Ekonomide haftanın konusu,
kredi katları ve tüketici kredilerine yeniden getirilen borçlanma kolaylıklarıydı.
Birkaç yıl önce tüketim ve ithalatı tetikliyor, cari açık artıyor diye
değiştirilen kurallara, büyüme yavaşlayınca geri dönüldü.
Bu değişiklik beni daha önce
düzenli olarak yayınlarım genel borçluluk verilerine götürdü. Gelinen aşamayı
daha iyi anlayabilmek için, Türkiye’nin
borç rakamlarını 2016 yılının ilk yarısı için güncelledim.
Ancak bazı veriler henüz tam güncel değil. Hazine KİT borçlarını Mart
sonu itibariyle yayımlanmış. Muhasebat Genel Müdürlüğü belediyelerin bankalara olan
borçlarını geçen yılın sonundan sonra güncellememiş. Ben de Haziran için,
oldukça muhafazakâr bir tahmin yapmaya çalıştım. Dahası yılın ilk yarısı için
millî gelir rakamını bulmak amacıyla önceki dört çeyrek büyüme rakamlarını
yıllıklandırdım. Yani o da bir tahmin.
Bu çerçevede hazırlanan aşağıdaki ilk tabloda veriler nominal
olarak yer alıyor. Görüldüğü gibi yılın ilk altı ayında Hazine’nin iç ve
dış borçlarında çok önemli bir artış yok. KİT ve belediye borçları ise güncel
olmadığı için şimdilik değerlendirmesini bir kenara koyalım.
Yanı sıra hanehalkının borçlarında da artış hızı sınırlı.
Ancak özel sektörün borçlarında anlamlı bir artış var. Bu artışın bir
nedeni yeni borçlar. Ama daha önemlisi kur değişimi. Yani dövizle alınan
borçların TL karşılığı, döviz değer kazanınca, borçlar büyümüş.
İkinci tabloda yer alan oranlar borçların milli gelire
oranını içeriyor.
Bu rakamların önemi şurada, borçlar
nominal olarak büyürken enflasyon, faiz ve kurların etkisi vardır. Yukarıda
değindiğim gibi hiç yeni borç alınmasa bile, kur artınca dövizli borçlar
artıyor. Bu tür etkileri ortadan kaldırmak için borçların milli gelire oranları,
reel değerler kullanılır.
Tablo 2’den de görüleceği
üzere, 2015 yılsonundan sonra en fazla değişen oran özel sektör borçlarında.
Hanehalkının borç artışı yavaşlamış. Diğer bir deyimle, insanlar daha fazla
borç alamamış ve/veya aldıkları borçları, geri ödeyerek azaltmaya başlamışlar.
Kısacası cari açığı düşürmek
için daha önce alınan önlemler etkisini göstermiş.
Buna karşılık zaman içinde
büyüme yavaşlamaya başlayınca, insanların gelirlerini büyüterek harcama
yapmalarını sağlayacak önlemelere yönelinmemiş. Devlet, işsizliği azaltacak
yatırımlara/teşviklere/yatırım ortamına öncelik vermemiş. Yanı sıra hanehalkının
harcanabilir gelirlerini artıracak KDV, ÖTV indirimi, gelir ve servetten vergi almak
gibi ya da sosyal transferleri büyütecek bütçe harcama önlemeleri almamış.
Bunun yerine yine borçlanma kolaylaştırılması tercih edilmiş.
Peki, bu önlemler büyüme sorununa
ilaç olur mu?
Kısa vadede bir ivme kazandıracağı kesin. Piyasalar biraz rahatlar. Ancak orta vadede yerli üretim olmadığı için yine ithalat ve cari açık
artacak, yine ülke riski tartışmaları başlayacak. Ekonomi bu sarmaldan
çıkamayacak, fasit dairenin içinde dönmeye devam edecektir.
Ne zamana kadar mı?
Cevabı sizde.
Tablo 1: Türkiye’de borçluluk
Tablo 2: Borçların milli gelire oranı
Not: 2016 ilk yarısı için GSYH, son dört çeyreğin
yıllıklandırılmasıyla elde edilmiştir.
Kaynak: Hazine, TCMB, BDDK, Muhasebat Genel Müdürlüğü ve
kendi hesaplarımız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder