18 Aralık 2018

Bu sefer farklı


Yazılarımı yakından izleyenler, yaşadığımız kriz ile 2001 Krizinin farklı olduğunu anlatmaya özen gösterdiğimi bilirler.

Bu gayreti göstermekteki amacım, farklı sorunlara farklı çözümler bulunması gereği. Farklılığı anlamak can alıcı öneme sahip. Çünkü bugün yaşananlar tam olarak anlaşılmazsa, çözüm adına yapılanların bir kısmı, krizi biraz daha derinleştiriyor.

Konuyu tekrar ele almamın nedeni, geçen Cumartesi günü 21. Yüzyıl İçin Planlama Grubu’nun Güz 2018 Konferanslarında Prof. Dr. Ahmet Haşim Köse ve Doç. Dr. Serdal Bahçe’nin yaptığı sunum.

Ahmet Hâşim Köse’nin genel denge verilerinden yola çıkılarak hazırladığı yansı çok aydınlatıcıydı. Konunun bazı teknik ayrıntılarını ve geçmişe yönelik verileri, tanıdığım en yetkin genel denge uzmanlarından biri olan Zafer Yükseler ’in yardımıyla buldum.

Aşağıdaki grafiği hazırladım.



Grafik 1991-2017 yılları arasındaki cari açık/GSYH (mavi), kamu açığı/GSYH (yeşil) ve özel sektör açığı/GSYH (kırmızı) oranlarını gösteriyor. (Grafikte yer alan veriler hesaplanırken, TÜİK ’in milli gelir hesaplarında yaptığı değişiklikler veri olarak alınmıştır.)

Kamu açığı demek, devletin tasarrufu ile yatırımı arasındaki farkı gösteriyor. Yatırım fazla olunca açık veriyor. Aynı tanımı özel sektör için de yapıyoruz. Burada bir konuya dikkatinizi çekeyim. Özel sektör tanımı sadece şirketleri değil haneleri de kapsıyor. Yani grafikteki açık veya fazla, şirketler ve hanelerin tasarrufları ile yatırımları arasındaki farktan oluşuyor. Tanım olarak kamu ve özel sektörün açığının toplamı cari açığı veriyor.

Grafik: Yıllar itibariyle sektörel dengeler (%)




Gözünüzden kaçmamıştır. Kırmızı sütunlar (özel sektör açığı / GSYH oranı) grafiğin yarısından sonra yer değiştiriyor.

Bu ne demek?

Ekonomide cari açık kronik bir sorun, her zaman var. Dolayısıyla mavi sütunlar (cari açık/GSYH oranı) kriz yılları hariç genellikle çizginin aşağısında, negatif düzeylerde.

Ancak kamu kesimi ile özel sektör açıklarının durumu farklı. Grafikten çok net görüleceği üzere, 2001 Krizinin öncesi ve sonrası farklı.

2001 öncesinde açık veren kamu kesimi. Bol kepçe harcama yapan, harcarken vergi toplamaya hiç özen göstermeyen, devamlı borçlanan devlet. Devlete borç vermek için dışarıdan döviz getirip bozduran bankalar. Ardından çıkan kriz. Kamu kesiminde mali disipline yönelik yapısal önlemler. Döviz açık pozisyonu nedeniyle, kur patlayınca batan bankalar.

Özel sektör 2001 öncesinde fazla veriyor. Tasarruf ediyor. Cari açığa olumlu katkı sağlıyor.

Grafikteki görüntü çok net. 2002’den sonra kamu açıkları azalıyor. Buna karşılık o yıllara kadar fazla veren özel sektör (şirketler + hane halkları), tasarruflarından fazla yatırım yapıyorlar, ayaklarını yorganlarına göre uzatmıyorlar, açık veriyorlar. Hem de ne açık! Önceden kamunun verdiğinden daha fazla.

Sonunda yüksek cari açığı finanse etmek için dış borca yükleniliyor. Böylelikle ülkenin toplam dış borcunun milli gelire oranı en yüksek oranlara çıkıyor.

Bunca sözü etmekten maksadım basit. Bir kriz çıkınca ceremeyi açık verenler çeker. Nasıl 2001’de Hazine ve bankalar yükü çektiyse, şimdi de haneler ve şirketler çekmeye başladı.

Gittikçe derinleşen krize, kapsamlı önlemler ivedilikle alınmazsa daha da çekecekler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder