Seçim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Seçim etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Ekim 2018

2019 Bütçe Kanunu Tasarısı üzerine birkaç not


2019 yılı Bütçe Kanunu Tasarısı TBMM’ye sunuldu.

Uzun teknik değerlendirmeler yerine, kısa notlarla, öne çıkan konuları bilginize sunacağım.

Harcamalarla başlayayım.

  • Artık sıradanlaşan ödenek üstü harcama 2018 yılında da devam etmiş. Faiz dışı harcamalarda 54,3 milyar lira, faiz harcamalarında ise 4,7 milyar lira olmak üzere toplam 59 milyar lira yetki aşımı yapılmış. Artık TBMM’nin “bütçe hakkı” sizlere ömür.
  • Genel olarak 2018 yılsonu tahmini bütçesi ile 2019 bütçesindeki faiz dışı harcamalar arasındaki artış oldukça muhafazakâr (%13).
  • 2019 yılında en önemli tasarruf kalemi bütçe yatırım harcamaları. Bu yılın yatırımlarından 14,3 milyar lira daha az yatırım yapılacak.
  • Hane halkına, belediyelere, KİT’lere transferleri içeren cari transferler kaleminde önemli artışlar öngörülmüş. Detaylar henüz belli olmadığı için kalemler hakkında görüş belirtmek imkânsız.

Gelirlere gelince;

18 Haziran 2018

Seçimden sonra ekonomide neler bekleniyor?

Bugünlerde en çok sorulan soru, seçimlerden sonra ekonominin nasıl olacağı. Bana göre acil çözüm bulunması gereken, devletin kurumsal yapısındaki belirsizlikler, OHAL, hukukun üstünlüğü, eğitimde gelinen nokta vb sorunlara dış borç geri ödemelerini de eklemek gerek. 
Bu iş önemli çünkü, artık dünyada döviz likiditesi azalmaya başladı. Ama bizim ihtiyacımız azalmıyor. Aksine artıyor. Yeni borç alırken yabancıların beklentilerini anlamak lazım. Bunun önemli bir göstergesi CDS’lerdir.
Bildiğiniz gibi kredi temerrüt takasları (CDS) son yıllarda ülke riski değerlemesinde kullanılan bir türev piyasası enstrümanı. Sıcak paracılar, bizim gibi ülkelere borç verirken, kredi faizlerinin üstüne bu oranları ekleyerek nominal faizleri hesaplıyorlar.
Bu alanda önemli bir gelişmevar: 
Merkez Bankası’nın ilk faiz artışından bir gün önce yani 24 Nisan’da, TCMB fonlama faizi = %12,75 iken 5 senelik CDS, 195 baz puan civarındaydı.  Aynı tarihte bizim 5 senelik CDS ile yükselen piyasaların (Emerging Markets) ortalaması arasındaki fark 92 baz puan düzeyindeydi.  Kurlar tarihi zirve yapınca Merkez Bankası, faizini 500 baz puan artırarak %17,75’e çıkardı. Ardından kurlar önce aşağıya doğru indi ardından geri döndü ve duruldu. Fakat 18 Haziran itibarıyla Türkiye’nin 5 yıllık CDS’i 324 baz puana yükseldi. Daha önemlisi, bizim CDS ile yükselen piyasaların CDS’lerinin ortalaması arasındaki fark yaklaşık 195 baz puana çıktı.

26 Mayıs 2018

Kur artışının faturasını kim ödeyecek?

Borç, özellikle dış borç ve sıcak para üzerine yazdığımı biliyorsunuz. Bunu yaparken tek amacım var: Okuyucularımı borç konusunda bilgilendirmek ve soru sormalarını sağlayabilmek. Kim olursa olsun fark etmez. Sadece “bu borçla, “el atıyla” nereye kadar gideceğiz?” diyesorsunlar. Umarım soranlar çoğalmıştır. 
Ama benim cevap veremediğim bazı sorular var.
Piyasalardaki çalkantının sonunda kurlar yine tarihi zirvelere oturdu. TCMB faizleri yükseltti ama kurlar durmadı. Bazıları “Olsun ne olur?” diyor.
Gelin olabileceklerin bazılarına bakalım.

28 Eylül 2017

Orta Vadeli Programın sorunlu kurgusu ve artan Hazine borçlanma limiti

Orta Vadeli Program (OVP) ve Orta Vadeli Mali Program 2001 Reformlarının bir parçasıdır. Temel amacı; kur, enflasyon ve faiz başta olmak üzere makro değişkenler hakkında, kamu otoritesinin kamuoyuna ve piyasalara bir politika sözü vermesidir. Böylelikle, özel sektör yatırımcıları da daha belirgin bir ortamda yatırım kararı alabilecekler ve büyümeye dolayısıyla istihdam artışına katkı sunabileceklerdir.
Bu bağlamda OVP’lerde ilk bakılması gereken temel makro büyüklüklerdir. Eğer Programın orta direği yanlış kurulmuşsa yapısı da sorunlu olacaktır. Asıl doğruluğun sorgulanması gereken yer burasıdır. Bütçe ne olacak, borçlanma ne kadar olacak sorularının yanıtı daha sonra aranmalıdır.

Bu bağlamda kur varsayımıyla başlayalım. Döviz arzında bir değişim olacağını dünya âlem herkes konuşuyor. Hatta Alman Deutsche Bank o kadar ileri gitti ki, geçen hafta “Gelecek Finansal Kriz” başlıklı bir çalışma yayımladı.

Bu durumda, yıllık ortalama kur artışlarının yüzde 4-5’ler düzeyinde kalması oldukça zor. Yanı sıra, eğer kur artışı bu seviyede iken enflasyon yüzde 6-7’lerde olursa bu gelişme reel kurun yükselmesi anlamına gelecektir. Yüksek reel kur ithalatı ucuzlatacak, ihracatçıyı zorlayacaktır. Böylesi bir gelişme, OVP’nin ithalat, ihracat ve cari açık öngörülerini de zora sokacaktır.

Kur varsayımının tutmaması demek, yüksek geçişkenlik nedeniyle enflasyon hedefinin de tutmayacağı anlamına gelir. Dahası, OVP ile beraber açıklanan vergi paketi de yeni bir zam dalgasının gelmesine yol açacaktır. Bir yandan dış diğer yandan iç girdi maliyetlerinde başlayacak yukarı hareket, zaten yüksek olan enflasyonun yükselmesine neden olacaktır.

Eğer kur ve enflasyon tutmazsa faizlerin düşmesini beklemenin de bir anlamı kalmayacaktır. Bu yatırım ortamını etkileyecektir.

Yani OVP’nin temel kurgusunda sorun vardır.

Ama ben yine de büyüme ve mali denge tarafına bakmanın gerekli olduğunu düşünüyorum.

9 Mayıs 2016

Kredi artışlarındaki farklı eğilimler

Geçen hafta Reuters haber ajansında yer alan, “Kötü borçlar ve iflaslar Türkiye ekonomisi için alarm veriyor”  başlıklı haberi dikkatle okudum.

“Neden?” derseniz. Biliyorsunuz ekonomi uzun süreden beri iç tüketim ve bankalardan alınan borçla büyüyor. Bu bağlamda kredilerde yaşanan gelişmeleri yakından izlemek gerekiyor.

Haber; büyümedeki yavaşlamaya, turizm gelirlerindeki sert düşüşe ve terör olaylarındaki artışa değiniyor. Yanı sıra şirket iflas ertelemelerini gündeme getiriyor. Bazı şirket yöneticileri, bankaları, zamanından önce kredileri geri çağırdıkları için suçluyorlar.

Haberde, bankacılık sektöründe yüzde 3,3 olan tahsili gecikmiş alacakların (TGA) KOBİ kredilerinde yüzde 4,4 olduğu belirtiliyor. Bu oran, bankalar toplam kredilerinin sadece belirtilen yüzdesini tahsil edemeyeceklerini düşünerek yasal işlemlere başladıkları anlamına geliyor.

Buraya kadar her şey normal.

7 Aralık 2015

Komşunla ilişki durumunu söyle ekonomik durumunu söyleyeyim

1990’lı yıllarda İsviçre’de Birleşmiş Milletler ’de (BM) görev yapıyordum. Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı’nın (UNCTAD) çalışma gruplarından birisi “Denize Kıyısı Olmayan Ülkeler” grubuydu. Bugün sayısı 31’e ulaşan, çoğu az gelişmiş ülkenin büyüme sorununa çare aranıyordu.

