24 Mart 2014

Seçim sonuçları riskleri azaltmayacak

Türkiye artık eski Türkiye değil. Nüfusun büyük kesimi kırsal kesimde yaşamıyor. Ama özellikle ekonomik nedenlerle güçlü bağlantıları var. Bununla beraber, şehirleşmeden anlaşılması gereken, modern bir hayat tarzı ve sosyo-kültürel yapıda anlamına da gelmiyor. Çoğunluğu varoşlarda, zor şartlarda yaşam mücadelesi veren, ortalama okulluluk süresi 6,5 yıl olan, düzenli bir işi olmayan, borçla yaşayan bir nüfus. 

Onlara “survivor” demek daha doğru. Her şart altında tek amaçları yaşamak.

Yrd. Doç. Dr. Murat Peker, 24 Mart tarihli Taraf gazetesinde şu saptamayı yapıyor. “AKP’ye oy verenlerin önemli bir kısmı bu kesimden. Kırdan kente-varoşlara gelenler biraz da geç kalmışlığın telafisi içindeler. Kimi bunu mali olarak yapıyor, kimisi entelektüel, kimisi psikolojik…Tapelerde görüyoruz ki, telafinin bir parçası da önemli miktarda yolsuzluk. Bu durumda biri çıkıp “Bizi iktidardan göndermek istiyorlar, gidersek hep beraber batarız” dediğinde çok kolay korkabiliyorlar.”

21 Mart 2014

Ekonomik büyümenin bireyler üzerindeki etkisi negatif

Ekonominin temel amacı insanların daha mutlu yaşamasına katkı sağlamaktır. Ekonomik ve politik sistemler, başta gıda gibi temel tüketim maddeleri olmak üzere, insan ihtiyaçlarını üretmek ve olabildiğince eşit dağıtmak için kurulur.

Bu bağlamda TÜİK, insanların ekonomik gelişmelerden etkileşimini, yaşam memnuniyeti anketi yaparak, 2010 yılından buyana araştırıyor. Yıllık verileri yayınlıyor.

Aşağıda gelişmeleri içeren bir tablo var. Önce tablonun ne anlama geldiğini özetleyeyim. Vatandaşlara sorular soruluyor. Cevap olarak, “evet”, “hayır”, “ilgili değil” seçenekleri sunuluyor. Tabloda “evet” cevabı verenlerin toplam içindeki oranı yer alıyor. Diğer bir deyimle, 2013 yılında “daha ucuz ürün tüketiyor musunuz?” sorusuna “evet” cevabı verenlerin toplamı yüzde 63,4. Yani her yüz kişiden 63’ü, önceden kilosu 20 lira olan kaliteli peyniri tüketirken, şimdi 10 lira olanını tükettiğini kabul etmiş.

19 Mart 2014

Devletin parası nereye yatıyor?

90’lı yıllarda, Vakıfbank hariç, kamu bankalarının bilançolarında görev zararı gibi büyük bir yük vardı. Esnafa verilen ucuz krediler için Halk Bankası’nın, çiftçiye verilen destek ve destekleme alımları için Ziraat Bankası’nın kaynaklarının kullanılması sonucu oluşan zararlar bilançoları bozuyordu.

Kamu bankaları, dağıttıkları kredi ve Hazine’ye kullandırdıkları kaynakları geri alamayınca sorunlar yaşamaya başladılar. Vadesi gelen mevduatları sahiplerine ödemekte zorlandılar.

Bunun üzerine, bankacıların önerisiyle Hazine’de bir yöntem geliştirildi. Kamu kurum ve kuruluşları paralarını sadece kamu bankalarında tutmaları zorunlu hale getirildi. Böylelikle, aşağıdaki tabloda ve ekinde belirtilen devlet kuruluşları TC Merkez Bankası, TC Ziraat, Halk ve Vakıfbank’ta para tutmaya başladılar.

18 Mart 2014

İşsizlik verilerine büyüme/cari açık zaviyesinden bakış

2013 yılına ait işsizlik verileri yayımlanınca olabildiğince geriye gidip, elimden geldiğince geniş bir bakış açısıyla konuyu ele almak istedim. Diğer bir deyimle işsizlik yüzde 10 olmuş, her 5 gençten biri işsizmiş gibi çok konuşulan konuları yazmayacağım.

Ekonomik büyümenin ana elementleri

Her insanın amacı daha çok refah içinde yaşamaktır. Çağdaş devletlerin amacı refahı olabildiğince adil paylaştırmaktır. Bunun yolu ekonomik büyümeden geçer. Büyümeyen ekonomide refah çoğalmaz.

15 Mart 2014

Ödemeler dengesi finansmanı alarm veriyor

Ocak ödemeler dengesi rakamları yayınlanınca birçok yorumcu hemen açıktaki azalmaya vurgu yaptı. Bundan sonra açığın düşme eğilimde olduğu, fazla korkulacak bir şey kalmadığı fikrini işlemeye çalıştılar. Bir anlamda yatıştırıcı söylemleri öne çıkardılar.

