31 Ağustos 2016

Bir varlık fonu varmış bir mali disiplin yokmuş

Üzerinde çok durulan konudur. Türkiye’de iç tasarruflar yetersiz olduğu için dışarıdan tasarruf (sıcak para) ithal edilir, cari açık verilir. Hükümet bu derde çare olacağı, büyük altyapı yatırımlarını finansmanında yardımcı olacağı düşüncesiyle Ulusal Varlık Fonu (UVF) kurdu.
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi’ye göre Ulusal Varlık Fonu 200 Milyarın dolar kadar paranın birikmesi beklenmekte.
"Para nereden gelecek?" derseniz. Cevabı, Maliye Bakanı Naci Ağbal'ın 30 Ağustos tarihli Haber Türk gazetesinde Rahim AK’la yaptığı söyleşide bulabiliriz. “ Varlık Fonu uluslararası iyi uygulamalar örnek alınarak düzenlenecek. Bu fon yurtiçi ve yurtdışı piyasalarda kaynak temin edecek. Böyle bir şirketin kaynak temin etmesinin birinci yolu özel sektör mantığı ile çalışacak, kurumsal yönetim ilklerine göre yönetilecek, mali tabloları uluslararası denetim şirketlerinin denetiminden geçecek ve şeffaf olacak.” demiş.
Önce yurtiçi piyasalardan borçlanmaya bakalım.

29 Ağustos 2016

Ankara’yı sel aldı BM uyardı

Ankaralılar için TBMM önündeki Akay alt geçidi, inşaatının başlangıcından beri sorundur. Uzmanlar bu projenin, hem ulaşım hem de diğer açılardan yanlış olduğunu ısrarla söyleye geldiler. Ama kimse dinlemedi.
Sonrası malum. Her yağmurda orası ve diğer bazı alt geçitler suyla dolar. Otomobillerini kayık gibi kullanılmaya çalışanlar yolda kalırlar. Ardından trafik tıkanır. Ve bu tekrarlanır durur.
Ama eskiden yaşananlardan bir fark var. Önceleri sadece bazı gazete ve televizyonlarda yer bulan batık araba görüntüleri, artık akıllı telefonu olanlar amatör kameraman ve muhabirler ile sosyal medya sayesinde gizlenemiyor.
Bana sorarsanız bu görüntüler bize yakışıyor (!). Sorumluları başkaları seçmedi ki. Seçerken, uzmanlık yerine belediyecilikle ile alakası olmayan özelliklere önem verirsek olacağı budur.
Tek avunduğumuz şey sorun sadece başkentte yaşanmıyor. Diğer kentlerde de benzeri olaylar var. Daha bu sabah haberlerde, K. Maraş - Elbistan’da 10 bin kişinin şehir suyundan zehirlendiğinden söz ediliyordu.
Basın bu haberleri gündeme getirdikçe yetkililer hemen dünyayı örnek göstermek için, daha önceden hazırlattıkları haber ve görüntüleri servis etmeyi alışkanlık edindiler.
Ben de bu bağlamda dünyadaki duruma bir bakayım dedim.

25 Ağustos 2016

Borç batağından çıkmak için gelirler artmalı

Dünyada ekonomistler, ama olaya geniş açıdan bakabilenler, borç sorununa özel önem veriyorlar. Özellikle 1980’lerde başlayan ve günümüzde yayılarak devam eden, devletlerin, şirketlerin ve hane halklarının (ailelerin) gittikçe artan borçlanmasının neden ve sonuçlarını araştırıyorlar. Nedenler arasında en önde geleni, ekonominin tüm kesimlerinde, gelir = harcama eşitliğinin bozulması. Diğer bir deyimle, kimse ayağını yorganına göre uzatmıyor.
Gelirlerdeki azalışın nedeni şirketlerdeki borsaya açılması ve borsaların kar/temettü baskısı. Yanı sıra reel ücretlerdeki ve dolayasıyla harcanabilir gelirdeki azalma. Bu süreç büyümenin yavaşlamasına neden oluyor.
Bu sarmalı aşabilmek için, bankaların eskiden olduğu gibi üretken yatırımları kredilendirmesi gerekiyor. Oysa hane halkaları, bankaların teşvikiyle konut sahibi olabilmek ve daha fazla tüketebilmek için kredi talep etmeye başladılar. Merkez bankları da bu furyaya destek olmak amacıyla ucuz fonlama (düşük faiz) politikaları uyguladılar. Düzenleyici denetleyici otoriteler mevzuatı gevşettiler.

20 Ağustos 2016

2001 Krizinde ve bugün Türkiye’nin döviz dengesi

Son günlerde medyada derin dünya ve Türkiye tahlilleri yapılıyor. Konuşulanları, yazılanları anlayabilmek için çoğu zaman kendimi “derin tahlil üstadları”nın yerine koymaya çalışıyorum. Ne kadar derin konuşuyorlar! Türkiye’ye değişik roller biçiyorlar. Bölgede hatta dünyada önder ülke mi olmuyoruz! Emperyalizmin saldırılarını mı püskürtmüyoruz!
Ama kimse, ekonominin gücünden söz etmiyor. Ne kadar dışa bağımlı olduğu konusunda konuşmuyor. Neden uluslararası derecelendirme kuruluşları ve FED neredeyse günlük işimiz olduğunu sorgulamıyor. Bu şartlarda daha büyük bir siyasi güç olunması için gereken ekonomik önlemlerden hiç bahsedilmiyor. Konu, “Ben ekonomist değilim onu uzmanları çözsün” denerek geçiştiriliyor.
Ben çözerim diyemem. Ama Türkiye’nin dışa bağımlılığı ne durumdadır, özetlemeye çalışayım.
Aşağıdaki Tablo, TC Merkez Bankası’nın 2001, 2015 yılsonları ile Haziran 2016 itibariyle yayımladığı, ülkenin Net Uluslararası Yatırım Pozisyonu (UYP) nu gösteriyor. Diğer bir deyimle, Türkiye’nin döviz varlıkları ile döviz yükümlülükleri (borçları) arasındaki farkı özetliyor. Bazı rakamlara göz atalım.

14 Ağustos 2016

32 trilyon dolarlık açık ve imam (FED) cemaat (GOP) ilişkisi

İki rapor ile başlayayım.
İlki Amerikan sosyal güvenlik sisteminin geleceğini inceleyen “Social Security and Medicare Boards of Trustees” raporu. Üyeleri arasında ABD Hazine, Çalışma ve Sağlık Bakanlarının da bulunduğu komitenin hazırladığı rapor sistemin geleceğine yönelik önemli sonuçlar içeriyor. ABD emeklilik ve sağlık sisteminin geleceği konusunda hiç güzel haberler vermiyor. (ABD emeklilik sisteminin bireysel emeklilik fonlarına dayalı olduğunu unutmayın lütfen.)
Rapor göre, 2019 yılına kadar sistemin gelirleri giderlerinden fazla. Yani sorun yok. Bu tarihten 2030’lu yıllara kadar sistem, varlıklarının gelirleriyle idare ediliyor. Ancak hemen, yeni seçilen başkan döneminde, radikal önlemler alınmazsa, sistem ileride açık vermeye başlıyor. Ve bu yüz yılın sonuna doğru açık miktarı, belirli varsayımlara göre, bugünün parasıyla 32 trilyon dolara ulaşıyor.
Süre size çok uzak gelebilir. Haklısınız. Ancak unutmayın, 2019 sonrasındaki gelirlerin sisteme katkı sağlaması için, bireysel emeklilik fonlarının çoğunun yatırıldığı ABD tahvillerinin getirilerinin pozitif olması gerekiyor.
Bugün dünya tahvil piyasasında yaklaşık 10 trilyon dolarlık kağıt negatif faiz geliri elde edebiliyor. Yani yatırımcılar, tahvil sahiplerinden gelir elde etmiyor, onlara para ödüyorlar. Bunun nedeni büyük merkez bankalarının parasal genişleme politikaları.
Burada ikinci rapora göz atalım.

10 Ağustos 2016

Ekonominin geleceği riskli ülkeler listesinden hızla çıkmamıza bağlı

Para ve sermaye piyasalarda sabit getirili enstrüman yatırımcılarının davranışları ile hisse senedi yatırımcılarının davranışları farklıdır.  (Sabit getirili enstrümanlar, vade sonunda getirisi belli olan tahvil ve bonolardır)
Hisse senedi yatırımcıları için saatlik ve/veya günlük işlemler ağırlıklı olabilir. Buna karşılık bono/tahvil yatırımcıları daha uzun vadeli bakış açısıyla hareket ederler. Bu bağlamda, yatırımcıların orta vadeli beklentilerini tahlil etmek için onların davranışları iyi bir yol gösterici olabilir.
Ancak böylesi tahlilleri yaparken unutulmaması gereken kesin bir kural vardır: Kim olursa olsun, her yatırımcı bilançosuna göre pozisyon alır. Diğer bir deyimle, pasifinin vadesi kadar uzağı görebilir. Vizyonu o kadardır. Ona göre davranır. İşine geliyorsa, örneğin satıcı ise ülkeyi/piyasayı över, eksiklikleri/sorunları geri plana atar.
Dolayısıyla, piyasa oyuncularının beklentilerini tahlil ederken birinin veya birkaçının görüşleri üzerinden hareket etmemekte büyük yarar vardır.
Böylesi bir girişi yapmamın nedeni; son aylarda yabancı bankaların tahvil satma eğilimi. Bankalar Türk tahvillerinden çıkarken, yerli yatırımcılar ile yabancı banka dışı finans kuruluşları alıcı durumundalar.

6 Ağustos 2016

Helikopterden mermi değil para atılacakmış

Biz Ankaralılar helikopterden mermi, füze atıldığını 15 Temmuz gecesi gördük.
Oysa gelişmiş ekonomilerde, örneğin Japonya’da, iktisatçılar ve siyasetçiler helikopterden para atılmasını tartışıyorlar.
Sakın “Japonya’dan bize ne” demeyin. Eğer onu diğer büyük merkez bankaları da izlemeye kalkarsa dünyada yeni bir döviz bolluğu dönemi başlar. Sonunda biz de nasibimizi alırız. Ekonomi biraz olsun rahatlar.
“Helikopter para” özünde bir tür parasal genişleme. Çok bilinen niceliksel genişlemeden (quantitative easing - QE) en belirgin farkı şu: QE’de merkez bankaları hazine kağıtlarını satın alırlar. Ancak vadesi geldiğinde hazineden paralarını isterler. Yeni kağıt alarak kamuyu desteklemeye devam ederler.

2 Ağustos 2016

Ülke kredi notunu kendiniz verin

5 Mayıs 2011 tarihinde Habertürk gazetesinde yayımlanan yazımı, günün mana ve önemine binaen tekrar yayınlıyorum.
Bilgi ve taktirlerinize.

***
S&P’nin son not değerlendirmesi tartışmalara neden oldu. Nedense not yükselirken pek sorun olmaz. Ama not düşmesi hiç hoş karşılanmaz. Bir yerde doğal bir davranış olarak kabul edilebilir. Hatırlasanıza, okuldayken iyi notları biz çalışarak alırdık, kötü notun sorumlusu çoğu zaman öğretmenlerdi. Ancak bilmekte yarar var. Ülke kredi derecelendirmesi yapılırken sadece ekonomik gelişmelere bakarak karar verilmiyor. Ağırlığı değişmekle beraber, ekonomi dışındaki konular da hayati önem taşıyor. Bazılarını bilginize sunuyorum.