Harcanabilir gelir bir milli
muhasebe kavramıdır. Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’ya çeşitli eklemeler, çıkarmalar
yapılarak elde edilir. Amaç ekonomide tüketim ve tasarruf miktarlarını
bulmaktır desek yanlış olmaz.
Ben harcanabilir gelir tanımına,
son dönemdeki gelişmeleri açıklayabilmek için, birkaç ekleme yapacağım. Bilinen
tanımı biraz değiştirip hanelerin borçlanmasını, borç geri ödemelerini ve
devlete ödenmeleri gereken yükümlülükleri de ekleyeceğim. Amacım yaşadığımız büyüyememe sorununa özel tüketim harcamaları
açısından bakmak.
Anlatımı basitleştirmek
için önce formülü yazayım.
Kişisel Harcanabilir Gelir =
[ Ücret/maaş + (Kar+Faiz+Kira+Arazi gelirleri) + Devletten
alınan sosyal transferler + Aileden sağlanan düzenli yardımlar + Ödenmeyen (
Vergiler + Sosyal güvenlik primleri + Cezalar) + Alınan borçlar] –
[ Ödenen( Vergiler + Sosyal güvenlik primleri + Cezalar ) +
Borç geri ödemesi ]
Ekonomide tüketimin ve
tasarrufun artabilmesi gelirlerin giderlerden çok olmasına bağlı olduğunu
hepimiz kabul ediyoruz. Tüketim içeride üretilen mallarla yapılıyorsa, ekonomi
büyüyor demektir. Geliri çok olanın tasarruf yapması da beklenen bir rasyonel
davranıştır.
O halde formülün birinci kısmındaki gelirlerin durumu önemli.
İlk olarak ekonominin ne kadar
insana istihdam yarattığına bakmak lazım. Diğer bir deyimle ne kadar çok insan
ücret/maaş geliri elde edebiliyorsa ekonomide gelirler o kadar fazla olacaktır.
Ancak bu yeterli değil. Yanı sıra maaş/ücretlerin ne kadar yüksek olduğuna
da bakmak gerek. Eğer geniş kesimler iş bulabiliyor ama asgari ücretten
geçinmek durumunda kalıyorlarsa, tasarrufa hatta tüketime bile ayırabilecekleri
kaynak sınırlı kalacaktır.
Gelir deyince sadece maaş/ücret
akla gelmesin. Esnafın, tüccarın; kar,
faiz ve kira gibi gelirleri de dikkate alınmalı. Dahası birçok aile için
köydeki tarım arazilerinden gelen
gelirler de unutulmamalı.
Bunlara devletten alınan
emeklilik, yaşlılık, eğitim yardımı, tarımsal destekleme ödemesi, 65 yaş
aylığı, ücretsiz otobüs kartı gibi sosyal
yardımları da eklemek gerek.
Ben yukarıdakilere devlete
ödenmesi gerektiği halde ödenmeyen,
başta KDV olmak üzere vergi ve sosyal güvenlik primi ödemlerini de harcanabilir
gelir olarak tanımlıyorum. Yanı sıra tüm
ödenmeyen cezalar da aynı durumda. Çünkü artık ortalama her iki senede bir
çıkan af ve yeniden yapılandırma yasaları ile esnaf ve tüccar bu kaynakları
harcanabilir gelir olarak kabul ediyor. Böylelikle insanların harcamaları artıyor.
Ödenmeyen kamusal yükümlülükler, doğal olarak, bütçe dengelerini de alt üst
ediyor. Yapısal açıkları büyütüyor.
Gelelim özellikle on beş yıldan
buyana harcanabilir gelir olan son kaleme.
Bankalardan
ve diğer kaynaklardan alınan kredi ve diğer borçların tüketimin kaynağı
olduğunu tartışmaya gerek yok sanırım. Hatta büyük çoğunluk için bu kalem
azalan maaş/ücret ve diğer gelir kalemleri nedeniyle neredeyse en büyük harcama
kaynağı olmuş durumda. Bankalara borcu
olanların sayısı 25 milyonu geçti. Hane halkının, Haziran sonu itibariyle
tüketici ve kredi borçlarının toplamı 416 milyar liradan fazla.
Gelirlerin durumunu tam
anlayabilmek için formülün eksi (-) den sonraki bölümüne de bakmak gerek.
Orada ilk kalemde ödenen vergi, sosyal güvenlik primi ve
cezalarda sorun yok. Yukarıda da değindiğim gibi doğru dürüst, düzenli
ödeyen çok az.
Ancak borç geri ödemeleri sorun olmaya başladığını biliyoruz. Milyonlarca
kredi müşterisinin kredi kartı ve tüketici kredisi borçlarını ödemekte
zorlandıkları malum.
Bankalara borcu olan insanların 3 milyon
kadarı haciz ve icra takibiyle uğraşıyor. Nedeni basit. Gelir artmıyor,
ihtiyaçlar azalmıyor, enflasyon istenen hızda düşmüyor ama borçlar büyüyor.
İnsanlar borç geri ödemekte zorlanıyorlar.
Bu sarmaldan çıkış için yeni bir büyüme ve paylaşım modeli
bulunamazsa, bir süre sonra sosyal dengelerin etkilenme hızını artacağını
göreceğiz. Bu amaçla bir şeyler
yapılacaksa ilk adım maliye politikasından, özellikle vergi tarafından gelmeli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder