30 Mart 2016

Merkez Bankaları ne yapsın? Altyapı bozuk.

Önce genel bir doğruyla başlayayım. Merkez bankacılığı, faiz kararı alırken,  yükseltme veya indirme nedeni hakkında en inandırıcı hikâyeyi yazabilme sanatıdır.

Bu bağlamda, daha önce bu yıl dört kez faiz yükselteceğini ilan eden FED, baktı ortalık karışıyor, yeni bir hikaye yazmaya başladı. Artık çok hızlı faiz arttırmayacağını belirtti. Piyasalarda bir bayram havası esiyor ki. Sanırsınız bütün dertlere, sorunlara çare bulundu.

Bana kalırsa, bu “indir-bindir” işleri bir süre daha devam edecek. O dedi ki, bu dedi ki derken, bir bakacağız piyasalarda oynaklık almış başını gidiyor. Oynaklıktan her zaman büyük yatırımcıların kazançlı çıkacağını unutmayın.

Faiz kararlarında sıkıntının asıl nedeni, büyük merkez bankalarının ekonomilerinde altyapının bozuk olması. Doğal olarak, aldıkları her kararın kısa ve uzun vadeli farklı etkileri oluyor. Kısa vadede çözüm bulunduğunu sandıkları sorunlar, uzun vadede başlarına dert açıyor.

Bir örnekle ne demek istediğimi açmaya çalışayım.

28 Mart 2016

Dikkat dolarizasyon hızla artıyor

Yazılı ve görsel medyada vatan, millet, Sakarya edebiyatı yapanları izlerken, bir fırsat bulsam da; “Madem bu kadar vatanseversiniz, cebinizde neden Türk Lirası taşımıyorunuz?” diye sormak isterim.

Hemen hemen toplumun her kesiminden insanların bankalardaki ve/veya yastık altındaki parasınn büyük bir çoğunluğu döviz. Bunlara ithalat/ihracat/turizmle uğraşan şirketleri de eklerseniz ekonomide birikimlerilerin önemli bir bölümü yerli parada tutulmuyor.

Aşağıdaki Grafik, Aralık 2012 – Mart 2016 arasında yurtiçi yerleşiklerin bankalardaki döviz tevdiat hesaplarındaki (DTH) gelişmeleri gösteriyor.

Kaynak: TCMB

23 Mart 2016

Likidite tüm riskleri örter

Birkaç yıl önceydi. Anekdotu Mülkiyeli bir arkadaşım anlattı. O günlerde duyduklarından rahatsız olan sınıf arkadaşı, büyük illerden birinin Mülkiyeli valisine gider. Özellikle oğlunun bazı işlerinin yasalara pek uygun olmadığı, sıkıntılar içerdiği konusunda uyarmak ister.

Sonradan siyasete giren vali, arkadaşını oldukça büyük makam odasının köşesine götürür. Üzeri biraz tozlu olan sehpaya, bir küfür kelimesi yazar. Sonradan cebinden çıkardığı 100 lira ile sehpayı siler. Arkadaşına döner ve derki, “Para her kiri siler”.

Bu hikayeyi neden anlattım?

Dünyaya, bölgeye, ülkeye bakın. Terör her gün onlarca can alıyor. Medya sadece şehit ve ölüm haberleri veriyor.

21 Mart 2016

Helikopterle para dağıtmak ve yaklaşan emeklilik krizi

Ekonomistler arasında “helikopterden para saçmak” diye bir deyim vardır. Ekonomik büyüme tıkanınca, gerekirse merkez bankalarının çok para basıp, helikopterle havadan atması anlamına geliyor. Böylelikle, bankalar aradan çıkarılacak, şirketlere ve insanlara kredi/borç vermek yerine doğrudan para verilecek. Varsayım o ki; havadan gelen para hemen harcamaya gidecek ve talep yaratılarak ekonomiye ivme kazandırılacak.
Sanırım bu fikir, çoğunuza inanılmaz, çılgınca gelmiştir. Ama iş öyle değil. Dünyanın tanınmış iktisatçıları konuyu ciddi ciddi tartışmaya başladılar bile. Okuduklarımdan çıkardığım sonuç, gelişmiş ekonomilerde kredi verilerek alınabilecek yolun sonuna gelindi. Faizler eksiye geçti. Ama çoğu ülkede finansal sistem ve bazı ülkelerde reel sektör etkin olarak çalıştırılamadı.
Çünkü sorun derinlerde. 
Yazılarımda çeşitli defalar değindim. Dünyada yönetilen fonların, çok büyük kısmı özel emeklilik fonları ile sigorta şirketlerine ait. Buna karşılık özellikle gelişmiş ülkeler uzayan ömür ve yaşlanan nüfus nedeniyle hızla ciddi bir emeklilik krizine doğru gidiyorlar.
Çok yeni bir Citybank çalışmasına göre, 20 OECD üyesi ülkenin kamu emeklilik fonlarının açığı yaklaşık 78 trilyon dolar. Bu ülkelerin kamu borçlarının toplamının 44 trilyon dolar olduğunu düşünürseniz, emeklilik sistemi açığının ne kadar büyük bir sorun olduğu daha net anlaşılır. 

17 Mart 2016

Merkez Bankası’nın cephanesi minimumda

Dış dünyaya açık, sermaye hareketlerinin tamamen serbest olduğu bir ekonominin en önemli göstergesi döviz dengesidir. Ödemeler dengesi istatistiklerini derleyen merkez bankaları, döviz ihtiyaçlarını tahmin ederler. Eğer ülkeye gelen döviz ile ülkeden çıkan döviz arasında geçici bir uyumsuzluk varsa, rezerv kullanarak kur dalgalanmalarını önlemeye çalışırlar.

Mücadelede en kritik olgu “geçiciliktir”. Sorun kalıcı, yapısal ise merkez bankalarının yapabileceği çok fazla bir şey yoktur. Böylesi bir durumda çözümü hükümetler bulur. Yapılması gerekenler listesini siyasiler hazırlar.

Kısa vadede, uluslararası döviz rezervleri, merkez bankalarının kur istikrarını sağlamak için kullandıkları en önemli silahtır.

Ama hangi rezerv? Medyada genellikle brüt rezerv rakamları yayınlanır. Bugünlerde 100 milyar dolar civarında olan bu rakam bize her şeyi göstermez. Çünkü bu dövizlerin bir kısmı bankalara aittir. Bankalar, mevduatların bir kısmını zorunlu olarak TCMB’de tutarlar. Özetle bu para bankalara aittir. Bir mevduat çekilmesi olması durumunda otomatikman merkez bankasından dövizlerini alabilirler.

14 Mart 2016

Borsa İstanbul’daki Hintli “Herif”

AnKara’da 25 gün arayla ikinci bomba patlatıldı. Yine onlarca insanımız öldü. Birçoğunuz gibi gece uyuyamadım. Olayın olduğu yer, on binlerce insan gibi benim de sık kullandığım bir yer. Hafta arası olsaydı, bir olasılık orada olabilirdim.

Gencecik, hayatının baharındaki insanların hayatına kast eden, gözü dönmüş katiller ve onların ağababaları… Mekânınız cehennem olsun.
xxx

Gelelim BİST’teki “herife”.

Borsada son aylardaki çıkışın nedeni, lakabı “herif” olan bir yabancı yatırımcıymış.

Ben borsadan pek anlamam. Baksanıza ülke kan gölüne dönmüş, başkentin merkezinden cenazeler kaldırılıyor. Ama bizim borsa yükseliyor. Bakıyorum bu arada şirketler kar mı açıkladı, yatırımcılar temettü mü alacaklar? Yoksa yeni bir büyüme dalgası mı olacak? Acaba, borsada ”Bombalar günlük işler. Nasıl olsa birkaç güne kalmaz unutulur. Biz işimize bakalım.” anlayışımı egemen? Böyle olabilir. Ne de olsa BİST’te yabancıların ağırlığı yüzde 65’ler dolayında.

10 Mart 2016

Misketleri yeniden dağıtmak

Bugün, kadim dostum Faik Öztrak’ın TBMM’de 2016 Yılı Bütçesi görüşmelerinin kapanışında yaptığı konuşmadan alıntılar yaparak yazımı sürdüreceğim.

Çünkü, oldukça önemli konulara değinen ve son yıllarda Meclis’te dinlediğim içeriği en doyurucu konuşmalardan birisiydi. Toplumsal ayrışmadan, dış siyasetteki çöküşe; kurumsal dağınıklıktan, ekonomik kırılganlıklara kadar birçok konu kapsamlı bir şekilde ele alınmıştı.

