Yazılarımı yakından izleyenler, yaşadığımız kriz ile
2001 Krizinin farklı olduğunu anlatmaya özen gösterdiğimi bilirler.
Bu gayreti göstermekteki amacım, farklı sorunlara
farklı çözümler bulunması gereği. Farklılığı anlamak can alıcı öneme sahip. Çünkü
bugün yaşananlar tam olarak anlaşılmazsa, çözüm adına yapılanların bir kısmı, krizi
biraz daha derinleştiriyor.
Konuyu tekrar ele almamın nedeni, geçen Cumartesi günü
21. Yüzyıl İçin Planlama Grubu’nun Güz 2018 Konferanslarında Prof. Dr. Ahmet Haşim Köse ve Doç. Dr. Serdal Bahçe’nin yaptığı sunum.
Ahmet Hâşim Köse’nin genel denge verilerinden yola
çıkılarak hazırladığı yansı çok aydınlatıcıydı. Konunun bazı teknik
ayrıntılarını ve geçmişe yönelik verileri, tanıdığım en yetkin genel denge uzmanlarından
biri olan Zafer Yükseler ’in yardımıyla
buldum.
Aşağıdaki
grafiği hazırladım.
Grafik 1991-2017 yılları arasındaki cari açık/GSYH (mavi), kamu açığı/GSYH (yeşil) ve özel sektör açığı/GSYH (kırmızı) oranlarını
gösteriyor. (Grafikte yer alan veriler hesaplanırken, TÜİK ’in milli gelir
hesaplarında yaptığı değişiklikler veri olarak alınmıştır.)
Kamu
açığı demek, devletin tasarrufu ile yatırımı arasındaki farkı gösteriyor. Yatırım fazla olunca açık veriyor. Aynı tanımı
özel sektör için de yapıyoruz. Burada bir konuya dikkatinizi çekeyim. Özel sektör tanımı sadece şirketleri değil
haneleri de kapsıyor. Yani grafikteki açık veya fazla, şirketler ve hanelerin
tasarrufları ile yatırımları arasındaki farktan oluşuyor. Tanım olarak kamu ve
özel sektörün açığının toplamı cari açığı veriyor.
Grafik: Yıllar
itibariyle sektörel dengeler (%)
Gözünüzden kaçmamıştır. Kırmızı sütunlar (özel sektör açığı / GSYH oranı) grafiğin yarısından
sonra yer değiştiriyor.
Bu ne demek?
Ekonomide cari açık kronik bir sorun, her zaman var.
Dolayısıyla mavi sütunlar (cari açık/GSYH oranı) kriz yılları hariç genellikle
çizginin aşağısında, negatif düzeylerde.
Ancak kamu kesimi ile özel sektör açıklarının durumu
farklı. Grafikten çok net görüleceği üzere, 2001 Krizinin öncesi ve sonrası farklı.
2001
öncesinde açık veren kamu kesimi. Bol kepçe harcama
yapan, harcarken vergi toplamaya hiç özen göstermeyen, devamlı borçlanan
devlet. Devlete borç vermek için dışarıdan döviz getirip bozduran bankalar.
Ardından çıkan kriz. Kamu kesiminde mali disipline yönelik yapısal önlemler. Döviz
açık pozisyonu nedeniyle, kur patlayınca batan bankalar.
Özel
sektör 2001 öncesinde fazla veriyor. Tasarruf ediyor. Cari
açığa olumlu katkı sağlıyor.
Grafikteki görüntü çok net. 2002’den sonra kamu açıkları azalıyor. Buna karşılık o yıllara kadar
fazla veren özel sektör (şirketler + hane halkları), tasarruflarından fazla yatırım yapıyorlar, ayaklarını yorganlarına göre uzatmıyorlar, açık veriyorlar. Hem de ne açık! Önceden kamunun verdiğinden
daha fazla.
Sonunda yüksek cari açığı finanse etmek için dış borca
yükleniliyor. Böylelikle ülkenin toplam dış borcunun milli gelire oranı en
yüksek oranlara çıkıyor.
Bunca sözü etmekten maksadım basit. Bir kriz çıkınca ceremeyi açık verenler
çeker. Nasıl 2001’de Hazine ve bankalar yükü çektiyse, şimdi de haneler ve
şirketler çekmeye başladı.
Gittikçe derinleşen krize, kapsamlı önlemler ivedilikle
alınmazsa daha da çekecekler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder