27 Mayıs 2019

Bütçe dengesi bozuluyor

Ekonomide ne iyi gidiyor diye sorulduğunda çoğunluk, mali disiplinden, bütçe açığının sorun olmadığından bahsediyor. 
Hatta adının önünde akademik unvan taşıyan bazı muhteremler, yaşanan ekonomik sıkıntıların çözümü için, hiç sıkılmadan bütçeyi gösteriyorlar. Bunu önerirken, nedense (!), sadece bütçenin klasik açığına dikkat çekiyorlar. Yapısal sorularını gündeme getirmiyorlar.
Durum nedir, biraz yakından bakalım.
Bütçenin yapısal durumunun en iyi göstergesi faiz dışı dengedir (FDD).Bildiğiniz gibi FDD, gelirlerden, faiz hariç harcamaların düşülmesi ile bulunur. Eğer bütçe, o yıl ödenen faizler kadar faiz dışı fazla verebiliyorsa, açık vermez ve borçlanma gereği kalmaz.  
Dolayısıyla, FDD, Hazine’nin borçlanması açısından çok önemli bir göstergedir.

23 Mayıs 2019

Amaç kambiyo kontrolü mü?

Son günlerde Merkez Bankası ve Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurumu döviz işlemleri ile ilgili kararlar alıyorlar. Yetkililer aldıkları kararların gerekçesini, spekülatif hareketleri önlemek olarak açıklıyor. Buna karşılık piyasalardaki oyuncular, bu kararların ileride bir kambiyo (sermaye hareketleri) kontrolüne dönüşüp dönüşmeyeceğini merak ediyorlar.
İki taraf ta haklı. 
Kamudaki karar alıcılar haklı. Çünkü bazen piyasalar oldukça hareketli olabiliyor. Aşırı iniş çıkışlar, döviz borcu olanların sinirlerini bozuyor. Beklentileri olumsuz etkiliyor. 
Piyasadaki oyuncular da haklı. Çünkü onlar, yatırım kararlarını, yürüklükteki kurallara göre alıyorlar. Eğer kapsamlı değişikler olacaksa, kambiyo kontrolü gelecekse, bilmek istiyorlar. Belirsizlikler riskleri artırıyor. Kurları ve diğer ekonomik değişkenleri olumsuz etkiliyor.
Yapılanlar ne kadar kambiyo kontrolü ne kadar makro ihtiyati önlem bir bakalım.

18 Mayıs 2019

100 yıl önce Samsun’a çıkmak

Bazen ekonomik, siyasi hatta kişisel konularda zorlandığım zaman “Acaba şu kişi veya şu insanlar bu sorunu nasıl çözerdi?” diye empati yapmaya çalışırım. Bazen de özellikle boş kaldığım zamanlarda, okuduğum kitaplardan, izlediğim, duyduğum haberlerden etkilenirim. Oturup “Ben olsaydım ne yapardım?” diye kendime sorarım.
Bugün yaşadığımız sosyo-poliltik ve ekonomik sorunları düşündükçe, 1920’lerin, dünyasını, Türkiye’sini daha çok merak etmeye başladım.
Karmakarışık bir ortam, I. Dünya Savaşı’nın sonrası. Avrupa harap olmuş. Rusya’da sosyalist devrim zafer kazanmış. Dünya bir yandan yıkıntılarla boğuşuyor, diğer yandan umutla kaybolmuyor.
Böylesi umudun yeşerdiği topraklardan birisi, belki de yeganesi, Anadolu. O da yıllardır süren savaşların etkisiyle beşerî ve fiziki sermayesini kaybetmiş. Genç bir general eski bir deniz aracına biniyor, Samsun’a gidiyor. Amacı yok olmakta olan ülkeyi emperyalizmin elinden kurtarmak. Hamaset olsun diye yazmıyorum. Elinde hiçbir şey yok. Tek olan şey, yurt sevgisi ve halkına olan inancı. 

13 Mayıs 2019

Popülizm kime yarıyor?

Önce bir saptama yapayım. Ekonomik sıkıntı içinde olan ve aldığı sosyal yardımlar/transferlerle hayatını idame edebilenlerbu yazının konusu değildir.  
Bu gerekli belirlemeyi yaptıktan sonra konumuza gelelim.
19. ve 20. yüz yılda, yoksulluğun çok yaygın olduğu yıllarda, sosyal transferler ve diğer popülist söylemler ve uygulamalar, çoğunlukla eleştirilirdi. Buna karşılık, toplumun geniş kesimlerinin refahtan pay almakta zorlandıklarını iddia edenler, kamunun bu alana müdahale etmesini gerekligörürdü.
Ardından önce, özellikle II. Dünya Savaşının sonrasında anlayış değişmeye başladı. Bir yandan 30 yıl içinde yaşanan iki büyük dünya savaşının etkilerini azaltmak diğer yandan Berlin’e kadar gelen Sovyet’lerin önünü kesmek için refah devleti gündeme geldi. Kamunun rolü konusundaki anlayışlar değişti, büyüme arttı, pasta büyüdü, paylaşım daha adil oldu.
Kısacası popülizm artık solcu veya sağcı değildi
İş öyle bir yere geldi ki, neredeyse her parti popülist söylemlerde birbiriyle yarışmaya başladı. Bu politikaların amacı, etkisi ve sonuçları tartışılmaz oldu.
Türkiye’den birkaç rakam vererek konuyu biraz açayım.

5 Mayıs 2019

Aramalı ithalatının seyri olumlu işaret vermiyor

Konunun uzmanları yıllardır anlatmaya çalışıyor. Dışa bağımlı üretim yapısı ekonomiyi, ülkeyi aşırı zorluyor. En önemli sonuçlarından birisi yüksek enflasyon diğerleri dövizli borçların artması ve aşırı dolarizasyon.
Üretimin yapısını anlamak için yapılan çalışmaların başında girdi/çıktı tabloları geliyor. TÜİK, ulusal geliri hesaplarken, varsayımlarını ve modellerini bu tablolar üzerinden yapıyor.