Önce küçük bir hatırlatma yapayım. Bizim nesil, çocukken sokakta oynama şansını elde etmişti. Hatırlayın kazanan arkadaşınız ise oyun devam etsin diye misketler yeniden dağıtılırdı. Bu sayede akşam babamız eve gelene kadar oyun oynamaya devam edebilirdik.

Konuşmada, ekonomide yaşanan en önemli soruna, misket örneği verilerek değiniliyor. “Servet ve gelir dağılımındaki adaletsizlik bugün büyümenin önünde büyük bir engel. Arkadaşlar hatırlayın lütfen. Çocukluğumuzda misket oynarken misketler tek elde toplandığında oyun biterdi. Yeni bir oyun için misketlerin yeniden dağıtılması gerekirdi.

Milli servet de tek elde toplanınca büyüme yavaşlar, oyunun sonu gelir. Oyunun sürmesi için yeniden paylaşım gerekir... Buradan çıkış için Türkiye’nin Yeni Bir Siyaset anlayışına; Yeni Bir Büyüme ve Bölüşüm Modeline ihtiyacı var.”

7 Mart 2016

“İtimadı lütuf sanıp borca sarılma”

Babam emekli olduktan sonra, bizleri okutabilmek için, Ankara/Yenimahalle’de küçük bir bakkal dükkanı açmıştı. Pek hoşlanmasa da, bu işi 10 yıl kadar yaptı.

En büyük sıkıntısı veresiye satışlardı. O zaman kredi kartları yoktu. Yenimahalle bir memur semti olduğu için “Yaz deftere” cümlesiyle yapılan alış verişlerden hep şikayet ederdi. Ödemden tayini çıkan memurların taktığı borçlar bir kenarda yazılı dururdu.

Hafta sonunda ata toprağında, onun eşyalarının bulunduğu evdeydim. Salonda bir kenarda duran küçük bir levha dikkatimi çekti. Aynen şunlar yazıyordu; “İtimadı lütuf sanıp borca sarılma, sonra istenecektir darılma”

Esnaf, veresiye (borçla alış veriş) konusunda her zaman müşterisiyle doğrudan muhatap olmamak için, basit bir duyuru aracılığıyla ricada bulunuyordu. Şimdi, özellikle büyük şehirlerde, böyle esnaflar azaldı.

Azalması veresiye sorununun kalmadığı anlamına gelmiyor. Gidin, taşrada esnafı, KOBİ’leri bir dinleyin. Bir dokundunuz mu bin ah işitiyorsunuz.

3 Mart 2016

Bütçede faiz ödemeleri olmasaydı (!)

Son günlerde siyasi arenada faiz tartışması vardı.

İdeolojik kökenli olan değerlendirmelere girmek beni aşar. Ben paranın kapitalist ekonomik sistemin özü olduğuna inanırım. Faiz de onun saklamanın fiyatıdır. Olmazsa tasarruf olmaz. Kapitalizmi beğenmiyorum diyenler varsa, onlarla faizin ekonomideki yerini tartışmaktan zevk duyarım.

Bununla beraber yüksek faizin, özellikle yüksek reel faizin kapitalist ekonomik sistemin en büyük sorunu olduğu konusunda herkes hemfikir.  

Özellikle açık veren, borçlanan devletler için faiz, ekonomi kadar bütçenin de sorunu.
Bu bağlamda bütçeye biraz farklı bir pencereden bakmaya çalışacağım.
İlgilenenler bilir. Faiz dışı fazla (açık) (FDF) diye bir tanım var. Türkiye’nin gündemine 2001 Krizinden sonra uygulanan IMF programları ile girdi. Kısaca, FDF = Bütçe gelirleri – Faiz hariç harcamalar olarak gösterilebilir.

Bu gösterimin amacı, eğer bir bütçede faiz harcamaları = FDF ise, orada kamu borç stokunun (borcun anaparası) büyümediğini anlatmaktır. Buna karşılık eğer FDF, faiz harcamalarından küçükse devlet ek borçlanma yapar ve borç stoku büyür.

Şimdi gelin faiz ödemeleri olmasaydı bütçe nasıl olurdu bir bakalım.