Faiz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Faiz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Eylül 2019

Dünya dengelerini daha iyi anlayabilmek için- 2

Önceki yazımda 1990’larda başlayan ve hızla finansallaşan dünya ekonomisi ve günlük döviz işlemleri hakkında bilgi vermiştim. Her gün yapılan toplam döviz işlemlerin 6,6 trilyon $’a ulaştığını belirtmiştim.
Bugün finansallaşmanın diğer yanıyla, daha önemli bir yapısından bahsedeceğim. Türev ürünleri ele alacağım.
Pek çoğunuz için yabancı bir terim olduğuna eminim. Merak etmeyin, birkaç genç bankacı dışında çok bilen de yok zaten.

28 Ağustos 2019

Belirsizlikler artınca spekülatörlere gün doğuyor

Geçen hafta ABD Doları kurunda gece yarısı yaşanan ani hareket konuşuldu. Nasıl olmuştu da $/TL kuru 6,40’lara kadar tırmanmış, sonra düşmüştü? Televizyon kanallarında, sosyal medyada yorumlar yapıldı. Daha önce swap’ı öğrenen dolar birikimcisi ahali, şimdi de “stop-loss” nedir onu öğrenmeye çalışıyor. 
Dikkat edin, tanımların Türkçesi bile yok. Çünkü hepsi Londra, New York üretimi işlemler.
Sıcak paracılar ve dolarizasyon bize işsizliği, gelir dağılımı adaletini, sanayileşmeyi, eğitimi, teknolojik yeniliği, verimliliği, çevreyi korumayı, velhasıl kelam kalkınmayı unutturdu. 
Sabah dolar kuruyla gözümüzü açıyoruz, borsayla devam ediyoruz. Akşam faizle kapatıyoruz.
Oysa bunlar çok kısa vadeli değişkenler. Belirsizliklerden aşırı etkileniyorlar. Çoğumuz takip etmekte zorlanıyoruz. Kambiyo rejimimiz dışa tamamen açık olduğu için, gece yarısı Japonya’da biri hapşırınca, sabah biz burada hasta oluyoruz.
Gelin dünyaya ve bölgemizdeki belirsizlikleri hatırlayalım.

21 Haziran 2019

Beş aylık bütçeye bir de bu yönden bakın


Bana en çok sorulan sorulardandır: “Faiz dışı dengenin önemi nedir?” Soruya en kısa cevap, “Borç stokunun artmamasıdır.” olur.

Tanım olarak “borç stoku = anapara” demektir. Yani faizler stoka dâhil edilmez. Eğer kamu, her hangi bir yılda borç stokunu büyütmek istemiyorsa, yeni borç almamalıdır.

Faizler için her yıl bütçeye ödenek/harcama konulduğunu hatırlatayım. Diğer bir deyimle, faizler için ek borçlanma yapılmazsa, yani faizler yeniden borç alınarak ödenmezse, borç stoku büyümez.

Bu durumun formülü, “faiz ödemeleri = faiz dışı fazla” şeklindedir.

Eğer faiz ödemleri kadar faiz dışı fazla yaratılamazsa yeniden ek borçlanma yapmak gerekiyor. Bu durumda borç stoku büyüyor.

Faiz dışı denge (açık/fazla), bütçedeki faiz hariç harcamalar ile toplam gelirler arasındaki farktır.

Artık bu yılın Ocak-Mayıs dönemi verilerine yakından bakabiliriz.

14 Nisan 2019

Gençler ve kıdem tazminatı

Türk Metal Sendikası ve Uludağ Üniversitesinin, Karadeniz Ereğli’de beraber düzenlediği, 27 üniversitenin Çalışma Ekonomisi Bölümü öğrencilerinin 6. Kez bir araya geldiği “AkadEmek Kurultayı’na” konuşmacı olarak davet edilmiştim.
Öğrenciler ve işçilerle beraber olmak, onların ekonomiye ve iş hayatına bakışını kendilerinden dinlemek beni her zaman mutlu ediyor. Onlardan çok şey öğreniyorum.
Bu toplantı sırasında en çok, ekonominin içinde bulunduğu durum, iş sınavları ve kıdem tazminatı fonu hakkında soru soruldu. Yurdun 27 farklı yöresinden, binlerce kilometre yol kat ederek gelen gençler, iş olanakları olarak önlerinde ne tür seçenekler olduğunun az çok farkında idiler. Bir kısmı hayata umutla bakıyor, bir kısmı ise artan işsizlik karşısında ne yapacaklarını bilemiyorlardı.
Ama beni en çok etkileyen konu, gençlerin devlete bakış açıları oldu. 

21 Şubat 2019

2018’de dış borç faiz ödemelerinde rekor kırıldı

1973 Petrol Krizinden sonra altına/dolara bağlılıktan kurtulan dünya para sisteminin en önemli değişimlerinden birisi, sermaye hareketlerine (kambiyo/döviz işlemlerine) serbestlik getirilmesiydi. 
Böylelikle dünyanın “ağası” ve arkadaşları, kendi para birimleriyle, her ülkede rahatça işlem yapmaya başladılar. Bunun sonucunda elde ettikleri gelirleri ülkelerine transfer ederek, ekonomik ve siyasi güçlerini korumaya devam edebildiler.
Bunu yaparken, finansallaşmanın önünü sonuna kadar açtılar. Özellikle 1984 Latin Amerika Krizi sonrasında geliştirdikleri finansal mekanizmalarla, devletlere doğrudan kredi vermek yerine, piyasalarda tahvil borçlanmalarının önünü açtılar. Sonrasında, sıcak para yatırımcıları, tüm dünyada borsaların yaygınlaşması sayesinde, önemli gelir kaynaklarına kavuştular.
Bu işlemler bizim gibi döviz gelirleri, giderlerine yetmeyen, cari işlem açığı veren ülkeler için ek sorunlar yaratmaya başladı. 
İhracat ve turizm gelirleri ile ithalatını ve diğer döviz giderlerini karşılamakta zorlanan ekonomiler, zaten dövizle borçlanıyorlardı.  Bu borçların faizlerini ödemek için ilave döviz yaratmak durumuyla karşı karşıya kalıyorlardı.
Bir yandan ithalat açığı ve dış borç anapara ödemeleri için döviz bulma mücadelesi veren ve oldukça yorulan gelişmekte olan ekonomiler diğer yandan sıcak paracıların elde ettikleri borsa kazançları ve dış borç faiz ödemeleri için de döviz bulmak zorunda kaldılar.Çünkü doğal olarak, yatırımcılar elde ettikleri gelirleri kendi ülkelerine transfer etmek istediler.
Sonucunda döviz gelirleri yetmeyen ekonomilerin dış borçları daha da arttı. Dış şoklara biraz daha açık hale geldiler.
Türkiye’nin durumunu anlamak için T.C. Merkez Bankası’nın yayınladığı ödemeler dengesi verilerine bakmak lazım. TCMB, ekonominin tüm kesimlerinin (kamu, şirketler ve bankalar) dış borç için ödedikleri anapara ve faizleri aylık olarak yayımlıyor.
Veriler 1998 yılından başlıyor. Ben yıllık olarak derledim. Sizin için aşağıdaki grafiği hazırladım.

18 Şubat 2019

Ocak ayı bütçe dengesi üzerine birkaç not

Ocak ayı bütçesi ve hazine nakit dengesi üzerindeki gözlemlerimi, özetleyerek paylaşacağım.
İlke olarak bir aylık verilere bakarak, genel bütçe dengesi üzerinde yorum yapmak pek doğru olmaz. Ancak, 2019’un ilk ayı seçim dönemine denk geldiği için çok dikkat çekiyor.
Bütçe dengesibu yıl, geçen yıla oranla daha iyi performans gösterdi ve ilk ayda 5,1 milyar lira fazla verdi.
Gelir tarafında en çok konuşulan konu T.C. Merkez Bankası’nın temettü gelirleri. Normalde Nisan ayında gelmesi gereken 34 milyar lira, Banka’nın genel kurulu öne çekilerek ocak ayında Hazine’nin hesaplarına girdi. Bu para olmasaymış bu kadar harcama yapmanın olanağı yokmuş. Kasadaki para yetmezmiş.
Öte yandan gelirlerin kendi içindeki dengeler öylesine değişmiş ki, en büyük payı, geçen yıl kurumlar vergisi oluştururken, bu yıl “kamu bankaları (TCMB) transferleri” birinciliği almış. Böylelikle, Merkez Bankası genişlemeci maliye politikasına yardımcı olmuş.
Bu arada KDV ve ÖTV tahsilatları beklendiği gibi düşük gelmiş.
Gelirler artınca, hemen harcamalarayol verilmiş. Geçen yılla karşılaştırınca en fazla artış personel, hanehalkına yardımlar, yatırımlar ve KİT’lere verilen sermaye yardımları kalemlerinde.

