Küresel Kriz daha bitmedi. Ülkeler
büyümek için kırk çeşit politika deniyor, başaramıyorlar. Kısa vadeli çözüm
olarak ucuz kredi dağıtmayı maharet sayanlar çoğunlukta. Bu bağlamda borçluluk
aldı başını gidiyor.
Bizde de, son yayımlanan
veriler, reel sektörün döviz yükümlülüklerinin (borçlarının) hızla arttığına
işaret ediyor.
TC Merkez Bankası, reel
sektörün döviz dengesine yönelik bu yılın Haziran ayı rakamlarını yayımladı.
Banka dışı özel sektörün döviz varlıklarındaki artış son Küresel Krizden sonra
çok fazla değil. Bu yılın ilk yarısı itibariyle 109 milyar doları geçmiş. Bunun
70 milyar doları döviz mevduatı. Paranın büyük bölümü de yurt için bankalarda
tutuluyor. Reel sektörün yurt dışında tuttuğu para 18 milyar dolardan az.
Farklı uluslararası kuruluşların
rakamlarına göre, Türkiye kökenli gerçek ve tüzel kişilerin dışarıda tuttukları
para bunun oldukça üstünde. Demek ki gerçek kişiler tüzel kişilerden
(şirketlerden) daha büyük tutardaki bir meblağı dışarı götürmüşler. (Acaba
neden?)
Yükümlülüklere gelince.
2002 yılında, Türkiye’nin en
derin krizinden hemen sonra 32 milyar dolardan az olan dövizli borçlar, bu
yılın ilk yarısında 309 milyar dolar olmuş.
Ancak artışın en büyük nedeni
yurt içindeki bankalardan alınan krediler. 2002 yılında toplam yükümlülüklerin
büyük çoğunluğu yurt dışından sağlanan kredilerdendi. Bu yıl tam tersi bir
durum söz konusu.
Son Küresel Krizden sonra
yapılan bir değişiklikle, döviz geliri olmayan şirketlere yurt içindeki
bankalardan dövizle borçlanma olanağı verildi. Şirketler de, kur riskini pek
dikkate almadan, çok ucuz olan döviz kredilerine hücum ettiler. Döviz
yükümlülükleri tepe noktaya ulaştı.
Varlıklar ile yükümlülükler
arasındaki farkı ifade eden net döviz pozisyonu, dışa açık, sermaye hareketleri
aşırı serbest ekonomiler için önemli göstergedir. Pozisyon fazla veriyor yani
şirketlerin varlıkları fazla ise sorun yok.
Ama bizde olduğu gibi tersi bir
durum söz konusu ise, yükümlülükler fazla yani döviz açığı varsa ekonomide işler
zor.
Aşağıdaki tablodan da görüldüğü
gibi, reel şirketlerin döviz açığı, 2002 yılında sadece 6,5 milyar dolarmış. Bu
da mili gelirin sadece yüzde 2,8’ine karşılık geliyormuş. 2009 Krizi ve
yukarıda anılan değişiklik sonucunda bu oran yüzde 10’lara ulaşmış.
Ancak artış öylesine hızlı ki,
şirketler şu anda 200 milyar dolar açıkla iş yapıyorlar. Bu rakam tahmini milli
gelirin yüzde 27’sinden fazla. Diğer bir deyişle, 15 yılda dokuz kat artış.
İşte bu nedenle TC Merkez
Bankası enflasyondan çok kurdaki değişimden çekiniyor. Haklı mı? İki nedenle
haklı. İlki şirketler, kurda yukarı doğru bir hareketlenme başlayınca hemen
heyecanlanıyorlar. Çünkü borçları artıyor, bilançoları bozuluyor. Bankalara olan
döviz borçlarını ödemekte zorlanıyorlar. Finansal istikrar etkileniyor.
İkincisi, kur yukarı gidince; hem
ithalat pahalılaştığı hem de şirketler dövizli borçlarını geri ödemek için ürünlerine
zam yaptıklarından enflasyon artıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder