Ekonominin temel amaçlarından biri refahtan daha çok pay alabilmektir. Eğer çalışıyor, emeğinizin karşılığını
alabiliyor ve bu oranda da tüketebiliyorsanız ne mutlu size. Ama geliriniz
olmadan, birinden borç alarak tüketiyorsanız önemli bir sorunla karşı
karşıyasınız. Gelecekten yiyorsunuz.
Dolayısıyla eğer gelecekte geliriniz, ödediğiniz borç taksiti kadar artacak ise
sorun yok demektir. Ama borç taksitleriniz artarken geliriniz artmıyorsa
fakirleşiyorsunuz.
Ne demek istediğimi biraz açayım.
Ancak çoğu zaman
bal üreticiyle un üreticisi aynı yerde (pazarda) olamıyordu. Kilolarca ürünü
pazara taşımak kolay bir iş değildi. Ve
para icat edildi. Böylelikle mal yerine para taşınır oldu. Ardından her
malın belli birimine belli bir ödeme yapılması anlamına gelen fiyatlar oluşmaya
başladı. Yukarıdaki örneğimizde, unun kilosu 1 gümüş ise balın kilosu 10 gümüş
oldu.
Buraya kadar her
şey normal. Ne kadar üretiyorsanız o kadar mal satın alabiliyorsunuz. Daha çok çalıştınız, yeni bir teknik
geliştirdiniz ve daha çok bal ürettiyseniz, artık daha çok tüketebiliyor,
refahtan daha fazla pay alabiliyordunuz.
Aynı şeyi
günümüzde ücretiniz arttığı zamanda yaşamanız doğal. Yeni bir işe başladınız,
ailede çalışan sayısı çoğaldı veya patron size bonus verdi. Yıllık tatilinizi
daha lüks bir otelde yapma şartlarınız oluştu demektir.
Krediyle tatil yapmak
Ancak, şimdi
başka bir duruma yakından bakalım. Yukarıda anlatılanların hiç biri yok.
Geliriniz yerinde sayıyor. Ama hanım ve çocuklar daha rahat bir tatil için
baskı yapıyorlar. Siz de reklamlardaki cazip tekliflere dayanamadınız, köşedeki
bankadan küçük bir tatil kredisi çektiniz.
Şimdi buraya dikkat edin. Ne fazla ürettiniz ne de fazla mesai
yaptınız. Bankaya gittiniz, para istediniz. Onlar da size, başkasının
biriktirip bankaya yatırdığı tasarrufunu bir faiz karşılığı verdi. Unutmayın o faizin büyük bölümü tasarruf
sahibinin, bir bölümü masraflar için bankanın, bir bölümü kar olarak
sermayedarın, bir bölümü de vergi olarak devletin. Bu arada hatırlamakta
yarar var. Yurtiçi tasarruflar yetersiz olunca, bankalar daha çok kredi
dağıtabilmek için yabancılardan borç alıp içeride kredi dağıtıyorlar. Faizin
büyük bölümü yabacıya, dışarıya transfer ediliyor.
Buna karşılık biz
kredi alıp, 4-5 yıldızlı otelde bir hafta tatil yapınca mutluluktan uçuyoruz.
Mutluluğumuz aylık kredi taksitleri ödenmeye başlanana kadar sürüyor. Maaş taksit kadar artmayınca, ya gıdadan,
ya okumaktan, ya eğlenceden kısmaya başlıyoruz ve fakirleşiyoruz.
Dahası çoğu zaman
borcu borçla kapatıyoruz. Kredi kartı taksiti ödemek için öteki bankada
tüketici kredisi çekiyoruz. Bir borç sarmalının içine giriyoruz. Hayatımız
değişiyor. Oy verirken bile çoğumuz
“faizi düşürecekler” yalanına inanıp tercih yapıyoruz.
Buna karşılık
yerli ve yabancı tasarruf sahiplerinin faiz gelirleri biraz daha çoğaldığı için
daha da zenginleşiyorlar. Böylelikle zengin ile fakir arasındaki var olan fark
biraz daha açılmaya başlıyor. Ülkedeki mevduat birkaç bin kişinin elinde
toplanıyor.
Vergi koy be kardeşim
Hadi buraya kadar
her şeyi doğal bir piyasa gelişmesi olarak kabul edelim. Kimsenin malında
gözümüz yok. Allah herkese daha çok versin. Zaten tasarruflarımız az. Bir de
parası olanlara kem gözle mi bakacağız. Doğrudur, haklısınız.
Tasarruflar yatırım kredisi olarak kullanılıyorsa teşvik
et, destek ver. Ama tüketim için aynı şeyi yapma. O
tarafa giden kredileri pahalılaştır; ek vergi koy, daha yüksek karşılık ayırt. Ekonomi
üretmeden, ithal ederek, sanal olarak büyümesin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder