Şirket dış borçları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Şirket dış borçları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Eylül 2019

Ekonomi küçülürken borçlar büyümüş


Milli gelir verileri yayımlanınca Türkiye’nin borçlarını bir araya getiren veri setimi güncelledim.

Tablolar yeteri kadar açık ama kısaca özetleyeyim.

Son yazacağımı baştan yazayım. Türkiye 2011 yılında gördüğü rekor büyüme oranından sonra potansiyel büyüme oranının (%5 olarak kabul ediliyor) altında, yüzde 3 civarında büyüyor. Hatta son dokuz ayında küçülüyor. Uzmanların çoğunluğu bu yılın Haziran-Eylül dönemi için sıfır büyüme oranı bekliyorlar. Böyle olursa bir yıldır küçülen ekonomide yaşıyor olacağız. Buna karşılık borçlar azalmıyor.

2 Temmuz 2019

Özel sektör dış borç öderken kamu yeni borç alıyor

Bir ülke için en sıkıntılı ekonomi-politik başlığının dış borçlar olduğu konusunda herkes hemfikirdir sanırım. Türkiye’nin son 150 yıllık tarihi dış borçlardan alınacak derslerle doludur. Tarih kitapları, Duyunu Umumiye ’den, Lozan’dan, döviz krizlerinden, OECD ve IMF ile yapılan anlaşmalara geniş yer veriyorlar. 
Ancak nedense bu konular sadece okunuyor, ezberleniyor. Ama gerçek anlamda ders alınıyor mu emin değilim. 
Değilim çünkü dersler alınsaydı dış borçlara biraz gem vurulur, büyüme hızı kesilirdi. Oysa yayınlanan son veriler tam tersini gösteriyor. 

2 Haziran 2019

Ekonomi küçülürken Hazine ve reel sektörün borçları hızla artıyor

Milli gelir, yılın ilk çeyreğinde yüzde 2,6 küçüldü. Geçen yılın son üç ayında da daraldığını hatırlarsak durumu daha iyi kavrayabiliriz. 
Görüne o ki, ilk çeyrekte kamunun harcamaları bu kadar yüksek olmasaydı, bunca borçlanmasaydı, daralma daha büyük olacaktı. 
Öte yandan sanayi, hizmetler ve inşaat sektörlerindeki küçülme dikkat çekiyor. Ama bana göre en önemli gelişme, özel sektör yatırımlarında birkaç çeyrektir süregelen azalma. Bu ekonominin yakın geleceği ve işsizlik açısından üzerinde düşünülmesi gereken bir gelişme. 
Gençler iş bekliyor.İşsizlikten ortalık yanıyor.
Milli gelir böylesine küçülürken, Türkiye’nin borçlarındaki üç aylık gelişime göz atalım. 
Önce bir açıklama yapmam lazım. KİT’lerin iç ve dış borçları ile belediyelerin banka kredilerine ait 2019 verileri henüz yayımlanmadı. Bu bağlamda tablolardaki rakamlar birer muhafazakâr tahmin. Diğer veriler Hazine, BDDK ve TCMB’nin yayınladığı güncel değerler.
Artık verilere bakabiliriz.

5 Nisan 2019

Özel sektörün dış borçlarını kim, nasıl ödeyecek?


Türkiye’nin dış borç stoku, 2018 yılı sonunda 445 milyar dolara inmiş. Verilere nominal büyüklük olarak bakınca sevinilecek bir gelişme.

Ancak, milli gelire oran olarak hesapladığımız reel borç yüküne bakınca iş değişiyor. Daha önce belirttiğim gibi, 1989 yılından bu yana en yüksek düzeye ulaşmış. Rekor kırılmış. Aşağıdaki grafikten de görüldüğü üzere, 2001 krizinde %56,5 olan dış borç/GSYH oranı, geçen yılsonunda %56,7 olmuş.



Dış borçların 298,4 milyar doları (% 67’si) özel sektöre ait. Oysa önceki kriz yıllarından önce, 1993 yılında özel sektörün dış borç stokundaki payı sadece %33, 2000 yılanda ise %46 imiş.

14 Mart 2019

Türkiye’nin reel borç yükü sabit kaldı


Bloğumun yakında takipçileri aşağıdaki tablolara aşinadırlar.

Veriler, 2002 yılından bu yana Hazine’nin, KİT’lerin, reel sektörün iç ve dış borçlarını; belediyelerin sadece bankalara olan borçlarını, bankaların dış borçlarını ve hanehalkının banklara olan borçlarını içeriyor.

Böylelikle, yaklaşık olarak, ülkenin toplam borç yüküne ulaşılmış oluyor.

Sözü uzatmadan tabloları özetleyeyim.

Tablo 1’de iç ve dış borç ayırımı yer alıyor. Geçen yılın sonunda toplam borç yükü 5,1 trilyon liranın üstüne çıkmış. İç borçların toplamı 3 trilyon lirayı geçmiş. Görüldüğü gibi en çok iç borcu olan kesim, reel sektör. Toplam iç borçların üçte ikisi şirketlere ait.

Dış borçların toplamı da 2 trilyon lirayı geçmiş. Bu alanda bankalar ve şirketlerin borçları bir birine yakın. Dış borçların yaklaşık yüzde 80’i özel sektöre ait.

Tablo 1: Toplam borç yükü

4 Ocak 2019

Dış borç stoku 30 yıllık rekora doğru gidiyor

Türkiye’nin dış borç stoku, geçen eylülde 448,5 milyar dolar olmuş.
Haziran ayına göre yaklaşık 6,6 milyar dolar azalmış. Stokun nominal büyüklük olarak düşmesi sevindirici. Bu temmuz sonrası yaşanan ekonomik gelişmelerin sonucu.  
Ancakbir borç stokunun en sağlıklı ölçüsü, onun gelire oranıdır. Yani reel borçtur. 
Bu ne demek?
Eğer borç, toplam gelirin küçük bir parçası kadar ise, geri ödenmesinde sorun olmaz. Örneğin 1.200 liralık borç, bir asgari ücretlinin gelirinin yüzde 60’ına karşılık gelirken, 5,000 lira geliri olanın bir memurun sadece yüzde 25’idir. Asgari ücretlinin bu borcu ödemesi neredeyse mümkün değilken, borçlu memur bazı fedakârlıklarla ay sonunu getirebilir.
Aynı şey ülkeler için de geçerlidir.
Ülkenin reel dış borç stokunu değerlendirilirken, stok dolar olarak hesap edildiği için, milli gelirin de dolar karşılığıdikkate alınır. Stokunu GSYH’ya oranı hesaplanır.

14 Aralık 2018

Önce sorunun tanımında anlaşalım

Yaşlı lordun genç karısının, lordun yeğeniyle ilişkisi varmış. Her fırsatta beraber olmaya çalışıyorlarmış. Bir gün şatonun bahçesinde beş çaylarını yudumladıkları sırada, genç adam masanın yakınındaki ağaca çıkmış. Bağırmaya başlamış, “Hey ayıp oluyor benim yanımda öpüşmeyin”. Yaşlı Lord şaşırmış, “Yok öyle bir şey saçmalama” demiş. Bunun üzerine genç çapkın “Ama buradan öyle gözükmüyor. Gel istersen bak” diye cevap vermiş. Kızgın Lord zorlanarak çıkmış ağaca. Aşağıya inen genç hemen sevgilisine sarılmış. Yukarıdaki yaşlı Lord “Doğru buradan bakınca insanlar öpüşüyormuş gibi görünüyor” demiş.
Kıssadan hisse: Olaya nereden ve ne niyetle baktığınız önemli. 
Ekonomide yaşananlar hakkında yapılan yorumlar ve alınan önlemler bu fıkrayı hatırlattı.
Uzatmayayım. Sorun 2001 Krizinde olduğu gibi finansal değil. Yani kurla, faizle kesin çözüm bulunamaz. Sadece ekonomik ortam biraz rahatlar, kalıcı tedavi için zaman kazanmış olunur.
Bugüne kadar çoğunlukla döviz borçlanarak ithal eden, inşaata yatırım yapan, tüketen ekonomi artık borç ödeme dönemine girdi. Yani el atıyla çalım satamayacağız.El oğlu atını geri istiyor.
İstiyor, çünkü bol döviz dönemi sona erdi.ABD Merkez Bankası FED’den sonra, Avrupa Merkez Bankası ECB de 2019 yılında parasal genişlemeye son vereceğini açıkladı. 

19 Ekim 2018

Türkiye’ye sıcak para girişleri azalacakmış

Önce Amerikalı Papaz serbest bırakıldı. Ardından Hazine aylar sonra tahvil piyasalarından borçlanabildi. Yılbaşında 10 yıl vadeli tahvil için yatırımcıya % 5,2 getiri öderken, şimdi 5 yıllık tahvile %7,5 getiri ödemek zorunda kaldı.
Arada geçen sürede, diğer gelişmelerin yanı sıra ülke kredi notunun düşmesi de tahvil maliyetinin artışında önemli bir etken oldu.
Ardından döviz kurları aşağıya gelince, etrafta bir rahatlama havası göze çarpıyor.
Bu durum ne kadar sürekli olur anlamaya çalışalım.
Önce döviz talebitarafına bakalım.
TCMB verilerine göre, Ağustos 2018 – Ağustos 2019 arasındaki dönemde, Türkiye’nin vadesi bir yıldan az olan dış borç stokunun toplamı 175,2 milyar dolar.Bu toplamın 98,4 milyar doları bankacılık sektörünün, 70,6 milyar doları reel sektörün, kalanı kamunun borcu.
Yeni Ekonomik Programa göre, ekonomi 2019 yılında 26 milyar dolar cari açıkverecek. 
Rakamlar değişmez, varsayımlar tutarsa, Türkiye’nin toplam döviz ihtiyacı, yaklaşık 200 milyar doların üstünde olacak.
Öncelikle belirteyim. Bu benim önceki tahminlerimden 30 milyar dolar kadar aşağıda bir rakam. Sadece dış finansman açısından bakınca sevindirici. Ama büyüme açısından zor bir durum. Büyümek için dış finansmana, sıcak paraya bağımlı ekonomi küçülecek. İşsizlik artacak.
Şimdi gelelim döviz arzıtarafına.

28 Eylül 2018

Dış borç stokunun mesajları

Hazine, Haziran 2018 sonu itibariyle Türkiye’nin dış borç stokunu yayınladı.
Stokun verdiği mesajları kısaca yorumlamaya çalışayım.
Nominal rakamlara göre stok önceki çeyreğe göre azalmış, 457 milyar dolara düşmüş.Ancak 2017 yılsonuna göre 2 milyar dolar kadar bir artış var. Artışı 2016 yılındaki 45,6 milyar dolarlık artışla karşılaştırınca çok cüzi kaldığı ortada.
Her zaman yazdığım gibi borçların nominal büyüklükleri kadar milli gelire oranı (reel borç) da önemli bir gösterge. Yıllar itibariyle bu oranları gösteren Grafik 1bize önemli bilgiler veriyor.
İlk olarak reel borç oranının yönünü aşağıya çevirdiğine dikkatinizi çekmek isterim. Aralık 2017’de yüzde 53,4 olan reel borç oranı, Haziran 2018’de %52’ye yaklaşmış
Oranda bir düşüş başlamış gibi. Bu gelişme bir yerde sevindirici; dışarıya borcumuz azalıyor. 

14 Eylül 2018

Sorunu Merkez Bankası yaratmadı çözecek olan da o değil


T.C. Merkez Bankası son yılların en büyük faiz artırımını yaparak hepimizi şaşırttı. Para piyasaları, kararı büyük bir coşkuyla karşıladı. Bazıları öyle ileri gitti ki, artık sorun kalmadı demeye başladılar.

Oysa ekonomide yaşanan bir kur krizi değil. Yani sorun Merkez Bankasının çözebileceği bir dert değil. Sorun yüksek dış borç ve ekonominin aşırı dolarize olması. Dış borcun büyüğü de özel sektöre ait. Mart 2018 verilerine göre 467 milyar dolarlık dış borç stokunun yüzde 70’i (325 milyar doları) özel sektörün ödemesi gereken miktar.

Dünyada döviz bolken alınmasına izin verilen borçların geri ödenme zamanı geldi. Borç verenler, reel sektör şirketlerinin nereden döviz bulunacağını ve borçlarını nasıl ödeyeceklerini merak ediyorlar. Yeteri kadar döviz rezervi var mı? Cari açık ne durumda? Ekonomi yeteri kadar büyümezse, şirketler nasıl satış yapıp borç ödeyecekler? Hadi TL buldular, dünyada döviz azalıyor, eskisi kadar kolay dolar, Euro bulabilecekler mi?

