29 Aralık 2014

Mali disiplin tabutuna bir çivi daha - II: Ödenek üstü harcama

Aslında bu bir yeni yıl yazısı olmalıydı. Birçok şeyin geçmişte kaldığını, gelecek yılın umut dolu olduğunu içermeliydi. Medyayı izleyebildiğim kadarıyla bahsettiğim yazılardan çok var.

Bir önceki yazıda kaldığım yerden devam edeyim. Eskiyi çok aratmayan ama yeni yıla da yabancı olmayan bir konu: Ödenek üstü harcama.

Nedir?

26 Aralık 2014

Mali disiplin tabutuna yeni bir çivi daha: Hazine garantili tahvil

Hazine Müsteşarlığı, Perşembe günü Resmi Gazete’ de kamu kurumlarının dış finansman sağlamasına ilişkin bir Yönetmelik yayımlandı.

Yönetmelikle getirilen temel değişiklik, Hazine garantili tahvil ihracı yapılabilmesine olanak tanınması. Yani Hazine garantili proje tahvillerinin önü açılıyor.

Neden?

Bu değişiklik büyük olasılıkla, finansman sağlama güçlükleri yaşanan, büyük altyapı projelerinde yaşanan tıkanıkların aşılması amacına hizmet ediyor. Dahası anılan yönetmeliğin 5. maddesinin 3. fıkrasına göre; eskiden yüklenici sadece proje kredisi teklifi ile gelirken ve bu  krediler yüzde 95’e kadar garanti edilirken şimdi tahvil ihracı teklifi ile gelecek ve yüzde 100’e kadar garanti alacak.

25 Aralık 2014

Veli Kavlak’ın muhteşem davranışının bana hatırlattıkları

Bir kupa maçındasınız, takımınız mağlup ve oyunun ilk dakikaları... Hakem rakip oyuncuya, size yaptığı faul için kırmızı kart gösteriyor. Siz arkadaşlarınızla beraber, “hocam hareket kırmızılık bir hareket değildi” diyorsunuz. Ve hakem kartın rengini sarıya çeviriyor. Takımınız kendi sahasında mağlup oluyor.

Maçı seyrederken inanın bana gözlerim doldu. Ağlamamak için kendimi zor tuttum. Trabzonspor taraftarıyım ama o an için ben de “Kartal oldum, Çarşı oldum !?”. Bana göre spor buydu, ahlak buydu, örnek olmak buydu.

Baksanıza benim gibi birisine, ekonomi yazmaya alışkın olan bir emekliye, spor yazısı yazdırdılar.

Başta Veli Kavlak olmak üzere tüm Beşiktaş camiasını, yiğit Adanademirspor’luları ve hakem heyetini bize bu ortamı yaşattıkları için, en içten duygularla kutluyor, gözlerinden öpüyor, saygılarımı sunuyorum.

Neden bu kadar duygulandım biliyor musunuz?

22 Aralık 2014

2015’te Türkiye’de olası riskler

Dünyada yaşanabilecek riskleri önceki yazımda ele almıştım. Sıra memlekettekilerde.

Önceden belirtmemde yarar var. Para ve sermaye piyasalarında işlem yapanlar hesaplanabilen risklerden korkmaz. Onlar için kriz bile, eğer öngörülebilirse, alınır/satılır bir şeydir. Ne yazık ki, ben bazıları gibi, yüzdeler verip olasılıkların hesaplanmasına yardımcı olamayacağım.

Önce ekonomik riskler:

21 Aralık 2014

Önümüzdeki dönemde dünya risk haritası

Yılın bu günlerinde, uluslararası yatırım banklarının yıllık değerlendirme ve bir sonraki yıla ilişkin görüşlerini içeren raporlarını yayımlar. Ben de elimden geldiğince bunları okumaya, dünyayı ve Türkiye’yi nasıl değerlendirdiklerini anlamaya çalışırım.

Okuduklarımdan çıkardığım kısa bir özeti başlılar haliyle, aşağıda bilginize sunuyorum:

·      Diğerlerinin yanı sıra, dünya ekonomisini gelecek yıl etkileyecek üç ana konu var.

17 Aralık 2014

2001 Krizinden bu yana değişen bir şey olmamış

Hemşerim Temel’in çok bilinen, benim de sık tekrarladığım bir fıkrasıdır: Dursun’un ısrarlarına dayanamayan Temel sinemaya gider. Filmin başlangıcında MGM’ın aslanını görünce Dursun’a; “Ben ha bu filmi görmüş idim” der.

Gelin biraz eskilere gidelim. Şu çok bilinen tarih tekerrürden ibarettir sözünün doğruluğunu bir daha kontrol edelim.

Önce şu alıntıyı dikkatle okuyun lütfen.

16 Aralık 2014

Devletten sadece siyasetçiler ve bürokratlar mı çalıyor?

Yarın, geçen yıl 17 – 24 Aralıkta yapılan ve dört bakanın istifasına yol açan yolsuzluk operasyonların birinci yılı. Bildiğiniz gibi TBMM’de bir komisyon bu konuda çalışıyor.

Ben araştırması devam eden bir olayı yazmayacağım. Siyasal ve hukuksal sonuçlarını zaten her gün hepimiz tartışıyoruz. İş öyle bir noktaya getirildi ki, küçük hırsızlıklar mubah görülür oldu. Dahası toplumun geniş kesimleri böylesi yaklaşımlara tepki vermez oldu. Bunun nedenleri ne olabilir? Bence olayın bu yanı üzerinde durulması gerekiyor.

Size bir KDV örneği vermek istiyorum.

12 Aralık 2014

Orta gelir tuzağını aşmak için

Ekonomi, özünde, kıt kaynakların yönetilmesidir. Üretim kaynakları tarihin hiç bir döneminde insanlara yetmemiştir. Bu nedenle göçler, savaşlar yaşanmıştır. Siyasal sistemler buna çare bulmak için denenmiştir. Kıt kaynakların yönetimi işi kapitalizmde piyasaya bırakılmış, sosyalizm denemelerinde devlet merkezi planla karar vermiştir.

Sovyetlerin dağılmasından sonra galip görünen piyasa, son küresel krizle çözümü çok zor bir sorunla karşı karşıya kaldı. Gelişmiş ülkeler bile büyüme sorununa çözüm bulmaya çalışıyorlar.

Yükselen piyasa ekonomisi denen bizim gibi ekonomiler ise sıçrama yapamıyorlar. İçine düştükleri orta gelir tuzağıyla, kişi başına düşen mili gelirleri 10 -15 bir dolar civarında takılıp kaldı. Bu sıkışmanın küreselleşme, serbest ticaret, üretim modellerinin değişmesi gibi dıştan gelen konular var.

Ama söz konusu tuzağın oluşmasında dış etkenler kadar içyapılardan gelen sorunlardan kaynaklandığı kesin. Yasal ve siyasi kurumsallaşmadaki eksikliklerin büyümenin önünde önemli engeller oluşturduklarını biliyoruz.

Ekonomide üç ana konu

11 Aralık 2014

Din hizmetlerine önem veren devlet

Dün liderlerin TBMM’deki bütçe konuşmalarını elimden geldiğince dikkatle dinlemeye çalıştım. Klasik karşılıklı suçlamalar, iddialara cevap verme adına aile bilgilerinin ortaya yayılması, seçmene bol mesaj çabaları dışında fazla bir şey bulamadım.

Halbuki bütçeler hükümetlerin en önemli siyasi belgeleridir. Gerçek çağdaş demokrasilerde yasama organı yürütmenin yani hükümetin bir sonraki yıl neler yapmayı amaçladığını bu dokümanlara bakarak karar verir.

Tercümanlara ihtiyaç var

8 Aralık 2014

Bol kepçe seçim rüşvetleri dağıtılmaya başlanırsa kriz yaklaşıyor demektir

Yazıya başlamadan önce okuyucuyu bilgilendirmemde yarar var. Ben 47 yaşında, 25 yıldan biraz fazla süreyle çalışarak kamudan emekli oldum. O bir yıldır özel bir şirkette çalışıyorum ve emekli maaşımın yanı sıra ücret alıyorum. Ben bu hakkı 1991 yılında Demirel-İnönü hükümetinin çıkardığı erken emeklilik yasasıyla kazanmıştım.

Şimdi gelelim yazının konusuna. Aslında bir gazete haberi. Milliyet’in haberine göre; “Erken emeklilik fırsatları genişliyor. Yıpranma payı alarak emekliliğini öne çeken meslekler arasına öğretmenler de katılıyor.” 4 yıl çalışan öğretmen 5 yıl çalışmış sayılacak. Böylelikle 20 yıl çalıştıktan sonra 25 yıl üzerinden emekli olabilecek.

Ben de yeni öğrendim, aynı hak daha önce sağlıkçılara da tanınmış. Bildiğim kadarıyla madencilerin, emniyetçilerin, askerlerin, istihbaratçıların  ve basın mensuplarının bu tür hakları zaten vardı.

Anayasal eşitlik her çalışana erken emeklilik hakkını verir

5 Aralık 2014

Sayıştay Genel Sağlık Sigortası raporu ve 52 bin keriz!

Son yılların en kapsamlı reformlarından birisi de Genel Sağlık Sigortasıdır (GSS). Bilindiği gibi Hükümet seçimlerde bunun çok ekmeğini yedi.

GSS ile ülkede sağlık hizmeti almayan kimse kalmadı. Devlet 18 yaşından küçüklere bedava sağlık hizmeti veriyor. Büyüklerden parası olan prim yatırıyor, olmadığını gelir testiyle ispat edenler hizmetlerden bedava yararlanıyorlar. Bu açıdan bakınca klasik bir sosyal devlet uygulaması. Ne kadar destek verilse o kadar doğru.

Ama bu dünyada değişmeyen bir kural var: “Almadan veren bir Allah.” O zaman devlet, hizmet verirken yaptığı harcamaları bir yerden bulmak zorunda. İster vergi toplayarak, özelleştirme yaparak, 2B arazilerini satarak, sık sık bedelli askerlik kararları alarak ister parası olandan prim toplayarak.

Vergi ve diğer gelirleri bir kenara bırakalım. Biz parası olandan sağlık harcamalarına katkı sağlamak için alınan prim konusuna yakından bakalım. Çünkü sistemin sağlığı ve geleceği buraya bağlı.

Ürkütücü Sayıştay raporu

3 Aralık 2014

Seçimler yaklaşırken bir kez daha sosyal harcamalar üzerine

Dünya, 2008 Küresel Krizinden sonra gelir dağılımındaki eşitsizlikler, sosyal harcamaların geleceğiyle daha fazla ilgilenmeye başladı. Amerika’da sağlık reformunun bütçe açığına etkisi konuşulurken, askeri harcamalardaki sorunlar dikkatten kaçtı. Ama özellikle kamu emeklilik sandıklarının açıkları bu blokta da defalarca yer aldı.

Avrupa’daki sorunun sosyal devletin geleceği olduğunu, konuyla ilgilenenlerin çoğu biliyor. Şimdi düzenin devamı için nereden kaynak bulunacak o konuşuluyor. “21. YY da Kapital“ in yazarı Thomas Piketty gibi en üst gelir gruplarından daha fazla vergi alınmasını öneren yazarlar, hem dünya çapında şöhret hem de kitap satışından zengin oldular.

Son olarak, OECD, üyelerindeki sosyal harcamalar hakkında yeni bir çalışma yayımladı. Özet bir veri seti Tablo 1’de yer alıyor. Görüldüğü gibi, milli gelire oran olarak en çok sosyal harcama yapan ülke Fransa. Rakam yüzde 30’un üstünde. Yunanistan da üst sıralarda. Kamu sosyal harcamalarının milli gelire oranı ABD’de yüzde 18,5, bizde yüzde 12,2. Biz son sıralardayız.