23 Eylül 2016

Borç sarmalından çıkamıyoruz



Ekonomide haftanın konusu, kredi katları ve tüketici kredilerine yeniden getirilen borçlanma kolaylıklarıydı. Birkaç yıl önce tüketim ve ithalatı tetikliyor, cari açık artıyor diye değiştirilen kurallara, büyüme yavaşlayınca geri dönüldü.

Bu değişiklik beni daha önce düzenli olarak yayınlarım genel borçluluk verilerine götürdü. Gelinen aşamayı daha iyi anlayabilmek için, Türkiye’nin borç rakamlarını 2016 yılının ilk yarısı için güncelledim.

Ancak bazı veriler henüz tam güncel değil. Hazine KİT borçlarını Mart sonu itibariyle yayımlanmış. Muhasebat Genel Müdürlüğü belediyelerin bankalara olan borçlarını geçen yılın sonundan sonra güncellememiş. Ben de Haziran için, oldukça muhafazakâr bir tahmin yapmaya çalıştım. Dahası yılın ilk yarısı için millî gelir rakamını bulmak amacıyla önceki dört çeyrek büyüme rakamlarını yıllıklandırdım. Yani o da bir tahmin.

Bu çerçevede hazırlanan aşağıdaki ilk tabloda veriler nominal olarak yer alıyor. Görüldüğü gibi yılın ilk altı ayında Hazine’nin iç ve dış borçlarında çok önemli bir artış yok. KİT ve belediye borçları ise güncel olmadığı için şimdilik değerlendirmesini bir kenara koyalım.

Yanı sıra hanehalkının borçlarında da artış hızı sınırlı.

Ancak özel sektörün borçlarında anlamlı bir artış var. Bu artışın bir nedeni yeni borçlar. Ama daha önemlisi kur değişimi. Yani dövizle alınan borçların TL karşılığı, döviz değer kazanınca, borçlar büyümüş.

İkinci tabloda yer alan oranlar borçların milli gelire oranını içeriyor.

Bu rakamların önemi şurada, borçlar nominal olarak büyürken enflasyon, faiz ve kurların etkisi vardır. Yukarıda değindiğim gibi hiç yeni borç alınmasa bile, kur artınca dövizli borçlar artıyor. Bu tür etkileri ortadan kaldırmak için borçların milli gelire oranları, reel değerler kullanılır.

Tablo 2’den de görüleceği üzere, 2015 yılsonundan sonra en fazla değişen oran özel sektör borçlarında. Hanehalkının borç artışı yavaşlamış. Diğer bir deyimle, insanlar daha fazla borç alamamış ve/veya aldıkları borçları, geri ödeyerek azaltmaya başlamışlar.

Kısacası cari açığı düşürmek için daha önce alınan önlemler etkisini göstermiş.
Buna karşılık zaman içinde büyüme yavaşlamaya başlayınca, insanların gelirlerini büyüterek harcama yapmalarını sağlayacak önlemelere yönelinmemiş. Devlet, işsizliği azaltacak yatırımlara/teşviklere/yatırım ortamına öncelik vermemiş. Yanı sıra hanehalkının harcanabilir gelirlerini artıracak KDV, ÖTV indirimi, gelir ve servetten vergi almak gibi ya da sosyal transferleri büyütecek bütçe harcama önlemeleri almamış. Bunun yerine yine borçlanma kolaylaştırılması tercih edilmiş.

Peki, bu önlemler büyüme sorununa ilaç olur mu?

Kısa vadede bir ivme kazandıracağı kesin. Piyasalar biraz rahatlar. Ancak orta vadede yerli üretim olmadığı için yine ithalat ve cari açık artacak, yine ülke riski tartışmaları başlayacak. Ekonomi bu sarmaldan çıkamayacak, fasit dairenin içinde dönmeye devam edecektir.

Ne zamana kadar mı?

Cevabı sizde.

Tablo 1: Türkiye’de borçluluk

Tablo 2: Borçların milli gelire oranı

Not: 2016 ilk yarısı için GSYH, son dört çeyreğin yıllıklandırılmasıyla elde edilmiştir.

Kaynak: Hazine, TCMB, BDDK, Muhasebat Genel Müdürlüğü ve kendi hesaplarımız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder