Milli muhasebe, Mülkiye’de de
mesleki hayatımda da çok sevdiğim bir konu değildi. Ama özelikle kamu
dengeleriyle ilgilenmeye başladıktan sonra geceleri öğrenciymiş gibi
çalıştığımı bilirim.
TÜİK’in açıkladığı yeni milli gelir hesaplarındaki
düzenlemeleri elimden geldiğince anlamaya çalıştım. Yetmedi bilenlere sordum.
Ne yazık ki şimdiye kadar konuştuğum uzmanların kafasının benden daha karışık
olduğunu gördüm.
Teknisyenler 2012 yılına ait
input-output tablolarının kullanılmasından mutlular. Buna karşılık yeni milli serisiyle eskisi arasındaki farkın,
ilk yıllarda yüzde 2’ler civarında iken, 2015’e gelindiğinde yüzde 20’lere
yaklaşmasını tam olarak açıklayamıyorlar.
Ben konunun teknik detaylarına
çok girmeyeceğim. Ancak örneklerden yola çıkarak, bütçenin gelir ve harcama
rakamlarındaki durumu bilginize sunacağım.
Makro ekonomik büyüklüklerin
reel ölçümleri, çoğunlukla milli gelire oranlanarak bulunur. Böylelikle yıllar
itibariyle ve ülkeler arasında yapılan karşılaştırmalar daha sağlıklı olur.
Bütçe gelirlerinin 2000-2015
yılları arasındaki eski ve yeni seriye oranları aşağıda birinci grafikte görülmektedir. Sizin de dikkatinizi çekmiştir.
2009 yılına kadar birbirinden çok ayrışmayan bütçe gelirlerinin millî gelire
oranı, sonraki yıllarda ayrı yönlere doğru hareket ediyorlar. Eski seriye göre
oran yükselme eğiliminde iken, yeni seriye göre oran yönünü aşağıya
çevirmiştir, Küçülmeye başlamıştır. Aradaki
fark yüzde 4’e kadar çıkmaktadır.
Grafik 1: Bütçe gelirlerinin milli gelire oranı (%)
Kaynak: Muhasebat Genel Müdürlüğü ve TÜİK
Şimdide kısaca harcamalardaki duruma bakalım.
Bütçe harcamalarının eski ve
yeni milli gelir serilerine oranı ikinci
grafikte gösterilmiştir. Harcamaların durumu gelirlerden çok farklı değil.
Seriler arasındaki fark yine 2009 yılından sonra açılmış. 2015 yılı itibariyle yüzde 4’ü geçmiştir.
Grafik 2: Bütçe harcamalarının milli gelire oranı (%)
Kaynak: Muhasebat Genel Müdürlüğü ve TÜİK
Kanımca bu rakamların üzerinde dikkatle
durulması lazım. Başlangıç itibariyle bu kadar ayrışmayan bütçe gelir ve harcamalarının
GSYH’ye oranı neden 2009 sonrasında değişik bir seyir izlemiştir? Sanırım önce TÜİK sonra Maliye Bakanlığı
buna bir açıklama getirecektir.
Daha fazla bilgi gerekir. Çünkü açıklamalar hem milli gelir verileri
hem de bütçe politikaları açısından önemli olacaktır.
Ben yıllardır bütçe ve kamu
finansmanı verilerini, politikalarını yakından izlerim. Bütçenin açık
vermemesi, devletin gereğinden fazla borçlanamaması için kendimce öneriler
yaparım. Bana karşı görüş belirtenler;
gelir ve harcama rakamlarının milli gelire oranı açısından bakıldığında, gelir
ve harcamaların yeteri kadar yüksek olduğunu, ekonominin daha fazlasını
kaldıramayacağını ısrarla söyleye geldiler. Yüzde 25’lik oranların OECD
rakamlarına, eşit olmasa da yakın olduğunu vurguladılar. Eski seri oranlarda
görülen yükselme eğilimi, OECD ortalaması olan yüzde 30’lar düzeyinde olmasa
da, beni itirazdan alıkoyuyordu.
Ancak (eğer bir teknik sorun
yoksa) yeni seri oranlar, bize makro
büyüklükler konusunda bütün bildiklerimizi unutmamız gerektiğini söylüyor. Toplanan gelirlerin, dolayısıyla harcamaların
ne kadar az olduğunu daha net gösteriyor. Düşünsenize, yeni seri GSYH’nın yüzde
25’i civarında gelir toplanabilse neler değişirdi? Örneğin en azından 90 milyar
liralık yeni harcama olanağı ortaya çıkardı.
Bu parayla daha kaliteli eğitim
ve sağlık hizmeti verilebilir, daha çok yatırım teşvik edilirdi. Ve en önemlisi
daha çok genç iş bulabilirdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder