Dünya karmakarışık.
Rusya Kırım’ı
ilhak ediyor. Piyasalarda ses yok. Ukrayna’nın
bir bölgesini Rusya’ya katmak için ayrılıkçıları açıktan destekliyor. Kimin
umurunda. Sıcak para yatımcıları paralarını Rusya’dan çekip Türkiye’ye
getiriyor, bizde bir bayram havası. Borsa yukarı, dolar aşağı. Afrika’da ebola virüsü yayılıyor. Binlerce
insan ölüyor. Kimse aldırmıyor. İskoçya’da
referandum yapılıyor, Avrupa’da siyasi dengelerin değişme riski ortaya
çıkıyor, olay sıradanlaştırılıyor.
Hadi bunlar bize biraz uzak diyelim. Ya IŞID, Irak, Suriye, kısacası
Ortadoğu’da bunca olay olurken, füzeler havada uçuşurken kimsenin risk
değerlemesi yapmamasına ne demeli? Suriye’ye
füze yağıyor, bizim piyasalar seviniyor. Sınırda yüzbinlerce insan hayatta
kalma mücadelesi veriyor, sırdan bir olay gibi değerlendiriliyor. PKK barış sürecinin bittiği anlamına
gelecek açıklamalar yapıyor. “Durun daha İmralı konuşmadı, bekleyin”
deniyor.
Bunlar
olurken yatırımcılar, “Putin’den çok Yellen’i izliyorlar”. Gözler yine FED’de ve TCMB faiz kararlarında.
“Hocam
onlar eskidendi artık paradigma değişti.”
Ben bu ve benzeri riskleri sıralayınca,
uzmanlar (?!) değişen dengelerden bahsediyorlar.
Piyasaların
jeopolitik riskler karşısında bu kadar kör olabileceklerini düşünmüyorum. Dolayısıyla olayların arkasındaki dengeleri anlamaya çaba
gösteriyorum.
Elime çokuluslu bir bankanın çalışması geçti.
Dikkatimi çeken saptaması şu: Jeopolitik
risklerin krize dönüşmesi için iki yol olduğunu iddia ediyorlar. İlki petrol,
ikincisi büyüme kanalı. Eskiden jeopolitik risklerin çoğaldığı, özellikle
Ortadoğu’daki olayların derinleştiği dönemlerde petrol fiyatları yukarı
fırlardı. Enflasyon, cari açık, büyüme bütün makro dengeler bozulurdu. Ardından
gelen büyümedeki yavaşlama ekonomileri ciddi sıkıntılara sokardı.
Şimdi
benzeri sorunların yaşanmaması iki nedene bağlanıyor: Merkez bankalarının
parasal genişleme politikaları ve ABD’deki kaya gazı (shale gas) devrimi.
Amerika’daki kaya gazının yaygın kullanımı
artık dışarıdan, özellikle Ortadoğu’dan gelecek petrole olan ihtiyacı çok
azaltmış gibi görünüyor. Dünyanın en büyük ekonomisi enerji bağımlılığı
konusunda oldukça rahatlamış görünüyor.
Öte
yandan büyümenin derin bir sorun olmamasının en büyük nedeni başta FED olmak
üzere, merkez bankalarının genişlemeci para politikalarıymış. Bu durum ABD, Britanya ve kısmen Avrupa ile Japonya için doğru.
Bol
dolar riskleri daha ne kadar örtebilir?
Doğada
her şeyin bir sonu olduğunu biliyoruz. Dolar, döviz
bolluğunun da sonuna doğru geliyoruz. Tamam, FED ve İngiltere Merkez Bankası (BoE)
öncü olacaklar, Avrupa Merkez Bankası (AMB) ve Japonya Merkez Bankası (BoJ) bir
süre daha para dağıtmaya devam edecek.
Ama
özellikle FED faizleri yukarı doğu çekmeye başlayınca, gözü şimdilik risk misk
görmeyen yatırımcılar panikle uyanmaya başlayacaklardır. Aldıkları bol ve ucuz dolar uyuşturucusu azalınca, müptelaların hallerini
siz tahmin edin. Oynaklıklar artacak, riskler derinlerden değerlendirilecek,
ülke kredi derecelendirmeleri aniden manşetlere çıkacak.
Böylesi
bir senaryoyu değiştirebilecek dinamikler var. Dışarıda AMB ve BoJ’nın, FED ve BoE yaratcağı boşluğu ne kadar
doldurabilecekleri hayati öneme sahip. Sıcak para yatırımcıları “carry trade”
için yeteri kadar ucuz döviz bulabilirlerse dalgalanmanın etkisi azalabilir. İçeride ise yapısal reformların kalitesi
ve hayata geçirilme hızları etkin olacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder