Terör yüzünden canından olan gencecik
insanların resimlerine bakmakta zorlandığınızda borç hakkında yazmak inanın çok
zor. Hele bir de unutamadığınız 12 Eylül deneyiminiz varsa; provokatörlerin,
ajitatörlerin ülkenin başına açtıkları belaları unutamıyorsanız, işiniz biraz daha
güçleşiyor. Böylesi bir ortamda borç sorunuyla kim ilgilenir diye kendinize
soruyorsunuz.
Ama klasik bir laftır; hayat
devam ediyor. Ekonomi durmuyor.
Önümüzdeki dönem borçlular için
zorlu geçecek.
Dünyada borç stoku çok yükseldi.
IIF (Uluslararası Finans Enstitüsü) toplam borcun 216 trilyon dolar, IMF ise 153
trilyon dolar olduğunu yazıyor. Aradaki fark az değil. Bununla beraber
yorumcuların büyük çoğunluğu IMF verilerine itibar ediyor.
Rakamın ne kadar olduğu bir
yana herkesin üzerinde anlaştığı bir konu var. Ülkelerde borç/milli gelir oranları devamlı yükseliyor. Yani
borçlar, milli gelirden daha hızlı büyüyor. Bu ne demek? Alınan borçlar üretime gitmiyor. Ya ithalat için ya da üretken olmayan
harcamalarda kullanılıyor. Özetle milli gelir borçlar kadar artmıyor.
Benzeri durum Türkiye’de de
görülüyor. Toplam borçların (yeni seri)
milli gelire oranı 2007 yılında yüzde 98 iken 2015 yılında yüzde 110’u geçmiş.
Yani borçlar üretimde kullanılmamış. Son açıklanan GSYH rakamları da bunu
doğruluyor. Ekonomi küçülüyor.
Böylesi bir ortamda gelecek yıl
ödenmesi gereken dış borç 165 milyar dolar. Bu rakama 35-40 milyar dolar
olacağı tahmin edilen cari açık için gerekli finansman da eklenince 200 milyar
dolara ihtiyaç var.
Nasıl bulunabilir?
Birinci seçenek, alınan borçla
gelirleri artırmak ve artan gelirle borç taksitlerini ödemek. O zaman döviz
getiren ihracat ve turizm gelirlerini çoğaltmak lazım.
Dünyada büyüme yavaşlamaya
başlamışken ve daha dönemlisi yeni ABD Başkanı Trump’ın söylemleri gündemdeyken
dış ticarette artış beklemek biraz iyimserlik olur. Yanı sıra bizim üretim,
ihracat ve pazar kapasitemiz de belli.
Turizm için, umudumuzu
kaybetmedik. Ama Suriye ve Irak savaşları yaza kadar bitirilmezse, ayrıca terör
hızını azaltmazsa bu alanda da işler zorlaşabilir.
Döviz gelirleri dış borç
taksitlerini ödemeye yetmezse o zaman ikinci
yöntem, yeniden borç almak gündeme gelecek.
Türkiye’nin iç şartlarından
bağımsız olarak, işaretler burada da pek olumlu değil. Dünyada döviz likiditesi 2001 yılında bu yana ilk defa azalıyor.
BIS (Uluslararası Ödemeler Bankası) verilerine göre günlük işlem hacmi 5,4
trilyon dolardan 5,1 trilyon dolara düştü. Bu düşüşün büyük çoğunluğu spot
işlemlerde. Buna karşılık türev ürünlerde, özellikle döviz swaplarında artış
devam ediyor. Yani fon yöneticileri nakit işlemlerden, riski az, sigortalı
işlemlere yöneliyorlar.
Dolayısıyla döviz bir yandan azalırken, doğal olarak,
öte yandan pahalılaşıyor.
Dünyada eğilim bu yönde iken,
içeride büyümesi negatife dönmüş, işsizliğin ve enflasyonun arttığı bir
ekonomik ortamda yaşıyoruz. Dahası terör, Suriye, Irak sorunlarının etkilerinin
derinleştiği jeopolitik bir yapı var. Anlayacağınız
döviz fonlarını idare edenler için ekonomik ve jeopolitik riskler büyüyor.
Bunlara bir de başkanlık referandumu,
yani politik riskler ekleniyor.
Kısacası, dışarıda döviz arzı
aşağı içeride riskler yukarı yönlü.
Bu şartlarda borçlanmak,
öncesine oranla daha pahalı olacak. Bunun
ilk işaretlerini kamu iç borçlanmasında görmeye başladık. Faizler yüzde 11’lere
dayandı. Bu arada en büyük dış borçlu olan finans sektörünün uluslararası
kredi derecelendirme notu düşüşe geçti. Dolayısıyla onlar da yeni dış borç
alırken daha çok faiz ödüyorlar.
Son söz: Geleceği düşün yoksa pişman olursun. (Konfiçyus)
Alınan borçları betona gömdükki,nasıl yeniden yatırıma yönlendirelim?Geçti gitti!
YanıtlaSilEfendim bu 200 milyar dolarlık meblağın içinde ,teminat mektubu türünden gayri nakdi unsurlarda varmıdır,cehaletimi bağışlayın.
YanıtlaSilHAYIR YOK.
Sil