Benim bulunduğum yıllardaki bir toplantıda, yanlış hatırlamıyorsam OECD sekretaryası çözüm yollarına ilişkin bir rapor hazırlamıştı. Rapor özetle, komşularınızla iyi geçinin, ticareti artırın, zenginleşin mealinde bir içeriğe sahipti.

Toplantıda söz alan dönemin Uganda Büyükelçisi, OECD Sekretaryasını diplomatik teamüllerin dışına çıkarak, çok ağır eleştirdi. Sekretaryanın, İsviçre ile Uganda’yı karıştırdığını söyledi. Kendi komşularının, Kenya, Nijer, Çad gibi dünyanın en fakir ülkelerini olduğunu hatırlattı. Almanya, Avusturya, İtalya ve Fransa’nın ortasında bir ülke olan İsviçre’nin yerine, mümkün olsa da Uganda’yı taşısalar, kendilerinin de birkaç yıl içinde zengin olabileceğini belirtti.

Büyükelçinin ne kadar haklı olduğunu, son günlerdeki Türkiye deneyimlerinden bir kez daha anlıyorum.

18 Haziran 2015

FED faiz artırmaya başlarken ülkenin döviz pozisyonu

Beklenen oldu. Amerikan Merkez Bankası politika faizini bu yıl artıracağını ilan etti. Yükseliş yavaş olacakmış. Haber, kısa vadeli piyasalarda, neredeyse bayram etkisi yaratı.

Daha önceki yazılarımda, dünya finans piyasalarının içinde bulunduğu sıkıntılı durum nedeniyle hızlı faiz yükseltmenin mümkün olamayacağını belirtmiştim.
Ancak sonunda bir gün yükseleceği kesin.

Bazılarınız, “bize ne elin dolar faizinin artışından” derseniz aşağıdaki tabloya biraz yakından bakmanız gerekecek.

17 Haziran 2015

İlkeli koalisyon her derde deva olur

Seçimler tarihi bir dönemecin başlangıcı oldu. Seçmen tek parti, tek adam yönetimine hayır dedi. Dedi demesine ama öyle bir sonuç çıktı ki, yeni hükümeti kurmak bir yana ömrü bile tartışılır oldu.

Yeni hükümetin kurulmasında kilit  “çözüm süreci”. Kimse ekonomiden, Suriye’de yaşananlardan bahsetmiyor. Yunanistan, FED faiz kararı, İran nükleer anlaşması, Ukrayna – Kırım, Irak’ın bölünmesi vb. konular şimdilik pek konuşulmuyor. Emekliye ikramiye, asgari ücret, vergisiz mazot neredeyse unutuldu.

Sanki bu konularda her parti ayni şeyi düşünüyormuş, kolayca uzlaşılabilirlermiş gibi bir ortam oluştu. Eğer böyle ise çok güzel. Öte yandan sınırlarımızda yaşananlar konusunda partilerin ortak tavır alacaklarını düşünüyorum. Düşünüyorum diyorum çünkü HDP’nin artık Türkiye partisi olacağı, etnik temelli bir politika yapmayacağı söylemine inanmak istiyorum.

Ancak, Ankara’da siyasetten anlayan kime sorsanız ortak bir kanaat var: Kurulacak hükümet en fazla iki sene çalışabilirmiş. En geç 2017’de seçim varmış.

Gelin, ekonomi kısa vadeli geçici bir hükümeti kaldırabilir mi bir bakalım.

28 Nisan 2015

Her mikro soruna teşvik sistemiyle çözüm aramak

Televizyonlarda ve sosyal medyada siyasi parti temsilcilerini dinledikçe şaşırmıyorum desem yalan olur. Sorunlara ne kadar kolay çözümler bulabiliyorlar! Her soruya bir cevapları var. Ancak, kamu sistemi, bütçenin yapısı hakkında biraz bilginiz olunca kafanız karışıyor.

Her parti teşvik istemini daha akılcı kullanacağını ve katma değerli ürünlerden, bilgi teknolojisine geçene kadar tüm üretim sorunlarını teşvik sistemiyle çözüyorlar.

Aslına bakarsanız bu yeni bir şey değil. Hali hazırda da aynı yaklaşım geçerli.
Ekonomi Bakanlığı’nın web sitesine girin. Yatırım destekleriyle ilgili mevzuatı inceleyin. Göreceksiniz 2012 yılında yenilenen sitemde “öncelikli yatırım kararları” başlıklı bölümde, üç yılda defalarca değişiklik yapılmış. Dershanelerin kapatılmasına karar verilmiş, özel okul yatırımları teşvik edilmiş. Kreş açılmasının eğitime yararı görülmüş, kreşler teşvik kapsamına alınmış.

16 Nisan 2015

Yabancı yatırımcıların seçimlere bakışı

Her seçim döneminde olduğu gibi, uluslararası yatırım bankaları seçimler ve sonuçları hakkında, detaylı değerlendirme raporları yayımlıyorlar. Olabildiğince araştırma şirketlerinin verilerine dayalı tahliller yapmaya çaba gösteriyorlar. İstanbul ve Ankara’da konunun uzmanlarıyla yaptıkları görüşmelerden edindikleri izlenimleri, müşterilerine aktarmaya çalışıyorlar.

Önemli gördüğüm bazı konuları, kısaca size aktarmaya çalışacağım.

3 Nisan 2015

Dış borçlara dikkat

Bilindiği gibi, bir ülkenin iç ve dış borcu arasında farklar vardır. İç borç, genellikle yerel para ile alınan borçtur. Eğer ekonomi çok sıkışırsa, para basarak finanse edilebilir, yüksek enflasyonla borç düşürülür ve devletin yükü azalır.

Buna karşılık dış borç veya genel olarak dövizle alınan borç için aynı şey yapılamaz. Borcu geri ödemek için mutlaka döviz bulmak gerekir. Diğer bir deyimle, ülkenin ihracat ve turizm gibi döviz gelirler giderlerden çok olacak ki borç geri ödeyebilmek için döviz bulanabilsin. Bu yetersiz olursa, borç ödemek için tekrar dışarıdan dövizle borçlanmak zorunlu olur.

Bizim gibi tasarrufları yetersiz olan ülkeler için dışarıdan alınan borçların daha ucuz olduğuna kanmamak gerek. Eğer alınan borçlar üretim ve diğer gelir getirici projelerin finansmanında kullanılmazsa, nereden bakarsanız bakın maliyeti yüksek bir finansman.

Ama biz kamu kesiminin dış borçları azalınca, ülkenin dövizle olan borçlarını unuttuk.

Gelin hatırlamaya çalışalım. Aşağıdaki tabloda 1989-2014 yılları arasındaki dış borç stok rakamlarını bulacaksınız.

5 Mart 2015

Kapitülasyonlar ve sıcak para

Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünü çeşitli nedenlere bağlayarak açıklayabiliriz. Sanayileşmenin yakalanamaması, kalkınmada çok gerilerde kalınması, aşırı dış borçlanma, Duyun-u Umumiye vb. Bunların arkasındaki temel nedenin kapitülasyonlar olduğu konusunda tüm tarihçiler ve iktisatçılar anlaşıyorlar.
Avrupalılara bol keseden verilen bu ticari imtiyazlar ekonomik çöküşü hızlandırdığı gibi, siyasi bitişin de ana nedeni olmuştur.

20. YY da emperyalizme karşı bağımsızlık savaşı veren ilk ülke olan Türkiye, kuruluşunu tamamlarken en şiddetli ve önemli mücadeleyi Lozan’da vermiştir. Lozan’da diplomatik kavganın ana nedeni sınır çizmekten çok kapitülasyonlardan gelen ayrıcalıkların devamı olmuştur. İngilizlerin başını çektiği grup, en fazla bu konuda direnç göstermiştir. Bilindiği gibi müzakerelerin kesilmesinin nedeni de budur.

İnönü ve arkadaşlarının Lozan’da kazandıkları en önemli başarı kapitülasyonların kaldırılmasıdır. Türkiye bu sayede bağımsızlığını perçinlemiştir.

15 Ocak 2015

2014 Bütçesi daha az açık verebilirmiş

Sosyal olaylarda değerlendirme yapmak göreli bir kavramdır. Kimine göre güzel olan bir sonuç diğerine göre berbat olabilir. Örneğin bütçe açığını değerlendirirken; piyasa iktisatçısı, iş adamı veya vatandaş konuya faklı bakacaktır. Piyasacıların vizyonu, çoğunlukla bilançolarının vadesi kadar olduğu için hedeflenenden az gerçekleşen bütçe açığı olumlu bir gelişmedir.
Ben konuyu elimden geldiğince farklı ele alacağım.

Önce aşağıdaki tabloda yer alan özet bütçe gelirleri ve performans göstergelerine bakmanızda yarar var.

Gelir performansı

16 Eylül 2014

Bütçenin yapısal resmi: Vergi gelirleri faiz dışı harcamalara yetmiyor

Ne zaman bütçe rakamları açıklansa medyada bir bayram havası oluşuyor. Elde pozitif satılabilecek bir tek makro veri o kaldı da.

Sadece para piyasalarına yatırım yapan, amacı kısa vadeli yüksek getiri olan sıcak para yatırımcısı için bütçe açığına bakarak karar vermek doğru bir yaklaşım. Nasıl olsa yatırımının vadesi en fazla üç aylık. Bütçe bu sürede ne kadar değişim gösterebilir ki? Dolayısıyla açık düşükse sorun yok demektir.

Ocak – Ağustos dönemi bütçe verileri bu açıdan ele alınırsa ciddi bir soruna işaret etmiyor. Belki geçen sene ile bir karşılaştırma yapılıp, açık biraz büyümüş denebilir. Ama toplam rakam birkaç milyar lira. Korkulacak kadar büyük değil.

Hatta yılın kalan döneminde harcamalara gaz verileceğini, bugüne kadar tutulan ödeneklerin serbest bırakılacağını söyleyebiliriz. Açık rakamı belki hızla büyür ama toplamda çok önemli bir düzeye ulaşmayacağı kesin. En azından, son Torba Kanunla artacak vergi tahsilatının olumlu etkisi olacaktır.

Ancak resmin detayı biraz farklı.

16 Ağustos 2014

Bu düzen değişmemeli (?!)

Hem 68’li abilerimizin hem de biz 78’lilerin gençliği, önce dünyada sonra ülkemizde düzeni değiştirme uğraşısıyla geçti. Kimimiz olaya sınıfsal batık kimimiz milliyetçi. Ama ortak ideal ülkede fakirliğin azaltılması, refahın artması ve bağımsız, demokratik bir ülkede yaşamaktı. Evet amaçlar aynı olsa da yöntemler farklıydı. Bunun nedenleri ayrı bir konu.

Hepimiz ezilenin, mazlumun yanında olduğumuzu söylüyorduk. Zaten çoğumuz dar ve sabit gelirli ailelerden geldiğimiz için çözmeyi istediğimiz sorunlar aslında yakın çevremizin sorunlarıydı.

Bu nedenle geniş kitleleri etkileme şansını yakaladık. Şans diyorum ama, aslında ideallerimiz için gece, gündüz demeden; yemeden, içmeden çalıştık. Düşündüklerimizin, hayallerimizin ne kadarı doğru ise, yaptıklarımızın, eylemlerimizin o kadarı yanlıştı. Ama sonuçta mevcut düzeni değiştirmek istiyorduk.

Bugün kimsenin düzenle sorunu yok(!?)

16 Temmuz 2014

Önümüzdeki dönemde olası siyasi senaryolar

Aşağıdaki tabloda, Ağustos 2014 – Temmuz 2015 arası dönemde iç siyasette yaşanabilecek olasılıkları değerlendiriliyor. Tablodaki olasılıklara ve parantez içinde gösterilen yüzdelerine mutlaka itirazınız olacaktır. Yorumlarınızı beklerim.

Yalnız hatırlatmama izin verin, benim amacım ne siyasetçilere ne de seçmenlere seslenmek. Özelikle yabancıların hazırladığı piyasa raporlarında sıkça yer alan görüşlere dikkat çekmek. Özetlersek onlara göre “her şey güllük gülistanlık, bu karar iyi karar…” havası var. Ama şartları da var: Merkez Bankası aşırı faiz düşürmezse. Haklılar çünkü FED ve ECB’den sıfır faizle para alıp, burada yüzde 8-10 arasında getiri elde ediyorlar.

11 Temmuz 2014

Seçim döneminde yapısal reform hazırlıkları

Son günlerde, Türkiye cumhurbaşkanlığı seçimleri ile meşgulken,   uluslararası kuruluşlardan yoğun yapısal reform duyumları gelmeye başladı.

Önce Dünya Bankası dokümanlarında bir eylem listesi olduğunu duyduk. Gelir vergisi reformundan, Ticaret Kanunundaki şeffaflık uygulamalarına kadar uzun bir liste var. Rekabeti arttırma, tüketiciyi koruma gibi önemli konular olduğu söyleniyor. Enerji sektöründe, özellikle doğal gaz dağıtımı alanında bazı yenilikler ve demiryollarında yeni yapılanmalar için hazırlıklar yapılıyormuş. Aslında yapılacaklar listesindekilerin büyük bir bölümünün yasal alt yapısı hazırmış. Sadece uygulaması hayata geçirilecek şeylermiş.

4 Haziran 2014

Vergisini/cezasını zamanında ödeyen vatandaşlardan(!) mısınız?

Bu soru TBMM’deki Torba Af Kanun Teklifini okuyunca aklıma geldi. (Teklifin 18. Maddesindeki TCDD borçları için verilen üstü kapalı Hazine garantisi operasyonunu başka bir yazıda ele almak üzere şimdilik bir kenara bırakıyorum.)

Soru önemli. Çünkü birçok yurtsever gibi ben de devlete olan yükümlülüklerimi zamanında yerine getirmeye gayret gösteririm. Eğer bir nedenle geciktirirsem devlete karşı görevimi yapmadığımı düşünür, utanırım. Hemen koşup borcumu, cezasıyla beraber yatırırım. Benim ödediğim vergi sayesinde yardım alan yaşlıları, Çocuk Esirgeme Kurumu’nun yurtlarında kalan çocukları ve diğer muhtaçları düşünürüm. Son dönemde kafam biraz karışık olsa da, devletin bekası için gerekli olan savunma ve emniyet harcamaları da aklıma gelir.

Daha önemlisi, vergi ve trafik cezalarını faiz lobisinin adamı olmak istemediğim için yatırırım. “Ne ilgisi var?” demeyin. Açıklayayım.

15 Nisan 2014

Benim ödediğim vergiyle seçim kazanmak

Yalova Belediyesi’nde ortaya çıkan fatura olayını okumuşsunuzdur. Giden belediye başkanı seçimden önce, belediye bütçesinden yüz binlerce liralık harcama yapmış. Seçmenlere bedava yemek, eşantiyon dağıtmış.

Vergi ödeme sistemi adil mi?

Gelin olayı biraz geniş açıyla ele alalım.

Sizler sabah erkenden evden çıkacaksınız. Yol, trafik demeden, doğru dürüst kahvaltı yapmadan, çocuğu anneannesine veya kreşe bırakarak işe gidin. Akşama kadar çalışın. Yorgun argın eve dönün. Aybaşında vergisi peşinen kesilmiş, küçülmüş maaşınızı/ücretinizi alın.

8 Nisan 2014

Devlet sosyal yardım mı yapmalı yoksa iş mi bulmalı?

Seçimlerin ardından çeşitli değerlendirmeler yapılıyor. Özellikle oy verme işleminin hemen ardından Ipsos’un yaptığı araştırma oldukça aydınlatıcı. Seçmenlerin yüzde 70’inin seçimlerden dört ay önce kararını verdiği anlaşılıyor. Arkasından yaşanan 17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk iddiaları oy verme tercihlerini çok etkilememiş.

O zaman başka nedenler aramak lazım. Örneğin ekonomik gelişmeler. Aslında başlı başına büyük bir araştırma konusu olabilecek bir soru.

Toplumun geniş kesimlerini etkileyen merkezi bütçeden ve belediyelerden son dönemde yapılan harcamalara bakarak tartışmalara katkı sağlamak istiyorum.