Cari açık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Cari açık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Ağustos 2019

Belirsizlikler artınca spekülatörlere gün doğuyor

Geçen hafta ABD Doları kurunda gece yarısı yaşanan ani hareket konuşuldu. Nasıl olmuştu da $/TL kuru 6,40’lara kadar tırmanmış, sonra düşmüştü? Televizyon kanallarında, sosyal medyada yorumlar yapıldı. Daha önce swap’ı öğrenen dolar birikimcisi ahali, şimdi de “stop-loss” nedir onu öğrenmeye çalışıyor. 
Dikkat edin, tanımların Türkçesi bile yok. Çünkü hepsi Londra, New York üretimi işlemler.
Sıcak paracılar ve dolarizasyon bize işsizliği, gelir dağılımı adaletini, sanayileşmeyi, eğitimi, teknolojik yeniliği, verimliliği, çevreyi korumayı, velhasıl kelam kalkınmayı unutturdu. 
Sabah dolar kuruyla gözümüzü açıyoruz, borsayla devam ediyoruz. Akşam faizle kapatıyoruz.
Oysa bunlar çok kısa vadeli değişkenler. Belirsizliklerden aşırı etkileniyorlar. Çoğumuz takip etmekte zorlanıyoruz. Kambiyo rejimimiz dışa tamamen açık olduğu için, gece yarısı Japonya’da biri hapşırınca, sabah biz burada hasta oluyoruz.
Gelin dünyaya ve bölgemizdeki belirsizlikleri hatırlayalım.

24 Ağustos 2019

Çekirdek cari denge fazlası neyi işaret ediyor?

Ekonomi özünde insan davranışıdır. Bir ekonomideki çeşitli piyasalarda üreten- tüketen, alım-satım yapan insanların davranışlarının hepsi ekonomiyi oluşturur. Tüketicinin davranışları, finansal piyasalardaki karar alıcılar, siyasetçiler, emekliler hepimiz, az veya çok ekonominin birer parçasıyız.
Dolayısıyla geçmiş davranışlarımız, bugünü tahlil etmemize, anlamamıza yardımcı olabilir. Dünya ve Türkiye’nin şartları ve insan davranışlarının değişkenliği nedeniyle geçmişte yaşananların aynen bugün de yaşanacağını söyleyemeyiz. Bununla beraber, tarih ve ekonomi bilgisi geçmişten dersler çıkarmamıza yardımcı olabilir.
2001 Krizinde yaşadığımız bir ekonomik olayı, yukarıdaki bakış açısıyla ele alarak, bugünle karşılaştırmak gerektiğini düşünüyorum.

9 Ağustos 2019

Azalan döviz ihtiyacı kısa vadeli kaynaklarla finanse edilmiş

Yazılarımı takip edenler bilirler. Ödemeler dengesi verilerini yakından izlemenin ve doğru tahlil etmenin önemini sık sık vurgularım. Bana göre, dış borçlanma ve ülkenin döviz açığı, sadece ekonomik değil, aynı zamanda bir milli güvenlik sorunudur.
Tarihte örnekleri çok sık görüldüğü gibi, zaman zaman siyasi karar almayı zorlaştırabilir. Önceki yazımda bunun 1930’lar Almanya’sına ilişkin örneğini sizlerle paylaşmıştım. 
Ocak-Haziran arası yılın ilk yarısına ilişkin ödemeler dengesi verilerini, bu bağlamda, dikkatle ele alacağım. 
Ben ödemeler dengesine sadece cari açık perspektifinden bakmam. Cari açığın önemini yadsımamakla birlikte, ülkenin döviz ihtiyacını tek başına cari açık belirlemiyor. Cari açık, dış ticaret açığını gösterir. Bizim gibi dış borç yükü ağır, aşırı dolarize olmuş ülkelerin bir de “sermaye/finansman hesabı” açığı vardır.
Aşağıdaki tabloda, 2018 ve 2019 ilk yarılarının finansman ihtiyacı ve finansman kaynaklarının karşılaştırması görülüyor. 

19 Temmuz 2019

Cari açığın azalmasına sevinelim mi?

Ekonominin dışarıyla ilişkisini ödemeler dengesi bilançosu özetler. Bilanço, bir ekonomiye, belirli bir dönemde (ay, yıl) gelen ve o ekonomiden çıkan tüm para akımlarının kaydıdır.
Dört ana bölümden oluşur. 
Birincisi, ithalat, ihracat, turizm, faiz, navlun gibi tüm mal ve hizmet hareketlerini gösteren cari işlemler dengesidir. Ekonominin dışarıyla olan bağlantısını özetidir. Çok konuşulan açık/fazla buradan izlenir. 
İkincisicari işlemler dengesinin açığı varsa nasıl kapatıldığını, fazla veriyorsa dövizin nereye gittiğini gösteren sermaye hareketleribölümüdür. Burada; doğrudan yatırımlar, hisse senedi ve tahvil alım satımları (portföy yatırımları), mevduat ve efektif hareketleri ile krediler izlenir. 
Üçüncübölüm rezerv hareketlerinikaydeder. Merkez Bankasının uluslararası rezervlerinin durumunu gösterir.
Dördüncübölüm net hata ve noksandır. Diğer hesaplara kaydedilemeyen dövizler burada gösterilir. Bir düzeltme kalemidir.

5 Mayıs 2019

Aramalı ithalatının seyri olumlu işaret vermiyor

Konunun uzmanları yıllardır anlatmaya çalışıyor. Dışa bağımlı üretim yapısı ekonomiyi, ülkeyi aşırı zorluyor. En önemli sonuçlarından birisi yüksek enflasyon diğerleri dövizli borçların artması ve aşırı dolarizasyon.
Üretimin yapısını anlamak için yapılan çalışmaların başında girdi/çıktı tabloları geliyor. TÜİK, ulusal geliri hesaplarken, varsayımlarını ve modellerini bu tablolar üzerinden yapıyor. 

21 Şubat 2019

2018’de dış borç faiz ödemelerinde rekor kırıldı

1973 Petrol Krizinden sonra altına/dolara bağlılıktan kurtulan dünya para sisteminin en önemli değişimlerinden birisi, sermaye hareketlerine (kambiyo/döviz işlemlerine) serbestlik getirilmesiydi. 
Böylelikle dünyanın “ağası” ve arkadaşları, kendi para birimleriyle, her ülkede rahatça işlem yapmaya başladılar. Bunun sonucunda elde ettikleri gelirleri ülkelerine transfer ederek, ekonomik ve siyasi güçlerini korumaya devam edebildiler.
Bunu yaparken, finansallaşmanın önünü sonuna kadar açtılar. Özellikle 1984 Latin Amerika Krizi sonrasında geliştirdikleri finansal mekanizmalarla, devletlere doğrudan kredi vermek yerine, piyasalarda tahvil borçlanmalarının önünü açtılar. Sonrasında, sıcak para yatırımcıları, tüm dünyada borsaların yaygınlaşması sayesinde, önemli gelir kaynaklarına kavuştular.
Bu işlemler bizim gibi döviz gelirleri, giderlerine yetmeyen, cari işlem açığı veren ülkeler için ek sorunlar yaratmaya başladı. 
İhracat ve turizm gelirleri ile ithalatını ve diğer döviz giderlerini karşılamakta zorlanan ekonomiler, zaten dövizle borçlanıyorlardı.  Bu borçların faizlerini ödemek için ilave döviz yaratmak durumuyla karşı karşıya kalıyorlardı.
Bir yandan ithalat açığı ve dış borç anapara ödemeleri için döviz bulma mücadelesi veren ve oldukça yorulan gelişmekte olan ekonomiler diğer yandan sıcak paracıların elde ettikleri borsa kazançları ve dış borç faiz ödemeleri için de döviz bulmak zorunda kaldılar.Çünkü doğal olarak, yatırımcılar elde ettikleri gelirleri kendi ülkelerine transfer etmek istediler.
Sonucunda döviz gelirleri yetmeyen ekonomilerin dış borçları daha da arttı. Dış şoklara biraz daha açık hale geldiler.
Türkiye’nin durumunu anlamak için T.C. Merkez Bankası’nın yayınladığı ödemeler dengesi verilerine bakmak lazım. TCMB, ekonominin tüm kesimlerinin (kamu, şirketler ve bankalar) dış borç için ödedikleri anapara ve faizleri aylık olarak yayımlıyor.
Veriler 1998 yılından başlıyor. Ben yıllık olarak derledim. Sizin için aşağıdaki grafiği hazırladım.

20 Aralık 2018

Yılın ilk on ayında borç ödeme verileri


Biraz ilgisi olanlar ekonominin gidişatını, yakın gelecekte neler olabileceğini merak ediyorlar.

Cevap vermeye çalışanların bazıları, “Biz alışkınız, gerekli önlemler alınır, bir şey olmaz” diyor. Benim de içinde bulunduğum grup ise; “Bu defa farklı. Sorun borç geri ödeme sorunu. Ona göre önlemler acilen alınmalı” yaklaşımında.

Benim gibi düşünenler, dışarıda havanın değiştiğini, dünyada kara bulutların toplanmaya başladığından yola çıkıyor. Artık dışarıdan kolayca yeni borç bulunamayacağını biliyor.

Peki, bu durumda Türkiye’de durum nedir?

İşsizlik, enflasyon, düşen üretim vb. artık herkesin bildiği sorunlar. Dolayısıyla bu yazı için bir kenara koyayım. Aylık borç geri ödeme verilerine bakarak, ekonomideki resmin önemli bir yanını dikkatinize sunayım. Karar vermenize yardımcı olayım.

18 Aralık 2018

Bu sefer farklı


Yazılarımı yakından izleyenler, yaşadığımız kriz ile 2001 Krizinin farklı olduğunu anlatmaya özen gösterdiğimi bilirler.

Bu gayreti göstermekteki amacım, farklı sorunlara farklı çözümler bulunması gereği. Farklılığı anlamak can alıcı öneme sahip. Çünkü bugün yaşananlar tam olarak anlaşılmazsa, çözüm adına yapılanların bir kısmı, krizi biraz daha derinleştiriyor.

Konuyu tekrar ele almamın nedeni, geçen Cumartesi günü 21. Yüzyıl İçin Planlama Grubu’nun Güz 2018 Konferanslarında Prof. Dr. Ahmet Haşim Köse ve Doç. Dr. Serdal Bahçe’nin yaptığı sunum.

Ahmet Hâşim Köse’nin genel denge verilerinden yola çıkılarak hazırladığı yansı çok aydınlatıcıydı. Konunun bazı teknik ayrıntılarını ve geçmişe yönelik verileri, tanıdığım en yetkin genel denge uzmanlarından biri olan Zafer Yükseler ’in yardımıyla buldum.

Aşağıdaki grafiği hazırladım.


26 Kasım 2018

Cari açık azalınca sorunlar bitiyor mu?


Son iki aylık cari denge verileri açıklanınca ortalığı pembe bulutlar kaplamaya başladı. Artık dış borca ihtiyaç azalıyor, sorunlarımız da buna bağlı olarak azalacak görüşü kabul gördü.

Bu görüşün doğru yanları olduğu yadsınamaz.

Olaya matematiksel olarak yaklaşırsak; dışarıda döviz arzı azalırken, bizim de talebimizin azalması pozitif bir durumdur. Döviz kurları üzerindeki baskı, kısmen de olsa, azalıyor.

Buna karşılık bu gelişmenin sonucunun her zaman olumlu olmadığını bilmekte yarar var.

İki başlığa dikkat etmek lazım.

Birisi ithalata bağımlı imalat sanayiinin durumu.

10 Ekim 2018

Krediler ve ekonominin geleceği

Ben bir olaya, özellikle siyasilerin açıklamalarına, her zaman sorgulayarak, bunun arkasında ne var diyerek bakmaya başlarım. Bu bize Mülkiye’de öğretilenlerden geliyor. Ama uzun yıllar kamuda çalışmanın verdiği bir teknisyen alışkanlığının etkisi de yok değil.
Bu bağlamda, Sayın B. Albayrak, “Enflasyonla Topyekûn Mücadele Programını”açıklayınca, önce “emirle” (!) enflasyonun nasıl düşeceğini sorguladım. Eğer bu uygulama, parasal disiplin, Merkez Bankası’nın tam bağımsızlığı, mali (kural) disiplin, reel sektörün sorunlu borçlarına vb. çözüm öneren, orkestrasyonu mükemmel bir programın parçası olsaydı, geçici etkisi olabilirdi.
Sonra açıklamaların diğer bölümlerine baktım. İlgimi en çok çeken konu, KDV iadelerinin ödeme sürecinin hızlandırılması oldu.İade miktarı, yani devletin reel sektöre borcu bir iddiaya göre 160, diğerine göre 200 milyar lira. 
Her ne kadar Bakan ödeme konusunda bir mesaj vermiyorsa da, bir niyet beyan ediyor. Eminim bu “niyet” bazı şirketleri heyecanlandırmıştır. (Ama bundan çok alacağı olan müteahhitler için henüz bir açıklama yok. Onları da eklersek kamunun bütçe dışı borçları birkaç yüz milyar lira daha artar.)
Peki bu paralar nasıl ödenecek?

24 Eylül 2018

Yeni Ekonomi Programı üzerine kısa bir değerlendirme


Orta Vadeli Programın (OVP) adı değiştirildi, Yeni Ekonomi Programı (YEP) oldu. İletişim stratejisi açısında doğru bir yaklaşım. Çünkü OVP’lerin hiçbir kredibilitesi kalmamıştı. Adının değiştirilmesiyle, kısmen de olsa, öncekilerden farklı bir ekonomik program olacağı imajı yaratılmış oldu.

Ancak 24 Temmuz 2018 tarihinde yayımlanan Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın kuruluş kararında OVP’nin hazırlanması görevi, Bakanlığın görüşlerini almak kaydıyla, adı geçen Başkanlığa verildiği halde açıklama neden Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından yapıldı anlaşılmadı.

Yazıyı fazla uzatmamak için, diğer değerlendirmelerime kısa notlar halinde devam edeceğim.

27 Haziran 2018

İhracatımız miktar olarak artmıyor


Dövize en çok ihtiyaç duyduğumuz dönemleri yaşıyoruz. Bir yandan dış borç ödemek diğer yandan sıcak paracıların borsada ve tahvil piyasalarında elde ettikleri getirilerin dışarıya transferini gerçekleştirmek ve en önemlisi ithalat yapabilmek için dövize ihtiyaç en üst düzeylerde.

İki ana döviz geliri kaynağımız var: İhracat ve turizm. Ancak biliyoruz ki bu iki kaynak döviz giderlerimizi karşılamaya yetmiyor. Daha önemlisi önümüzdeki aylarda döviz ihtiyacının daha da artacağını biliyoruz. O zaman iki ana gelir kalemindeki olası gelişmelere yakından bakmakta yarar var.

Turizmciler bu yılın geçen yıldan daha iyi olacağını öngörüyorlar. Ama bir tarihi rekor beklentisinde de değiller.

O zaman ihracata biraz daha yakından bakalım.

Ben ihracat tutarından çok miktar endeksine bakmayı tercih ediyorum.

24 Haziran 2018

IMF’ye ihtiyaç var mı?

Dünyada ekonomik ortam değişiyor. Bol para dönemi bitiyor. En geç gelecek yılın ilk yarısında merkez bankaları bilançolarını küçültmeyi hızlandıracaklar.
Buna karşılık bizim de dahil olduğumuz gelişmekte olan ülkelerin (GOÜ) çoğunluğu sıcak paraya, krediye, tüketime, ithalata dayalı büyüme modelini değiştirmedi. Değişimin ötelenmesinin en büyük nedeni seçimleri kaybetme korkusu. Seçmeni rahatsız edecek, uzun vadeli yapısal kararları hayata geçirememeleri.
Türkiye’nin durumuna bakalım. Bugün sandık başındayız. Oy veriyoruz. Cumhurbaşkanını ve TBMM üyelerini seçeceğiz. 
Yeni iktidarı oldukça ağır sorunlar belliyor
Dünyada ticaret savaşları ve Trump, bölgede İran ve Suriye merkezli riskler yükseliyor. İran ambargosu konusunda bir tavır almamız istenebilir. Irak’taki parçalı yapı sorun yaratabilir.

18 Haziran 2018

Seçimden sonra ekonomide neler bekleniyor?

Bugünlerde en çok sorulan soru, seçimlerden sonra ekonominin nasıl olacağı. Bana göre acil çözüm bulunması gereken, devletin kurumsal yapısındaki belirsizlikler, OHAL, hukukun üstünlüğü, eğitimde gelinen nokta vb sorunlara dış borç geri ödemelerini de eklemek gerek. 
Bu iş önemli çünkü, artık dünyada döviz likiditesi azalmaya başladı. Ama bizim ihtiyacımız azalmıyor. Aksine artıyor. Yeni borç alırken yabancıların beklentilerini anlamak lazım. Bunun önemli bir göstergesi CDS’lerdir.
Bildiğiniz gibi kredi temerrüt takasları (CDS) son yıllarda ülke riski değerlemesinde kullanılan bir türev piyasası enstrümanı. Sıcak paracılar, bizim gibi ülkelere borç verirken, kredi faizlerinin üstüne bu oranları ekleyerek nominal faizleri hesaplıyorlar.
Bu alanda önemli bir gelişmevar: 
Merkez Bankası’nın ilk faiz artışından bir gün önce yani 24 Nisan’da, TCMB fonlama faizi = %12,75 iken 5 senelik CDS, 195 baz puan civarındaydı.  Aynı tarihte bizim 5 senelik CDS ile yükselen piyasaların (Emerging Markets) ortalaması arasındaki fark 92 baz puan düzeyindeydi.  Kurlar tarihi zirve yapınca Merkez Bankası, faizini 500 baz puan artırarak %17,75’e çıkardı. Ardından kurlar önce aşağıya doğru indi ardından geri döndü ve duruldu. Fakat 18 Haziran itibarıyla Türkiye’nin 5 yıllık CDS’i 324 baz puana yükseldi. Daha önemlisi, bizim CDS ile yükselen piyasaların CDS’lerinin ortalaması arasındaki fark yaklaşık 195 baz puana çıktı.

12 Haziran 2018

Tüket ithal et cari açık ver büyüme yüksek olsun

Bunca yıldır ekonomik verileri izlemek için uğraşırım. Bazen, öyle yorumlar yapılır ki, bilgimin yeterliliği konusunda şüpheye düşerim. Özellikle uzmanı olmadığım alanlardaki veriler beni çok yorar. (Yaşlanıyor muyum acaba?)
Dün açıklanan büyüme ve ödemeler dengesi verileri de bende aynı etkiyi yarattı. Konu hakkında yorum yapanların bazıları sadece büyüme oranını, %7,4’ü öne çıkarırken diğerleri cari açığa dikkat çekmeye çalışıyorlar.
Nasrettin Hoca’nın dediği gibi ikisi de haklı.
Bu yılın ilk çeyrek büyüme oranı potansiyelin üstündeBüyümeyi tetikleyen iç tüketim ile inşaat ve sanayi ağırlıklı yatırımlar.Özel tüketimin büyümeye katkısı %6,7, kamu tüketiminin ki ise %0,5. Özel ve kamu yatırımlarının birlikte katkısı ise 2,8. TÜİK ayırım vermiyor ama bütçe verileri kamu yatırımlarının çok olduğunu işaret ediyor.
Bu arada şu rakamı unutmayın: özel tüketimin yıllık değişimi %11, ama bunların içindeki dayanıksız malların tüketiminin yıllık değişimi %14,5. 
Ekonomi yeteri kadar üretmediği için tüketim ithalat baskısı yaratmış. Yılın ilk çeyreğinde ihracatı büyüme katkısı sadece %0,1olurken, ithalatın katkısı (daha doğrusu negatif etkisi) %3,7’e çıkmış.

16 Mayıs 2018

Ekonomide ne oluyor?

Ortalık yine toz duman. Kurlar yerinde durmuyor. Her gün rekor tazeliyor. Döviz borcu olanlar televizyonun ve telefonun başından ayrılmıyorlar. Olumlu bir haber bekliyorlar.
Yaşananların nedeni bence basit. 
Önce dış dengeile başlayayım. Şubat 2018-Şubat 2019 arasında 186 milyar dolar dış borç ödemesi var. Bunları ya cepten ödeyeceğiz ya da yeni borç bularak çevireceğiz. Cepten ödeyebilmek için borçlunun döviz geliri olması lazım. Ne yazık ki bazılarının yok. Buna ek olarak 50-55 milyar dolar cari açığı finanse etmek gerekiyor. Anlayacağınız önümüzdeki bir yılda 240 milyar dolar kadar döviz bulamak gerekiyor.
Bu demektir ki elinde dövizi bulunanları menun etmek, güven vermek lazım.
Güven vermek ne demek? Biraz açayım.

3 Mayıs 2018

Derinleşen ekonomik sorunlara ekonomik mi yoksa siyasi çözüm mü bulunacak?

Olaylar çok hızlı gelişmeye başladı.
Önce IMF IV. Madde Konsültasyon Raporu yayınlandı. IMF heyeti Şubat 2018 tarihinde Türkiye’deydi. Erken seçim gündemde değildi. Raporda geçen yıl yaşanan yüksek büyümeye vurgu yapılırken, başta dış açık, yüksek enflasyon ve kredi genişlemesi olmak üzere birçok konuya dikkat çekiyor. Bunların arasında KÖİ projeleri için verilen garantiler de var.
Ardından Hükümet gündeme vergi aflarını ve emeklilere ikramiye gibi seçim vaatlerini gündeme getirdi. Bütçeye 30 milyar lira civarında bir ek yükün geleceği konuşuluyor. Buna karşılık yetkililer, imar ve vergi aflarından gelecek paranın bu açığı kapatacağını belirtiyorlar.
Sonrasında Standart & Poors, ülke kredi notunu düşürdü. Bakanlar bu kararı eleştirdi ve zamanlamasını manidar buldular. 
Bu bilgileri hatırladıktan sonra konuya gelelim.

14 Nisan 2018

Sanayide kapasitenin üst sınırına gelinmesi ekonomiyi zorluyor

Önce yazının konusu teknik tanımı açıklayarak başlayayım.
Kapasite kullanım oranı (KKO) bir işletmede veya ülkede toplam üretim kapasitesinin ne kadarının kullanıldığını gösterir. Kapasitenin % yüzüne ulaşmak idealdir. Ancak makinelerin verdiği arızalar, elektrik kesintileri, çalışanların teknik becerileri, beklenmeyen olaylar gibi etkenler zaman zaman fabrikalarda üretimi düşürebilir ve/veya durdurabilir. Bu bağlamda, genellikle işletmeler yüzde 80’li üretim düzeyini yakaladıklarında, üretim kapasitesinin üst düzeyine yaklaştıkları kabul edilir.
Diğer bir deyimle bu seviye imalat sanayinin fiili arz kapasitesidir. Eğer çok zorlanırsa belki KKO biraz daha yükselebilir. Ancak bu oranlar yakalanınca yeni sanayi yatırımlarının zamanı geldiği anlaşılır.
Şimdi gelin, Türkiye hakkında genel bir değerlendirme yapmadan önce verilere bakalım. T.C. Merkez Bankası’nın yayımladığı aylık verilerden yararlanarak hazırladığım Ocak 2013-Mart 2018 arası dönemi kapsayan grafik aşağıdadır. Grafik mevsim etkilerinden arındırılmış verileri içeriyor. Yani tatil ve diğer değişimler yok.

12 Mart 2018

Kırılganlık endekslerinin son hali

Son yazımda, bir iktisatçı arkadaşımın hazırladığı, 2006-2018 yılları arasındaki dönemi içeren makro kırılganlık endeksini bilginize sunmuştum.
Yazı blokta yayınladıktan sonra arayanlar, mesaj atanlar kırılganlık endeksi hakkında sorular sordular. Yanı sıra, bazı teknisyen arkadaşlar, 2001 Krizindeki durumunu görebilmek için, verileri daha eskiye götürmemi istediler.
Bunun üzerine makro kırılganlık endeksini 1995 yılından başlatmak için veri topladım. Dahası, endeksi biraz daha anlamlı kılabilmek adına, makro verilere dış borçların milli gelire oranını da ekledim.
Sonuç birinci grafikte görülüyor.

9 Mart 2018

Moody's ve makro kırılganlık endeksi

Ne zaman Moody’s, S&P veya FITCH ülke kredi notu açıklasa sorular kafamda uçuşur.
Geçmişine bakarsanız kredi derecelendirme işi geleneksel olarak, hisseleri borsada işlem gören şirketler için yapılan bir uygulama. Bu kuruluşlar, ülkelere not vermeye Latin Amerika Krizinden sonra, 1980’li yıllarda başladılar. Benim bu kurumlarla tanışmam da o yıllara rastlar. Lisansüstü eğitimim sırasında verilen bir ödev nedeniyle konuyu anlamaya çalışmıştım. Ardından yıllar sonra, Türkiye’deki 1994 Krizinde, olayları bire bir yaşamaya ve yerinde öğrenmeye başladım. 2001 Krizi de öğrenme sürecimde önemli bir yer tutar.
Bu kuruluşların tarafsızlıkları, not verme anlayışları, sorgulama yetkinlikleri ve teknik yeterlilikleri her zaman tartışılabilir. Özelikle 2008 Küresel Krizinden önce ABD ve AB piyasalarında yaptıkları hataların hesabını daha veremediler.
Ancak bu kadar dış borcu olan bir ekonomide bu kuruluşların niteliklerini tartışmak, İstanbul’un fethi sırasında Bizanslıların meleklerin cinsiyetini tartışmasına benzer.
Ne demek istediğimi açayım. Eylül 2017 itibariyle 438 milyar dolar dış borcumuz var. Milli gelirin yarısından fazla olan bu tutarın 257 milyar dolarlık (%59) bölümü dolar, 140 milyar dolarlık (%32) bölümü de Euro. Yani toplam dış borcun %91’i, yukarıda adı geçen kredi derecelendirme kuruluşlarının hizmet verdiği yatırımcılardan (Türkiye’ye borç verenlerden) alınmış. Diğer bir deyimle derecelendirmeyi bizim için değil onlar için yapıyorlar.