Güneydoğu Anadolu’da taziye çadırlarında, 3 gün öğle ve akşam yemeği veriliyor. Taziye yemekleri için kişi başı 7-15 TL fiyat çıkaran yemek fabrikaları bile açıldı. Ancak taziye evi maliyeti için kredi çeken acılı ailelerin artmasıyla halk çareyi müftülüğe koşmakta buldu.”
Okuyunca çarpıldım. Düşünsenize bankadan kredi çekeceksiniz, yemek fabrikasına yemek ısmarlayacaksınız. Günlerce misafir ağırlayacaksınız. Niye? Size başsağlığına geleneler aç kalmasın yemek yesin diye. Tahminim çevrede aileyi tanıyan, tanımayan herkes taziye evine koşuyordur. Kabul edelim ki, bir öğlen bedava yemek, çoğu insan için hatırı sayılır bir ikramdır.
New York’tan, Londra’dan dövizle borç alan yerli banka, Diyarbakır’da, bir İslami gelenek olan taziye çadırı için faizli borç veriyor. Biri bana sorsa “neokapitalizm- finansallaşma nedir?” dese. Bu kadar güzel anlatamazdım.
İzninizle diğer örnekleri de vereyim sonra konuyu biraz daha açayım.

12 Aralık 2017

Aman sarmala girmeyelim

Büyüme verileri piyasalarda nedense beklendiği kadar etki yaratmadı. Üçüncü çeyrekte 11,06 büyüme yakalayan bir ekonomide para ve sermaye piyasalarının daha olumlu tepki vermesi beklenirdi.

Önemli olan büyümek, Çin’i, Hindistan’ı bile geride bırakmaksa hedefe ulaşılmıştır. İlla bardağın dolu tarafına bakalım diyenler için bu yeterli olabilir.

Ancak herkes aynı görüşte değil. Anlayabildiğim kadarıyla, uzmanlar bu büyümenin baz etkisi, vergi indirimi, Hazine garantili KGF desteği, bol kepçe dağıtılan KÖİ garantileri, hızlı borçlanma ve sıcak para destekli olduğunu görüyorlar. Ve istihdam yaratmayan, inşaat, ithalat ve tüketim ağırlıklı bu durumun ne kadar daha sürdürülebilir olduğu konusunda kafaları karışık.

Konunun aydınlanmasına katkı koymak adına aşağıdaki tabloyu hazırladım. Geçen yıl ile bu yılın verilerini bir araya getirdim ve değişimlerini hesapladım. Tamam, çok farklı iki dönemi karşılaştırmak çok sağlıklı olmayabilir. Ama büyümenin nasıl bir ekonomik ortamda olduğunu, etkilerini biraz daha yakından görmek istedim.
Karşılaştırma yaparak konuya bakalım.

7 Aralık 2017

Onlar Havai’ ye tatile biz işe

Beş trilyon dolarlık portföyüyle dünyanın en büyük fon/tahvil yönetim şirketi olan Blacrock’un CEO’su, önceki yıl hissedarlarına yazdığı mektupta ilginç bir bölüm var. CEO şikâyetine gelişmiş ülkelerdeki, özellikle AB ve ABD’deki negatif veya sıfır faizlerden bahsederek başlıyor. Ardından diyor ki; “İnsanlar gelecekte arzu ettikleri emeklilik gelirine ulaşmak için bugün daha çok yatırım yapma zorundalar. Örneğin, bugün 35 yaşında olan bir kişi 65 yaşından sonrası için yıllık 48 bin $ emeklilik geliri elde etmek istiyorsa, %5’lik faiz ortamında, bugün yılda 178 bin $ birikim yapması gerekiyor. Buna karşılık %2’lik bir ortamda aynı kişi, emekliliğinde aynı yıllık geliri elde edebilmek için 563 bin $ (3,2 daha fazla) yatırım yapmak zorunda.”

Konu gelişmiş ülkelerdeki emeklilik sistemlerinin açıklarına gelmişken G7 ülkelerinin toplam açıklarından bahsetmeden olmaz. Yine büyük uluslararası yatırım bankalarından biri olan Citybank’ın bir çalışmasına göre; ABD sosyal güvenlik sisteminin 10 trilyon dolar kadar açığı var. Diğer bir deyimle, emeklilik fonlarının varlıkları söz verdikleri yükümlülükleri karşılamaya yetmiyor.

Aynı Rapora göre, ABD’nin de dâhil olduğu 20 OECD ülkesindeki durum da hiç iç açıcı değil. 2016 yılında yapılan hesaplara göre, emeklilik sistemlerinin tahmini açığı 78 trilyon dolar. Bu rakam, bahsi geçen ülkelerin milli gelirlerinin yaklaşık % 190’ına karşılık geliyor. Oysa aynı yılda, bu ülkelerin kamu borçları toplamı, sadece 44 trilyon dolar.

Gelişmiş ekonomiler için uzun vadeli gibi görünen bu sorun bizim için kısa vadeli bir dert.

4 Aralık 2017

Sıcak paracıların yüksek getiri avcılığı

Türkiye’nin 2018 yılında 210 milyar dolar bulması lazım.  Bunu ülkenin bir yıllık döviz talebi olarak düşünebiliriz.
İşin arz yanını basitleştirerek anlatmaya çalışayım. Elinde döviz kaynağı dolar, Euro bulunanların, gelişmekte olan ülkelere yönelik kaynak aktarma kararını nasıl aldıklarına bakalı
Yılın son ayları uluslararası yatırım bankalarının, fon yöneticililerinin en meşgul olduğu aylardır. Bir sonraki yıl için bütçeler hazırlanır, yatırım kararları ve alanları belirlenir.
Fon yöneticililerinin amacı yüksek getiri elde etmektir. Ancak öncelik güvenli alanlara kaynak aktarmaktır. Bununla beraber yüksek getiri riskleri de beraberinde getirdiği için risk ile getiri kaçınılmaz olarak beraber olmak durumundadır.
Sıcak paracılar, merkez bankalarından alabildikleri kaynaklarla orantılı olarak, ilk önceliği kendi ülkelerinin tahvil piyasalarına verirler. Tahviller, kamu kâğıdı olabileceği gibi şirket tahvilleri de olabilir ve çoğunlukla 10 yıl vadelidir. Tahvil kaynaklarını da kabaca ikiye ayırıp dağıtırlar: a- Kredi derecelendirme kuruluşlarından yatırım yapılabilir derecesi alan tahviller, b- Yüksek getirili tahviller. İlk gruba yatırım yapmak kolaydır. Buna karşılık getirisi de düşüktür. Oysa ikinci grupta riskler çoğalırken getiri de büyümektedir.