Türkiye referandum ortamına
girdiği için, “evet çıkarsa iç savaş çıkar mı?” türü akıl almaz konularla
meşgul. Yüksek işsizlik, enflasyon, “yaprak kıpırdamayan” reel piyasalar ve
daha önemlisi borç yükü gibi can alıcı konular, bilinçli olarak gözden kaçırılıyor.
Ekonominin en önemli göstergesi
işsizliktir. İş yaratmayan bir model ne kadar büyüme sağlarsa sağlasın başarılı
sayılamaz. Buna bir de iş yaratmayan büyümenin borçla finanse edilmesi saçmalığını
ekleyin.
Ben bu bağlamda ülkenin borç
yükünü 2002 yılından bu yana izliyorum. Sadece kamuyu veya özel sektörü değil,
tüm borçları bir araya getiriyorum. Hesaplarda basit bir konsolidasyon
(tekrardan kaçınma) yapmaya çalışıyorum. Hazine’nin ve KİT’lerin iç ve dış
borçlarını, belediyelerin bankalara borçlarını bir araya getirip kamu borç
yükünü hesaplıyorum. Sonra buna reel sektör ile hane halkının borçlarını
ekliyor, tüm ülkenin borç yüküne ulaşıyorum. Finansal sektör aracı olduğu,
aldığı borcu kredi olarak dağıttı için onu hesaba katmıyorum.
Sonuçlar aşağıdaki tablolarda
görülüyor.
Tablo 1’de
borçların nominal büyüklüğü yer alıyor. 2002 yılında 366 milyar lira olan toplam
borç yükü, geçen yılsonunda 3 trilyon liraya yaklaşmış. Görüldüğü gibi en hızlı
artış, hanehalkı ile reel sektörün borçlanmasında. Bu rakamlar öylesine büyümüş
ki eski veriler insana inanılmaz geliyor. Acaba bir hata mı yaptım diye dönüp
bakmadan edemiyor.
Tablo 1: Türkiye’nin borç yükü
Kaynak: Hazine, TCMB, BDDK, Muhasebat
Gen. Müd.lüğü
Borç verileri
değerlendirilirken, nominal büyüklükten çok reel (milli gelire oranı) değişimi
değerlendirilir. Tablo 2 bu
rakamları içeriyor (TÜİK serileri değiştirdiği için yeni milli gelir serisi
esas alınmıştır). Borç yükünün nereden nereye geldiğini daha iyi anlamak
istiyorsak bu seriyi izlemek gerekiyor.
Bakalım. 2001 Krizinin hemen
sonrasın da toplam borç yükünün milli gelire oranı yüzde 102 kadarmış. Diğer
bir deyimle, ülke olarak kazandığımızdan daha çok borcumuz varmış. Tabloda yer
almıyor, 2003-2008 arasında borç yükü /
milli gelir oranı yüzde 90’a kadar düşmüştü. Ancak 2009 Krizinden sonra işler
dönmüş, toplam borç yükü tekrar milli gelirin üstüne çıkmış, yüzde 107,3 olmuş.
Hadi kriz ortamında böylesi bir gelişme doğaldır diyelim. Ama resim sonra da
değişmemiş. Sonuç olarak geçen
yılsonunda rekor kırmış ve yüzde 118 düzeyini geçmiş.
Basitleştirmek için bir örnek vermek
gerekirse, 100 lira geliri olan aile 118 lira borç alarak hayatını idame
ettirmiş. Gelecekteki gelirlerini yerli, yabancı bankalara ipotek vererek
telefon, otomobil, konut almış, tatile gitmiş.
Ancak burada dikkat edilmesi
gereken bir husus var. Tablo 2’den de görüldüğü gibi, 14 yılda kamu borcunu arttırmamış. 2002 yılında milli gelirin yüzde
76 kadar olan kamu borç yükü / milli gelir oranı, 2016 sonunda yüzde 32’nin
biraz üstünde kalmış. Buna karşılık reel
sektör ve hanehalkının borç yükü patlamış ve oran yüzde 86’ya ulaşmış.
Tablo 2: Borç yükünün milli gelire oranı (%)
Son olarak, toplam borç yükünün
dağılımının yıllar itibariyle değişimine bir bakalım. Aslında yukarıdaki iki
tablodan sonuç belli oluyor. Tablo 3’ten de görüldüğü gibi, 2002’de kamu
ağırlıklı olan yapı, artık hanehalkı ve reel sektör ağırlığına dönmüş. Hesaplamaların
ilk yılında, toplam borç yükünün yüzde 74’ü kamunun yüzde 26’sı reel sektör ve
hane halkınınmış. Bu oranlar geçen yılsonunda tamamen yer değiştirmiş. Kamunun payı yüzde 27’ye düşerken,
ötekilerin payı yüzde 73’e tırmanmış. Böylesi bir yer değiştirme, bazılarının iddia ettiği gibi, ülke borç yükünün azaldığı anlamına gelmiyor.
