İçte ve dışta piyasalar yine
karışık. Dışarıda yıllardır yaşanan piyasa dalgalanmaları, dev bankaların yaşadığı
olumsuzluk haberleri ve diğer gelişmeler bir türlü durulmuyor.
Başlığı gören bazı okurlarım
haklı olarak “Bunların bir de gölgesi mi varmış?” diye soracaktır. En genel tanımıyla, klasik mevduat/kredi
işi yapan çok şubeli bankalar dışında kalan tüm finansal kuruluşlara “gölge
banka” deniyor. 2009 Küresel Krizinin nedeni olan bu yapılara böyle bir
isim konulmasının ana nedeni, bunların düzenleme ve denetleme işlemlerinin
klasik bankalardan farklı olması. Sıkı bir takip ve denetim sisteminin
olmaması.
En bilinen gölge bankacılık kuruluşları; hedge fonlar,
yatırım bankaları, mutual fonlar. Genel olarak mevduat toplamıyorlar. Kaynaklarının
büyük çoğunluğunu devlet/şirket tahvil ve türev piyasalarında
değerlendiriyorlar. Bankalara kredi dağıtabilecekleri yeni fonlar/kaynaklar yaratıyorlar.
Yaptıkları işlemlerin büyüklüğü
hakkında bir fikir vermesi için dünya türev piyasalarının işlem hacminin, geçen
yılın Haziran sonu itibariyle, 493
trilyon dolar olduğunu hatırlatayım. Bunun 384 trilyon dolarlık bölümü faiz,
70 trilyon dolarlık bölümü döviz, kalan bölümü de hisse senedi kontratı.
(Türevler çift taraflı işlem olduğundan, taşıdıkları tahmini bilanço riskleri
toplamı 15 trilyon dolar kadar).
Kontrat işlemlerinin çok büyük bölümü Dolar, Euro, Pound ve
Japon yeni ile yapılmış. İşte bu nedenle FED, AMB, BoE ve BoJ parasal
genişlemede sınır tanımıyor, politika faizlerini yerlerde süründürüyorlar.
“Zurnanın zırt dediği yer” tam da burası.
Büyük merkez bankaları bol
para, düşük faiz politikalarıyla aslında, dolaylı olarak, bu piyasalardaki batış
risklerini fonluyorlar. Şöyle ki; trilyonlarca dolarlık faiz kontratlarının
büyük çoğunluğu, sabit/değişken faiz swapları. Bilindiği gibi, yatırımcılar faizler
düşerken sabit faizli enstrümanları, yükselirken değişkenleri tercih ediyorlar.
Ellerindeki kamu ve şirket tahvillerini, faizlerdeki duruma göre, ötekiyle
değiştiriyorlar.
FED faiz yükselteceğim deyince ortalığın karışmasının nedeni bu. Bunun için Wall Street’ten, The City-Londra’dan ve Frankfurt’tan
sesler yükselmeye başlıyor. Defalarca “Biraz gaza basmam, faizi yükseltmem
gerek” demesine rağmen, sesler yükselince, Bayan Yellen’da hemen ayağını frene
götürüyor. Faiz artırımını öteliyor.
Gölge bankacılık, bir anlamda, para politikasının geleneksel
görevini yapmasına engel oluyor.
Konu artık üst düzeyde
tartışmaya açıldı. Son Küresel Finansal
İstikrar Raporu’nun bir bölümünü bu konuya ayıran IMF, teknik uyarılar yapmaya
çabalıyor. Bir yandan dört büyük merkez bankasına, “Aman ha hızlı faiz
yükseltmeyin, finansal piyasalar olumsuz etkilenir” demeye getirirken, diğer
yandan para politikasının işlevsizleştiğinden, görevlerini yapamadığından dert
yanıyor.
Ancak ne yazık ki sorun öyle
sıradan önlemlerle çözülebilecek gibi değil.1990 sonrası yıllarda, üretim ve sanayi yerine geçen, böylelikle
kapitalist sistemin ana direği haline gelen finansal sistemden bahsediyoruz.
Çarpık yapılaşan dünya, özellikle Anglo-Sakson, finansal sisteminin radikal
değişikliklere ihtiyacı var.
Ama bu çok maliyetli bir iş.
Örneğin gölge bankacılığı yeniden düzenlemenin, kurallar getirmek genellikle,
ek sermaye gerektiriyor. Hali hazırda
sermaye yeterliliği sıkıntısı olan dünya finansal sektörünün ek kaynak
yaratması oldukça zor. O zaman iş devlet hazinelerine kalacak. Oysa onların
borçları da almış başını gitmiş durumda.
Sistemin böyle gitmesi de, orta
vadede mümkün değil. Gölge bankacılık riskleri artarken, bireysel emeklilik fonlarının,
sigorta şirketlerinin dengeleri gittikçe daha sıkıntılı hale geliyor. Tasarruflar
hızlı bir erozyona uğruyor. Ekonominin dengeleri bozuluyor.
Anlayacağınız oldukça ilginç günler
yaşıyoruz. İzlemeye devam edin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder