Hem 68’li abilerimizin hem de biz 78’lilerin
gençliği, önce dünyada sonra ülkemizde düzeni değiştirme uğraşısıyla geçti.
Kimimiz olaya sınıfsal batık kimimiz milliyetçi. Ama ortak ideal ülkede fakirliğin azaltılması, refahın artması ve
bağımsız, demokratik bir ülkede yaşamaktı. Evet amaçlar aynı olsa da yöntemler
farklıydı. Bunun nedenleri ayrı bir konu.
Hepimiz ezilenin, mazlumun yanında olduğumuzu
söylüyorduk. Zaten çoğumuz dar ve sabit gelirli ailelerden geldiğimiz için
çözmeyi istediğimiz sorunlar aslında yakın çevremizin sorunlarıydı.
Bu nedenle geniş kitleleri etkileme şansını
yakaladık. Şans diyorum ama, aslında
ideallerimiz için gece, gündüz demeden; yemeden, içmeden çalıştık. Düşündüklerimizin, hayallerimizin ne kadarı
doğru ise, yaptıklarımızın, eylemlerimizin o kadarı yanlıştı. Ama sonuçta
mevcut düzeni değiştirmek istiyorduk.
Bugün
kimsenin düzenle sorunu yok(!?)
Aradan uzun yıllar geçti. Aslında değişen çok
şey yok. Bugün şöyle çevrenize bir bakın. Okuyamayan, iş bulamayan, ailesinin
yanında asalak gibi yaşayan, sigara parası için annesiyle kavga eden,
üniversite diye gittiği okulun aslında arkadaşlarla zaman geçirmekten başka bir
işe yaramadığını bilen yüzbinlerce genç
göreceksiniz.
Dahası gecekonduda oturan, mahallenin
uyuşturucu çetelerince işgal edildiğini bilen, yaşam mücadelesinin en ağırını
veren, evinde çağdaş yaşam koşullarının bir çoğunun bulunmadığı, daha önemlisi
düzenli bir işi olmayan milyonları
göreceksiniz.
Ama biraz
yakından bakınca başka bir gerçekle karşılaşacaksınız. İnsanların büyük
çoğunluğunun düzene karşı bir tek söylemi yok. Çünkü bir şekilde düzenden, kamu
kaynaklarından pay alıyorlar. Ya çocuk parası, ya
bedava kömür, ya gıda yardımı, ya yaşlı yardımı ya da yeşil kart vb. Hem de oy vermek dışında hiç bir bedel
ödemeden.
Nüfusun geniş kesimlerinin böyle geçindiğini
artık biliyoruz. Gazete haberlerine göre Samsun genelinde yaşayan nüfusun
yarısı bir şekilde devletten yardım alıyormuş.
Bir de
madalyonun diğer yanı var. Birazı okumuş, yazmış ama çoğunun
doğru dürüst mesleği olmayan; inşaatın “i” sinden anlamadığı halde devletten
ihale alabilen; siyasi ilişkileri sayesinde çok kolay para kazanabilen ve hiç
vergi ödemeyen bir kesim var. Bunlar
nüfusun çok geniş bir kesimi olmasalar da kolay zenginleşebildikleri için fikir
bazında değil, biat bazında siyaset yapan ve sesi çok fazla çıkabilen örgütlü
bir grup.
Bunlar düzenin değişmemesi için her türlü
fedakarlığı yapabilirler. Gözlerini budaktan sakınmazlar. Çünkü ranttan
aldıkları pay çok büyük. Eskiden işe giderken kullandıkları arabalarının
arkasında “Mülk Allah’ındır” diye
yazıyordu. Şimdi bindikleri Audi Q7 / BMW X5’lerinin arka camında hiç bir yazı
yok. Aksine camlar karartılmış.
Sorunu
olanlar
Çok fazla olmasalar da düzeni sorgulayanlar
hala var. Ben onlara son yılların moda deyimiyle “orta sınıf” diyeyim. Çoğu okumuş yazmış, batı standartlarını
bilen ve çağdaş değerlere sahip ama en önemlisi devletten geçinmeyi, rant
peşinde koşmayı kabul etmeyen yurtsever bir grup.
Ötekiler gibi örgütlü değiller. Siyaseti, rant
elde etmek için bir birliktelik olarak gördükleri için pek sevmiyorlar. Hangi partide olursa olsun, siyasetin
içinde olanların kamu kaynaklarını paylaşmak için verdiği mücadeleyi kabul
doğru bulmuyorlar. Ama ülkenin gidişatında pek memnun değiller.
Vergi
toplamadan, okul arazilerini satarak, dışarıdan borç alınarak yaratılan
gelirlerin, umutsuzlaştırılmış geniş kesimlere dağıtılmasıyla sürdürülmeye
çalışılan paylaşım düzeninin bir gün çökeceğini biliyorlar. O zaman maliyeti hep beraber ödeyeceğimizin de farkındalar.
Henüz umudunu yitirmemiş, çözümü tartışanların
bir bölümü için tek çıkış yolu, kamu kaynağıyla zengin yaratma yollarının
tıkanması. Hükümetlerin günlük ekonomik işlere müdahale yetkisinin
sınırlanması. Kısacası üretime dayalı, yabancıdan alınan borca dayanmayan bir
büyüme/kalkınma modeli. Sonuç olarak
yeni bir refah paylaşım modeli.
Özetle
geniş kesimleri huzursuz etmeyecek, ama “devletin malı deniz yemeyen domuzcuları”
yok edecek bir yeni düzen.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder