31 Mayıs 2015

Gözümüz aydın işsizliğe çare bulunmuş !?

İşsizliğin ekonominin baş belası olduğuna devamlı vurgularım. İnanın soruna kalıcı bir çözüm nasıl bulunabilir diye her fırsatta okumaya, tartışmaya, kısacası öğrenmeye çok çaba sarf ediyorum.

Önceki gün Hazine’de ekonomiyi takip etmeye meraklı ve konuların uzmanı bir arkadaşım aşağıdaki grafiği gönderdi. Grafik basit bir ilişkiyi gösteriyor: Ekonomi ne kadar büyürse o kadar iş yaratır. Küçülürse de tersi bir gelişme söz konusu olur.

Grafikten de görüldüğü gibi, 2006 – 2014 yılları arasında, son yıl hariç, büyüme pozitif olunca iş bulanların sayısı artıyor. 2009 yılında olduğu gibi, küçülünce de sadece 10 bin 800 kişi kişi iş bulabiliyor.

Ancak 2014 yılında ilginç bir durum var. Büyüme oranı yüzde 2,9’da kalırken, iş bulanların sayısı 2010, 2011 yıllarına denk düzeylerde. O yıllarda ekonomi yüzde 8 hatta yüzde 9’a yakın büyürken, sırasıyla, 1,2 ve 1,4 milyon kişiye iş olanağı sağlamış. Böylesi yüksek büyüme olunca istihdam kapasitesi de artmış.

Peki sadece yüzde 2,9 büyüyen 2014 yılında 1 milyon 332 bin kişiye nasıl iş bulunmuş dersiniz?

29 Mayıs 2015

Büyüme, bölüşüm ve makro ekonomik politika seçenekleri

Eğer gerçekten geleceği düşünen bir politika demeti uygulamak istenirse üç temel önceliği öne çıkarmalı: Bölüşüm, ekonomik bağımsızlık ve büyüme (BBB).

Yazması kolay. Ancak her birisi yüzlerce kütüphaneyi dolduracak kadar kitap konusu. İktisatçılar asırlardır bunlar üzerinde yazıyor, konuşuyor, tartışıyor.

Evet, bu söylem doğru. Ama hangi cenahtan olurlarsa olsun tüm gerçek iktisatçıların üzerinde anlaştığı tek bir konu var. Ekonomi üretmeli, istihdam ve refah yaratmalı. Yeteri kadar istihdam yaratamayan makro ekonomik politika seçenekleri başarısızdır. Uygulayanlar, yanlışlarından dönmeyenler ya iktisat bilmiyordur ya da ekonomik bağımsızlık konusuna bilerek ve isteyerek önem vermiyorlardır. Üretim yerine, ithalatçı, dışa bağımlı politika seçeneklerini destekliyor olabilirler.

26 Mayıs 2015

Çok ilginç bir tesadüf: Gümrük Genelgesi ve DTH artışı

Bugün yazım çok uzun olmayacak.

Önce, daha önce bahsettiğim, gümrüklerdeki idari değişiklikle başlayayım.
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Gümrükler Muhafaza Genel Müdürlüğü, 15 Nisan 2015 tarihli bir genelge yayınladı. Hürriyet’in haberine göre, “2013 tarihli bir önceki genelgede yer alan, yolcu yanında yurda giren nakdin “risk analizi/örnekleme” yöntemiyle kontrol şartı, terörün finansmanı, kara para aklama ve Türk Parasını Koruma Kanunu’na muhalefet suçları yönünden savcılığa suç duyurusu bölümleri çıkartıldı. Son genelgede, “Mal ve hizmet ihracat bedeli, transit ticarete ilişkin kazançlar, yabancı sermaye bedeli veya ‘diğer kaynaklardan’ temin edilen nakdin gümrük giriş noktalarından yurda getirilmesi serbesttir. Bu nakdin beyan edilmesi zorunlu değildir, yolcu beyana zorlanamaz”.

Bu uygulamanın nedeni, zamanlaması ve sonuçlarının neler olacağı konusunda uzun yazılar yazılabilir.

Ben böylesi bir şey yapacağıma, biraz tembelliğe kaçacağım. Aşağıda size Merkez Bankası sitesinden yararlanarak hazırladığım bir tablo sunuyorum. Veriler haftalık döviz tevdiat hesaplarındaki gelişmeleri içeriyor.

Değişimi ben hesapladım.

Ne kadar ilginç değil mi?

23 Mayıs 2015

Bursa metal işçilerinin dünyevi sorunu

Bursa’da başlayan işçi hareketinin medyaya yansıyan nedeni ücretlerdeki yetersizlik. Biraz da bağlı oldukları sendikadan şikayetleri olduğu söyleniyor.

Ücretlere baskı politikası 1990’ların sonrasında başlayan küreselleşmenin, neo-liberal politikaların sonucu. Dert sadece Türkiye’de yaşanmıyor. G20 başta olmak üzere, birçok ülkedeki çalışanların ortak sorunu.

Çin ve diğer ucuz emek cennetlerinin kapitalist sisteme entegre olmalarından sonra, dünyada karlılığı yükseltmek için maliyetleri düşürmek adına ücretlere yoğun baskı uygulandı. Hatta büyük çok uluslu şirketler emek yoğun teknoloji kullanan işletmesini ucuz emek merkezlerine taşıdı.

Böylelikle şirketlerin karları yükselmeye, borsalardaki hisselerinin değerleri yükselmeye başladı. Ardından biraz birikimi olan yatırımcılar, yüksek getirilerden pay almak hevesiyle borsalara hücum ettiler. İşlem hacimleri rekor üstüne rekor kırdı. Varlık fiyatları zirvelere tırmandı. Hissedarlar ve büyük birikimi olanlar oturdukları yerde servetlerine servet katmaya başladılar. Gelir dağılımı farklılıkları büyüdü.

Bir süre sonra ekonomilerde bazı sorunlar ortaya çıktı. Kimse harcayamıyordu. Çünkü bırakın her gün artan işsizleri, işi olanlar bile harcama yapamaz hale gelmişlerdi. Tüketim bir türlü artmıyordu.

18 Mayıs 2015

Yaklaşık bir milyon genç ne okulda ne de çalışıyor

Bu yazım kısa olacak.

Sizden ricam, BETAM Bahçeşehir Üniversitesi Toplumsal ve Ekonomik Araştırmalar Merkez’inin 15/182 sayılı raporunu dikkatle okuyunuz. [1]

Bazı dikkat çeken başlıkları özetleyeyim:

  • ·      15-19 yaş arasında 2,2 milyon genç okula devam etmiyor.
  • ·      Okula devam etmeyenlerin büyük çoğunluğu ilkokul mezunu.
  • ·      İşgücünde olmayan ve okula gitmeyen gençlerin toplamı 950 bini geçiyor.
  • ·      Eğitime devam edemeyen ve işgücüne dahil olmayanların iş aramama nedenlerinin başında; ev işleriyle meşgul olmaları veya ailedeki çocuklara/bakıma muhtaç yetişkinlere bakıyor olmaları. Yani büyük bölümü kadınlar.


Şimdi bu rakamları gördükten sonra, oturup; “Çatı pattı dolar kaç attı?”, “Faiz ne olur?”, “Borsa tavan yapar, getirisi tarihi zirveye çıkar” türünden yazı yazmanın bir alemi var mı?

Milyonlarca genç iş bulamayacak, evde oturup çocuk veya hasta bakacak, gelecek hayali kuramayacak... Ben de oturup dolar tahmini yapacağım. Grafikler çizeceğim, tablolar yapacağım. Belki bazıları okunmayacak, teknik bulunacak.

Siyasetçiler, meydanlarda her türlü lafazanlığı edecekler ama bu rakamlara yeterince değinmeyecekler.

Gençlere yeteri kadar iş, istihdam yaratamayan bir ekonomide borsa patlasa, kur zıplasa, faiz hoplasa ne olur? Kaç yazar?

Bilmiyorum.

Ama ben yazamıyorum.



10 Mayıs 2015

Hazine borç yüküne 5 milyar Euro daha risk ekleyin

Biliyorsunuz son dönemde kamu borcu, reel olarak azaldı edebiyatı yapılıyor. Yani kamu borç yükünün milli gelire oranının yıldan yıla düştüğü söyleniyor.

Eğer sadece Hazine borç yüküne bakarsanız doğrudur, itiraz etmenin bir alemi yok. Hazine’nin borcu, hesap olarak azaldı. Diğer bir deyimle muhasebe kaydı olarak bakarsanız sonuç budur. 2001 öncesinde olduğu gibi, birçok işlemi bütçe dışına çıkarırsanız başka bir sonuç çıkmaz zaten.

Yine bu konu nereden çıktı diyeceksiniz.

Hürriyet’teki DHMİ Genel Müdürü’nün “5 milyar Euro’ya kefil olduk” başlıklı açıklamasını okuyunca yazma ihtiyacı duydum. Devlet Havaalanları ve Meydanları Genel Müdürlüğü, İstanbul 3. Havaalanı için bu kadar yükün altına girmiş.

Çok uzatmadan konuya girelim.

8 Mayıs 2015

Sıcak parayı gelişen ekonomilere iten ve çeken etkenler

IIF (Uluslararası Finans Enstitüsü) gelişen ekonomilere akan sermaye akımlarını takip eden, Washington merkezli bir kuruluş. Son çalışmasında bu akımları gelişmekte olan ekonomilere iten ve çeken etkenler üzerine bir çalışma yapmış. Özetlemeye çalışacağım.

Konu aslında güncel ve üzerinde çok dikkatle durulması gereken bir konu. Bilinen ve tekrarlanan bir nedenle: FED ’in faiz kararı. Diğer bir deyimle, dünyada likiditenin azalacağı beklentisinin gittikçe güçlenmesi.

IIF çalışması, bir anlamda, bugüne kadar sıcak paraya bağımlı yaşamaya alışmış ülkelerin neler yapması gerektiğini özetliyor.

Bu bağlamda faktörleri önce dönemsel ve yapısal olarak ayırmışlar.

6 Mayıs 2015

Anadilde eğitim(!) ve pazardan pay alma üzerine

Habertürk gazetesinde 9. Eylül. 2009 tarihinde yayımlanan köşe yazımı, günü mana ve önemine binaen tekrar yayımlıyorum.

"Baran Tuncer’in Radikal’deki harika yazısından sonra anadilde eğitim konusunu ekonomik yönden ele almanın gerekli olmadığını düşünüyordum. Ancak, tartışmalar devam ettikçe ve konuya sadece ve sadece “ayrılıkçı” açıdan bakanlar konuştukça bazı hususları okuyucunun dikkatine sunmanın gereği ortaya çıktı.

DİL VE REFAH PAYLAŞIMI

Ekonomide amaç daha çok üreterek, daha fazla ve ucuza tüketebilmektir. Üretilen mal ve hizmetin insanlara sunulduğu yer pazardır. Üreten malını piyasaya getirir, tüketen de orada satın alır. Pazarda üretici ile tüketici arasındaki iletişim dil aracılığıyla olur. Bu nedenledir ki, geçmişte İspanyolca, günümüzde İngilizce dünyasında en geniş kullanılan dil olmuştur. 

Toplulukları ulus olmaktan ayıran en önemli etkenlerin başında pazar ve dil birliği gelir. Eğer ekonominin hayat bulduğu pazar ortak değilse, ortak bir dil kullanılmıyorsa bir topluluğun ulus olması ve bir ulusun yaşaması mümkün değildir. 

ODTÜ Öğretim Üyesi Semih Bilgen bir çalışmasında; ”Bir ülkenin vatandaşları, o ülkenin ulusal dilinde yetkinleşmezlerse bu, başta doğrudan doğruya o vatandaşların yaşam alanlarının kısıtlanmasına, ardından da o ülkenin dilsel, kültürel, politik ve ekonomik yönden ufalanarak yok olmasına yol açar. Ulusal dillerin korunması sorunsalı, doğrudan doğruya ulusal ekonomilerin ve insan refahının korunması sorunsalından ayrılmaz.” diyor. 

Sayın Bilgen’nin vurguladığı gibi, dil etkin refah paylaşımının en önemli aracıdır. 

ANALAR İLK EĞİTİMCİDİR

4 Mayıs 2015

İki konu

Gümrükler kevgire mi döndü?

Gümrüklerdeki son nakit girişi işlemlerine yönelik genelge hakkında uzun yazı yazmaya gerek yok.

Ben sıcak parayı dikkatli yönetelim derken Bakanlık tam tersini yaptı. Sıcak paranın giriş ve çıkışına bu kadar yol veren kaç Afrika ülkesi var onu merak ediyorum.

1989 yılında yapılan kambiyo hareketlerinin bir gecede serbestleştirilmesi kadar tehlikeli ve istenmeyen sonuçlar yaratabilecek bu işlem umarım bizi kara para aklayan ülkeler listesine sokmaz.

Böyle bir şey olduğu anda işimiz çok zorlaşır.

Çin tarihi bir değişim geçiriyor