Tablo 3: Borç yükünün dağılımı (%)
Buradaki kritik soru şu: Hanehalkı ve reel sektör nereye kadar
borçlanarak büyümeye katkı sağlayacak? Gelirleri düzenli olarak artmayan borçlunun
borçlarını geri ödemesi zordur. Dolayısıyla birisinin, ekonominin büyümediği,
gelirlerin artmadığı bir ortamda, bu borçların nasıl geri ödeneceğini
açıklaması gerekiyor?
Bana senin önerin var mı diye
sormayın?
Var.
Son söz: Olgun
insan, güzel söz söyleyen değil, söylediğini yapan ve yapabileceğini söyleyen
insandır. (Konfiçyus)
Hanehalkının ve reel söktörün borcunun %kaçı karşılığı olmayan borçtur?
YanıtlaSilDiyelim ki, birisi 250000 TL ye ev aldı geriye 150000 TL borcu var. Bu kişi borcunu ödeyemediğinde evini satar ve borç yükünden kurtulabilir. Bu durumda kişiye ne kadar borçlu gözüyle bakılabilir?
--Özel sektörün ve hanehalkının karşılıksız borç yükü fazla olduğu ve elindeki herşeyi satsa da borçlarını ödemeyecek durumda olduğu durumlarda alacaklılar tahsilatını nasıl yapar?
Yine örneklersem ticari kredi kullanmış bir firma batarsa, kredi veren banka nasıl tahsilat yapar?
Çok önemli bir noktaya değinmişsiniz. Denklemin bu tarafıda önemli.
SilBÖYLE BİR HESABI YAPMAK İÇİN HER BORÇ DOSYASI BAZINDA BİLGİYE SAHİP OLMAK GEREKİR Kİ, BANKACILIK BİLGİSİ SIRDIR. KISACASI HESABI ÇOK ZOR.
Sil250000 tl ev için 150000 tl borç alan borcunu odeyemediginde 150000 tl ana para+faiz+sigorta,ekspertiz,+BSMV+KKDF+temerrüt faizi derken 150 bin liralık kredi borcu 300 bin tl yi geçer, evide icra yoluyla satılacağı için 100bin tl altında değere satılır ki yandı gülüm keten helva. emekli bankacidan iyi günler.
SilUzun vadeli kredi ile ev satın almak istikrarlı ekonomilerde mümkündür.İş güvenliği olan sadece bürokratlar ve memurlar olduğu için asıl uzun kredili ev alanlar onlardır.Gözlemlerime dayanarak söylüyorum bu gruptaki kişilerin çoğu 1 kaç ev sahibidir.Hem krediyi ödeme gücüne sahipken hemde ekstra yatırımlar yapabiliyorlar.Bu ülkedeki gelir dağılımını düşünün.Devlete kaydını yaptıranlar maalesef devlete kaydını yaptırmayanları anlayamaz buna da gerek yoktur.Çünkü sistem bendensinleri alır ve ekonomik olarak adam eder.Ülkenin hane başına borcu artanlar işte bu kesimdir.İşte buna hukuksuzluk,adam kayırmacılık,ihale dağıtıcılığı,haksız kazanç denir.Olan sadece sade halka olur.
SilBorcun tamamının karşılığı yoktur. Bankacılık sistemi işleyiş biçimi borca dayalı bir sistemdir. Biz buna borca dayalı para sistemi diyoruz.
SilSistem borçla başladığı için ürettikleri borcun rehinidir. Anca ürettirilenler sistem içinde gerçekte olmayan var sayılan bir dijital yazımla kontrol edilir.
Bankacılık sistemi reel sektmörü rakamalrla idare eder. Verdikleri kredi miktarı basılı paranın çok üstündedir. Yani MB 143 milyar basmış , bankalar bunu olmadığı halde var sayarak 1 trilyon 980 milyar olarak satmıştır.
Ve bu kredi var sayımı ile sattıkları dijital parayı önce teminat olarak reel ürünlerle ipotek altına alırlar .
Oysa piyasada o kadar malı çevirecek para yoktur para kısıt haldedir.
Mb parayı kısıt tutar bankalar bunu çoğaltarak satar ve yılda 2016 yılı itibari ile 195 milyar fazi elde ettiler.
Devlet tüm türkiyede 60 milyar yatırım yapabilirken bakalar bir yılda üç katından fazla faiz elde ettiler.
Sorun hükümetler üstü olup sorun banka sisteminin faize dayalı para üretim biçimindedir.
Hocam bu tablonun sürdürülmesi mümkünmü dür ? Bu güne kadar nasıl sürdürüldü? Ekonomimiz de net hata noksan payı olarak giren milyarlarca dolar nereden nasıl niye girmektdir
YanıtlaSilİLK KRİZE KADAR SÜRDÜRÜLECEK. SONRA HEP BERABER SONUCUNA KATLANACAĞIZ. HEP BERABERDEN KASTIM, PARASI OLMAYANLAR VE OLUP TA YURTDIŞINA GÖTÜRMEYENLER.
SilKredileri Hazine garantili ,kazançları gene Hazine garantili YİD Projelerinin yüküde bu tablolarda görüküyormu?.Yoksa bunlar gizli, bilançolarda belirtilmemiş borçlarmı?
YanıtlaSilEVET. BANKALARDAN ALINAN TÜM KREDİLER BU TABLODA YER ALIYOR.
SilÖnerim var demişsiniz. Daha önce yazdığınız bir yazı var mı? Eğer yoksa ne zaman yazmayı düşünüyorsunuz? Teşekkür ederim
YanıtlaSilÖZEL BİR YAZIM YOK. YILLARDIR YAZDIKLARIM BİR ARAYA GEİTİRLİRSE BİR SONUÇ ÇIKAR.
SilFransa gibi bir ülkenin de aynen yuksrıkintablonun uyarlanmış halini görmemiz mümkün mü ? Yani derdim Dünyanın da mı başındertte ?
YanıtlaSilHemen dunyanin %80 ulkesi boyle. Yazinin ozunde belirtildigi gibi bilgisiz siyasiler (ve bilgisiz ekonomistler) tarafindan alinan kararlar ve denetim eksikligi sonucu bu noktaya gelindi.
SilKarar alicilar su iki noktayi (cinligi) pekala bilmekteler:
1-) Su anda dunya capinda borclanma faizi dusuk, nasilsa odenir..
2-) Su anda alinabilecek herhangi bir kararin sonucu pekala gelecek nesile birakilabilir.
Bakiniz tum siyasiler (ve bilincsiz ekonomistler) hep ileriye donuk konusurlar. Olasilik olarak kendilerinin dahi olamayabilecegi bir doneme iliskin kararlar (borclanmak) icin bugun karar alirlar (ya da vaatler verirler). Ama ceremesini o anki nesil ceker.
Dunyanin bircok gelismis ulkesinde durum az cok ayni. Kuresel Kapitalizme (emperyalizm) hosgeldiniz!
-Esra Otuken
ÖZEL OLARAK HER HANGİ BİR ÜLKE İLE İLGİLENMEDİM. AMA DÜNYADA AYNI SORUNUN YAŞANDIĞI BİLİNİYOR. SON KÜRESEL KRİZDEN SONRA EKONOMİLERİN BOCALAMASININ NEDENİ DE BU ZATEN.
YanıtlaSilButcesi fazla veren cari acigi olmayan bir ulkede enflasyonu da %2.2 ise Negatif reel faizin sonuclari nedir hocam boyle bir ulkede
YanıtlaSilikinci sorum %2.5-3 enflasyona sahip bir ekonomi de negatif reel faiz sizce philips egrisi kosullarini destekler mi
Merhabalar Hakan Bey,
YanıtlaSilYukarıda bir yorumcunun YİD projeleri de bu borçlara dahil mi sorusuna, evet özel sektörün de çektiği krediler dahil olduğu için onların da maliyeti dahildir diye belirtmişsiniz.
Örneğin YİD ile alınan 25 yıllık şehir hastanesi projesi (bu aralar birçok haberde çıktığı için aklımda) 2-3 yıllık kira bedeline (hadi bilemediniz 5 yıl olsun) yaptırılıyorsa, geriye kalan 20 yıllık kira maliyeti de aslında devletin özel sektöre borçlanması değil midir? Yani 5 yılda aldığı kirayla şu an sizin hesabınızda görünen borcu şirket kapatınca geriye kalan 20 yılın kirasını devlet güzel güzel şirkete borçlanmamışmıdır? Bu da devletin borçlanması sayılmaz mı?
Tabloda yer alan rakamlar, şirketlerin bankalardan aldıkları nakit borçları kapsıyor. Tahakkuk bazlı hesapları sadece borç veren bankalar ve borçlanan şirketler yapabilir.
SilGüzel yazı için teşekkürler. Hocam twitter hesabınız var mı?
YanıtlaSil@HAKANOZYILDIZ
SilKöprüler yaptırdınız mesela gelip gecmeye..Ama geçen az.. Devlet olarak, "YapIşletKaret" dediğiniz firmaya baslıyorsunuz siz ödemeye aradaki farkı.. Oluyor kamu borcu..Hesaplara ne kadar katılmış acaba?
YanıtlaSilHangi yas grubu bu negatif reel faizlerden olumlu etkilenir
YanıtlaSilhangi yas grubu bu negatif reel faizlerden olumdsuz etkilenir
Yav hocam...
YanıtlaSilsen onu bunu boşver..
EVET mi diyelim HAYIRMI ?��
Gezi ve 7 haziran 2015 secimlerinde ülkemden borsa üzerinden Çekilen 400 milyar doları hesaptan düştünüz mü. Kimse masum ayaklarına yatmasın bunlarıda gören gözler yapılanları hesaplayan akıllarda var.
YanıtlaSilkim cekmisse kendi parasini cekmis sana ne oluyo ki?
Silkaldi ki ulkede ne zaman 400 milyar dolar nakit bulunmus da o kadar para cekilmis?
Gerçekten bu kafayı anlayamıyorum. Üstteki arkadaşın da yazdığı gibi paranın sahibi olan kişi veya kurumlar istedikleri zaman kendilerine ait olan parayı yurt dışına çıkarabilirler.
SilMekaniğini bildiğim kadarı ile basitçe anlatayım: Biz ülke olarak gelirlerimiz ile giderlerimizi karşılayamaz durumdayız. Hatta borçlarımızı ödemelerini bile ancak yeni alacağımız borç ile yapabiliyoruz. Bu sebeple borçlanma maliyetimiz bizim için hayati öneme sahip. Bize borç verecek olanların verdikleri parayı geri alabileceklerine güveni oranında ucuza borç alabilir/sermaye çekebiliriz. Ülkemizin genel ikliminin hukuka saygılı, özgürlükçü ve istikrarlı olması durumunda sermaye gelir ve borçlarımızı ucuza finanse ederiz. Bunun aksi olduğunda veya olma ihtimali olduğunda sermaye geri gider ve daha pahalıya borçlanırız.
Üst paragrafta yazanlar paranın çıkışının sebebine dair benim yorumum. İmanızdan anladığım kadarıyla sizin yorumunuz ise sermayenin hükümeti zor duruma düşürmek için yurt dışına çıkarıldığı.
Ama değişmeyen sonuç şu ki; İster hükümete kasti olsun. İsterse de ülkedeki temel özgürlük, hukuk vb. azalması sebebiyle olsun, farketmez. Sermaye bizim değil ve istediği zaman gider(zaten bu koşulla gelmiştir)
Bu akıllarla en fazla böyle gördüğünüzü iddia ettiğiniz gözlerle ağlanırsınız. Sonuç değişmez.
Borç yükü analiz edilirken kamu ve özel sektörün ayrı değerlendirilmesi ve bunu yaparken iç ve dış borçlarında kendi içerisinde ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir. Kaldı ki dış borcun iç borca tercih edilmesi dışa olan bağımlılığı arttırırken aynı zamanda kur riskini de önemli ölçüde arttırmaktadır. Kamu borcunun %60 tan %30 lara inmesi özellikle dış borcun da %25 ten %11 e inmesi kamu kesimini rahatlatan bir durum olarak ortaya çıkmıştır. bütçe gerçekleşmelerindeki disiplini de ayrıca incelemenizi isterim. Çünkü bütçedeki disiplin siyasilerin ne denli etkin bir politika izlediklerinin bir göstergesi olacaktır. Özel sektörde ise borçlanma kadar doğal bir sistem yoktur. Finans literatöründe borçlanmanın kaldıraç etkisinden bahsedilir. Borçlanmadan bahsedilirken bununda ek bir bilgi olarak okuyucuya sunulması, okuyan kişinin tarafsız değerlendirmesine yardımcı olabilir. Serbest piyasada her ekonomik birey ihtiyaçları doğrultusunda borç alabilir verebilir. bunu engelleyemezsiniz. Benim çalıştığım şirket kredi kullanıyorsa bunun faturasını hükümete kesemezsiniz. ya da askeri ücretle çalışan birisi son model telefonu kredi kartıyla alıyorsa bunun faturası hükümete kesilemez. bu borçlanma tamamiyle kişilerin özgür iradesiyle kendilerinin verdiği karardır. Serbest piyasa ekonomisi de bunu gerektirir. "Benimkisi kimseyi kırmadan ufak bir eleştiri sadece yapıcı olması adına.Kalın sağlıcakla"
YanıtlaSilhocam sizce borç yükünün kamuda mı yoksa özel sektörde mi kalması daha iyi bir durumdur? Türkiye için kabaca bir oran söylesek bunun nasıl olması daha iyidir?
YanıtlaSilBöyle bir oran varsa da ben bilmiyorum. Borcun babaya veya çocuğa ait olması, ailenin borcunun az olduğu şeklinde yorumlanabilir mi?
Sil