Eğer sadece mutlak büyüklük olarak bakarsanız bu yorumlara katılmak mümkün. Ekonomi küçülme dönemine girdiği için daha az ithalat yapılıyor, dış ticaret açığı azalıyor. Cari açıkta buna bağlı olarak düşüyor. Bu zaviyeden bakınca resim güzel.

Ancak biraz dikkatle bakınca resmin detaylarında başka şeyler de göze batıyor. Bazı sorular sormak durumunda kalınıyor.

Sorulması gereken sorular

12 Mart 2014

Dünyayı verelim çocuklara

Bugün SBF'de  öğrenciler boykottaydı. Ders yoktu.

Boşluğu fırsat bilip gazetedeki arkadaşlara "Hoşça kalın" demek için uğradım. Televizyonda İstanbul'dan Berkin'in cenazesinden canlı görüntüler vardı.

Sevgili Muharrem Sarıkaya ile sohbet ederken Nazım Hikmet'in aşağıdaki şiirini okudu. Ben de sizlerle paylaşmak istedim.

Dünyayı verelim çocuklara
hiç değilse bir günlüğüne
allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar
dünyayı çocuklara verelim
kocaman bir elma gibi verelim
sıcak bir ekmek somunu gibi
hiç değilse bir günlüğüne doysunlar
bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
çocuklar dünyayı alacak elimizden
ölümsüz ağaç dikecekler

#berkinelvanölümsüzdür

11 Mart 2014

Berkin Elvan

Biraz önce duydum. Aylardır süren mücadelede yorulmuş. Gencecik bir can bu dünyadan göçüp gitmiş.

İçim yandı.

Ben daha yirmili yaşlarımın başındayken yararlı arkadaşlarını hastaneye, ölülerini mezara götüren bir neslin üyesiyim. Hakan Yurdakuler’leri unutmadım.

Hele Erdal Eren’i. 12 Eylül’ün faşist cuntacıları tarafından yaşı büyütülerek idama gönderilen o yiğit fidanı hiç unutamadım.

Benim tanıdığım yurtseverlerin tek amacı vardı:

10 Mart 2014

Sayıştay halka “kör kuruşun hesabını” vermeli

Sayın Bülent Arınç’a ait bir sözdür: “Allah verdikçe veriyor” Geceleri uyuyamaz olduk. Oturup bu gece yeni ses bandı çıkacak mı diye bekliyoruz. Sesleri kaydedenler gibi yayınlayanlar da uzmana benziyor. Önceleri her gün bir tane “tape” yayınlanırken artık seri haline getirdiler. Der Spiegel’in son sayısında belirtildiği gibi, dizi izler gibi kaset izlemeye başladık.

Hepsi bir birinden önemli. Eğer konuşulanlar doğru ise bir felaket, değilse ayrı. Bugün itibariyle devlet kurumlarına olan güven kaybı en üst düzeyde: Olay ordu ile başladı. Yargı, istihbarat, emniyet, diğer bürokrasi, sonunda Sayıştay ile devam ediyor. Özel sektör ve medyadaki yıkımlar yazı konusu olamayacak kadar derin.

Denetimden neden kaçılır?

6 Mart 2014

FED kararından sonra Hazine kamudan borçlanmayı arttırmış

Mayıs 2013 dünyada döviz akımlarında önemli değişiklik yaşanmaya başladığını hepimiz biliyoruz.
Ardından içeride Gezi Olayları yaşandı. Yabancıların risk algısı değişmeye başladı. En son 17 Aralık’ta gündeme gelen rüşvet ve yolsuzluk operasyonu ve yerli diziye dönüşen ses kasetleri yatırımcıları ister istemez rahatsız ediyor.

Böylesi bir ortamdan ilk etkileneceklerin başında Hazine gelir. Ben de özellikle iç borçlanmadaki gelişmeleri daha iyi anlayabilmek için ihale bilgilerine ve BDDK’nın yayımladığı bankacılık verilerine baktım. Sektördeki risk algılamasının değişip değişmediğini yorumlamaya çalıştım.

2 Mart 2014

Anadilde eğitim ve dünya iş dili İngilizce

The Economist dergisinin 15 Şubat sayısında, dünya devleri şirketlerin şirket içinde kullandıkları dili İngilizce olarak seçmeye başladıkları hakkında güzel bir yazı vardı.
Verilen örnekler arasında Çinli bilgisayar devi Lenovo, Alman Lufthansa havayolları, Japon otomotiv üreticisi Honda gibi şirketler sayılıyordu.

Benzeri gelişmeler Türkiye’de de yaşanıyor. Zorunlu olmamakla beraber artık bir çok şirket iç yazışmalarında İngilizceyi kullanıyor. Sadece resmi yazışmalarda Türkçe zorunlu.

Yazının en ilginç bölümlerinden birisi, Çin’de yaklaşık 300 milyon insanın İngilizce öğrenmek için büyük çaba sarf ettiğinin belirtildiği bölümdü. Çin dünya devi olma yolunda hızla ilerlemeye çalışıyor. Başkan Mao’dan sonra komünizmden hızla uzaklaşıyor. Ucuz işgücüne dayalı rekabetle başta Amerikalılar olmak üzere uluslararası dev şirketlerin üretim merkezi olmak için yoğun çaba sarf ediyor.