29 Mart 2017

Ekonomik sıkıntılar boşanmaları artırıyor

TÜİK Aile Yapısı Araştırması önemli sonuçlar içeriyor.

Örneğin evliliklerin yüzde 60’ının görücü usulü ile yapıldığını öğrenince aklıma Türkiye’nin ne kadar şehirleşebildiği aklıma geldi. Son 40 yılda, köyden kente devasa bir göç yaşandı. Önceleri nüfusun yüzde 25’i şehirlerde yaşarken şimdi yüzde 80’ininden fazlası mekân olarak şehirlerde yaşıyor. Mekân olarak diyorum çünkü davranış olarak kırsal alışkanlıkları sürdürüyorlar.

Diğer bir veri de eşler arasında yaşanan sorunlar. En fazla sorun yaşanan konu yüzde 5,9’luk oran ile ev ile ilgili sorumluluklarmış. Bu sadece şehirde yaşayan ve çalışan çiftlerin sorunu mu acaba? Erkekler ev işlerinden kaçarak yapılması gerekenleri hep kadınlara bırakıyorlar sanırım. Bana ilginç gelen bir sorun da yüzde 5,4 ile sigara alışkanlığı. Aileler sigarayı yaşamlarını olumsuz etkileyen bir davranış olarak kabul ediyorlar.

Bunlar sosyolojik konular.

Ben anladığım alana, ekonominin aile yaşamına etkisine bakmaya çalışacağım.

23 Mart 2017

Gençler umudunuzu kaybetmeyin

Dün, TÜİK ve OECD’nin istihdam ve eğitim rakamlarına bakıyordum. TÜİK’e göre genç işsizliği yüzde 20 civarında. Yani her beş gençten birisi işsiz.

Daha önemlisi, çalışmayan ve örgün eğitimde olmayan 15-24 yaş arasındaki gençlerin, toplam genç nüfus içindeki oranı yüzde 24. Ancak bu oran, OECD istatistiklerine göre, 2015 yılsonu itibariyle, yüzde 30 ve Türkiye ilk sırada. Ardından İtalya (%27), Yunanistan (%25), İspanya (%23) ve Meksika (%22) geliyor. 

Anlayacağınız, TÜİK’e göre her dört gençten biri, OECD’ye göre her üçte biri ne okula gidiyor ne de çalışıyor.

Sizce bu gençler ne yapıyordur?

18 Mart 2017

İşsizlere geçici iş sağlayan İşsizlik Fonu!

Önceki gün televizyon seyrederken İş-Kur’un geçici istihdam (kısa çalışma) için yapılan kura çekilişleri dikkatimi çekti. Plastik turşu kavanozlarına konulan ve yüksük makarnaya sarılmış isimler ilginç görüntüler oluşturmuştu. Kazananlar, sekiz aylığına da olsa, gelirleri olacağı için sevinçten uçarken kaybedenler üzgündü.

Kuraları kazanların maaşları nereden ödenecek diye bakınca, aldığım bilgiye göre, karşıma İşsizlik Fonu çıktı. Ne yaman çelişki! Çalışanların prim ödeyerek, gelecekte işsiz kaldıklarında kullanmak üzere biriktirilen para, hiç prim ödemeyen işsizlere maaş olarak dağıtılıyor.

Konuyu biraz araştırayım diyerek eski günlere gittim.

Ekonomide zor günlerin yaşandığı 1999 yılında bir kanun çıkarılır ve Türkiye İşsizlik Sigortasıyla tanışır. Amaç krizler veya başka nedenlerle işsiz kalanlara, yeni iş bulana kadar yardımcı olmaktır.

Gelirlerini işçi, işveren ve devletten alınan primler ile birikimlerin Hazine borçlanma senetlerine yatırılmasıyla elde edilen nemalar oluşturur.

İlk yıllarda giderler, sigortalı işsizlere verilen ödenek ve yönetim kurulu kararı ile kurum için yapılan giderlerden oluşuyormuş. Yani biriken para, tamamen kayıtlı çalışanlar, diğer bir deyimle prim ödeyip Fonu büyütenler için harcanabiliyormuş.

11 Mart 2017

Milyonerler yabancı bankaları tercih ediyor

Bankacılık, tasarrufu olanların parasını kredi ihtiyacı olanlara aktarmaksa, bu topraklarda her geçen gün biraz daha zorlaşıyor. Bir yandan dünyada yaşanan gelişmeler diğer yandan içerideki sosyo-ekonomik dengelerdeki oynaklıklar günlük iş ortamını güçleştiriyor.
Kredi tarafında yaşananları şimdilik bir kenara koyalım.
Bugün mevduatlar bakalım.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), 2005 yılından buyana mevduat bilgilerine mudi sayısını da ekleyerek yayımlıyor. Mevduatın vade ve türlerine göre bakıldığında, ortalama vadenin üç ay civarında olduğunu anlıyoruz. Diğer bir deyimle, mevduat sahipleri (mudiler) eğer bankanın sunduğu şartları beğenmezlerse, üç ay sonra paralarını çekip başka bankaya ve/veya finansal kuruluşa götürebiliyorlar.
Böylesi bir yapıyla, mudiden kısa vadeli mevduat alıp, şirketlere çok uzun vadeli kredi verilemeyeceğini söyleyebiliriz.
Mevduatın diğer bir yapısal sorunu daha var:
2016 yılı sonu itibariyle bankalardaki 1,5 trilyon liralık mevduatın yüzde 54’ü, 120.805 kişi ve kuruluşa ait. Diğer bir deyimle, mudilerin yüzde 0,16 (binde 16)’sı mevduatın yarısından fazlasına sahipler. Neredeyse tam bir oligopolistik yapı. Küçük bir azınlık, mevduat piyasasını şekillendiriyor. Deyim yerindeyse, bankalar bu şirket ve kişileri memnun edebilmek, mevduatları tutabilmek için kırk dereden su getiriyorlar.

8 Mart 2017

Bir Osmanlı geleneği: Müsadere

Hazineci abimiz Osman Tunaboylu’nun son kitabı “Bir Osmanlı Rüyası’nı okurken hem son dönem Osmanlı tarihi hem de Osmanlı Hazinesi hakkında yeni şeyler öğrenmenin heyecanını yaşıyorum. Okumanızı öneririm.
Detaylı bilgi edindiğim kavramlardan birisi olan “Müsadere” uygulamasını sık duyardım. Ama kitabı okuyana kadar pek araştırmamıştım. Kitabın kahramanı Hayrullah Nami, kendi dönemindeki bütçe açıklarından ve çözüm yollarından bahsederken müsadereye de sık sık başvurulduğunu belirtiyor.
Merak ettiğim bir konu olan “müsadere müessesi” hakkında kitapta bir geniş dipnot var:

4 Mart 2017

Devlete bağımlı seçmen

Baştan söylemem gerekir. Ben sosyolog veya siyaset bilimci değilim. Amacım kamu verilerinden yararlanarak, kaç kişinin, ne kadar sosyal yardım aldığını saptamak. Böylelikle yoksulluğun kamuya yükünü anlamak.
Ancak bir de yakında referandum sandığı kurulacak. Yaklaşık 56 milyon insan, ülkenin yeni yönetim rejimini belirlemek için oy kullanacak. Çok önemli bir karar verecek. Böylesine hayati kararı vermek için yeteri kadar bilgilendirilmiş seçmen kitlesinin ne için oy verdiği hakkında olabildiğince özgür bir ortamda olması beklenir.
Evet hiçbir toplumda tüm seçmenler sadece bilgiye dayalı tercihlerde bulunmazlar. Ama çağdaş bir demokrasi için bağımsız ve bilgiye dayalı oy kullanma kararı alabilen seçmen sayısının çokluğu olmazsa olmazlardandır.   
Ancak Türkiye’de seneler öncesine dayanan bir tartışma var. Tartışmanın taraflarına göre, devletten sosyal yardım alan seçmenler özgür tercihlerini sandığa yansıtamıyorlar. Bunlara bir de feodal ilişiklerin ağır bastığı kırsal kesimleri ekleyince, durum demokrasinin geleceği açısından biraz daha tartışmalı hale geliyor.
Sokakta ve kırsalda yaptığım, çok ama çok basit gözlemlerden, kamudan sosyal yardım alan insanların çoğunun, aldıkları yardımı devletin değil, partinin ve/veya liderinin verdiğine inandığını gördüm. Onlar için çok önemli olan sosyal yardımların, bırakın kaldırılmasını, azaltılması bile korkunç bir düşünce.

1 Mart 2017

Köprü ve hastaneler mali kırılganlığı artırıyor

Mali disiplinden bahsederken, bütçe dışı yükümlülükler geçiştirilir oldu. Doğaldır, önemi kriz gelene kadar anlaşılmaz. Ekonomi darbe yemeye başlayınca, bütçeye gelen önceden hesaplanmayan, beklenmedik (!) yükler can acıtıcı olur.
Dünyada bu konuda yapılan çalışmalar dikkat çekiyor. Son olarak, OECD koşullu yükümlülükler konusunda, “Koşullu Yükümlülüklerin Yönetiminde Kamu Borç Yöneticilerinin Rolü” başlıklı yeni bir çalışma yayınladı. Güzel olan yazarının, geçmişte birlikte çalışmaktan gurur duyduğum, Hazine şube müdürlerinden Lerzan Ülgentürk olması. Kendisini kutluyorum.
Çalışma üç tür koşullu yükümlülükten bahsediyor. i) Kamu kredi garantileri, ii) Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) projelerinden gelen yükümlülükler ve iii) Kamu destekli sigorta sistemleri.
İlkine örnek olarak, KİT’ler, belediyeler ve bankalar için verilen dış borç garantileri verilebilir.
KÖİ garantilerini artık çoğumuz, köprü, otoyol ve hastaneler için verilen garantiler ile bu projelerin dış borç üstlenimlerinden biliyoruz.
Üçüncü türe örnek olarak, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun mevduat garantileri ile tarım sigortalarına verilen katkıyı gösterebiliriz.