Üzerinde çok durulan konudur. Türkiye’de iç tasarruflar yetersiz
olduğu için dışarıdan tasarruf (sıcak para) ithal edilir, cari açık verilir.
Hükümet bu derde çare olacağı, büyük altyapı yatırımlarını finansmanında
yardımcı olacağı düşüncesiyle Ulusal Varlık Fonu (UVF) kurdu.
Ekonomi Bakanı Nihat
Zeybekçi’ye göre Ulusal Varlık Fonu 200 Milyarın dolar kadar paranın
birikmesi beklenmekte.
"Para nereden gelecek?" derseniz. Cevabı, Maliye Bakanı Naci Ağbal'ın 30 Ağustos tarihli Haber Türk gazetesinde Rahim AK’la yaptığı söyleşide bulabiliriz. “ Varlık
Fonu uluslararası iyi uygulamalar örnek alınarak düzenlenecek. Bu fon yurtiçi
ve yurtdışı piyasalarda kaynak temin edecek. Böyle bir şirketin kaynak temin
etmesinin birinci yolu özel sektör mantığı ile çalışacak, kurumsal yönetim
ilklerine göre yönetilecek, mali tabloları uluslararası denetim şirketlerinin
denetiminden geçecek ve şeffaf olacak.” demiş.
Önce yurtiçi piyasalardan
borçlanmaya bakalım.
Konunun dış borçlanma
tarafını, bu işin uzmanlarından Hazine Dış İlişkiler eski Genel Müdürü Bülent Payaslıoğlu’na bırakacağım.
“UVF, yurtdışından kredi sağlarken, uluslararası sermaye piyasalarının
kuralları uyarınca… Kredi Değerlendirme Kuruluşlarınca (Rating Companies) derecelendirmeye
tabi tutulması kaçınılmazdır. Yine aynı kurallara göre UVF’nun alabileceği not
en fazla Türkiye Cumhuriyeti’nin cari notu kadar olacaktır. Bu durumda, UVF’nun
Hazine Garantisinden yararlandırılmayacağı dikkate alındığında, dış
borçlanması, vade, faiz, komisyon gibi masrafları itibariyle T.C. Hazinesinin
de aynı havuzdan sağladığı kredilere göre daha ağır şartlarla yapılmasıyla
mümkün olabilecektir. Zira Hazinenin sahip olduğu hükümranlık garantisi UVF
için geçerli olmayacağı için, dış borçlanmalarda UVF enstrümanları Hazine ile
rekabet edemeyecektir. Bu engelin aşılması ise, UVF borçlanmalarının faiz ve
komisyon bakımından daha pahalı, vadesinin ise daha kısa olmasıyla ancak mümkün
olabilecektir.
Böylece, UVF den finanse edilen projelerin maliyeti, Hazine
borçlanmaları veya garantisiyle yapılan projelere göre daha yüksek olacaktır.”
Çok net değil mi? Bülent
Payaslıoğlu teknik yanını harika bir şekilde vurgulamış. Ama bunun mali disiplini yok edeceğine açıkça değinmemiş.
Birden fazla kamu borçlanma kurumu olması mali disipline vurulan önemli bir
darbedir. Hatırlamakta yarar var. Mısır dahil birçok Ortadoğu ülkesinde
örnekleri görülen, farklı kamu otoritelerinin iç ve dış piyasalardan borçlanma
hakkının olması, sonunda oralarda ülke Hazinelerinin batış nedeni olmuştu. 2003
yılı ve sonrasında Arap Para Fonu’nun da yardımlarıyla, bazı ülkelerde kamu borçlanma yetkisi tek elden
yürütülmeye başlandı.
Kısacası, UVF dış borçlanmada da Hazine’nin başına dert açacak.
O zaman daha ucuz kamu borçlanma olanakları varken neden başka bir kamu kurumu
hazineden garanti alınarak dış borçlanmaya yönlendirilir? Kanımca en kritik
sorulardan birisi bu.
Eğer amaç bütçedeki hantallık ise Bülent Payaslıoğlu buna da dikkat çekiyor; “1980 Yılların ikinci
yarısında Bütçe Harcamalarındaki hantallıktan kurtulmak için alelacele
oluşturulan ve zaman içinde işlevlerini kaybedip tasfiye edilen fonların sanki
daha devasa boyutunda görünen UVF, yine 1960’lı yıllarda uygulamaya konulan ve
zaman içinde enflasyona yenik düşen “Tasarruf Bonosu” uygulamasını
hatırlatmaktadır.”
Yukarıdaki uyarılar, damdan düşenlerin uyarılarıdır.
Ama amaç borçlanma değil, piyasalarda oluşacak varlık ve
döviz dalgalanmalarına müdahale ise o zaman çok daha büyük bir sorun var
demektir. Hazine Müsteşarlığı, TC Merkez Bankası, BDDK ve
SPK gibi kurumların neyi yetersiz de UVF’na gerek duyuldu acaba? 2001 Krizinin
üstesinden başarıyla gelebilen bu kurumlar şimdi neleri yapamıyorlar?
Neyse yazıyı çok
uzatmayayım. Bekleyip göreceğiz. Ama UVF’na
ekonomik açıdan değil de mevzuata uygunluk açısından bakan muhalefete de
buradan selamlarımı göndermeden yazımı bitirmeyeyim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder