31 Aralık 2016

2017’de dünyada ve Türkiye’de riskler

2016 çok sıkıntılı geçti. Umarım yeni yılda benzeri olaylar hiç gündeme gelmez. Biraz daha nefes alırız, yüzümüz güler.

Niyetimiz ne olursa olsun bir de hayatın gerçekleri var. Olaylara sadece pembe gözlükle veya sadece kara gözlüklerle bakamazsınız. Çünkü her olay, iyiyi ve kötüyü, güzeli ve çirkini içinde barındırır. Ama bu zıtlardan birisi ağır basar ve biz ona göre karar veririz. Tabi kararımızı verirken gözlemlere, bilgiye dayalı düşünmeye çalışmak gerekir.

Bu bağlamda olabildiğince çok sağlıklı ve kaliteli bilgi sahibi olmak önemlidir. Çünkü eskilerin dediği gibi, “Yarı cahil kör cahilden beterdir.” Dolayısıyla eksik bilgi ile yapılacak önermeler, saptamalar eksik olmaktan öte tehlikelidir de.

Bu ön tespitleri yaptıktan sonra gelelim gelecek yılın olası risklerini kısaca sıralamaya.

28 Aralık 2016

Sosyal güvenlik sisteminin bütçeye yükü hızla artıyor

Bugünkü yazımın alıntı ağırlıklı. Ama Sayıştay’ın Sosyal Güvenlik Kurumu 2015 yılı Denetim Raporunu okuyunca, fazla yorum yapmaya gerek olmadığını düşündüm.

Aşağıda önce Raporun toplam 80 adet “Bulgusundan” çok önemli gördüklerimin özetini okuyacaksınız. Sonra Kurumun bütçeye olan yükünün 2000-2017 yılları arasında nasıl geliştiğini özetleyeceğim.

Sayıştay’ın tespit ettiği “bulgular” şöyle

25 Aralık 2016

Kur hareketlerini izlemek için cari açık yeterli bir gösterge mi?

Durun lütfen hemen itiraz etmeyin. İzin verin ne demek istediğimi açıklamaya çalışayım.
Öncelikle belirtmemede yarar var. Ben bir akademik iktisatçı değilim. Öyle literatüre katkı sağlamak gibi bir iddiam olamaz. Sadece akademisyenlerden ricam bu konuyu biraz daha farklı bir açıdan ele almaları.
Bir ülkenin döviz dengesi iki ana tabloda gösterilir. Birincisi ve ne çok bilineni ödemeler dengesi bilançosudur. Adı üstünde bir bilançodur. Belli bir tarih itibariyle, ekonominin döviz dengesini, giriş ve çıkışları gösterir. Öteki Uluslararası Net Döviz Pozisyonu (UYP) verileridir.  
Bildiğiniz gibi, ödemeler dengesi akım verileri, belli bir dönem içindeki değişimleri, gösterir. UYP ise stok rakamları. Yani UYP bir tarih itibariyle ülkenin döviz varlıkları ile yükümlülük stokunu içeriyor. Önemli bir gösterge olduğu kesin. Eğer varlıklar ile (borçlar dahil) yükümlülükler arasındaki fark açılıyorsa iyiye işaret olmadığını anlarız.

19 Aralık 2016

Önlem alınmazsa borç sarmalına girebiliriz

Terör yüzünden canından olan gencecik insanların resimlerine bakmakta zorlandığınızda borç hakkında yazmak inanın çok zor. Hele bir de unutamadığınız 12 Eylül deneyiminiz varsa; provokatörlerin, ajitatörlerin ülkenin başına açtıkları belaları unutamıyorsanız, işiniz biraz daha güçleşiyor. Böylesi bir ortamda borç sorunuyla kim ilgilenir diye kendinize soruyorsunuz.

Ama klasik bir laftır; hayat devam ediyor. Ekonomi durmuyor.

Önümüzdeki dönem borçlular için zorlu geçecek.

Dünyada borç stoku çok yükseldi. IIF (Uluslararası Finans Enstitüsü) toplam borcun 216 trilyon dolar, IMF ise 153 trilyon dolar olduğunu yazıyor. Aradaki fark az değil. Bununla beraber yorumcuların büyük çoğunluğu IMF verilerine itibar ediyor.

Rakamın ne kadar olduğu bir yana herkesin üzerinde anlaştığı bir konu var. Ülkelerde borç/milli gelir oranları devamlı yükseliyor. Yani borçlar, milli gelirden daha hızlı büyüyor. Bu ne demek? Alınan borçlar üretime gitmiyor. Ya ithalat için ya da üretken olmayan harcamalarda kullanılıyor. Özetle milli gelir borçlar kadar artmıyor.

15 Aralık 2016

Yeni milli gelir verileri ışığında bütçe büyüklükleri

Milli muhasebe, Mülkiye’de de mesleki hayatımda da çok sevdiğim bir konu değildi. Ama özelikle kamu dengeleriyle ilgilenmeye başladıktan sonra geceleri öğrenciymiş gibi çalıştığımı bilirim.

TÜİK’in açıkladığı yeni milli gelir hesaplarındaki düzenlemeleri elimden geldiğince anlamaya çalıştım. Yetmedi bilenlere sordum. Ne yazık ki şimdiye kadar konuştuğum uzmanların kafasının benden daha karışık olduğunu gördüm.

Teknisyenler 2012 yılına ait input-output tablolarının kullanılmasından mutlular. Buna karşılık yeni milli serisiyle eskisi arasındaki farkın, ilk yıllarda yüzde 2’ler civarında iken, 2015’e gelindiğinde yüzde 20’lere yaklaşmasını tam olarak açıklayamıyorlar.

Ben konunun teknik detaylarına çok girmeyeceğim. Ancak örneklerden yola çıkarak, bütçenin gelir ve harcama rakamlarındaki durumu bilginize sunacağım.

11 Aralık 2016

İki yeni bütçe dışı yük daha

Piyasaya yönelik, kısa vadeli ekonomik yorum yapanlar açısından mali disiplin tanımı bütçe açığı ile sınırlıdır. Onlar için önemli olan, yatırımlarının vadesi süresince ortaya çıkabilecek olası riskleri hesaplamaktır. Sıcak para yatırımcısı için ortalama vade üç ay civarındadır. Diğer bir deyimle her üç ayda bir yatırımını yenileme kararı vereceğinden, ondan sonrası sıcak paracıyı çok ilgilendirmez. Eğer şartlar hoşuna gitmezse, alır parasını, birkaç dakika içinde başka ülkeye gider.

Oysa orta vadeli, üretimci bir bakış açısı söz konusu olduğunda mali disiplin daha geniş bir tanımla ele alınır. Sadece bütçe içi işlemler ve basit bütçe açığı değil bütçe dışındaki olası yüklerde hesaba katılır.

Bütçe dışı işlem denince, bazı koşullar oluşunca bütçeye yük olacak işlemler akla gelir. Mevduat garantisi bunu klasik örneklerinden birisidir. Belli bir miktarı geçmeyen kişisel mevduatlar, banka batsa dahi devletin garantisi altındadır. TMSF tarafından ödenir. (Bu bağlamda, 6 Aralık 2016 tarihi itibariyle bankacılık sistemindeki 1,5 trilyon liralık mevduatın sadece 369 milyar liralık bölümü sigortaya tabidir)

Koşullu yükümlülüklerin bir başka klasik örneği hazine garantileridir. Hazine garantili borç stoku, Haziran 2016 itibariyle, 12 milyar doları (40 milyar TL) geçmiş.


7 Aralık 2016

Dolar ve faiz: İki ucu kirli değnek

Dolardaki dalgalanma devam ediyor. Döviz bozdurması için vatandaşa yapılan çağrı ilginç örneklere vesile oldu. Basında yer aldığı kadarıyla, döviz bozdurup Türk Lirasına dönenlerden çok altın alındığı anlaşılıyor. Bu da ilginç. Neden TL değil?

Bu yerlilerin davranışının medyatik tarafı. Satışların döviz kuruna etkisinin sürekli olması için vatandaşın sattığı dövizi yarın, öbür gün tekrar almaya kalkmaması lazım.

Ben içerideki piyasa oyuncularının karar ve davranışlarını, şimdilik bir kenara bırakıyorum.

Gelelim yabancıların, sıcak paracıların davranışlarına.

Konuyu özeti aşağıdaki tabloda yer alan örnek yardımıyla açıklayıp, yazıyı uzatmayacağım.

3 Aralık 2016

Sıcak paraya kapı nasıl açıldı?

Doların son hareketini çeşitli nedenlere bağlayanlar var. Bazıları olayı dış güçlerin manipülasyonu olarak yorumlarken bir kısım yorumcular ekonomik ve teorik açıklama getirme gayreti içindeler.
Ben biraz farklı bir yaklaşımla, teknik bir yaklaşımla yorumu sizlere bırakmak istiyorum. Bundan amacım işin ne sadece iktisadi ne de siyasi olduğunu göstermek. Tabi her zaman ve her yerde işin bir insan faktörü, karar alıcıların yönlendirmesi olduğunu unutmamak kaydıyla.
Aşağıda sizlere, meşhur Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanununa ilişkin 32 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararında (Kambiyo Rejimi) 2008, 2009 ve 2015 yıllarında yapılan değişikleri kararlarını içeren bir tablo hazırladım. Burada orijinal metinle, sonradan yapılan değişiklikleri karşılaştırmanıza yardımcı olacak bilgiler yer alıyor.

1 Aralık 2016

Bir Temel hikayesi


Dolar 3,5 lirayı gördükten sonra uzun uzun ekonomik tahliller yapmaya gerek kalmadı. En iyisi bir fıkra yazayım.

Uzun bir hastalık dönemi geçiren ve ailesinin ilgisizliğinden şikayetçi olan Temel, bir tanıdığına öldükten sonra mezar taşının üzerine yazılmasını istediği şeyleri şöyle vasiyet etmiş. 

"Hastayum dedum inanmadunuz. Şimdi ne oldi?"


26 Kasım 2016

Dolar tırmanırken hanelerin borç yapısı

Doların hızla yukarı tırmandığı bir ekonomik ortamda borçlulara yakından bakmakta yayar var. Devletin çok dış borcu olmadığını biliyoruz. Bu defa sorunun özel sektör ve hanehalkında olduğunu, bir önceki yazımda belirtmiştim.

26 milyondan fazla insanın borçlu olduğunu basın yazdı. Türkiye’deki toplam aile sayısının 21 milyon civarında olduğunu biliyoruz. Yanı sıra üst gelir gruplarının (hanehalkının yaklaşık yüzde 20’sinin) borçlu olmadığı TÜİK verilerinden anlaşılıyor. O zaman şöyle bir sonuca ulaşabiliriz: Bazı ailelerde birden fazla insan borçlu ve/veya aile reisi birden fazla bankaya ve/veya finansal kuruluşa borçlu.

Diğer bir deyimle toplumun çok geniş bir kesimi ekonomideki fırtınalı ortama aşırı borçlu yakalandı. Gemi sallanıyor, su alıyor, yolcular çığlık çığlığa bağırıyor. Ama kaptan ve mürettebat başka alemdeler. Hala daha meleklerin cinsiyetini tartışıyorlar.

Yolcuların büyük bölümünün (hanelerin) ne tür borcu olduğu ve kimlere borçlu oldukları aşağıdaki tabloda yer alıyor. Ayrıntılı veriler çok geriye gitmiyor. Çünkü T.C. Merkez Bankası bu detayda rakamları son iki yıldır yayımlıyor. Daha önce farklı formatta tablolar vardı. Örneğin 2003 yılında toplam hanehalkı borçları 13,4 milyar liraydı. Bu yılın ilk çeyreğinde 441 milyar lirayı geçti. Artış oranını yazıp moralinizi bozmayayım.

Ama borçların türüne ve hanelerin kime borçlu olduğuna bakmakta yarar var.

21 Kasım 2016

Bugün yaşananları 2001 Krizi ile karşılaştırmayın

Ekonomide ne zaman bir dalgalanma yaşansa, çoğumuzun aklına ilk önce 2001 Krizi geliyor.

O zaman faizler şu kadar olmuştu, şimdi bu kadar. O zaman dolar şuralara çıkmıştı şimdi buralarda. O zaman Hazine’nin borcu şu kadardı, şimdi bu kadar gibi karşılaştırmalar yapılıyor.

Yapmayın. Bana göre elmayla armudu karşılaştırıyoruz.

Farkı teknik olarak detaylandırmada önce bir örnek vereyim. Teşbihte hata olmaz. 2001 Krizi kalp krizine benzetilebilir. Ana damar (maliye politikası) neredeyse tamamen tıkanmıştı. Diğer büyük damarlarda (bankacılık) kapanma oranı oldukça yüksekti. Efor testlerinde yaygın kriz göstergeleri emaresi vardı.

Tedavi edeceklerden biri olan Merkez Bankası bağımsız değildi. Etkin çalışamıyordu.
Bir de, o günler için eldeki olanaklara en uygun olduğu düşünülen fakat yanlış bir tedavi yöntemi olan sabit kur sistemi uygulanıyordu.

Krizden sonra hasta ameliyata alındı. Önce kapsamlı maliye politikası reformu yapıldı, ana damar tedavi edildi. Ardından bankacılık sistemindeki sıkıntılar giderildi. Sonra TC Merkez Bankası’nın bağımsızlığı sağlandı. Hasta iyileşti, ayağa kalktı. Hatta sonraki dalgalanmalara da oldukça direndi.

Ancak bugün yaşadıklarımız farklı.

17 Kasım 2016

Merkez Bankası doları durdurabilir mi?

Dolar rekor üstüne rekor kırıyor. Ekonominin dengesi bozuldu. Herkes bu gidişe kimin engel olacağını merak ediyor.

Önce nedenlerine bakalım.

Dışarıda Trump’ın başkan seçilmesi, ABD’de hızlı faiz artışı, AB’de bankacılık sorunları vb. Bunların tetiklediği hareket, içerde yaşanan ekonomik ve politik gelişmelerden de etkilenerek sürüyor. 15 Temmuz Darbe Girişimi içerideki en büyük siyasi olay. Ordu, emniyet, yargı, eğitim başta olmak üzere kurumların hali, devletin son durumunu açıklamaya yeterli.

Ekonomik gelişmelerin başında büyümede görülen yavaşlama geliyor. İşsizlik yüzde 11’i geçti. Özellikle genç işsizliği korkunç boyutlarda.

Bunlar genel şartlar.

Ancak dolar kurunu yukarı çeken mikro etken, döviz arzı ile talebi arasındaki denge. Yani talep çok, arz az olunca dövizin fiyatı (kur) yukarı gidiyor.

Kısaca talebi yaratan etkenler şunlar.

13 Kasım 2016

Para demokrasiyi satın aldı

ABD seçimlerini sonuçlarını değerlendiren bir BBC programında, Indiana eyaletinden bir kadınının yorumu böyleydi.
Demokrat adaya oy veren ve küçük bir işletmesi olan Amerikalının bu yorumu, bana yabancı gelmedi. Sanki bundan önceki seçimlerde halk bilinçli oy kullanmış, sağduyusu ile seçim yapmış gibi konuşuyordu.
Oysa unuttuğu bir şey var. Dünyada, özellikle 1990 sonrası dönemde popülizm önemli bir seçim silahı olarak kullanılmaya başlandı. 90’lar sonrasına atıfta bulunmamın nedeni şu. Öncesinde popülizm genellikle sol siyasetin önemli bir aracı iken, küreselleşme rüzgarlarının da etkisiyle, sağ siyasetçiler tarafından daha yoğun kullanılmaya başlandı. Sağ siyasetçiler, solculara taş çıkartır oldular.
Araştırmacılar bunun en önemli nedeninin, küreselleşmenin yarattığı artan işsizlik, gelir dağılımı eşitsizliği, cari açık vb. sorunların toplumda yarattığı etkilerin üzerini örtmek olduğunu söylüyorlar. Bunlara değinilmeden geniş kesimlerden oy almak, çoğunluğu sağlamak mümkün değil.
Burada tartışılan şey popülizmin finansmanı. Popülizm, daha az vergi toplamak, daha çok harcama yapmak kısacası daha büyük bütçe açığı demek. Bu açık piyasadan borçlanma ile finanse ediliyorsa, borcun büyüklüğüne bağlı olarak, kamuda karar alıcıların iç ve dış piyasalara mahkûm olmaları anlamına gelebiliyor.

9 Kasım 2016

Farklı düşünmek mümkün: 21. YY İçin Planlama

Benim de çalışmalarına son birkaç yıldır katkı sunmaya çalıştığım bir grup insan, Prof. Dr. Bilsay Kuruç’un öncülüğünde, 2011 yılından bu yana seminerler dizisi organize ediyor.
Çalışmalar, Siyasal Bilgiler Fakültesi (Mülkiye) Dekanlığı ile Mülkiyeliler Birliği’nin akademik ve maddi destekleriyle yürütülüyor.  Son olarak çalışmalarımızı bir web sitesinde bir araya getirdik. (www.21inciyuzyilicinplanlama.org) Böylelikle, çok değerli sunumları ve konuşmaları hatta kitaplara internet ortamında erişim sağlanmış oldu.
Bana sorarsanız, çalışmaların esas amacı farklı düşünülebileceğini her yaştan (!) gençlere göstermek.  

Bu bağlamda içimizde en gencimiz olan sayın Prof. Dr. Bilsay Kuruç hoca çalışmaların ne amaçla yapıldığını şöyle özetliyor.

4 Kasım 2016

Vergi alma borç al

Hazine 2017 yılı borçlanma (finansman) programını açıkladı. Geçmiş yıllardan gelen eğilim devam ediyor.

Birkaç rakam vereyim. Bu yıl borç stokunu 30 milyar lira civarında büyütecek olan Hazine gelecek yıl 37 milyar lira kadar yeni borç alacak. Yani toplam borç stoku bu tutarlarda artacak. Kur ve faiz tahminleri tutarsa, Hazine’nin toplam borç stoku (borcun anapara toplamı) 750 milyar lira civarında olacak.

Devletin, 2017 yılında, içeriden dövizle borçlanmayacağını anlıyoruz. Yanı sıra Hazine, Merkez Bankasında güçlü rezerv biriktirmeye ve piyasadan gelecek beklenmedik dalgaları göğüslemeyi amaçlıyor.

Dış borçlanma için konulan 6,7 milyar dolarlık hedef, yurt dışında şartlar ne olursa olsun ulaşılması kolay bir hedef. FED faiz artırsa bile bu miktarın 6 milyar dolarlık kısmını oluşturan tahvil borçlanmasını gerçekleştirmek zor olmayacaktır.

28 Ekim 2016

İstense bu kadar bütçe açığı ve borçlanma olmazmış

Bütçe, ekonominin ve siyasetin gidişatını değerlendirmek isteyenler için önemli bir politika belgesidir.

2017 Bütçe Kanunu Tasarısında önemli detaylar var. Bunlardan birisi Vergi Harcama kapsamı ve verilerinin değişimi.
Önce vergi harcaması kavramını paylaşayım. “Vergi harcaması kavramı; en genel anlamda "devletlerin gelir toplamını azaltan, standart vergi sisteminden ayrılan ayrıcalıklar veya istisna ve muafiyetler" olarak tanımlanabilir. Bu bağlamda; bazı indirim, istisna ve muafiyetler, standart vergi sisteminin unsurları olmaları nedeniyle vergi harcaması kapsamı dışında tutulabilmektedir.
Kısacası, devlet bilerek ve isteyerek bazı ekonomik faaliyetlerden vergi almıyor. Alabileceği gelirden vaz geçiyor. Böylelikle gelirlerini bilinçli olarak azaltıyor. Örneğin, eğlenceden yüzde 18 olarak aldığı KDV’yi, kitaptan yüzde 8 olarak tahsil ediyor. Böylelikle kitap okumayı teşvik etmeye çalışıyor.
Önce bir soru sorayım. Gelirlerini bilinçli olarak azaltan devlet aynı oranda harcamalarını da azaltmazsa ne olur? Cevabı hepimiz biliyoruz. Bütçe açığı oluşur. Açık borçla kapatılır.

Şimdi gelelim konumuza.

Aşağıda size 2016 ve 2017 yıllarının bütçelerinde yer alan toplam Vergi Harcamaları tahminlerinin tablolarını Maliye Bakanlığı kaynağından kopyalayarak sundum.

25 Ekim 2016

Küresel ekonomik sorunların çözümü için arayışlar başladı

Bugün dünya “düşen büyüme, artan eşitsizlik ve yükselen toplam borç” sorununu çözmekte zorlanıyor. Çünkü hastalığın tedavisi kapsamlı fiskal değişimlere bağlı. Ancak yüksek borçluluk bu alandaki radikal reformların önünde engel olarak duruyor.

2008’den bu güne düşük faiz ve genişlemeci para politikası sayesinde zaman kazanmaya çalışan karar alıcılar artık işin sonuna gelindiğini biliyorlar.

Çünkü çözüm kolay değil. 1990 sonrasında aşırı finansallaşan ekonomilerde, para ile reel sektörün ilişkisi koptu. Bilindiği gibi, bankacılık “kısa vadeli ve ucuz bir şekilde borç alınan paranın, uzun vadede yüksek faizle borç verilip, risk alınarak para kazanma sanatıdır.” Ancak düşük/negatif faizlerin yaygınlaştığı bir dönemde kimse uzun vadede para kazanamaz oldu. Uzun vadede düşük gelirle yüksek risk almak istemeyen finansal sistem, reel sektöre kredi vermek yerine, para ve sermaye piyasalarına yatırmayı seçiyor. Bu yolla iyi de gelir elde ettiler. Ama onun da sonuna gelindiği konuşuluyor.

Bu yapı, yatırımları ve büyümeyi olumsuz etkiler hale geldi. Büyüme hızları düşünce, bir yandan ülkeler arasındaki diğer yandan ülke içindeki toplumsal kesimler arsındaki eşitsizlikler büyümeye başladı.

21 Ekim 2016

Rakının sigaranın vergi yükü de fakire

Harcamalar üzerinden alınan KDV, ÖTV gibi dolaylı vergilerin dar ve sabit gelirliye yük olduğu, bilinen ama nedense pek konuşulmayan bir gerçektir.

Bu bağlamda A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye Bölümü öğretim üyesi Sayın Prof. Dr. H. Hakan Yılmaz ve Sayıştay’dan Dr. Mehmet Ali Özyer ile TCMB’dan Serap İnci Özyer; “Türkiye’de Maliye Politikası Uygulamasında 2002-2013 Döneminde Harcama Vergilerinin Yeniden Dağıtım Etkisi” başlıklı, yeni bir bilimsel çalışma yapmışlar.  

Makale vergilerin, gelirin yeniden dağıtımı ve gelir eşitsizliğinin düşürülmesini sağlamak gibi önemli rolü olduğunu belirterek başlıyor.

Daha sonra, “İncelenen dönemde toplam vergi gelirleri içinde % 33,3 den başlayıp % 32,68’e doğru azalan bir paya sahip olan KDV, halen uygulanan % 18’lik standart oran açısından düşünüldüğünde, gelirlerinin tamamına yakınını tüketen düşük gelirliler açısından gelir dağılımını bozucu etkisinin olduğu düşünülebilir.” saptamasıyla devam ediyor.

15 Ekim 2016

Ağustos böceklerinin işi zorlaştı

Dolar TL karşısında yeni bir rekora imza attı.

Artışın nedenleri FED’in faiz artırmasından jeo-stratejik risklere kadar birçok nedene bağlanıyor. Hatta başkanlık rejimini getirecek anayasaya referandumun zamanlamasını da etken görenler var. Yani rekoru ekonomik nedenler kadar siyasi gelişmelere de dayandırıyorlar.

Bana göre yaşananlar bir sonuç aslında. Rekorun nedenlerini araştırmak daha doğru olur.

Türkiye’nin ekonomik tarihinde, kapitülasyonların kaldırılması ne kadar önemliyse, 1989 yılında kambiyo rejiminin (sermaye hareketlerinin) serbestleştirilmesi o kadar hayati öneme sahiptir. Daha önce oldukça katı kurallara tabi olan dövizli işlemler, gerekli makro ekonomik önlemler alınmadan serbest bırakıldı. 1994, 1998 ve 2001 Krizlerinin ana etkeni bu serbestleştirme politikasıdır.
Bugün gelinen aşamada yaşadıklarımızın önden gelen nedeni, 1989 liberalleşmesine, son küresel kriz sırasında, iki yeni serbestleştirmenin eklenmesidir.

12 Ekim 2016

Ağır borç geri ödemeleri harcanabilir geliri azaltıyor

Harcanabilir gelir bir milli muhasebe kavramıdır. Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’ya çeşitli eklemeler, çıkarmalar yapılarak elde edilir. Amaç ekonomide tüketim ve tasarruf miktarlarını bulmaktır desek yanlış olmaz.

Ben harcanabilir gelir tanımına, son dönemdeki gelişmeleri açıklayabilmek için, birkaç ekleme yapacağım. Bilinen tanımı biraz değiştirip hanelerin borçlanmasını, borç geri ödemelerini ve devlete ödenmeleri gereken yükümlülükleri de ekleyeceğim. Amacım yaşadığımız büyüyememe sorununa özel tüketim harcamaları açısından bakmak.  

Anlatımı basitleştirmek için önce formülü yazayım.

8 Ekim 2016

Orta Vadeli Program (OVP) üzerine birkaç gözlem

OVP’lar, 2001 Reformlarından Kamu Mali Yönetim Kanununun önemli unsurlarından birisiydi. Bir yandan kamuda şeffaflığı ve hesap verilebilirliği arttırmayı, diğer yandan yatırımcılara orta vadeli perspektif sunmayı hedefliyordu. Böylelikle sabit sermaye yatırımcıları daha rahat karar alabilecekler ve yatırımla çoğalacaktı.

Ancak her şeyde olduğu gibi OVP’da popülizme kurban gitti. Hazırlanırken iyi niyetle (!) konulan hedeflerin çoğu, ilan edilen yılın ilk yarısında geçersiz olmaya başladı. OVP’nin piyasalardaki karar alıcılar nezdindeki kredibilitesi her geçen yıl azaldı.

Bu bağlamda 2017-19 yılları için açıklanan son OVP’daki bazı konulara dikkatinizi çekmek istiyorum.

4 Ekim 2016

Gölge bankacılık krizin çözümüne gölge ediyor

İçte ve dışta piyasalar yine karışık. Dışarıda yıllardır yaşanan piyasa dalgalanmaları, dev bankaların yaşadığı olumsuzluk haberleri ve diğer gelişmeler bir türlü durulmuyor.

Başlığı gören bazı okurlarım haklı olarak “Bunların bir de gölgesi mi varmış?” diye soracaktır. En genel tanımıyla, klasik mevduat/kredi işi yapan çok şubeli bankalar dışında kalan tüm finansal kuruluşlara “gölge banka” deniyor. 2009 Küresel Krizinin nedeni olan bu yapılara böyle bir isim konulmasının ana nedeni, bunların düzenleme ve denetleme işlemlerinin klasik bankalardan farklı olması. Sıkı bir takip ve denetim sisteminin olmaması.  

En bilinen gölge bankacılık kuruluşları; hedge fonlar, yatırım bankaları, mutual fonlar. Genel olarak mevduat toplamıyorlar. Kaynaklarının büyük çoğunluğunu devlet/şirket tahvil ve türev piyasalarında değerlendiriyorlar. Bankalara kredi dağıtabilecekleri yeni fonlar/kaynaklar yaratıyorlar.  

27 Eylül 2016

Küresel borçlar 216 trilyon dolara ulaştı.

Moody’s Türkiye’nin ülke notun düşürünce insanların aklına ilk gelen borç rakamları oldu. Türkiye’nin borç rakamlarını ele alan önceki yazım, sosyal medyada en çok okunan yazım oldu. Okurlarıma teşekkür ediyorum. Sizlerin verdiği moral olmadan yazmak zor iş.  

Borç sorunu sadece bize has bir dert değil. Bugün dünyadaki durumu ele alacağım. Artan borçluluk, özellikle 2009 Küresel Krizinden sonra, gelişmiş ülke merkez bankalarının uyguladıkları düşük faiz politikasının bir sonucu.

İzninizle biraz rakam kullanacağım. Veriler IIF (Uluslararası Finans Enstitüsü) tarafından derleniyor ve yayınlanıyor.

2016 yılının ilk yarısı itibariyle, dünyada hanehalkına, reel sektöre, devletlere ve finansal sektöre ait borçların toplamı 216 trilyon dolara ulaştı. Bu toplamın 63 trilyon doları reel sektöre, 59 trilyon doları devletlere, 54 trilyon doları ise finansal sektöre ait.

Kaynak: IIF EM Debt Monitor, Eylül 2016

23 Eylül 2016

Borç sarmalından çıkamıyoruz



Ekonomide haftanın konusu, kredi katları ve tüketici kredilerine yeniden getirilen borçlanma kolaylıklarıydı. Birkaç yıl önce tüketim ve ithalatı tetikliyor, cari açık artıyor diye değiştirilen kurallara, büyüme yavaşlayınca geri dönüldü.

Bu değişiklik beni daha önce düzenli olarak yayınlarım genel borçluluk verilerine götürdü. Gelinen aşamayı daha iyi anlayabilmek için, Türkiye’nin borç rakamlarını 2016 yılının ilk yarısı için güncelledim.

Ancak bazı veriler henüz tam güncel değil. Hazine KİT borçlarını Mart sonu itibariyle yayımlanmış. Muhasebat Genel Müdürlüğü belediyelerin bankalara olan borçlarını geçen yılın sonundan sonra güncellememiş. Ben de Haziran için, oldukça muhafazakâr bir tahmin yapmaya çalıştım. Dahası yılın ilk yarısı için millî gelir rakamını bulmak amacıyla önceki dört çeyrek büyüme rakamlarını yıllıklandırdım. Yani o da bir tahmin.

Bu çerçevede hazırlanan aşağıdaki ilk tabloda veriler nominal olarak yer alıyor. Görüldüğü gibi yılın ilk altı ayında Hazine’nin iç ve dış borçlarında çok önemli bir artış yok. KİT ve belediye borçları ise güncel olmadığı için şimdilik değerlendirmesini bir kenara koyalım.

21 Eylül 2016

Hanehalkının yaşam koşulları ve genç işsizler ordusu üzerine

TÜİK iki önemli istatistik yayımladı. İlki Haziran işsizlik rakamlarını, ikincisi 2015 yılı Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırmasını içeriyor.

Önce işsizlikten başlayayım.

Genel işsizlik çift haneli rakamlara ulaştı, yüzde 10’un üstüne çıktı. İş aramaktan vazgeçen, iş bulmaktan ümidini kesenleri de eklerseniz rakam yüzde 20’lere yaklaşıyor. Diğer bir deyimle, çalışabilecek durumda olan her beş insandan birisi işsiz.

Ancak bundan daha önemlisi, aşağıdaki grafikte de görüldüğü gibi, genç işsizliğin son 75 ayın zirvesine ulaşılmış olması. Rakam yüzde 20,5 olmuş. Her beş gençten birisi işsiz. Buna iş bulmaktan ümidini kesen geçleri de eklerseniz, tahminen yüzde 25’e yaklaşır. Yani bu durumda, her dört gençten birinin işi yok.

Üniversite son sınıflara ders veriyorum. Öğrencilerimin bana en çok sordukları soru hep ayı: “Hocam nasıl iş buluruz?”  Ajitasyon olsun diye yazmıyorum. Ama gelin bu soruya, onların gözlerine bakarak, siz gerçekçi bir cevap verin.

16 Eylül 2016

Ceza kes tahsil etme

Mülkiye’deki hocalarım bize devletin kurallalar ve kurumlar bütünü olduğunu öğrettiler. Diğer bir deyimle, kural koymak, uygulamak, gerektiğinde değiştirmek bir devletin olmazsa olmazı. Demokrasi ise bu işlerin nasıl yapılacağını, kural koymanın ve uygulamanın idari ve siyasi örgütlenmesinin nasıl olacağını biçimlendiriyor.  
Bunları 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yaşananları tanımlamak için yazmıyorum. İşin siyasi tarafı henüz aydınlatılmadığından o konuda yorum yapmanın erken olduğunu düşünenlerdenim.
Ben başka bir soruna değinmek istiyorum.
Trafik keşmekeşi hızla yayılıyor. İş öyle bir hal almaya başladı ki Anadolu’nun küçük bir kasabasında bile yola paralel park edip trafiği felç edenlere polis ağzını açmıyor.
Ne oluyor diye sorgularken, gazetelerde “Kurban bayramında trafik suçu işlemek serbest !” başlıklı haber dikkatimi çekti. Her ne kadar sonradan sehven (yanlışlıkla) yazıldığı söylense de, Kocaeli Valiliği’nin ilçelere gönderdiği emrinde; Emniyet Genel Müdürlüğünden alınan emir doğrultusunda, Kurban Bayramı Tatilini kapsayan dönemde trafik kurallarını ihlal edenlere cezası hatırlatıldıktan sonra “Siz bu Cezayı 15 Temmuz Gecesi Ödediniz Hayırlı Yolculuklar” denilmesi talimatlandırılmış.
Ama haberi okuyunca pek sehven yazıldığını düşünmedim.

8 Eylül 2016

Bütçenin perde arkası

Türkiye’nin makro ekonomik başarısının orta direği maliye politikası olarak lanse ediliyor. Yani direk yıkılırsa işler zorlaşır.

Ancak son yıllarda ekonomi denince borsa ve para piyasaları akla geldiği için, ekonomik değerlendirmelerin çoğu kısa vadeli oldu. Maliye politikasının en önemli göstergesi olan bütçe dengesine, sadece gelir-gider farkı üzerinden bakmak, geniş kabul gören bir adet oldu.

Ekonominin normal seyrinde olduğu dönemlerde bu yaklaşımda fazla eleştirilecek bir şey yok.

Ancak, borç yükü olan bir bütçe için temel yapısal gösterge, klasik açık değil faiz dışı fazladır (FDF). Onun iki tür tanımı vardır. Birisi çok bilinen ve piyasalardaki uzmanlar tarafından takip edilen Maliye Bakanlığının FDF tanımıdır. Basittir; toplam bütçe gelirleri ile faiz hariç harcamalar arasındaki fark.

İkinci tanım 2001 Krizinde hayatımıza giren IMF’nin tanımıdır. IMF, gelirlerin içerisinde bir ayıklama yapar. Bir defalık, geçici gelirleri hesaplamada dikkate almaz. Örneğin özelleştirme, faiz gelirleri, TCMB Kar transferi, kamu bankalarından temettü gelirleri, İşsizlik Fonu transferleri, 3. Nesli GSM satış gelirleri, TMSF’den bütçeye yapılan aktarımlar gibi geçici gelirler FDF hesaplanırken gelir olarak kabul edilmez.

5 Eylül 2016

Reel sektör dış borca çalışıyor

Küresel Kriz daha bitmedi. Ülkeler büyümek için kırk çeşit politika deniyor, başaramıyorlar. Kısa vadeli çözüm olarak ucuz kredi dağıtmayı maharet sayanlar çoğunlukta. Bu bağlamda borçluluk aldı başını gidiyor.

Bizde de, son yayımlanan veriler, reel sektörün döviz yükümlülüklerinin (borçlarının) hızla arttığına işaret ediyor.

TC Merkez Bankası, reel sektörün döviz dengesine yönelik bu yılın Haziran ayı rakamlarını yayımladı. Banka dışı özel sektörün döviz varlıklarındaki artış son Küresel Krizden sonra çok fazla değil. Bu yılın ilk yarısı itibariyle 109 milyar doları geçmiş. Bunun 70 milyar doları döviz mevduatı. Paranın büyük bölümü de yurt için bankalarda tutuluyor. Reel sektörün yurt dışında tuttuğu para 18 milyar dolardan az.
Farklı uluslararası kuruluşların rakamlarına göre, Türkiye kökenli gerçek ve tüzel kişilerin dışarıda tuttukları para bunun oldukça üstünde. Demek ki gerçek kişiler tüzel kişilerden (şirketlerden) daha büyük tutardaki bir meblağı dışarı götürmüşler. (Acaba neden?)

Yükümlülüklere gelince.

31 Ağustos 2016

Bir varlık fonu varmış bir mali disiplin yokmuş

Üzerinde çok durulan konudur. Türkiye’de iç tasarruflar yetersiz olduğu için dışarıdan tasarruf (sıcak para) ithal edilir, cari açık verilir. Hükümet bu derde çare olacağı, büyük altyapı yatırımlarını finansmanında yardımcı olacağı düşüncesiyle Ulusal Varlık Fonu (UVF) kurdu.
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi’ye göre Ulusal Varlık Fonu 200 Milyarın dolar kadar paranın birikmesi beklenmekte.
"Para nereden gelecek?" derseniz. Cevabı, Maliye Bakanı Naci Ağbal'ın 30 Ağustos tarihli Haber Türk gazetesinde Rahim AK’la yaptığı söyleşide bulabiliriz. “ Varlık Fonu uluslararası iyi uygulamalar örnek alınarak düzenlenecek. Bu fon yurtiçi ve yurtdışı piyasalarda kaynak temin edecek. Böyle bir şirketin kaynak temin etmesinin birinci yolu özel sektör mantığı ile çalışacak, kurumsal yönetim ilklerine göre yönetilecek, mali tabloları uluslararası denetim şirketlerinin denetiminden geçecek ve şeffaf olacak.” demiş.
Önce yurtiçi piyasalardan borçlanmaya bakalım.

29 Ağustos 2016

Ankara’yı sel aldı BM uyardı

Ankaralılar için TBMM önündeki Akay alt geçidi, inşaatının başlangıcından beri sorundur. Uzmanlar bu projenin, hem ulaşım hem de diğer açılardan yanlış olduğunu ısrarla söyleye geldiler. Ama kimse dinlemedi.
Sonrası malum. Her yağmurda orası ve diğer bazı alt geçitler suyla dolar. Otomobillerini kayık gibi kullanılmaya çalışanlar yolda kalırlar. Ardından trafik tıkanır. Ve bu tekrarlanır durur.
Ama eskiden yaşananlardan bir fark var. Önceleri sadece bazı gazete ve televizyonlarda yer bulan batık araba görüntüleri, artık akıllı telefonu olanlar amatör kameraman ve muhabirler ile sosyal medya sayesinde gizlenemiyor.
Bana sorarsanız bu görüntüler bize yakışıyor (!). Sorumluları başkaları seçmedi ki. Seçerken, uzmanlık yerine belediyecilikle ile alakası olmayan özelliklere önem verirsek olacağı budur.
Tek avunduğumuz şey sorun sadece başkentte yaşanmıyor. Diğer kentlerde de benzeri olaylar var. Daha bu sabah haberlerde, K. Maraş - Elbistan’da 10 bin kişinin şehir suyundan zehirlendiğinden söz ediliyordu.
Basın bu haberleri gündeme getirdikçe yetkililer hemen dünyayı örnek göstermek için, daha önceden hazırlattıkları haber ve görüntüleri servis etmeyi alışkanlık edindiler.
Ben de bu bağlamda dünyadaki duruma bir bakayım dedim.

25 Ağustos 2016

Borç batağından çıkmak için gelirler artmalı

Dünyada ekonomistler, ama olaya geniş açıdan bakabilenler, borç sorununa özel önem veriyorlar. Özellikle 1980’lerde başlayan ve günümüzde yayılarak devam eden, devletlerin, şirketlerin ve hane halklarının (ailelerin) gittikçe artan borçlanmasının neden ve sonuçlarını araştırıyorlar. Nedenler arasında en önde geleni, ekonominin tüm kesimlerinde, gelir = harcama eşitliğinin bozulması. Diğer bir deyimle, kimse ayağını yorganına göre uzatmıyor.
Gelirlerdeki azalışın nedeni şirketlerdeki borsaya açılması ve borsaların kar/temettü baskısı. Yanı sıra reel ücretlerdeki ve dolayasıyla harcanabilir gelirdeki azalma. Bu süreç büyümenin yavaşlamasına neden oluyor.
Bu sarmalı aşabilmek için, bankaların eskiden olduğu gibi üretken yatırımları kredilendirmesi gerekiyor. Oysa hane halkaları, bankaların teşvikiyle konut sahibi olabilmek ve daha fazla tüketebilmek için kredi talep etmeye başladılar. Merkez bankları da bu furyaya destek olmak amacıyla ucuz fonlama (düşük faiz) politikaları uyguladılar. Düzenleyici denetleyici otoriteler mevzuatı gevşettiler.

20 Ağustos 2016

2001 Krizinde ve bugün Türkiye’nin döviz dengesi

Son günlerde medyada derin dünya ve Türkiye tahlilleri yapılıyor. Konuşulanları, yazılanları anlayabilmek için çoğu zaman kendimi “derin tahlil üstadları”nın yerine koymaya çalışıyorum. Ne kadar derin konuşuyorlar! Türkiye’ye değişik roller biçiyorlar. Bölgede hatta dünyada önder ülke mi olmuyoruz! Emperyalizmin saldırılarını mı püskürtmüyoruz!
Ama kimse, ekonominin gücünden söz etmiyor. Ne kadar dışa bağımlı olduğu konusunda konuşmuyor. Neden uluslararası derecelendirme kuruluşları ve FED neredeyse günlük işimiz olduğunu sorgulamıyor. Bu şartlarda daha büyük bir siyasi güç olunması için gereken ekonomik önlemlerden hiç bahsedilmiyor. Konu, “Ben ekonomist değilim onu uzmanları çözsün” denerek geçiştiriliyor.
Ben çözerim diyemem. Ama Türkiye’nin dışa bağımlılığı ne durumdadır, özetlemeye çalışayım.
Aşağıdaki Tablo, TC Merkez Bankası’nın 2001, 2015 yılsonları ile Haziran 2016 itibariyle yayımladığı, ülkenin Net Uluslararası Yatırım Pozisyonu (UYP) nu gösteriyor. Diğer bir deyimle, Türkiye’nin döviz varlıkları ile döviz yükümlülükleri (borçları) arasındaki farkı özetliyor. Bazı rakamlara göz atalım.

14 Ağustos 2016

32 trilyon dolarlık açık ve imam (FED) cemaat (GOP) ilişkisi

İki rapor ile başlayayım.
İlki Amerikan sosyal güvenlik sisteminin geleceğini inceleyen “Social Security and Medicare Boards of Trustees” raporu. Üyeleri arasında ABD Hazine, Çalışma ve Sağlık Bakanlarının da bulunduğu komitenin hazırladığı rapor sistemin geleceğine yönelik önemli sonuçlar içeriyor. ABD emeklilik ve sağlık sisteminin geleceği konusunda hiç güzel haberler vermiyor. (ABD emeklilik sisteminin bireysel emeklilik fonlarına dayalı olduğunu unutmayın lütfen.)
Rapor göre, 2019 yılına kadar sistemin gelirleri giderlerinden fazla. Yani sorun yok. Bu tarihten 2030’lu yıllara kadar sistem, varlıklarının gelirleriyle idare ediliyor. Ancak hemen, yeni seçilen başkan döneminde, radikal önlemler alınmazsa, sistem ileride açık vermeye başlıyor. Ve bu yüz yılın sonuna doğru açık miktarı, belirli varsayımlara göre, bugünün parasıyla 32 trilyon dolara ulaşıyor.
Süre size çok uzak gelebilir. Haklısınız. Ancak unutmayın, 2019 sonrasındaki gelirlerin sisteme katkı sağlaması için, bireysel emeklilik fonlarının çoğunun yatırıldığı ABD tahvillerinin getirilerinin pozitif olması gerekiyor.
Bugün dünya tahvil piyasasında yaklaşık 10 trilyon dolarlık kağıt negatif faiz geliri elde edebiliyor. Yani yatırımcılar, tahvil sahiplerinden gelir elde etmiyor, onlara para ödüyorlar. Bunun nedeni büyük merkez bankalarının parasal genişleme politikaları.
Burada ikinci rapora göz atalım.

10 Ağustos 2016

Ekonominin geleceği riskli ülkeler listesinden hızla çıkmamıza bağlı

Para ve sermaye piyasalarda sabit getirili enstrüman yatırımcılarının davranışları ile hisse senedi yatırımcılarının davranışları farklıdır.  (Sabit getirili enstrümanlar, vade sonunda getirisi belli olan tahvil ve bonolardır)
Hisse senedi yatırımcıları için saatlik ve/veya günlük işlemler ağırlıklı olabilir. Buna karşılık bono/tahvil yatırımcıları daha uzun vadeli bakış açısıyla hareket ederler. Bu bağlamda, yatırımcıların orta vadeli beklentilerini tahlil etmek için onların davranışları iyi bir yol gösterici olabilir.
Ancak böylesi tahlilleri yaparken unutulmaması gereken kesin bir kural vardır: Kim olursa olsun, her yatırımcı bilançosuna göre pozisyon alır. Diğer bir deyimle, pasifinin vadesi kadar uzağı görebilir. Vizyonu o kadardır. Ona göre davranır. İşine geliyorsa, örneğin satıcı ise ülkeyi/piyasayı över, eksiklikleri/sorunları geri plana atar.
Dolayısıyla, piyasa oyuncularının beklentilerini tahlil ederken birinin veya birkaçının görüşleri üzerinden hareket etmemekte büyük yarar vardır.
Böylesi bir girişi yapmamın nedeni; son aylarda yabancı bankaların tahvil satma eğilimi. Bankalar Türk tahvillerinden çıkarken, yerli yatırımcılar ile yabancı banka dışı finans kuruluşları alıcı durumundalar.

6 Ağustos 2016

Helikopterden mermi değil para atılacakmış

Biz Ankaralılar helikopterden mermi, füze atıldığını 15 Temmuz gecesi gördük.
Oysa gelişmiş ekonomilerde, örneğin Japonya’da, iktisatçılar ve siyasetçiler helikopterden para atılmasını tartışıyorlar.
Sakın “Japonya’dan bize ne” demeyin. Eğer onu diğer büyük merkez bankaları da izlemeye kalkarsa dünyada yeni bir döviz bolluğu dönemi başlar. Sonunda biz de nasibimizi alırız. Ekonomi biraz olsun rahatlar.
“Helikopter para” özünde bir tür parasal genişleme. Çok bilinen niceliksel genişlemeden (quantitative easing - QE) en belirgin farkı şu: QE’de merkez bankaları hazine kağıtlarını satın alırlar. Ancak vadesi geldiğinde hazineden paralarını isterler. Yeni kağıt alarak kamuyu desteklemeye devam ederler.

2 Ağustos 2016

Ülke kredi notunu kendiniz verin

5 Mayıs 2011 tarihinde Habertürk gazetesinde yayımlanan yazımı, günün mana ve önemine binaen tekrar yayınlıyorum.
Bilgi ve taktirlerinize.

***
S&P’nin son not değerlendirmesi tartışmalara neden oldu. Nedense not yükselirken pek sorun olmaz. Ama not düşmesi hiç hoş karşılanmaz. Bir yerde doğal bir davranış olarak kabul edilebilir. Hatırlasanıza, okuldayken iyi notları biz çalışarak alırdık, kötü notun sorumlusu çoğu zaman öğretmenlerdi. Ancak bilmekte yarar var. Ülke kredi derecelendirmesi yapılırken sadece ekonomik gelişmelere bakarak karar verilmiyor. Ağırlığı değişmekle beraber, ekonomi dışındaki konular da hayati önem taşıyor. Bazılarını bilginize sunuyorum.

30 Temmuz 2016

Dış finansman ihtiyacı cari açıktan fazla

Ülkemiz siyasi ve ekonomik olarak oldukça dalgalı bir dönemden geçiyor. Net döviz rezervlerinin durumu nedeniyle, ekonominin yönünü döviz dengeleri, dolayısıyla sıcak para hareketleri belirleyecek.

Bu bağlamda, konunun daha iyi anlaşılmasına katkı sağlamak amacıyla bir tablo, bir de grafik hazırladım.

İlki Merkez Bankası ödemeler dengesi bilançosu verilerinden derlenen dış finansman ihtiyacı tablosu. 2015-2016 Ocak-Mayıs ayları dönemlerinin karşılaştırmasını içeriyor.

Görüleceği üzere, cari işlemler açığı azalıyor. Buna karşılık borç senedi ve kredi geri ödemeleri, geçen yıla göre daha fazla. Dolayısıyla, cari açık azalmasına rağmen ekonominin döviz ihtiyacı artmış. Diğer bir deyimle, önceden alınan dış borçları geri ödemek için cari açıktan daha fazla dövize gereksinim duyuluyor.

20 Temmuz 2016

Biraz izin

Yaşanan darbe girişiminden sonra, hayatı devam ettirmek adına, Pazar günü bir bütçe yazısı yazdım.

Gördüm ki, kimsenin bütçeyle, sıcak parayla, ekonomiyle vb. şeylerle pek ilgisi kalmamış.

Haklılar.

Bu kadar çok siyasi ve sosyolojik belirsizlik yaşanırken, insanlar dönüp ince teknik detaylar içeren yazılardan pek hoşlanmıyorlar.

Dolayısıyla hem yaz tatilinin gelmesi hem de belirsizliklerin bu kadar yoğun olduğu böylesi bir ortamda yazılarıma kısa bir süre ara vereceğim. Biraz tatil yapmayı, üniversitedeki derslerim için hazırlık yapmayı düşünüyorum.

Okuyucularımdan tek ricam, eğer dikkatli olunmazsa, belirsizlik ortamının sıcak paracılara yaradığını, ekonomiye etkilerinin derin olabileceğini unutmayın.


İyi tatiller.