25 Şubat 2017

Mali disiplin ne alemde?





Faiz dışı denge (FDD) günlük ekonomi literatürüne 2001 Kriziyle girdi. IMF, hızla artan kamu borç stokunun aynı hızla düşürülmesi için bütçede faiz dışı fazla (FDF) verilmesini şart koştu.

Türkiye, büyük ekonomik ve siyasi bedeller ödeyerek yüksek FDF verdi. Yapısal reformlarla büyük bir mali uyum hayata geçirildi. O kriz sonrasında, ekonominin yüksek büyüme ivmesi yakalamasının arkasında bu başarı vardır.

Sonrasında ülkenin borç yapısı değişti. Borç yükü kamudan şirketlere ve hanehalkına kaydı. Böylelikle kamu borç stokunun milli gelire oranı kabul edilebilir seviyelere düştü. Ondan sonra da faiz dışı denge gündemden çıktı.

Oysa bütçedeki faiz harcamaları dışında kalan harcamalar ile toplam gelirler arasındaki farkı gösteren FDF, kamu borç stokunun durumu ve geleceği açısından önemli bir göstergedir. Ne kadar yüksek olursa, yıllık yeni borçlanma (borç stokunun artışı) o kadar az olur.

Türkiye’de iki tane faiz dışı denge tanımı kullanılıyor. Bir tanesi Maliye Bakanlığı’nın klasik tanımı: Bütçenin tüm gelirleri ile faiz için yapılanlar hariç, harcamalar arasındaki farkı gösteriyor. Tüm gelirler deyince vergi gelirleri, vergi dışı gelirler ve diğer bir defalık gelirlerin tümü hesaba katılıyor.

22 Şubat 2017

Ekonomide dış kırılganlıklara dikkat

Ekonominin içinden geçtiği süreç ve geleceğe yönelik veriler, akılcı karar alıcılar için önemlidir. Sağlam veri, gözlem ve sağlıklı deneyimlere dayanarak alınan kararlar doğruya yakın olur. Bu bağlamda hem doğru verileri seçmek hem de kalitesi yüksek rakamlar kullanmak önemlidir.
Kırılganlık göstergeleri, veri setlerinin en iddialı ve tartışmalı olanlarındandır. Çok çeşitli seçeneklerden oluşturabilen bu göstergelerin amacı makro ekonomik sektörlerin kırılganlık durumunu anlayabilmektir. Doğal olarak, gösterge seçenekleri, ekonominin yapısına bağlı olarak, ülkeden ülkeye değişir.
Ben bu amaca yönelik olarak, 1998-2016 arası dönemi kapsayan verileri bir araya getirip, çeşitli ağırlıklar verecek üç endeks oluşturdum. Veri setlerini seçerken diğer ülke örneklerinden de yararlandım. (Endeksleri içeren grafik aşağıda görülüyor.)

18 Şubat 2017

Borçluyum kederliyim her ne desen haklısın

Türkiye referandum ortamına girdiği için, “evet çıkarsa iç savaş çıkar mı?” türü akıl almaz konularla meşgul. Yüksek işsizlik, enflasyon, “yaprak kıpırdamayan” reel piyasalar ve daha önemlisi borç yükü gibi can alıcı konular, bilinçli olarak gözden kaçırılıyor.

Ekonominin en önemli göstergesi işsizliktir. İş yaratmayan bir model ne kadar büyüme sağlarsa sağlasın başarılı sayılamaz. Buna bir de iş yaratmayan büyümenin borçla finanse edilmesi saçmalığını ekleyin.

Ben bu bağlamda ülkenin borç yükünü 2002 yılından bu yana izliyorum. Sadece kamuyu veya özel sektörü değil, tüm borçları bir araya getiriyorum. Hesaplarda basit bir konsolidasyon (tekrardan kaçınma) yapmaya çalışıyorum. Hazine’nin ve KİT’lerin iç ve dış borçlarını, belediyelerin bankalara borçlarını bir araya getirip kamu borç yükünü hesaplıyorum. Sonra buna reel sektör ile hane halkının borçlarını ekliyor, tüm ülkenin borç yüküne ulaşıyorum. Finansal sektör aracı olduğu, aldığı borcu kredi olarak dağıttı için onu hesaba katmıyorum.

Sonuçlar aşağıdaki tablolarda görülüyor.

15 Şubat 2017

Yabancıya ödenen faizle her yıl 3 tane Marmaray yapılırdı

Borçlanmanın doğal olduğu anlayışı her geçen gün yayılıyor. Yaygın anlayışa göre; tüketmek, ithal etmek, büyümek için dışarıdan borç almak gayet doğal. Çoğunlukla alınan borcun bir maliyeti olduğunu düşünülmüyor. Dahası gerek duyulmadığı için hesaplanmasına da gerek görülmüyor. Sanki elin adamı, biriktirdiği paraları, hilali ahmer hayrına bize veriyor.
Dışarıdan borç almanın iktisadi ve siyasi maliyetlerini uzun uzun anlatmama gerek yok. Tarih okuyanlar benden daha iyi biliyorlar.
Ancak asıl düşünülmesi gereken şey başka: Borçlanman gelecek nesillerin gelirlerine el koymaktır. Çocuklarımızın, torunlarımızın paralarını bugünden yemektir. Dolayısıyla konuya çok titiz yaklaşmazsak vicdani sorumluluğumuz daha da artar.
Buradan yola çıkarak ben de sizlere yardımcı olmak için, her yıl yabancılara ne kadar faiz ödediğimizi hesaplayama çalıştım. Aşağıdaki tabloyu hazırladım. Tablonun mantığı basit. İlk sırada yer alan veriler, dış borçlar için ödenen faizleri T.C. Merkez Bankası’nca her ay, ayrıntılı bir biçimde yayımlıyor. İç borçlanma senetleri (DİBS) için yabancıya ne kadar faiz ödendiğini kendim hesapladım. Hazine 2004 yılından buyana iç borçların alıcıya göre dağılımını yayımlıyor. Buradan yola çıkarak, yabancıların, satın aldıkları kâğıt oranında faiz geliri elde ettiklerini varsaydım.

10 Şubat 2017

Gözetim komisyonlarından Duyunu umumiye ve stand-by’a

Osmanlı’da, ilk borçlanma fikri 1780’li yıllarda ortaya çıkar. 1783’te Rusların Kırım’ı işgal etmesiyle başlayan süreçte ordunun silaha, mühimmata ihtiyacı had safhadadır. Daha önemlisi, savaşa gönderilecek ordunun subaylarının maaşı düzenli olarak ödenememektedir.
Uzunca bir süre “gâvurdan” borç almanın yanlış olduğu fikri tartışılır. Ama sonunda 1850’li yıllara gelindiğinde Sultan Abdülmecit ikna olur ve ilk dış borç için yola çıkılır. Londra ve Paris borsalarında tahvil ihracı işlemlerine başlanır. Tam sonuç alınacaktır, padişah krediye onay vermez. Piyasalar allak bullak olur. Yatırımcıların Osmanlı hükümetine güveni yerle yeksan olur.
İddia odur ki, bu dış borç tahvil işlemine, işlerini kaybedeceklerini düşünen İstanbul’daki Ermeni bankerlerinin Babıali’ye yaptıkları telkinler engel olmuştur.
Ancak Kırım Savaşı Osmanlı’yı her geçen gün daha da zorlamaya başlar. Rusya’nın güneye, sıcak sulara ilerleyişinden hoşlanmayan İngiltere ve Fransa, Osmanlı’nın savaşı sürdürebilmesi için askeri ve parasal yardımın zorunlu olduğunu düşünürler.
Bu amaca yönelik olarak, dış borçlanma konusunda Babıali hükümetine yardımcı olmaya karar verirler. Padişah ikna edilir, 1854 yılında ilk dış borçlanmaya çıkılır.
Ancak, daha önceki tahvil ihracına, son günlerde bazı mahfillerde adı çok geçen, Rothschild ailesine mensup bankerler aracılığıyla yapılan denemeye yeterli talep gelmemiştir. Bunun farkında olan aracılar, bu defa, İngiliz ve Fransız hükümetlerinin moral desteğini alarak borsalara çıkarlar.

7 Şubat 2017

Varlık Fonu mu denetimsiz Hazine mi?

Kusura bakmayın. Bugün yazım biraz uzun olacak.

Dünden beri Varlık Fonu hakkında yazılar yorumlar uçuşuyor. Mahfi Eğilmez[i]’in yazdıkları gibi doyurucu olanları ufkumuzu açıyor. Bu bağlamda pek söylenmeyen, yazılmayan kalmadı ama ben birkaç konuya, önemi nedeniyle, değinmeden geçemeyeceğim.

TVF aslında bir varlık fonu değil. Çünkü dünyada varlık fonları ya bütçe fazlaları ya petrol gibi petrol, altın gibi doğal kaynak gelirleri ya da kamu çalışanlarının bireysel emeklilik fonlarının paralarını kaynak olarak kullanırlar. Eğer İşsizlik Fonunun paraları ile Bireysel Emeklilik sistemine yapılan kamu katkı payları kullanılmayacaksa, bizdeki durum tam tersi. Varlık Fonuna aktarılan işletmelerin, Hazineye vergi dışı gelir olarak ödedikleri milyarlarca lira vardı. Bu açıdan bakınca bundan böyle daha büyük bütçe açığı söz konusu olacak.

Fon buna rağmen neden kuruldu diye bakınca, amaçları arasında büyüme oranına katkı sağlamak var. Bunun sağlanacak kaynaklarla büyük projelerin finansmanına katkı sağlamak yoluyla olacağı söyleniyor.

4 Şubat 2017

Dolar kuru burada kalır mı?

Bu günlerde telefon edenler, hatırımı sormadan doların durumunu soruyorlar. Haklı olabilirler. Çünkü hızlı bir yükseliş sürecinden sonra dolar kalıcı bir düşüşe mi geçti merak ediyorlar.
Biliyorsunuz geçen yıl eylül ayında başlayan kurdaki yükseliş, başta dövizle borçlu olanlar olmak üzere çok geniş kesimleri vurdu. Borçlu şirketler kambiyo zararlarını bilançolarına nasıl yazacaklarını düşünüyorlar. Geçe yılın bilançolarını bağlamakla meşgul olan mali müşavirler ve patronlar zor seçenekler arasından en uygununu seçme savaşı veriyorlar. Bir yandan da gelecekteki borç taksitlerine hazırlık amacıyla döviz almaya çalışıyorlar. Döviz talepleri devam ediyor.
Öte yandan kurdaki geçişkenlik ve kış şartlarının etkisiyle enflasyon canavarı başını kaldırdı. Uzmanlar, geçen yılın düşük rakamları nedeniyle, şubat ayından sonra enflasyonda çift haneli rakamlara geri döneceğimizi söylüyorlar.
T.C. Merkez Bankası dövizdeki gidişi durdurmak için geleneksel olmayan bir yöntem uygulamaya başladı. Dövizin Türkiye’ye dönmesini ve/veya olanın çıkmamasını sağlamak için faizleri değişik bir yolla artırdı. Geç likidite penceresini devreye sokarak, uyguladığı faiz koridorunun üst seviyesinin de üstüne çıktı.