Yılın bu günlerinde, uluslararası yatırım banklarının yıllık
değerlendirme ve bir sonraki yıla ilişkin görüşlerini içeren raporlarını
yayımlar. Ben de elimden geldiğince bunları okumaya, dünyayı ve Türkiye’yi
nasıl değerlendirdiklerini anlamaya çalışırım.
Okuduklarımdan çıkardığım kısa bir özeti başlılar haliyle,
aşağıda bilginize sunuyorum:
·
Diğerlerinin yanı sıra, dünya ekonomisini gelecek yıl etkileyecek üç ana konu var.
o
FED’in
faiz yükseltme süreci. Nereden bakarsanız bakın, 2008 Küresel krizinden
sonraki dönemin sonuna gelmek üzereyiz. Bu Krizin bittiği anlamına gelmiyor.
Ama artık bol dolar dönemi bitti. Sakın ECB ve BoJ gibi diğer büyük merkez
bankalarının parasal genişlemeye devam edeceği hikayelerine gereğinden fazla
önem vermeyin. Çünkü dünya döviz piyasalarında ve diğer uluslararası para ve
sermaye piyasalarında doların etkinliği, Euro ve Yen’den kat ve kat fazla.
Dolayısıyla etkisi de farklı olacak.
o
Petrol
başta olma üzere emtia fiyatlarındaki düşüş. Rusya örneğinde olduğu gibi
bir çok ülkede negatif etki yaratacak olan bu değişim, Türkiye gibi emtia
ithalatçısı ülkelere nefes alma fırsatı verecek. Ancak, dünya dengeleri
açısından bakınca büyümeye etkisinin pozitif olmayacağı düşünülüyor.
o
Çin de
büyümenin yavaşlaması. Uzmanların büyük çoğunluğu dünyanın ikinci büyük
ekonomisindeki dengelerin sürdürülemeyeceğini düşünüyor. Dünyadaki ve özellikle
Avrupa’daki büyüme sorununun, Çin ekonomisinde yaratacağı etkilere pek olumlu
bakmıyorlar. Bazıları işi patlayacak varlık balonlarına kadar götürüyor.
·
Siyasi
riskler ise şunlar:
o
Suriye
Krizi. Sorunun başta Türkiye olmak üzere bölgeye yayılma olasılığının
arttığından söz ediliyor.
o
Filistin
sorunu. Yeni bir İntifada hareketinden endişesi olanların sayısı çoğalıyor.
o
İran
nükleer görüşmeleri. Eğer yaz aylarına kadar olumlu sonuçlanmazsa,
İsrail-İran füze salvolarının başlamasından endişe ediliyor.
o
Rusya ve
komşuları. Ukrayna krizine kesin çözüm bulunmadan köşeye sıkıştırılan “Ayı”nın
Baltık ülkeleri ve Kafkaslarda yeni olayların çıkmasına neden olabileceğini
ileri sürenler var. Bahsedilen yerlerin Türkiye’ye ne kadar yakın olduğunu
belirtmeme gerek yok sanırım.
o
Japonya –
Çin arasındaki adalar sorunu. Şimdilik buz dolabında.
o
Nijerya’daki
Boko Haram saldırıları. Petrol üreticisi ülkede siyasi belirsizlikleri artırabilir.
o
Pakistan
ve Hindistan’da yaşanabilecek olaylar. Taliban’dan tutun Mombai’deki
(Bombay) terörist saldırılara kadar iki ülkeyi siyasi istikrar açısından
olumsuz etkileyebilecek olaylar tırmanabilir.
·
Başka bir
raporda şöyle bir risk sınıflandırması yapılmış:
o
Dinsel ve
etnik sıkıntılar yaşanabilecek ülkeler: Lübnan, Filistin, Tunus, İngiltere,
Nijerya, Mısır ve Fransa.
o
Eşitsizliklerin
büyüdüğü ülkeler: İspanya, Yunanistan, Almanya, Arjantin, Fransa, İtalya, Polonya.
o
AİDS ve
diğer hastalıklar: Uganda, Tanzanya, Güney Afrika, Kenya, Senegal,
Nikaragua, Venezuela.
o
Nükleer
silahlar: Japonya, Ukrayna, Türkiye, Nijerya, Şili, Pakistan, Rusya.
o
Çevre
sorunları ve kirlilik: Kolombiya, Tayland, Peru, Filipinler, Çin, Vietnam,
Nikaragua.
Doğal olarak siz listeye eklemeler veya çıkarmalar
yapacaksınız. Belki de, haklı olarak, “Türkiye’nin nükleer silahlarla ne ilgisi
olabilir?” diyeceksiniz. Ben okuduklarımı özetlemeye çalıştım. Ancak ekonomik
risklerin ciddi olduğunu ben de kabul ediyorum. Siyasi risk değerlendirmelerini
size bırakıyorum.
Bu olası gelişmelerin Türkiye’ye etkilerini ayrı bir yazıda
ele alacağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder