Bundan tam 800 yıl önce, yer
İngiltere. Bir grup baron, uzun süren savaştan ve kralın keyfi harcamalarından
bıkıp, ayaklanıyorlar. İngiltere Kralı John bir barışı kabul ediyor, “Magna Carta” adlı bir belge
imzalanıyor.
Tanrının ve papanın İngiltere
topraklarındaki temsilcisi olan kral; baronların, yargılama olmadan keyfi
olarak hapse atılmayacağını ve vergilere
limit getireceğini kabul ediyor. Daha önemlisi, yeni vergiler ve diğer önemli konularda karar alırken, tek başına değil
25 üyeli bir Baronlar Konseyine danışacağına dair yemin ediyor.
Bu belge çağdaş parlamentoların
doğum belgesi olarak kabul edilir. Daha sonra çeşitli dönemlerde değişiklikler
yapılan doküman klasik anayasaların ilk örneği olarak değerlendirilir.
Diğer bir deyimle, parlamentonun ilk kuruluş nedenini, kralın
keyfi vergi toplayıp, kafasına göre harcama yapma yetkisinin kısıtlandığı yer
olarak adlandırsak yanlış olmaz. Anayasa hukuku ve maliye politikası
derslerinde bu konu parlamentoların “bütçe
hakkı” başlığında öğretilir.
Gelelim bizim parlamentoya, TBMM’nin bütçe hakkına ne kadar sahip
çıkabildiğine. Veya yürütmenin (hükümetin) meclisin bütçe hakkına ne kadar
saygılı olduğuna.