İşsizlik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İşsizlik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Eylül 2019

Kamu harcamalarına dayalı ekonomik büyüme nereye kadar sürdürülebilir?

Her ilgilenen gibi ben de büyüme verilerini heyecanla beklerim. 
Esas amacım ekonominin ne kadar büyüdüğü veya küçüldüğü değildir. Evet o da önemli ama, asıl önemli olan ekonominin iş yaratma kapasitesini anlamaya çalışırım. Diğer bir bakış açısıyla, istihdam olanakları artıyor mu anlamaya çalışırım.
Son açıklanan verilere de bu açıdan bakmayı daha doğru buluyorum.
TÜİK, 2019 yılının ikinci çeyreğinde ekonominin, geçen yılın aynı dönemine göre %1,5 küçüldüğünü açıkladı. 
Ama bu arada birileri, olumlu bir şeyler söylemek adına, önceki çeyreğe göre %1,2 büyüdüğünü söylediler. Fark şurada: İlk rakam geçen yılın aynı dönemiyle karşılaştırma. İkincisi ise bir önceki çeyrekle, 2019’un ilk üç ayıyla karşılaştırma. Bir anlamda ikisi de doğru gibi görünüyor. 
Ancak uluslararası standartlara göre karşılaştırma önceki yılın aynı dönemiyle yapılır. Çeyrekler toplanır, yıllık karşılaştırma yapılır ve ekonominin yönü anlaşılır. Bu bağlamda, ekonomi yılın kalan yarısında, en azından %2’den fazla büyümezse yıllık büyüme sıfırın üstüne çıkamayacak.
Burada durup sektörel büyüme trendlerine bakmak lazım. 

28 Ağustos 2019

Belirsizlikler artınca spekülatörlere gün doğuyor

Geçen hafta ABD Doları kurunda gece yarısı yaşanan ani hareket konuşuldu. Nasıl olmuştu da $/TL kuru 6,40’lara kadar tırmanmış, sonra düşmüştü? Televizyon kanallarında, sosyal medyada yorumlar yapıldı. Daha önce swap’ı öğrenen dolar birikimcisi ahali, şimdi de “stop-loss” nedir onu öğrenmeye çalışıyor. 
Dikkat edin, tanımların Türkçesi bile yok. Çünkü hepsi Londra, New York üretimi işlemler.
Sıcak paracılar ve dolarizasyon bize işsizliği, gelir dağılımı adaletini, sanayileşmeyi, eğitimi, teknolojik yeniliği, verimliliği, çevreyi korumayı, velhasıl kelam kalkınmayı unutturdu. 
Sabah dolar kuruyla gözümüzü açıyoruz, borsayla devam ediyoruz. Akşam faizle kapatıyoruz.
Oysa bunlar çok kısa vadeli değişkenler. Belirsizliklerden aşırı etkileniyorlar. Çoğumuz takip etmekte zorlanıyoruz. Kambiyo rejimimiz dışa tamamen açık olduğu için, gece yarısı Japonya’da biri hapşırınca, sabah biz burada hasta oluyoruz.
Gelin dünyaya ve bölgemizdeki belirsizlikleri hatırlayalım.

7 Temmuz 2019

Büyüme için can alıcı soru: Özel tüketim nasıl artacak?

Ekonominin büyümesi için tüketim lazım. Birileri; kamu, şirketler, haneler tüketecek ki üretim olsun. Tüketim tökezleyince, ekonomi yavaşlamaya hatta küçülmeye başlar.
Kriz dönemlerinin en klasik göstergelerinden birisi de özel tüketimdeki küçülmedir. 
Değerli dostum T.C. Merkez Bankası eski Başkanı Süreyya Serdengeçti ile yakınlarda yaptığımız sohbette, özel tüketime dikkat çekerek, aşağıdaki rakamları verdi. 

Veriler 2001, 2009 ve son dönemdeki GSYİH küçülmesi ile özel tüketimdeki değişimi gösteriyor.Mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış endeksler, özel tüketimde son dönemde yaşadığımız küçülmenin, 2001 ve 2009 Krizlerinden daha derin olduğunu gösteriyor. Ekonomik daralmanın, bu yönüyle, önceki krizlerden daha derin olduğu görülüyor. Dar ve sabit gelirlilerin refahtan aldıkları pay azalıyor.
Geleceği yönlendirmek için bu konu hayati öneme haiz. Asıl sorun burada. Dolayısıyla çözüm de buradan çıkacak.
Ne demek istediğimi biraz açayım.

5 Mayıs 2019

Aramalı ithalatının seyri olumlu işaret vermiyor

Konunun uzmanları yıllardır anlatmaya çalışıyor. Dışa bağımlı üretim yapısı ekonomiyi, ülkeyi aşırı zorluyor. En önemli sonuçlarından birisi yüksek enflasyon diğerleri dövizli borçların artması ve aşırı dolarizasyon.
Üretimin yapısını anlamak için yapılan çalışmaların başında girdi/çıktı tabloları geliyor. TÜİK, ulusal geliri hesaplarken, varsayımlarını ve modellerini bu tablolar üzerinden yapıyor. 

14 Nisan 2019

Gençler ve kıdem tazminatı

Türk Metal Sendikası ve Uludağ Üniversitesinin, Karadeniz Ereğli’de beraber düzenlediği, 27 üniversitenin Çalışma Ekonomisi Bölümü öğrencilerinin 6. Kez bir araya geldiği “AkadEmek Kurultayı’na” konuşmacı olarak davet edilmiştim.
Öğrenciler ve işçilerle beraber olmak, onların ekonomiye ve iş hayatına bakışını kendilerinden dinlemek beni her zaman mutlu ediyor. Onlardan çok şey öğreniyorum.
Bu toplantı sırasında en çok, ekonominin içinde bulunduğu durum, iş sınavları ve kıdem tazminatı fonu hakkında soru soruldu. Yurdun 27 farklı yöresinden, binlerce kilometre yol kat ederek gelen gençler, iş olanakları olarak önlerinde ne tür seçenekler olduğunun az çok farkında idiler. Bir kısmı hayata umutla bakıyor, bir kısmı ise artan işsizlik karşısında ne yapacaklarını bilemiyorlardı.
Ama beni en çok etkileyen konu, gençlerin devlete bakış açıları oldu. 

23 Mart 2019

İşsiz bir Mülkiye mezununun mesajı

Ekonomi konuştuğum her ortamda, doğru bir ekonomik yapının en temel göstergesinin, istihdam yaratma kapasitesi olduğuna vurgu yaparım. Diğer bir yaklaşımla, eğer bir ekonomide işsizlik minimum düzeyde ise orada, doğru tercihler ve başarılı uygulamalar vardır demektir. Bunun yerine borsa, faiz, kur gibi günlük piyasa göstergelerinin, en çok sıcak para yatırımcılarını ilgilendirdiğini düşünürüm.
Bir işe sahip olmak, özellikle gençler için hayati öneme sahiptir. Onlar düzenli ve sürdürülebilir bir gelire sahip olamazlarsa, hayallerine kavuşmak, mutlu olabilmek için gerekli en basit ön koşula sahip değildirler. Yani iyi bir işleri olacak ki iyi bir eş bulabilmek, mutlu olabilmek için çaba gösterebilsinler.
Bazı okurlarım, son dönemde bu konuya sıklıkla değindiğimi fark edeceklerdir.
İki nedenivar. 

14 Mart 2019

Türkiye’nin reel borç yükü sabit kaldı


Bloğumun yakında takipçileri aşağıdaki tablolara aşinadırlar.

Veriler, 2002 yılından bu yana Hazine’nin, KİT’lerin, reel sektörün iç ve dış borçlarını; belediyelerin sadece bankalara olan borçlarını, bankaların dış borçlarını ve hanehalkının banklara olan borçlarını içeriyor.

Böylelikle, yaklaşık olarak, ülkenin toplam borç yüküne ulaşılmış oluyor.

Sözü uzatmadan tabloları özetleyeyim.

Tablo 1’de iç ve dış borç ayırımı yer alıyor. Geçen yılın sonunda toplam borç yükü 5,1 trilyon liranın üstüne çıkmış. İç borçların toplamı 3 trilyon lirayı geçmiş. Görüldüğü gibi en çok iç borcu olan kesim, reel sektör. Toplam iç borçların üçte ikisi şirketlere ait.

Dış borçların toplamı da 2 trilyon lirayı geçmiş. Bu alanda bankalar ve şirketlerin borçları bir birine yakın. Dış borçların yaklaşık yüzde 80’i özel sektöre ait.

Tablo 1: Toplam borç yükü

2 Mart 2019

Ekonomi için eğitim ve hukuk neden önemli?

Bana göre yeteri kadar istihdam yaratamayan ekonomiyi, neresinden bakarsanız bakın, başarılı olarak değerlendirmek yanlış. Eğer ülkenin egemenlik sınırları içerisinde yaşayan ve çalışmak isteyen herkese sürekli ve yeterli geliri olan bir işsağlanamıyorsa sorun var demektir. Çünkü, geliri, işi olmayanın aşı olmaz. Aşı olmayanın da mutlu ve sağlıklı bir yaşamı.
Sürekli ve yeterli geliri olan iş denince akla, kamudaki iş olanaklar ve öncelikle sanayi sektörü sonra da hizmet sektöründe çalışan büyük ve kurumsallaşmış şirketler geliyor.
Kısacası yatırım geliyor.
Türkiye’ye baktığımızda, işsizlik yüzde 12’lerin üstüne çıktığına, eğilimin yukarı yönlü olduğunu görüyoruz. O zaman bize acil olarak daha fazla yatırım lazım dersek yanlış olmaz.
Peki istihdam yaratacak yatırımı kim yapacak? 
Devlet mi? Eğer kamunun hizmet alanı genişletilemiyorsa yani serbest piyasacı bir yapıdan, kamu müdahalesi ağırlıklı bir ekonomik yapıya geçilmiyorsa, sadece iş olsun diye şişirilen kamu istihdamı, vergi verene yük demektir. Veya gereğinden fazla kamu borçlanması.
Özel sektör mü? Olabilir.
Bir de yabancılar var.

26 Aralık 2018

IMF Türkiye’de ekonomik politika belirsizliği endeksi yayınlamış

IMF aralık ayının başında bir çalışma  yayınladı. “Türkiye’de Ekonomik Politika Belirsizliği” başlığını taşıyan metin, özelikle istihdam yaratan sabit yatırım yapacaklar için önemli yorumlar içeriyor. 
IMF’ye göre ekonomi politikalarında yaşanan belirsizlikler, ekonomik kararların alınmasında kilit rol oynuyor. Artan belirsizlikler, mikro düzeyde, ekonomik ajanların tüketim ve yatırım kararlarını ertelemelerine yol açıyor. Bu tür bir gelişmenin sonucunda, talep azalıyor ve işsizlik artıyor.
Ekonomik belirsizlikler çeşitli yöntemlerle ölçülüyor. Geleneksel ölçümlerde; GSYH, enflasyon ve döviz kurları gibi makro değişkenlerde görülen sapmalara dayalı hesaplamalar yapılıyor. 
Bazı endeksler makro değişkenler yerine hisse senetlerinin getirisi ve satışlardaki büyüme gibi piyasa verilerine dayalı modellerkullanıyorlar. Veya CDS (kredi temerrüt takasları) ve diğer finansal risk enstrümanlarını ele alarak hesaplar yapıyorlar.

20 Aralık 2018

Yılın ilk on ayında borç ödeme verileri


Biraz ilgisi olanlar ekonominin gidişatını, yakın gelecekte neler olabileceğini merak ediyorlar.

Cevap vermeye çalışanların bazıları, “Biz alışkınız, gerekli önlemler alınır, bir şey olmaz” diyor. Benim de içinde bulunduğum grup ise; “Bu defa farklı. Sorun borç geri ödeme sorunu. Ona göre önlemler acilen alınmalı” yaklaşımında.

Benim gibi düşünenler, dışarıda havanın değiştiğini, dünyada kara bulutların toplanmaya başladığından yola çıkıyor. Artık dışarıdan kolayca yeni borç bulunamayacağını biliyor.

Peki, bu durumda Türkiye’de durum nedir?

İşsizlik, enflasyon, düşen üretim vb. artık herkesin bildiği sorunlar. Dolayısıyla bu yazı için bir kenara koyayım. Aylık borç geri ödeme verilerine bakarak, ekonomideki resmin önemli bir yanını dikkatinize sunayım. Karar vermenize yardımcı olayım.

14 Aralık 2018

Önce sorunun tanımında anlaşalım

Yaşlı lordun genç karısının, lordun yeğeniyle ilişkisi varmış. Her fırsatta beraber olmaya çalışıyorlarmış. Bir gün şatonun bahçesinde beş çaylarını yudumladıkları sırada, genç adam masanın yakınındaki ağaca çıkmış. Bağırmaya başlamış, “Hey ayıp oluyor benim yanımda öpüşmeyin”. Yaşlı Lord şaşırmış, “Yok öyle bir şey saçmalama” demiş. Bunun üzerine genç çapkın “Ama buradan öyle gözükmüyor. Gel istersen bak” diye cevap vermiş. Kızgın Lord zorlanarak çıkmış ağaca. Aşağıya inen genç hemen sevgilisine sarılmış. Yukarıdaki yaşlı Lord “Doğru buradan bakınca insanlar öpüşüyormuş gibi görünüyor” demiş.
Kıssadan hisse: Olaya nereden ve ne niyetle baktığınız önemli. 
Ekonomide yaşananlar hakkında yapılan yorumlar ve alınan önlemler bu fıkrayı hatırlattı.
Uzatmayayım. Sorun 2001 Krizinde olduğu gibi finansal değil. Yani kurla, faizle kesin çözüm bulunamaz. Sadece ekonomik ortam biraz rahatlar, kalıcı tedavi için zaman kazanmış olunur.
Bugüne kadar çoğunlukla döviz borçlanarak ithal eden, inşaata yatırım yapan, tüketen ekonomi artık borç ödeme dönemine girdi. Yani el atıyla çalım satamayacağız.El oğlu atını geri istiyor.
İstiyor, çünkü bol döviz dönemi sona erdi.ABD Merkez Bankası FED’den sonra, Avrupa Merkez Bankası ECB de 2019 yılında parasal genişlemeye son vereceğini açıkladı. 

19 Kasım 2018

Sosyal sermayemiz hızla azalıyor


Sıcak parayla, dövizle, faizle uğraşmaktan uzun vadeli konuları görmez olduk. Devamlı atıf yaptığım üretim, paylaşım gibi konuları çok azımız konuşur olduk.

Bugün size hemen hemen hiç konuşulmayan bir konudan, sosyal sermayeden bahsetmek istiyorum.

Sermayeyi çoğumuz mal, para, gayrimenkul, hisse senedi vb. olarak biliriz. Zaman zamanda beşeri (insan) sermeyesinden konuşanları dinleriz. Özellikle eğitim konusu açıldığında ekonomistler, konuyu döner dolaşır verimliliğe ve büyümeye getirirler. Yani fiziki ve beşeri sermeye bilinen konulardır.

Buna karşılık sosyal sermaye çok yeni gündeme gelen bir kavramdır. Konu ilk olarak 1990 yıllarda gündeme gelmiştir.

Sosyal sermaye kimine göre “sosyal yapının özelliklerinin ve toplumda bireyler arasındaki ilişkilerin ekonomik performansı arttırır.” Kimine göre ise; “bireylerin, toplumun resmi ve sivil kurumları arasında üyelik yoluyla fayda sağlama kapasitesi ve yeteneğidir. Bir yandan komşular, aileler ve bireyler arasında, diğer yandan da toplumdaki kurumlar arasında bağ oluşturan bir sermaye türüdür. Toplumdaki bireylerin, mevcut kaynakların daha etkin kullanımını sağlamak üzere birlikte çalışabilmeleri için sosyal sermayeye ihtiyaç vardır. Genellikle kabul edilen görüş ise, ortak faydaya dayalı işbirlikçi davranışın sosyal sermayenin özünü oluşturduğu ve de sosyal grupların, ortak iyinin elde edilmesi için birlikte çalışabilme ve işbirliği yapabilme kapasitelerini ifade ettiğidir” (www.ekodialog.com).

OECD ye göre sosyal sermeye; iyi niyet, arkadaşlık, duygu birliği, başkalarının duygu ve düşüncelerini anlama/paylaşma ile kişiler ve aileler arasındaki sosyal ilişkilerdir.

12 Haziran 2018

Tüket ithal et cari açık ver büyüme yüksek olsun

Bunca yıldır ekonomik verileri izlemek için uğraşırım. Bazen, öyle yorumlar yapılır ki, bilgimin yeterliliği konusunda şüpheye düşerim. Özellikle uzmanı olmadığım alanlardaki veriler beni çok yorar. (Yaşlanıyor muyum acaba?)
Dün açıklanan büyüme ve ödemeler dengesi verileri de bende aynı etkiyi yarattı. Konu hakkında yorum yapanların bazıları sadece büyüme oranını, %7,4’ü öne çıkarırken diğerleri cari açığa dikkat çekmeye çalışıyorlar.
Nasrettin Hoca’nın dediği gibi ikisi de haklı.
Bu yılın ilk çeyrek büyüme oranı potansiyelin üstündeBüyümeyi tetikleyen iç tüketim ile inşaat ve sanayi ağırlıklı yatırımlar.Özel tüketimin büyümeye katkısı %6,7, kamu tüketiminin ki ise %0,5. Özel ve kamu yatırımlarının birlikte katkısı ise 2,8. TÜİK ayırım vermiyor ama bütçe verileri kamu yatırımlarının çok olduğunu işaret ediyor.
Bu arada şu rakamı unutmayın: özel tüketimin yıllık değişimi %11, ama bunların içindeki dayanıksız malların tüketiminin yıllık değişimi %14,5. 
Ekonomi yeteri kadar üretmediği için tüketim ithalat baskısı yaratmış. Yılın ilk çeyreğinde ihracatı büyüme katkısı sadece %0,1olurken, ithalatın katkısı (daha doğrusu negatif etkisi) %3,7’e çıkmış.

26 Mayıs 2018

Kur artışının faturasını kim ödeyecek?

Borç, özellikle dış borç ve sıcak para üzerine yazdığımı biliyorsunuz. Bunu yaparken tek amacım var: Okuyucularımı borç konusunda bilgilendirmek ve soru sormalarını sağlayabilmek. Kim olursa olsun fark etmez. Sadece “bu borçla, “el atıyla” nereye kadar gideceğiz?” diyesorsunlar. Umarım soranlar çoğalmıştır. 
Ama benim cevap veremediğim bazı sorular var.
Piyasalardaki çalkantının sonunda kurlar yine tarihi zirvelere oturdu. TCMB faizleri yükseltti ama kurlar durmadı. Bazıları “Olsun ne olur?” diyor.
Gelin olabileceklerin bazılarına bakalım.

9 Mart 2018

Moody's ve makro kırılganlık endeksi

Ne zaman Moody’s, S&P veya FITCH ülke kredi notu açıklasa sorular kafamda uçuşur.
Geçmişine bakarsanız kredi derecelendirme işi geleneksel olarak, hisseleri borsada işlem gören şirketler için yapılan bir uygulama. Bu kuruluşlar, ülkelere not vermeye Latin Amerika Krizinden sonra, 1980’li yıllarda başladılar. Benim bu kurumlarla tanışmam da o yıllara rastlar. Lisansüstü eğitimim sırasında verilen bir ödev nedeniyle konuyu anlamaya çalışmıştım. Ardından yıllar sonra, Türkiye’deki 1994 Krizinde, olayları bire bir yaşamaya ve yerinde öğrenmeye başladım. 2001 Krizi de öğrenme sürecimde önemli bir yer tutar.
Bu kuruluşların tarafsızlıkları, not verme anlayışları, sorgulama yetkinlikleri ve teknik yeterlilikleri her zaman tartışılabilir. Özelikle 2008 Küresel Krizinden önce ABD ve AB piyasalarında yaptıkları hataların hesabını daha veremediler.
Ancak bu kadar dış borcu olan bir ekonomide bu kuruluşların niteliklerini tartışmak, İstanbul’un fethi sırasında Bizanslıların meleklerin cinsiyetini tartışmasına benzer.
Ne demek istediğimi açayım. Eylül 2017 itibariyle 438 milyar dolar dış borcumuz var. Milli gelirin yarısından fazla olan bu tutarın 257 milyar dolarlık (%59) bölümü dolar, 140 milyar dolarlık (%32) bölümü de Euro. Yani toplam dış borcun %91’i, yukarıda adı geçen kredi derecelendirme kuruluşlarının hizmet verdiği yatırımcılardan (Türkiye’ye borç verenlerden) alınmış. Diğer bir deyimle derecelendirmeyi bizim için değil onlar için yapıyorlar.

24 Temmuz 2017

Yabancıların Türkiye ekonomisine bakışı değişiyor

Almanya ile başlayan son siyasi krizin doğrudan yabancı sermaye girişlerini olumsuz etkileyeceği söyleniyor.

Özetlemek gerekirse, yabancı yatırımcılar için iki tür piyasa vardır: Yatırım piyasası (Investing market) uzun vadeli doğrudan yatırıma uygun piyasa. Yani fabrika yatırımına ağırlık verilebilir ekonomiler. Örneğin, Çin, G. Kore gibi.

Kısa vadeli işlem piyasası (Trading market) deyimi ise Londra ve New York’taki uluslararası dev yatırım bankalarının “dealing room”larında (günlük işlem odalarında) kullanılan bir deyim. Uluslararası finansal piyasalarda kısa vadeli işlem yapan yatırımcıların geliştirdikleri tanımlardan biri.  

Gittikçe daha fazla finansallaşan dünyada, günlük 5-6 trilyon dolarlık döviz işlemi yapan “dealer”lar, (kısa vadeli finansal işlem uzmanla) uzun vadeli yatırımlarla ilgilenmezler. Onlar, üretken fabrika yatırımlarına kredi vermek, proje değerlendirmek gibi işlerden hiç anlamazlar. Emtia, döviz ve sermaye piyasalarında anlık işlemler yaparak para kazanırlar. Günlük mesailerinin çoğunu kur, hisse, enflasyon, faiz, CDS, hedge gibi kavramlarla geçirirler. Önlerinde dört-beş tane işlem ekranı, yakınlarında bir televizyon, üzerlerinde anlık hızlı ve doğru karar alabilmenin baskısıyla hayatları geçer.

17 Haziran 2017

Ekonomide başarının göstergesi: Daha az işsizlik

Hepimizin ortak kaygısı aynı. Mutlu ve huzurlu bir yaşam sürmek. Aslına bakarsanız bunlar göreli kavramlar. Kişiden kişiye değişiyor. Mutluluk, kimine göre spor araba sahibi, kimine göre makam sahibi olmak. Bir başkasına göre, karnının doyması, elaleme muhtaç olmamak.
Ancak mutlu olabilmek için hepimiz ortak yanları var. Karnımız doymalı, uyumalıyız, bir konutumuz olmalı vs. Bunlar için para gerek. Parayı da eğer aileden yüklü bir miras kalmadıysa, hırsız değilsek, çalışarak kazanmak zorunayız.
Yani bir işimiz olmalı.
İş adamı, esnaf, çalışan olabiliriz. Fark etmez. Alnımızın teriyle çalışıp, para kazanıp, vergimizi verip geçimimizi sağlamak en temel amacımız. Böylelikle önce karnımızı doyuracak, sonra ailemizin ihtiyacını karşılayacak, paramız yeterse eğlenecek, kültürel faaliyetlere katılacağız.
Bunların hepsini bize içinde yaşadığımız ekonomik ortam sağlar. Sürekliliği olan ve geliri yeterli bir işe sahip olmak ekonominin durumuna bağlıdır. Eğer devamlı büyüyen bir ekonomide yaşıyorsak iş ve aş sorunumuzun olmayacağını söyleyebiliriz. Kişisel başarısızlıklar dışında bir risk olmazsa bizi olumsuz etkileyecek çok fazla etken olmayacaktır.
Dolayısıyla bir ekonomi politikasının temel başarı göstergesi istihdamdır. Eğer o ülkenin ekonomik sınırları içerinde yaşarken sürekliliği ve doyurucu geliri olan bir iş bulabiliyorlarsa sorun yoktur.

23 Mart 2017

Gençler umudunuzu kaybetmeyin

Dün, TÜİK ve OECD’nin istihdam ve eğitim rakamlarına bakıyordum. TÜİK’e göre genç işsizliği yüzde 20 civarında. Yani her beş gençten birisi işsiz.

Daha önemlisi, çalışmayan ve örgün eğitimde olmayan 15-24 yaş arasındaki gençlerin, toplam genç nüfus içindeki oranı yüzde 24. Ancak bu oran, OECD istatistiklerine göre, 2015 yılsonu itibariyle, yüzde 30 ve Türkiye ilk sırada. Ardından İtalya (%27), Yunanistan (%25), İspanya (%23) ve Meksika (%22) geliyor. 

Anlayacağınız, TÜİK’e göre her dört gençten biri, OECD’ye göre her üçte biri ne okula gidiyor ne de çalışıyor.

Sizce bu gençler ne yapıyordur?

18 Şubat 2017

Borçluyum kederliyim her ne desen haklısın

Türkiye referandum ortamına girdiği için, “evet çıkarsa iç savaş çıkar mı?” türü akıl almaz konularla meşgul. Yüksek işsizlik, enflasyon, “yaprak kıpırdamayan” reel piyasalar ve daha önemlisi borç yükü gibi can alıcı konular, bilinçli olarak gözden kaçırılıyor.

Ekonominin en önemli göstergesi işsizliktir. İş yaratmayan bir model ne kadar büyüme sağlarsa sağlasın başarılı sayılamaz. Buna bir de iş yaratmayan büyümenin borçla finanse edilmesi saçmalığını ekleyin.

Ben bu bağlamda ülkenin borç yükünü 2002 yılından bu yana izliyorum. Sadece kamuyu veya özel sektörü değil, tüm borçları bir araya getiriyorum. Hesaplarda basit bir konsolidasyon (tekrardan kaçınma) yapmaya çalışıyorum. Hazine’nin ve KİT’lerin iç ve dış borçlarını, belediyelerin bankalara borçlarını bir araya getirip kamu borç yükünü hesaplıyorum. Sonra buna reel sektör ile hane halkının borçlarını ekliyor, tüm ülkenin borç yüküne ulaşıyorum. Finansal sektör aracı olduğu, aldığı borcu kredi olarak dağıttı için onu hesaba katmıyorum.

Sonuçlar aşağıdaki tablolarda görülüyor.

18 Ocak 2017

Yatırımcı bütçeden sosyal yardım bütçesine doğru

2016 bütçesi, beklendiği gibi genel olarak hedeflere uygun bir sonuçla yılı tamamladı. Bununla beraber ayrıntılara bakınca önemli yapısal değişimler göze çarpıyor.

Fazla detaya girmeden kısaca konuları ele alacağım.

Önce gelirler;

Yılsonu hedefine ulaşıldı. Bunda en önemli katkı vergi barışından gelen gelirler. Maliye Bakanı 13,5 milyar lira tahsilat yaptıklarını belirtti. Kurumlar, gelir vergileri ile KDV tahsilatında son iki ayda görülen performans artışı bunun ispatı.

Ancak genel tahsilat problemi devam ediyor. Örneğin KDV’de yıllık tahsilat oranı yüzde 52. Yani geçen yıl tahakkuk eden yaklaşık 104 milyar liralık KDV’nin neredeyse yarısı toplanabilmiş. Daha kötüsü de var. Faizler, paylar ve cezalarda tahsilat oranı sadece yüzde 18,3. Öyle ki, 205 milyar liralık tahakkukun 38 milyar lirası Hazine’nin kasasına girebilmiş. Anlaşılan artık zamanında vergi ve ceza ödemek istisnai bir davranış olmuş.