Dün, TÜİK ve OECD’nin istihdam
ve eğitim rakamlarına bakıyordum. TÜİK’e
göre genç işsizliği yüzde 20 civarında. Yani her beş gençten birisi işsiz.
Daha önemlisi, çalışmayan ve
örgün eğitimde olmayan 15-24 yaş arasındaki gençlerin, toplam genç nüfus
içindeki oranı yüzde 24. Ancak bu oran, OECD istatistiklerine göre, 2015
yılsonu itibariyle, yüzde 30 ve Türkiye ilk sırada. Ardından İtalya (%27),
Yunanistan (%25), İspanya (%23) ve Meksika (%22) geliyor.
Anlayacağınız, TÜİK’e göre her dört gençten biri, OECD’ye
göre her üçte biri ne okula gidiyor ne de çalışıyor.
Sizce bu gençler ne yapıyordur?
Amacım “ne eğitimde ne de
çalışan”ların çokluğuna değinmek değil. Bugün eğitimde olan, hem de Türkiye’nin
en iyi üniversitelerinden birinde okuyanlardan bahsedeceğim.
Ders aralarında ve katıldığım konferanslardan sonra konuşma fırsatı
bulduğumda öğrencilerimle konu dönüp dolaşıp iş bulmaya geliyor. İnanın bana, konuşurken gözlerine bakmaktan korkuyorum.
Çoğu zaman umutsuzluğunun göstergesi onlar. Üniversite seçme sınavında ilk 20
bin arasına giren bu güzel insanlar, istedikleri gibi bir iş bulup
bulamayacaklarını sorguluyorlar. Çocukluklarından buyan hazırlandıkları ve
başardıkları sınavları düşününce, böylesi bir şüphe içinde olmalarının nedenini
anlamak zor.
Zor çünkü eğer sorun, sadece okumak, çalışmak olsa, kurallar yazıldığı gibi
uygulansa hiç sıkıntıları yok. Zaten buraya kadar gelebilmelerinin
arkasında disiplin, zekâ, akıl ve irade var. İş sadece onların gayretine kalsa hiçbir dertleri olmayacak.
Önceden olduğu gibi, yine sabahlara kadar çalışacaklar, uyumayacaklar, sinemaya
gitmeyecekler, arkadaşlarıyla fazla takılmayacaklar ve sonunda başarılı olacaklar.
Ama olay öyle değil. Kamuda işe
girmek için önce KPSS sınavları var. Çoğu için bu sınavdan yüksek not almak da sorun
değil. Hatta sonrasındaki yazılı sınavdan da korkmuyorlar. Konuşmalarından, sınav adil yapılırsa çalışkan arkadaşlarının en iyi
yerlere gireceğini, daha az çalışanların ise diğer alanlardaki işlere razı
olacağını anlıyorsunuz.
Tek korkuları sözlü
sınavlardaki torpil. Daha okulu bitirmeden nasıl torpil bulacaklarının derdine
düşüyorlar. Hayata başlarken,
eşitlikten, yarışmadan, kurallardan nasıl kaçabileceklerini araştırmaya
başlıyorlar. Doğru dürüst okula gelmeyen, derse girmeyen ama siyasi
partilerin peşinde koşanların hiçbir yer bulamazlarsa belediyede veya bir
KİT’te işe girebildiklerini görünce moralleri bozuluyor.
Buna karşılık kamudan umudunu
kesenler için özel sektör seçeneğinin değerlendirilmesi
gündeme gelince, karşılarına önce yabancı dil sonra da okul tercihleri çıkıyor.
Kurumsallaşmış büyük şirketler, İngilizce ve ikinci bir yabancı dil konusunda
ısrarcı olabiliyor. Bu yetmiyor, yanı sıra ya yabancı ülkelerdeki okullardan
mezun olanları ya da Türkiye’deki yabancı dille eğitim yapan okulların
mevzularını seçiyorlar.
Kısacası bırakın diğerlerini, devlet
üniversitesini bitiren ama yabancı dilde zorlanan, torpil bulması zor olan
gençlerin bile istedikleri işi bulma umutları her geçen gün azalıyor. Bu da gençleri
demokrasiyi, gelişmişliği, eğitimi, adaleti daha fazla sorgulamaya itiyor. Daha
hayatlarının baharında mutluluklarını,
yaşama bakışlarını etkiliyor.
Artık ekonomide karar alanların, faiz, döviz
gibi günlük konuları bırakıp, hayatın gerçeklerine yönelmesinde büyük yarar
var.
Yoksa ülkenin geleceği, beşeri sermayesi gençler elden gidiyor.
Son söz: Hayal gücü, güzelliği, adaleti, mutluluğu yaratır. (Blaise Pascal)
Çok güzel yararlı bir makale olmuş teşekkürler.
YanıtlaSilTeknik alanlardaki durum da daha iyi değil, mühendislik fakültesinde hocayım, son sınıf öğrencileri mezun olmaya korkuyor. Yüksek lisansa müthiş bir talep patlaması var ama akademik ilgiden değil, işsizliği erteleme isteğinden dolayı. Ülkemizde yaratılan istihdamın niteliği ve niceliği yetişen gençlere yetebilecek düzeyin çok altında.
YanıtlaSilİşte bu anlattıklarınız ötelemenin,ertelemenin hayatın gerçekleri ile örtüşmediğini ve er yada geç ülke gerçekleriyle yüzleşmenin kaçınılmaz olduğu ortaya çıkacaktır,kaybedilen zamanda (Dinazor bir yük.müh.olarak yazıyorum) tüketen değil düşük ücretle başlayıp üreten,deneyim(tecrübeli müh.)kazanan daha sonra yeterlilikler arttıkça kademe kademe pozisyon yükselten bir mühendis olmak bana kalırsa hayata katılmak için bu konjunktürde daha zaman kazandırıcı.
SilHocam çoğu alanında başarılı, ilgili arkadaşım torpili ahlaken etik bulmadığı için devlet kapısına hiç bakmadan özele yöneliyor. Devlete girenler veya torpil meselesini vicdan muhasebesinden geçirebilenler yapmayanlara salak gözüyle bakıyor. İnsanın biz ne ara bu hale geldik diyesi geliyor.
YanıtlaSil