refah etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
refah etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Kasım 2018

Sosyal yardım alan seçmenlerin sayısı azalmıyor

Ekonomi demek üretmek, paylaşmak demektir. Yeteri kadar üretmeyen ekonomi istihdam, zenginlik, refah yaratamaz. Bunları yaratamayan ekonomide de paylaşım adil olamaz. Bir kesim pastadan aldığı payı devamlı artırırken ötekilere çoğu zaman pasta kalmaz.
Böylesi bir yorumu yaparken yoksulluğun kendi kendini besleyen bir olgu olduğunu gerçeğinden yola çıkıyorum. Diğer bir deyimle, sosyal olduğunu iddia eden bir devletin ilk görevi, var olan yoksullukla mücadele etmek, azaltmaktır.
Mücadele, iki nedenle başarılı olamazBirincisiniyet ve gayret eksikliğidir. Devleti idare edenler, yani yürütme, yani hükümet, uzun ve meşakkatli bir iş olan yoksulluğu azaltma işine bilinçli olarak girmek istemez. Yoksullara balık tutmayı öğretmez. Bunun için örgütlenmez.
İkincisiise, mücadele için tahsis edilen kaynak yetersiz olabilir. Kamunun, diğer harcamaları nedeniyle, yoksullukla mücadeleye ayırabileceği yeter kadar kaynağı yoktur.
Türkiye’de yoksulluk araştırmalarını TÜİK yapıyor. Önce gelire bağlı bir yoksul tanımı yapılıyor. Ondan sonra hanehalkı araştırmaları ile sonuca ulaşılıyor. Resmi olarak o veriler üzerinden politika oluşturuluyor.
TÜİK kamunun harcamaları üzerinde durmuyor. Onun işi değil. 
Oysa kamu çeşitli araç ve yöntemlerle yoksullara transfer yapıyor. Bunların en çok bilinenlerini 2019 Yılı Programından alarak aşağıdaki tablodaözetlemeye çalıştım. 
Tablodan da görüldüğü gibi; Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Millî Eğitim Bakanlığı (MEB), YurtKur, T. Kömür İşletmeleri (TKİ) ve T. Taşkömürü Kurumu (TTK) ve belediyeler çeşitli adlar altında sosyal yardımlar yapıyor. 

12 Ekim 2016

Ağır borç geri ödemeleri harcanabilir geliri azaltıyor

Harcanabilir gelir bir milli muhasebe kavramıdır. Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’ya çeşitli eklemeler, çıkarmalar yapılarak elde edilir. Amaç ekonomide tüketim ve tasarruf miktarlarını bulmaktır desek yanlış olmaz.

Ben harcanabilir gelir tanımına, son dönemdeki gelişmeleri açıklayabilmek için, birkaç ekleme yapacağım. Bilinen tanımı biraz değiştirip hanelerin borçlanmasını, borç geri ödemelerini ve devlete ödenmeleri gereken yükümlülükleri de ekleyeceğim. Amacım yaşadığımız büyüyememe sorununa özel tüketim harcamaları açısından bakmak.  

Anlatımı basitleştirmek için önce formülü yazayım.

10 Mart 2016

Misketleri yeniden dağıtmak

Bugün, kadim dostum Faik Öztrak’ın TBMM’de 2016 Yılı Bütçesi görüşmelerinin kapanışında yaptığı konuşmadan alıntılar yaparak yazımı sürdüreceğim.

Çünkü, oldukça önemli konulara değinen ve son yıllarda Meclis’te dinlediğim içeriği en doyurucu konuşmalardan birisiydi. Toplumsal ayrışmadan, dış siyasetteki çöküşe; kurumsal dağınıklıktan, ekonomik kırılganlıklara kadar birçok konu kapsamlı bir şekilde ele alınmıştı.

Önce küçük bir hatırlatma yapayım. Bizim nesil, çocukken sokakta oynama şansını elde etmişti. Hatırlayın kazanan arkadaşınız ise oyun devam etsin diye misketler yeniden dağıtılırdı. Bu sayede akşam babamız eve gelene kadar oyun oynamaya devam edebilirdik.

Konuşmada, ekonomide yaşanan en önemli soruna, misket örneği verilerek değiniliyor. “Servet ve gelir dağılımındaki adaletsizlik bugün büyümenin önünde büyük bir engel. Arkadaşlar hatırlayın lütfen. Çocukluğumuzda misket oynarken misketler tek elde toplandığında oyun biterdi. Yeni bir oyun için misketlerin yeniden dağıtılması gerekirdi.

Milli servet de tek elde toplanınca büyüme yavaşlar, oyunun sonu gelir. Oyunun sürmesi için yeniden paylaşım gerekir... Buradan çıkış için Türkiye’nin Yeni Bir Siyaset anlayışına; Yeni Bir Büyüme ve Bölüşüm Modeline ihtiyacı var.”

14 Ocak 2016

Dünyada dul kadınlara en kötü davranılan ülke Türkiye

Ben iktisat eğitimini AÜ SBF’de, 1973-77 arasında aldım. Hocalarımız bize iktisat öğretirken kalkınmanın öneminden bahsederler, büyüme ile kalkınmanın farklarını anlatırlardı. Öğrenciydik. Anlatılanların yarısını dinledik. Öteki yarısı bir kulağımızdan girdi, geçer not alınca, öteki kulağımızdan çıktı.

Ardından hayata atıldık. İktisadın sadece araba, telefon ithal etmek, hisse almak, kur tahmini yapmak olmadığını, geçen yıllar çoğumuza, zorla da olsa, öğretti.

İş sahibi olmanın, aile kurmanın, konut sahibi olmanın, tatile gitmenin, kitap okumanın, eğlenmenin de insan hayatında ne kadar önemli olduğunu kavradık. Refah içinde yaşamak, refahtan olabildiğince daha çok pay alabilmek ve böylelikle geleceğe umutla bakabilmek, kısacası mutlu olabilmek her şeyden önce geliyor. Anladık. Sonra yaşımız kemale erince, aynı şeylerin daha çoğunu ve daha iyisini çocuklarımız, yeğenlerimiz, kısacası gençler için istemeye başladık.

7 Kasım 2015

Kapitalizm zorda

İktisadi doktrinler arasındaki en büyük tartışma; ekonomide kıt kaynakları hangisinin daha iyi dağıttığı, refah paylaşımını hangisinin daha adil yaptığı hakkındadır.

İki ana düşünce akımı; kapitalist ve sosyalist sistem, yüz yıldan fazla süren ideolojik mücadelede, üretim ve paylaşım sorununun çözümüne, en akılcı çareyi bulduklarını iddia etmişlerdir. Ama 1990’lı yıllara gelindiğince Sovyet sistemi çökmüş, kapitalizm, kendince, zafer ilan etmiştir.

Ancak yıllar geçtikçe, kapitalist ekonomilerin her geçen gün üretimden uzaklaştığını daha fazla finansallaştıklarını gözlüyoruz. Diğer bir deyimle, ekonomide üretimin/yaratıcılığın yerini paranın el değiştirmesi/dağıtım alıyor.

Bu gelişmenin sonucunda refah/servet dağılımı çok hızlı bir şekilde bozuluyor. Çok küçük bir azınlık servetin büyük çoğunluğunu topluyor.

Bozulmadan ne kast ettiğimi  aşağıdaki tablo özetliyor.

25 Eylül 2015

Siyasetle uğraşanlar gerçekten demokrasi istiyor mu?

Benim cevabım; hayır, istemiyorlar.

“Nasıl bu kadar emin olabilirsin?” diye sorarsanız cevap vermeye çalışayım.

Demokrasi, özünde, refahtan hak ettiğini alabilme, endişelenmeden yaşayabilme özgürlüğüdür. Refah paylaşımı ise devletin görevidir. Kapitalist bir ekonomide, kıt üretim kaynaklarının nasıl dağılacağına piyasalar karar verir. Diğer bir deyimle üretimin şekillenmesi esas olarak oralarda belirlenir.

Bölüşüm, üleşim kararını ise devlet.

Vergi, teşvik, sosyal harcamalar vb. yöntemlerle devlet fazla geliri olan kesimden alıp, ihtiyacı olanlara dağıtır. Bu dağıtımın bir bölümü karşılıksızdır. Ancak devletten her alınan bedavadır anlayışı yanlıştır. Sonunda devlet te bir yerden para bulmak durumundadır. Eğer gelirleri harcamalarını karşılayamaz duruma gelirse açık verir, borçlanmaya başlar.

Devlet üleşim işini yaparken adil olmak zorundadır. Hele bir de bizim gibi gelişmekte olan bir ülkenin devleti ise kılı kırk yarmak durumundadır. Harcamalarının çoğunu borç alarak yapıyorsa, adaletin önemi daha da artar. Adalet, dağıtım işinin şeffaf ve hesap verilebilir bir şekilde yapılamasıyla olur.

14 Eylül 2015

Dünyada refah dağılımının kuralları değişmezse göç dalgaları durmaz

Amacım uzun bir tartışma açmak değil. Sadece dünyanın içinde bulunduğu, sürdürülemez duruma değinmek istiyorum. Örneğin Ege’de, Akdeniz’de ve Avrupa’da yaşanan göçmen dramları. Göçerlerin büyük bölümü ekonomik nedenlerle denizlere açılıyor. Sadece can güvenliği olsa, Türkiye’de, Lübnan’da kalmayı düşünebilirlerdi.

Hem göç hem de ekonomik krizlerin arkasında dünyada en ağır yapısal dert olan refah dağılımı bozuklukları var. Çözüm için kısa zamanda bir şeyler değişmeli. Acil çünkü, dünyada zenginler ile fakirler arasındaki fark her geçen gün artıyor. 

Gelin Birleşmiş Milletler kaynakları kullanılarak yapılan araştırmalara bakalım.
Dünya nüfusunu yüzde 20’lik eşit parçalara ayırdığımızda, 2013 yılı itibariyle, en zengin yüzde 20, 223 trilyon dolarlık toplam dünya servetinin, yüzde 94’üne sahip. Kalan yüzde 80 ise sadece yüzde 6’ya.

Biraz daha ayrıntıya girersek; nüfusun ilk yüzde 1’lik grubu toplam servetin yüzde 43’üne; ilk yüzde 2’lik grubu ise yüzde 50’sinden fazlasını elinde tutuyor.
Ancak bu resim bile gelir dağılımındaki bozukluğu tam olarak göstermiyor. 

11 Ocak 2015

Avrupa’da sosyal devlet çatırdadıkça düşmanlıklar artacak

Önce Almanya’da İslam karşıtlığının yaygınlaşması, ardından Fransa’daki katliamlar.

Olayları çok iyi anlamak zorundayız. Zorundayız ama öyle söylemekle olacak kadar da kolay bir iş olmadığı da kesin. Ayrıca konu, sadece ekonomistlerin veya sosyologların çözebileceği kadar basit değil. Uzun ve kapsamlı çalışmaları gerektiriyor. Teologlar, antropologlar ve psikiyatristler de konuya dahil olmalılar.

Ekonomik çöküntünün etkisi

21 Eylül 2014

Refah dağılımı zenginler lehine bozuluyor

İsviçre kökenli dev çok uluslu banka UBS 2014 dünya servet çalışmasını yayımladı. Her zamanki gibi oldukça ilginç ve çok konuşulacak veriler içeriyor. Biliyorsunuz dünya zenginleri paralarını İsviçre’deki gizli hesaplarda tutuyorlar. Dolayısıyla oradan çıkan bilgiler önemli. Değişen dünya dengeleri biraz daha belirginleşiyor.

Dünya zenginleri Kuzey yarım kürede yoğunlaşmış

2 Eylül 2014

Haneler küçülüyor en çok kira gıda ve ulaştırmaya para harcanıyor

TÜİK 2013 yılı Hanehalkı Bütçe Araştırmasını (HBA) yayımladı. 2002 yılından bu yana yayımlanan HBA yıllar itibariyle önemli bilgiler içeriyor. Her ne kadar ekonomideki çok yaygın kayıt dışılık nedeniyle ankete verilen cevapların ne kadar güvenilir olduğu sorgulanabilir olsa da tarihsel bir veri serisi oluşturduğu için dikkatle izlenmesinde büyük yarar var.

Bu bağlamda önemli gördüğüm bazı gözlemleri sizlerle paylaşmak istiyorum.

16 Ağustos 2014

Bu düzen değişmemeli (?!)

Hem 68’li abilerimizin hem de biz 78’lilerin gençliği, önce dünyada sonra ülkemizde düzeni değiştirme uğraşısıyla geçti. Kimimiz olaya sınıfsal batık kimimiz milliyetçi. Ama ortak ideal ülkede fakirliğin azaltılması, refahın artması ve bağımsız, demokratik bir ülkede yaşamaktı. Evet amaçlar aynı olsa da yöntemler farklıydı. Bunun nedenleri ayrı bir konu.

Hepimiz ezilenin, mazlumun yanında olduğumuzu söylüyorduk. Zaten çoğumuz dar ve sabit gelirli ailelerden geldiğimiz için çözmeyi istediğimiz sorunlar aslında yakın çevremizin sorunlarıydı.

Bu nedenle geniş kitleleri etkileme şansını yakaladık. Şans diyorum ama, aslında ideallerimiz için gece, gündüz demeden; yemeden, içmeden çalıştık. Düşündüklerimizin, hayallerimizin ne kadarı doğru ise, yaptıklarımızın, eylemlerimizin o kadarı yanlıştı. Ama sonuçta mevcut düzeni değiştirmek istiyorduk.

Bugün kimsenin düzenle sorunu yok(!?)

15 Ağustos 2014

Banka kredisi ile beş yıldızlı otelde tatil yapmak

Ekonominin temel amaçlarından biri refahtan daha çok pay alabilmektir. Eğer çalışıyor, emeğinizin karşılığını alabiliyor ve bu oranda da tüketebiliyorsanız ne mutlu size. Ama geliriniz olmadan, birinden borç alarak tüketiyorsanız önemli bir sorunla karşı karşıyasınız. Gelecekten yiyorsunuz. Dolayısıyla eğer gelecekte geliriniz, ödediğiniz borç taksiti kadar artacak ise sorun yok demektir. Ama borç taksitleriniz artarken geliriniz artmıyorsa fakirleşiyorsunuz.
Ne demek istediğimi biraz açayım.

14 Haziran 2014

IŞİD’den benim çıkardığım ders

Ne diplomasi ne de Ortadoğu uzmanıyım. Uzun uzun petrol, aşiret, mezhep dengeleri üzerine yazmayı düşünmüyorum.

Ama her duyarlı yurtsever gibi ben de yaşananları elimden geldiğince yakından izlemeye çalışıyorum. Yerli ve yabancı medyadan detayları derleyip, bilmecenin parçalarını bir araya getirmeye çabalıyorum. Bloğun başlığının altındaki özlü sözde de belirttiğim gibi. Yarı cahilin kör cahilden beter olduğu gereceğini de unutmadan, aşağıdaki tahlili yapmak istedim.

31 Mayıs 2014

Birinci yılında Gezi’yi anarken

Geçen yıl yaşananları, kimileri dış mihraklar kolaycılığıyla kimileri de orta sınıfın isyanıyla açıklamaya çalıştı. Ne istihbaratçıyım ne de sosyolog. Dolayısıyla kesin ve doyurucu bir tahlil yapamazsam beni bağışlayın. Ama izin verin bir deneme yapayım. Bazı sorular sorarak olayın değerlendirilmesine katkı sağlamaya çalışayım.

Anlamak için sorgulamak

2 Mart 2014

Anadilde eğitim ve dünya iş dili İngilizce

The Economist dergisinin 15 Şubat sayısında, dünya devleri şirketlerin şirket içinde kullandıkları dili İngilizce olarak seçmeye başladıkları hakkında güzel bir yazı vardı.
Verilen örnekler arasında Çinli bilgisayar devi Lenovo, Alman Lufthansa havayolları, Japon otomotiv üreticisi Honda gibi şirketler sayılıyordu.

Benzeri gelişmeler Türkiye’de de yaşanıyor. Zorunlu olmamakla beraber artık bir çok şirket iç yazışmalarında İngilizceyi kullanıyor. Sadece resmi yazışmalarda Türkçe zorunlu.

Yazının en ilginç bölümlerinden birisi, Çin’de yaklaşık 300 milyon insanın İngilizce öğrenmek için büyük çaba sarf ettiğinin belirtildiği bölümdü. Çin dünya devi olma yolunda hızla ilerlemeye çalışıyor. Başkan Mao’dan sonra komünizmden hızla uzaklaşıyor. Ucuz işgücüne dayalı rekabetle başta Amerikalılar olmak üzere uluslararası dev şirketlerin üretim merkezi olmak için yoğun çaba sarf ediyor.