Hazine 2017 yılı borçlanma
(finansman) programını açıkladı. Geçmiş yıllardan gelen eğilim devam ediyor.
Birkaç rakam vereyim. Bu yıl
borç stokunu 30 milyar lira civarında büyütecek olan Hazine gelecek yıl 37
milyar lira kadar yeni borç alacak. Yani toplam borç stoku bu tutarlarda
artacak. Kur ve faiz tahminleri tutarsa, Hazine’nin toplam borç stoku (borcun
anapara toplamı) 750 milyar lira civarında olacak.
Devletin, 2017 yılında,
içeriden dövizle borçlanmayacağını anlıyoruz. Yanı sıra Hazine, Merkez
Bankasında güçlü rezerv biriktirmeye ve piyasadan gelecek beklenmedik dalgaları
göğüslemeyi amaçlıyor.
Dış borçlanma için konulan 6,7
milyar dolarlık hedef, yurt dışında şartlar ne olursa olsun ulaşılması kolay
bir hedef. FED faiz artırsa bile bu
miktarın 6 milyar dolarlık kısmını oluşturan tahvil borçlanmasını gerçekleştirmek
zor olmayacaktır.
Zor olmamasının en baştaki
nedeni devletin gelecek yıl yapacağı dış borç geri ödemeleri. Hazine
Müsteşarlığı’nın en son yayınladığı verilere göre, kamu 2017 yılının Ocak-Temmuz ayları arasında, 15,5 milyar dolar dış
borç geri ödemesi yapacak. Bu tutarın; 11,3
milyar doları Hazine’ye; 3,6 milyar doları kamu bankalarına, kalanı
KİT’lere ve yerel yönetimlere ait. (Toplama Temmuz – Aralık arası yapılacak
ödemelerin dâhil olmadığını dikkatinize sunarım).
Özetlemek gerekirse, şartlar çok değişmedikçe kamunun iç ve dış
borçlanmasında önemli bir sorun çıkmayacağını söyleyebiliriz.
Bununla beraber, sadece sizlerin
ve ilgililerin geleceği. düşünmesine yardımcı olmak amacıyla bir soru sorayım: Bu kadar yeni borç alınmasa, onun yerine
vergi toplansa daha iyi olmaz mı?
Bildiğiniz gibi, borçlanma
gereği gelirlerin harcamalara yetmemesinden kaynaklanıyor. Devlet, siyasi bir
tercih olarak, ayağını yorganına göre uzatmıyor. Gelirinden daha fazla harcama
yapıyor. Burada durup düşünelim. Örneğin
indirim, istisna ve muafiyet uygulayarak alınmayan vergilerin(2017 yılı için 102
milyar lira olarak tahmin ediliyor) bir kısmı alınsa. Ya da devlet toplayabileceği
vergileri zamanında toplasa (Eylül 2016 sonu itibariyle toplanamayan KDV 42
milyar lira). Veya gelir ve servetten daha fazla vergi alsa ve böylelikle gelirler
harcamalara denk gelse, bütçe açık vermese nasıl olur?
Borcun neme nem bir şey
olduğunu anlatmama gerek yok sanırım. Hazine
sadece geliri yetmediği için değil, borç geri ödemeleri çoğalınca da, eski
borcu ödemek için yeni borç almak durumunda kalabiliyor.
Yanlış anlaşılmasın. Yukarıda
söylediklerim sadece Türkiye’ye özgün bir durum değil.
Borçlanmanın son dönemdeki gelişiminde
1970’li yıllar dönüm noktası sayılır. O yıllara kadar, piyasalardan alınan
borçların toplamı bu kadar yüksek değildi. Anglosakson piyasalarda denetim ve
gözetim kurallarının gevşetilmesinin ardından 80’lerde, devletlerin de dış borçlanmasını
piyasadan yapmaları teşvik edildi. 90’lara gelince büyük merkez bankaları
faizleri düşürmeye, ekonominin finansallaşmasının artmasına yardımcı oldular.
Borçluluk toplumun her kesimine yayıldı. 2000’lere gelindiğinde dünyada, sadece
devletler ve şirketler değil hane halklarının da borçluluğu aldı başını gitti. Sonunda bu
günlere geldik.
Kamu açısından bakınca, bunlar hep “vergi alma borç al”
yaklaşımının öne çıkmasının sonucudur.
Siyasetçiler bu yaklaşımı çok benimsediler. Kayıt dışılıkla mücadeleyi
istemeyen, nereden buldun yasasını desteklemeyen her partiden karar alıcılar,
aynı direnci borç alınmasına karşı göstermediler. Hatta içeride yeteri kadar
tasarrufu olmayan ülkeler dışarıdan tasarruf ithal ederek borçlanmalarını
sürdürdüler. Dışa bağımlılıklarını artırdılar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder