hesap verme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hesap verme etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Nisan 2017

Borca dayalı büyüme kırılganlıkları artırıyor

Son günlerde iki önemli veri yayımlandı.

İlki TÜİK’in büyüme rakamlarıydı.

Ne yazık ki, rakamlardan çok teknik dayanakları tartışıldı. Akademisyenler ve işin deneyimli uzmanları, rakamların tutarlılığını artırmak için yapılması gerekenleri, özenle kamuoyunun bilgisine sundular.

Bunları şimdilik bir yana koyarsak, 2016 yılındaki yüzde 2,9’luk büyüme oranına en çok katkıyı sağlayanlar arasında özel tüketimi ve kamu harcamalarını sayabiliriz.
Hanehalkının tüketimini tetikleyen faktörlerden birisi, geçen yılbaşında yapılan asgari ücret artışları. Bir de bireysel kredilerdeki artışların etkisi var. Diğer bir deyimle, harcamalar en çok gelir artışlarıyla değil borçlanmayla finanse edilmiş.

Diğer veriler IIF (Uluslararası Finans Enstitüsü)’ne ait. Dünyadaki borç artışına dikkat çekiyor. Dünyada 1996 yılında 63,5 trilyon dolar olan toplam borçlar, 2016 sonunda 216 trilyon dolara ulaşmış. Devasa değişim. Artış hızı en yüksek olan alan, yükselen piyasa ekonomilerindeki reel sektör şirketleri. Ardından gelişmiş ekonomilerdeki kamu otoriteleri geliyor.

13 Kasım 2015

Siyasette insan eleği çalışmıyor

Siyasetin insan için, insanlar tarafından yapıldığını düşünüyorum. Okuduğum kitaplarda, katıldığım toplantılarda, izlediğim belgesellerde, görev için gittiğim farklı ülkelerde siyasetçi profillerini tanımak için çaba sarf ediyorum. Gelişmiş ile az gelişmiş ülke örneklerinde büyük farklılıklar var.

Bir az gelişmiş ülke örneği olan ülkeme bakınca moralim bozuluyor.

Sünnetçinin vitrinine koyduğu ustura misali, önde gözüken küçük bir azınlık dışında, siyasetçilerimizin dürüstlük ve yetkinlik konusunda ne hallerde olduklarını hepimiz biliyoruz.

İşte burada şu kritik soruyu soruyorum kendime: “Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, neden bizim siyasi sistemimizde insan eleme sistemi yok? Neden, çoğunluk idealleri için değil de kamudan geçinmek ve kısa yoldan zengin olmak için siyaset yapanlar hep önde?”

Bazılarınızın, “Haksızlık ediyorsun. Tüm siyasetçiler böyle değil”  dediğini duyar gibiyim. Haklısınız. Dedim ya vitrindekilerin arasında çok saygı duyulacak insanlar da var. Nasıl bir arada durabildikleri sorusu ayrı bir muamma.

Ama hepsi aynı değil.

25 Eylül 2015

Siyasetle uğraşanlar gerçekten demokrasi istiyor mu?

Benim cevabım; hayır, istemiyorlar.

“Nasıl bu kadar emin olabilirsin?” diye sorarsanız cevap vermeye çalışayım.

Demokrasi, özünde, refahtan hak ettiğini alabilme, endişelenmeden yaşayabilme özgürlüğüdür. Refah paylaşımı ise devletin görevidir. Kapitalist bir ekonomide, kıt üretim kaynaklarının nasıl dağılacağına piyasalar karar verir. Diğer bir deyimle üretimin şekillenmesi esas olarak oralarda belirlenir.

Bölüşüm, üleşim kararını ise devlet.

Vergi, teşvik, sosyal harcamalar vb. yöntemlerle devlet fazla geliri olan kesimden alıp, ihtiyacı olanlara dağıtır. Bu dağıtımın bir bölümü karşılıksızdır. Ancak devletten her alınan bedavadır anlayışı yanlıştır. Sonunda devlet te bir yerden para bulmak durumundadır. Eğer gelirleri harcamalarını karşılayamaz duruma gelirse açık verir, borçlanmaya başlar.

Devlet üleşim işini yaparken adil olmak zorundadır. Hele bir de bizim gibi gelişmekte olan bir ülkenin devleti ise kılı kırk yarmak durumundadır. Harcamalarının çoğunu borç alarak yapıyorsa, adaletin önemi daha da artar. Adalet, dağıtım işinin şeffaf ve hesap verilebilir bir şekilde yapılamasıyla olur.

1 Kasım 2014

Bütçede kara delikler artıyor

Piyasa oyuncuları mali disiplin deyince devamlı bütçe açığı ve kamu borç toplamının milli gelire oranına bakarlar. Rakamlar küçükse sevinirler. Haklıdırlar. Çünkü onların vizyonu kısa vadelidir. Uzun vadedeki olası dertler onları germez.

Belki bazı okuyucularım hatırlayacaktır. Özellikle 90’lı yıllarda ortaya çıkan fonlarla kamu kaynaklarının kamu harcama hukuku dışına çıkarılarak özel mevzuatına göre harcanır, muhasebeleştirilir ve denetlenirdi. Bu tür uygulamalar o yıllarda ülkemizde bütçe disiplinin bozmuş; mali yönetim sisteminde dağınıklık yaratmış, kamu kaynaklarının kötü kullanılmasına yol açmıştı. Sonuç 2001 Krizi olmuştu.

26 Temmuz 2014

Katılımcı demokrasi popülizme çözüm olabilir mi?

Bir önceki yazımda YENDER’deki küçük gıda yardımı deneyimimi, 1980 öncesi ve bugünkü farklı gözlemlerimi sizlerle paylaşmıştım. İnsanların kamudan olsun olmasın, bedava olan her şeyi hak olarak görmeye başladıklarını söylemiştim Bunun sosyolojik olarak dikkatle değerlendirilmesi gereken bir konu olduğunu vurgulamıştım.

Ama daha önemlisi olayın siyasi ve iktisadi sonuçları var. İktisadi yanı bütçe harcamalarının ve açıklarının artması. Olayın bu tarafına önceki yazımda özetle değinmiştim.

Popülizm gittikçe yaygınlaşıyor

2 Haziran 2014

Ulusal İstihdam Stratejisi üzerine

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, hazırlıklıları uzun süredir devam eden 2014-2023 Ulusal İstihdam Strateji (UİS) dokümanını, 30 Mayıs 2014 tarihli resmi Gazete ‘de yayımladı. Benim bildiğim kadarıyla bu kadar uzun süreyi kapsayan bir strateji belgesi ilk defa hazırlanıyor.

İçeriği üzerinde ben dahil her kesimin ve kişinin eleştirisi olabilir. Ama ekonominin en can alıcı konusunda şeffaflık ve hesap verebilirlik adına böylesine kapsamlı çalışma yapanları kutlamak lazım. Bundan sonra sıra UİS beğenmeyen dernek, sendika, üniversite, muhalefet partileri ve diğerlerine geldi. Görüş belirttik dinlenmedik demek yerine alternatif strateji yayınlamalarında yarar var.

Gelelim UİS’nin eksiklerine

29 Mayıs 2014

Faiz tartışmasında İngiltere örneği

Sayın Başbakan, TC Merkez Bankası’nın faiz kararlarını beğenmediğini artık daha açık bir biçimde ifade etmeye başladı.

Piyasa oyuncularının büyük çoğunluğu bu tartışmayı bir seçim söylemi olarak algılamayı tercih etti. Kısmen haklılar. Çünkü aksini, açıklamaların Merkez Bankası’na müdahale anlamına geldiğini kabul etseler ellerindeki TL varlıklardan çıkmaları gerekecek. Zaten diken üstünde olan çarşı tamamen karışacak.

Piyasayı oyuncularına bırakıp biz işin ekonomi politiğine bakalım.

10 Mart 2014

Sayıştay halka “kör kuruşun hesabını” vermeli

Sayın Bülent Arınç’a ait bir sözdür: “Allah verdikçe veriyor” Geceleri uyuyamaz olduk. Oturup bu gece yeni ses bandı çıkacak mı diye bekliyoruz. Sesleri kaydedenler gibi yayınlayanlar da uzmana benziyor. Önceleri her gün bir tane “tape” yayınlanırken artık seri haline getirdiler. Der Spiegel’in son sayısında belirtildiği gibi, dizi izler gibi kaset izlemeye başladık.

Hepsi bir birinden önemli. Eğer konuşulanlar doğru ise bir felaket, değilse ayrı. Bugün itibariyle devlet kurumlarına olan güven kaybı en üst düzeyde: Olay ordu ile başladı. Yargı, istihbarat, emniyet, diğer bürokrasi, sonunda Sayıştay ile devam ediyor. Özel sektör ve medyadaki yıkımlar yazı konusu olamayacak kadar derin.

Denetimden neden kaçılır?