26 Ocak 2019

Torunlardan hayır duası beklemeyin

“Dua ile Hazine borç stoku arasında ne ilişki var?” diyenlerden yazıyı sabırla okumalarını rica edeceğim.
Yazılarımı izleyenler hatırlarlar. Hazine (merkezi yönetim) borç stokundaki değişimleri periyodik olarak bilginize sunmaya çalışıyorum. Hem derslerimde hem de yazılarımda, Hazine’nin borç stokunun, kur ve faiz değişimlerinin yarattığı etkilere karşı kırılgan olduğuna devamlı vurgu yapıyorum.
Evet doğrudur. Kamu borç stoku, diğer ülkelerle ve geçmiş dönemlerle karşılaştırıldığında çok değil. Reel olarak (merkezi yönetim borç stoku/milli gelir oranı) değerlendirildiğinde yüzde 30’dan az
Ancak geçen yıl olduğu gibi, kurlar ve faizler yükseldiği zaman, devletin borcu durduğu yerde büyüyor. Durduğu yerde derken, yeni/taze borç almadan stok şişiyor.
Sizi rakamlara fazla boğmadan, Hazine web sitesinden aldığım verilerle hazırladığım grafikler yardımıyla konuyu özetleyeyim.

16 Ocak 2019

Bütçe: Devlet için mi piyasa için mi?

2018 merkezi bütçe sonuçları açıklandı. 
TBMM’den geçen haliyle, hükümetin harcama yetkisi 762,7 milyar liraydı. Gelir tahmini ise, 696,8 milyar lira. Dolayısıyla Meclis’in verdiği açık/borçlanma yetkisi 65,9 milyar liraydı. 
Hükümet bu rakamları, geçen Eylül sonunda, Yeni Ekonomi Programını (YEP)açıklarken revize etti. Harcamalar 821,7 milyar lira, gelirler 749,6 milyar lira, açık 72,1 milyar lira olur dedi.
Oysa 2018 yılı için son rakamlar; harcamalarda 830,4 milyar lira, gelirlerde 757,8 milyar lira, bütçe açığında ise 72,6 milyar lira oldu.
Bu rakamların ardından Sayın Hazine ve Maliye Bakanı bütçe hedeflerinin tutturulduğunu söyledi.
Hangi hedeflerin? 

11 Ocak 2019

Hazine’nin faiz harcamaları arttıkça borçlanma ihtiyacı da artıyor

Hazine 2018 yılında 70 milyar lira kadar nakit açığı vermiş. 
Rakamların detayı bize, nakit gelirlerin önceki yıla göre yüzde 24 arttığınıişaret ediyor. Bu artış, son on yılda görülen en büyük değişim. Gelirlerin önemli bir bölümü bir defalık gelirlerden.
Faiz hariç nakit harcamalardakiartış ise yüzde 22. Bu oran, Küresel Krizi ’de kapsayan son on yılın en büyük rakamı. 
Bir anlamda, kamu gelir topladıkça harcamış. Tasarruf edeyim, borçları azaltayım dememiş. Ekonomide büyümenin yavaşlamaya başladığı bir dönemde, kamudan harcama azaltmasını beklemek çok doğru değil. Yeter ki, popülist olmaktan çok üretimi tetikleyecek harcamalar olsun. 
Faiz harcamalarındaki artış ise çok çarpıcı. Bir önceki yıla göre değişimi yüzde 26 olmuş. 
Bu eğilim, aynen devam ederse, önümüzdeki yıllarda bütçe dengeleri ve borçlanmanın gelişimini belirleyecek. 
Ne demek istediğimi biraz açayım. 

10 Kasım 2018

Maliye politikasının göstergesi bozuk

21. Yüzyıl İçin Planlama Grubu’nun Güz Konferanslarına konuğu kadim dostum E. Hazine Müsteşar Yardımcısı Ferhat Emil’di. “Planlamanın Görünmeyen Yüzü: Bütçe – Kurumsal Yapı” konulu konferansında zengin bilgi ve deneyimlerini bizimle paylaştı. [1]
Ferhat, sunumunda bütçeyi aracın göstergesine benzetti.
Ehliyetimi tam 41 yıl önce aldım. Tecrübeli bir şoför sayılırım. Uzun süre ikinci el araç kullandım. Karbüratör ayarını yapabilecek kadar motordan anlardım. Göstergelerdeki işaretlerin ve arabadan gelen seslerin ne demek olduğunu bilirim. 
Tamam o günler geçti. Arabalar artık tamamen elektronik oldu. Gösterge panosunun fonksiyonu çok değişti. Aracın lastik basıncını bile göstermeye başladı.
Konuyu makro iktisadın göstergesine getireceğim. Ekonomik gidişatı günlük, kur+faiz+borsa göstergeleriyle değil, uzun vadeli üretim ve paylaşım açısından bakarak değerlendirmek lazım.Çünkü asıl amaç, istihdam ve refahın adil paylaşımıdır. 
Bu amaca ulaşmada en önemli ekonomik araç maliye politikasıdır. Bu saptamaya katılıyorsanız, bütçenin en önemli gösterge olma özelliği daha iyi anlaşılır.

22 Ekim 2018

2019 Bütçe Kanunu Tasarısı üzerine birkaç not


2019 yılı Bütçe Kanunu Tasarısı TBMM’ye sunuldu.

Uzun teknik değerlendirmeler yerine, kısa notlarla, öne çıkan konuları bilginize sunacağım.

Harcamalarla başlayayım.

  • Artık sıradanlaşan ödenek üstü harcama 2018 yılında da devam etmiş. Faiz dışı harcamalarda 54,3 milyar lira, faiz harcamalarında ise 4,7 milyar lira olmak üzere toplam 59 milyar lira yetki aşımı yapılmış. Artık TBMM’nin “bütçe hakkı” sizlere ömür.
  • Genel olarak 2018 yılsonu tahmini bütçesi ile 2019 bütçesindeki faiz dışı harcamalar arasındaki artış oldukça muhafazakâr (%13).
  • 2019 yılında en önemli tasarruf kalemi bütçe yatırım harcamaları. Bu yılın yatırımlarından 14,3 milyar lira daha az yatırım yapılacak.
  • Hane halkına, belediyelere, KİT’lere transferleri içeren cari transferler kaleminde önemli artışlar öngörülmüş. Detaylar henüz belli olmadığı için kalemler hakkında görüş belirtmek imkânsız.

Gelirlere gelince;

19 Ekim 2018

Türkiye’ye sıcak para girişleri azalacakmış

Önce Amerikalı Papaz serbest bırakıldı. Ardından Hazine aylar sonra tahvil piyasalarından borçlanabildi. Yılbaşında 10 yıl vadeli tahvil için yatırımcıya % 5,2 getiri öderken, şimdi 5 yıllık tahvile %7,5 getiri ödemek zorunda kaldı.
Arada geçen sürede, diğer gelişmelerin yanı sıra ülke kredi notunun düşmesi de tahvil maliyetinin artışında önemli bir etken oldu.
Ardından döviz kurları aşağıya gelince, etrafta bir rahatlama havası göze çarpıyor.
Bu durum ne kadar sürekli olur anlamaya çalışalım.
Önce döviz talebitarafına bakalım.
TCMB verilerine göre, Ağustos 2018 – Ağustos 2019 arasındaki dönemde, Türkiye’nin vadesi bir yıldan az olan dış borç stokunun toplamı 175,2 milyar dolar.Bu toplamın 98,4 milyar doları bankacılık sektörünün, 70,6 milyar doları reel sektörün, kalanı kamunun borcu.
Yeni Ekonomik Programa göre, ekonomi 2019 yılında 26 milyar dolar cari açıkverecek. 
Rakamlar değişmez, varsayımlar tutarsa, Türkiye’nin toplam döviz ihtiyacı, yaklaşık 200 milyar doların üstünde olacak.
Öncelikle belirteyim. Bu benim önceki tahminlerimden 30 milyar dolar kadar aşağıda bir rakam. Sadece dış finansman açısından bakınca sevindirici. Ama büyüme açısından zor bir durum. Büyümek için dış finansmana, sıcak paraya bağımlı ekonomi küçülecek. İşsizlik artacak.
Şimdi gelelim döviz arzıtarafına.

24 Haziran 2018

IMF’ye ihtiyaç var mı?

Dünyada ekonomik ortam değişiyor. Bol para dönemi bitiyor. En geç gelecek yılın ilk yarısında merkez bankaları bilançolarını küçültmeyi hızlandıracaklar.
Buna karşılık bizim de dahil olduğumuz gelişmekte olan ülkelerin (GOÜ) çoğunluğu sıcak paraya, krediye, tüketime, ithalata dayalı büyüme modelini değiştirmedi. Değişimin ötelenmesinin en büyük nedeni seçimleri kaybetme korkusu. Seçmeni rahatsız edecek, uzun vadeli yapısal kararları hayata geçirememeleri.
Türkiye’nin durumuna bakalım. Bugün sandık başındayız. Oy veriyoruz. Cumhurbaşkanını ve TBMM üyelerini seçeceğiz. 
Yeni iktidarı oldukça ağır sorunlar belliyor
Dünyada ticaret savaşları ve Trump, bölgede İran ve Suriye merkezli riskler yükseliyor. İran ambargosu konusunda bir tavır almamız istenebilir. Irak’taki parçalı yapı sorun yaratabilir.

18 Haziran 2018

Seçimden sonra ekonomide neler bekleniyor?

Bugünlerde en çok sorulan soru, seçimlerden sonra ekonominin nasıl olacağı. Bana göre acil çözüm bulunması gereken, devletin kurumsal yapısındaki belirsizlikler, OHAL, hukukun üstünlüğü, eğitimde gelinen nokta vb sorunlara dış borç geri ödemelerini de eklemek gerek. 
Bu iş önemli çünkü, artık dünyada döviz likiditesi azalmaya başladı. Ama bizim ihtiyacımız azalmıyor. Aksine artıyor. Yeni borç alırken yabancıların beklentilerini anlamak lazım. Bunun önemli bir göstergesi CDS’lerdir.
Bildiğiniz gibi kredi temerrüt takasları (CDS) son yıllarda ülke riski değerlemesinde kullanılan bir türev piyasası enstrümanı. Sıcak paracılar, bizim gibi ülkelere borç verirken, kredi faizlerinin üstüne bu oranları ekleyerek nominal faizleri hesaplıyorlar.
Bu alanda önemli bir gelişmevar: 
Merkez Bankası’nın ilk faiz artışından bir gün önce yani 24 Nisan’da, TCMB fonlama faizi = %12,75 iken 5 senelik CDS, 195 baz puan civarındaydı.  Aynı tarihte bizim 5 senelik CDS ile yükselen piyasaların (Emerging Markets) ortalaması arasındaki fark 92 baz puan düzeyindeydi.  Kurlar tarihi zirve yapınca Merkez Bankası, faizini 500 baz puan artırarak %17,75’e çıkardı. Ardından kurlar önce aşağıya doğru indi ardından geri döndü ve duruldu. Fakat 18 Haziran itibarıyla Türkiye’nin 5 yıllık CDS’i 324 baz puana yükseldi. Daha önemlisi, bizim CDS ile yükselen piyasaların CDS’lerinin ortalaması arasındaki fark yaklaşık 195 baz puana çıktı.

9 Haziran 2018

Hazine nakit dengesi ve ödenmeyen KDV iadeleri

Aybaşında evde oturdunuz aile bütçesini yapıyorsunuz. Önce gelirlerden başlarsanız değil mi? Evdekilerin maaş, ücret; varsa kira geliri, faiz geliri vb. tüm gelirlerini toplarsınız. Sonrasında, eğer güvenilirliğinizin geleceğini düşünüyorsanız, ayrım yapacağınız ilk harcama kaleminiz borç ödemeleri olmalı değil mi? Elinizde kalan parayla kira, gıda, sağlık, eğlence gibi giderlerinizi ayarlamaya çalışırsınız. Dar ve sabit gelirliyseniz, çoğu zaman işin içinden çıkamaz, tekrar borçlanma yolarını ararsınız.
Diğer bir deyimle gelir-gider hesabı yaparken borçlarınızı bir kenara koyarak harcama yapmamalısınız. Bu mantıkla borç ödemek, azaltmak mümkün değildir. Tam tersine, bir süre sonra borçlarınız ödenemez hale gelir.
Neden böyle bir giriş yaptım?
Hazine’nin mayıs ayı nakit dengesi açıklandı. Devletin nakit dengesinde, önceki yıla göre olumlu gelişmeler yaşanmış. Aşağıdaki tabloda, yıllar itibariyle, Ocak-Mayıs beş aylık toplam nakit gerçekleşmeleri görülüyor. 
Mayıs ayı vergi ayıdır. Kurumlar ve gelir vergilerinin ilk taksitleri ödendiği için yılın ilk yarısında en yüksek gelir bu dönemde toplanır. Bu bağlamda nakit gelirler, önceki yıla göre yüzde 26 artmış. 2013’dan sonraki en yüksek artış.

30 Mayıs 2018

Kurlar duruldu ama faiz yükü ne olacak?

Önceki yazımda kur hareketinin, şirketlerin ve Hazine’nin borçlarında yaratacağı etkileri değerlendirmeye çalışmıştım. Kurlardaki yükselişi yavaşlatmak için TCMB’nin faiz artırmak zorunda kalabileceğine vurgu yaparak, ekonominin kur ve faiz kıskacına girdiğini ileri sürmüştüm.
Merkez Bankası politika faizini yükseltti. Yetmedi ardından sadeleşme adımıatarak piyasalara, bir anlamda, faizleri geri çekmeyeceğinin garantisiniverdi. 
Yanı sıra Sayın Mehmet Şimşekve TCMB Başkanı, Londra’da sıcak para yatımcılarına, enflasyon rakamlarına bağlı olarak, 7 Haziran’da yeniden faizlerin yükseltilebileceği sinyalini verdiler. 
Böylelikle %13,5 olan Merkez Bankası politika faizi, %16,5’ğa; gecelik faiz %18’e; geç likidite penceresi faizi de %19,5 düzeyine kadar yükseltildi. Nereden baksanız önemli bir artış. Hatta piyasalardaki 7 Haziran’dan sonra tekrar bir artış olacağı beklentilerini de eklerseniz artış burada durmayacakmış gibi görünüyor.
Evet kurlardaki hareket tersine döndü. Ama faiz artışının borçlulara ve ekonomiye etkisi ne olacak? Hazine’ye ve kamuya gelen yükü şimdilik bir kenara koyuyorum.

26 Mayıs 2018

Kur artışının faturasını kim ödeyecek?

Borç, özellikle dış borç ve sıcak para üzerine yazdığımı biliyorsunuz. Bunu yaparken tek amacım var: Okuyucularımı borç konusunda bilgilendirmek ve soru sormalarını sağlayabilmek. Kim olursa olsun fark etmez. Sadece “bu borçla, “el atıyla” nereye kadar gideceğiz?” diyesorsunlar. Umarım soranlar çoğalmıştır. 
Ama benim cevap veremediğim bazı sorular var.
Piyasalardaki çalkantının sonunda kurlar yine tarihi zirvelere oturdu. TCMB faizleri yükseltti ama kurlar durmadı. Bazıları “Olsun ne olur?” diyor.
Gelin olabileceklerin bazılarına bakalım.

14 Nisan 2018

Sanayide kapasitenin üst sınırına gelinmesi ekonomiyi zorluyor

Önce yazının konusu teknik tanımı açıklayarak başlayayım.
Kapasite kullanım oranı (KKO) bir işletmede veya ülkede toplam üretim kapasitesinin ne kadarının kullanıldığını gösterir. Kapasitenin % yüzüne ulaşmak idealdir. Ancak makinelerin verdiği arızalar, elektrik kesintileri, çalışanların teknik becerileri, beklenmeyen olaylar gibi etkenler zaman zaman fabrikalarda üretimi düşürebilir ve/veya durdurabilir. Bu bağlamda, genellikle işletmeler yüzde 80’li üretim düzeyini yakaladıklarında, üretim kapasitesinin üst düzeyine yaklaştıkları kabul edilir.
Diğer bir deyimle bu seviye imalat sanayinin fiili arz kapasitesidir. Eğer çok zorlanırsa belki KKO biraz daha yükselebilir. Ancak bu oranlar yakalanınca yeni sanayi yatırımlarının zamanı geldiği anlaşılır.
Şimdi gelin, Türkiye hakkında genel bir değerlendirme yapmadan önce verilere bakalım. T.C. Merkez Bankası’nın yayımladığı aylık verilerden yararlanarak hazırladığım Ocak 2013-Mart 2018 arası dönemi kapsayan grafik aşağıdadır. Grafik mevsim etkilerinden arındırılmış verileri içeriyor. Yani tatil ve diğer değişimler yok.

9 Şubat 2018

Bankaların dış borcundaki hızlı artış

Son yılların en çok üzerinde durulan konularından birisi de dış borçlarda, özellikle özel sektörün dış borçlarında görülen hızlı artış. Tartışmalar ve yorumlar çoğunlukla reel sektörün dış borçlarındaki artışlar üzerinden yapılıyor. Ancak onlara borç veren bankaların aldıkları dış borçlar üzerinde pek durulmuyor.
Önemsenmemesinin nedeni, bankaların hem borç alırken hem de borç verirken risk almayı bilen uzmanlaşmış kurumlar olmalarıdır. Mikro açıdan bakılırsa buna itiraz edilemez. Bir banka ilke olarak, başkasının parasını yöneten kurumdur. İster mevduat olsun ister borç olsun, hissedarların parası olan özkaynaklar dışındaki para, başkasından borç alınan paradır. Kısacası bankalar başkasının parasını yöneterek para kazırlar. Onlara borç veren mudiler ve/veya diğer bankalar kime para verdiklerinin bilincindedirler. Çünkü bankalar özünde güven müessesidir.
Oysa konuya makro açıdan bakınca, kim alırsa alsın, dış borçları mikroskopa yerleştirip çok dikkatle incelemek gerekir.
Bir bankanın aldığı dış borcu geri ödememesi çok uç bir durumdur. Ama ekonominin geneline bakarak yapılacak bir değerlendirme bize bu kaynakların nerede ve ne amaçla kullanıldığını irdelemenin gerekli olduğuna götürür.
Şöyle ki, her ne nedenle olursa olsun dışardan dövizle alınan borcun bir şekilde döviz olarak geri ödenmesi gerekir. O zaman bankalar dövizle aldıkları borcu kredi olarak kime veriyorlar? Döviz geliri olan şirketlere veriyorlarsa sorun mikro düzeyde kalır.
Ancak dağıtılan krediler döviz geliri olmayan şirketlere, kamuya ve kişilere kredi olarak dağıtılıyorsa, aşırı kur değişiminden doğabilecek etkiler nedeniyle, krediyi zamanında tahsil edememe riski ortaya çıkabilir.
Bu bağlamda bankaların dış borç stokundaki gelişmelere kısaca bakamım.

6 Şubat 2018

Borsalar çıldırdı

Aslında hikâye 2013 Mayıs’ında başlamıştı. Biliyorum çoğunuz “Beş yıl öncesinden bahsediyorsun” diye tepki vereceksiniz. Haklısınız. İzin verin açayım.
O tarihte FED Başkanı Bernanke, merkez bankaları bilanço büyümesinin sonuna geldiklerini, parasal genişlemeye son vermeyi düşündüklerini, bu bağlamda faizleri de yükselteceklerini açıkladı. Hatırlayın başta gelişmiş ülkelerdekiler olmak üzere dünya piyasaları birden karıştı. Kurlar, faizler fırladı. Bir süre sonra, büyük merkez bankalarının yetkilileri teker teker açıklama yapmaya, geri adım atmaya başladılar.
İşi ağırdan alacaklarına vurgu yapmaya özel önem gösterdiler. Çünkü para sermaye piyasalarındaki trilyonlarca dolarlık türev ürünlerin zarar etme ve büyük finansal kuruluşların batma tehlikesi vardı.
Ama söylemlerinden de vaz geçmediler. Çünkü bol ve ucuz paranın özellikle hisse senedi, gayrimenkul ve emtia piyasalarında yarattığı balonlardan korkmaya başlamışlardı. Devamlı, varlık balonlarına dikkat çekerek, küçük yatırımcıları uyarmaya çabaladılar. Her ortamda 2018 ve 2019’un değişim yılı olacağını defaten belittiler.