Kreditörler bu ve benzeri sorulara cevap ararlarken, jeopolitik riskler, iç politika yanlışları ve “yalama saçlı” Trump nedeniyle hızla yükselen döviz kurunun, döviz borçluları üzerinde yaratacağı tahribat nedeniyle paniklemeye başladılar. Yükselişi durdurması için TCMB’den medet umdular. Ama gerekli karar zamanında alınamadı. Ağustos başında 4,90 TL’lerde olan dolar kuru 7 TL’lere kadar çıktı. Karar sonrası 6,1 TL’ye yaklaştı. Karar geç alınınca, bunca faiz yükseltilmesine rağmen kur eski yerine dönmedi.

Dönmedi ama faizler yukarı çıkmış oldu.


31 Ağustos 2018

Yeni OVP nasıl olmalı?

Bilindiği gibi OVP’ın (Orta Vadeli Program) amacı; kamunun üç yıllık sürede izleyeceği makro politikaları açıklayarak, özel sektöre ışık tutmaktır. Makro büyüklükleri ve yatırım ortamının nasıl olacağını açıklayarak, girişimcilerin önlerini görmelerini ve istihdam üreten yatırımlara başlamasını amaçlar.
Hazırlıkları devam eden yeni OVP’nin bunların yanı sıra, önemli bir görevi daha var. Yaşanan kriz ortamında beklentileri pozitife çevirmek için önemli bir kamu politika belgesi.Önemli çünkü; siyasi otoritenin konuyu nasıl gördüğünü ve nasıl çözeceğini açıklayacak. Eğer onda da, günü kurtarmaya yönelik önlemlere değinip, kapsamlı bir yapısal değişim programı açıklanmazsa Türkiye’nin çok derin bir krize girmesi kaçınılmaz olabilir.
Diğer bir deyimle yeni OVP, eskiler gibi “çattı pattı kaç attı?” türü sadece ekonomideki bir takım makro büyüklüklerden ibaret kalırsa beklentileri karşılamaz. 
Şimdi ne demek istediğimi biraz açayım.

12 Haziran 2018

Tüket ithal et cari açık ver büyüme yüksek olsun

Bunca yıldır ekonomik verileri izlemek için uğraşırım. Bazen, öyle yorumlar yapılır ki, bilgimin yeterliliği konusunda şüpheye düşerim. Özellikle uzmanı olmadığım alanlardaki veriler beni çok yorar. (Yaşlanıyor muyum acaba?)
Dün açıklanan büyüme ve ödemeler dengesi verileri de bende aynı etkiyi yarattı. Konu hakkında yorum yapanların bazıları sadece büyüme oranını, %7,4’ü öne çıkarırken diğerleri cari açığa dikkat çekmeye çalışıyorlar.
Nasrettin Hoca’nın dediği gibi ikisi de haklı.
Bu yılın ilk çeyrek büyüme oranı potansiyelin üstündeBüyümeyi tetikleyen iç tüketim ile inşaat ve sanayi ağırlıklı yatırımlar.Özel tüketimin büyümeye katkısı %6,7, kamu tüketiminin ki ise %0,5. Özel ve kamu yatırımlarının birlikte katkısı ise 2,8. TÜİK ayırım vermiyor ama bütçe verileri kamu yatırımlarının çok olduğunu işaret ediyor.
Bu arada şu rakamı unutmayın: özel tüketimin yıllık değişimi %11, ama bunların içindeki dayanıksız malların tüketiminin yıllık değişimi %14,5. 
Ekonomi yeteri kadar üretmediği için tüketim ithalat baskısı yaratmış. Yılın ilk çeyreğinde ihracatı büyüme katkısı sadece %0,1olurken, ithalatın katkısı (daha doğrusu negatif etkisi) %3,7’e çıkmış.

8 Mayıs 2018

Bankaların sorunlu kredilerinde son durum


Türkiye’de genel bir borç sorunu olduğu seçimlerin ana gündemi olmaya başladı. Muhalefet, ilginç (!) borç çözüm önerileriyle seçmenin gönlüne girmeye çalışıyor. (Önerilerin bütçeye ek yük getirmeye yönelik olduğuna dikkatinizi çekip, değerlendirmeyi sonraya bırakacağım)

Uzun yılların birikimi olan borçluluğun talep yanında hanehalkı ve şirketler arz yanında bankalar var. Talep yanındaki sorunları ve rakamları daha önceki yazılarımda defalarca yazdım.

Bugün bankaların tahsil edemedikleri ve/veya tahsilinde sorun yaşadıkları kredilere ait verileri bilginize sunacağım. Yani arz yönündeki bazı bilgileri paylaşacağım. Bu amaçla, Türkiye Bankalar Birliği, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) rakamları ve benim hesaplarımı içeren aşağıdaki tabloyu hazırlandım.

23 Şubat 2018

Devlet özel sektörün dış borcuna kefil olur mu?

Son aylarda bana en çok sorulan soru; Hazine’nin (devletin) özel sektörün dış borcundan ne kadar sorumlu olduğu. Soranların büyük bölümü öğrencilerim.

Önce rakamları hatırlatayım, sonra konuyu açıklamaya çalışayım. Aşağıdaki grafikten de görüldüğü gibi, sermaye hareketlerinin (kambiyo rejiminin) serbestleştirildiği 1989 yılında reel sektörün dış borç stoku 2,7 milyar dolardı. Finansal sektörünki ise 4 milyar dolar kadardı. 2001 Kriz yılında reel sektörün dış borcu 30,3 milyar dolara, finansal sektörünki 12,8 milyar dolara çıkmıştı. 2017 yılı sonunda bu rakamlar sırasıyla 159 milyar dolar ve 179,3 milyar dolara ulaştı.

1989’de 6,7 milyar dolar özel sektör dış stoku, geçen yılın sonunda 338,2 milyar doları aştı. Buna karşılık kamunun dış borç stoku, 2017 yılsonu itibariyle, sadece 90 milyar dolar.

Şimdi gelelim girişteki sorunun cevabına.

9 Şubat 2018

Bankaların dış borcundaki hızlı artış

Son yılların en çok üzerinde durulan konularından birisi de dış borçlarda, özellikle özel sektörün dış borçlarında görülen hızlı artış. Tartışmalar ve yorumlar çoğunlukla reel sektörün dış borçlarındaki artışlar üzerinden yapılıyor. Ancak onlara borç veren bankaların aldıkları dış borçlar üzerinde pek durulmuyor.
Önemsenmemesinin nedeni, bankaların hem borç alırken hem de borç verirken risk almayı bilen uzmanlaşmış kurumlar olmalarıdır. Mikro açıdan bakılırsa buna itiraz edilemez. Bir banka ilke olarak, başkasının parasını yöneten kurumdur. İster mevduat olsun ister borç olsun, hissedarların parası olan özkaynaklar dışındaki para, başkasından borç alınan paradır. Kısacası bankalar başkasının parasını yöneterek para kazırlar. Onlara borç veren mudiler ve/veya diğer bankalar kime para verdiklerinin bilincindedirler. Çünkü bankalar özünde güven müessesidir.
Oysa konuya makro açıdan bakınca, kim alırsa alsın, dış borçları mikroskopa yerleştirip çok dikkatle incelemek gerekir.
Bir bankanın aldığı dış borcu geri ödememesi çok uç bir durumdur. Ama ekonominin geneline bakarak yapılacak bir değerlendirme bize bu kaynakların nerede ve ne amaçla kullanıldığını irdelemenin gerekli olduğuna götürür.
Şöyle ki, her ne nedenle olursa olsun dışardan dövizle alınan borcun bir şekilde döviz olarak geri ödenmesi gerekir. O zaman bankalar dövizle aldıkları borcu kredi olarak kime veriyorlar? Döviz geliri olan şirketlere veriyorlarsa sorun mikro düzeyde kalır.
Ancak dağıtılan krediler döviz geliri olmayan şirketlere, kamuya ve kişilere kredi olarak dağıtılıyorsa, aşırı kur değişiminden doğabilecek etkiler nedeniyle, krediyi zamanında tahsil edememe riski ortaya çıkabilir.
Bu bağlamda bankaların dış borç stokundaki gelişmelere kısaca bakamım.

8 Ekim 2017

205 milyar dolar nasıl bulunacak?

Dünyada döviz bolluğunun sona ermek üzere olduğu artık genel kabul görmüş bir görüş. Tek tartışma hangi hızla olacağı konusunda.
Uluslararası Finans Enstitüsü IFF, 2018 için bulunduğumuz bölgeye yönelik olarak yaptığı tahminlerde, doğrudan yabancı sermeye girişlerinin biraz artacağını belirtiyor. O da yeni yatırıma değil, hisse senedi olarak. Buna karşılık tahvil ve hisse senedi piyasalarına girişler ve banka kredileri 2017’ye göre azalacakmış.
Bu şartlarda Türkiye’nin döviz ihtiyacı ne olacak ona baksak iyi olacak.
T.C. Merkez Bankası’na göre, temmuz sonu itibariyle, kalan vadeye göre bir yıldan kısa vadeli dış borç stokunun toplamı 170,5 milyar dolar. Önümüzdeki bir yıllık sürede, kamu (TCMB dahil) 7 milyar $, bankalar 94,5 milyar $ (49 milyar $’ı kredi kalanı mevduat), reel sektör ise 69 milyar $ dış borç ödemek ve/veya yeni borç bulmak zorunda.
Bu tutara yaklaşık 35 milyar dolar kadar olacağı tahmin edilen cari açığı da ekleyin. Toplam döviz ihtiyacı, üç aşağı beş yukarı 205 milyar dolar eder.
Bu parayı kim getirecek?

22 Ağustos 2017

Yılın ilk yarısında toplam borçluluk tarihi rekor kırdı

Her geçen gün daha fazla finansallaşan dünyada, borçluluk hızla artıyor. “Finansal ağalar” sadece gelişmiş ekonomileri değil, gelişmekte olan ekonomileri de borca boğdular. Değişen tek şey, gelişmiş ekonomilerde borçlar kendi paralarıyla. Oysa gelişmekte olan ekonomilerde, ucuz kaynak bulduğunu düşünenler, dövizle, yabacı parayla borçlanıyorlar.
Türkiye’de de durum farklı değil. Borçlar aldı başını gidiyor.
Borçların, ülkenin ekonomik ve siyasi kaderine nasıl yön verdiğini deneyimlerle biliyorum. Bu bağlamda toplam borçluluk verilerini 2002 yılından bu yana daha düzenli izlerim.
Hazırladığım toplam borçluluk rakamlarını içeren tabloları aşağıda bilginize sunuyorum. Bu tablolarda bankaların dışarıdan ve diğer bankalardan aldıkları borçlar yer almıyor. Bankaların aldığı paralar kredi olarak şirketlere ve hanelere dağıtıldığı, bir bölümüyle de kamuya borç verildiği için finansal sektörü hesaba katmıyorum. (Böylesi bir hesaplamaya itirazı olanlar olabilir. Ama çifte sayımdan kaçınmak ve rakamları konsolide etmek çok zor olduğu için bu kolay yolu seçtim.)

4 Şubat 2017

Dolar kuru burada kalır mı?

Bu günlerde telefon edenler, hatırımı sormadan doların durumunu soruyorlar. Haklı olabilirler. Çünkü hızlı bir yükseliş sürecinden sonra dolar kalıcı bir düşüşe mi geçti merak ediyorlar.
Biliyorsunuz geçen yıl eylül ayında başlayan kurdaki yükseliş, başta dövizle borçlu olanlar olmak üzere çok geniş kesimleri vurdu. Borçlu şirketler kambiyo zararlarını bilançolarına nasıl yazacaklarını düşünüyorlar. Geçe yılın bilançolarını bağlamakla meşgul olan mali müşavirler ve patronlar zor seçenekler arasından en uygununu seçme savaşı veriyorlar. Bir yandan da gelecekteki borç taksitlerine hazırlık amacıyla döviz almaya çalışıyorlar. Döviz talepleri devam ediyor.
Öte yandan kurdaki geçişkenlik ve kış şartlarının etkisiyle enflasyon canavarı başını kaldırdı. Uzmanlar, geçen yılın düşük rakamları nedeniyle, şubat ayından sonra enflasyonda çift haneli rakamlara geri döneceğimizi söylüyorlar.
T.C. Merkez Bankası dövizdeki gidişi durdurmak için geleneksel olmayan bir yöntem uygulamaya başladı. Dövizin Türkiye’ye dönmesini ve/veya olanın çıkmamasını sağlamak için faizleri değişik bir yolla artırdı. Geç likidite penceresini devreye sokarak, uyguladığı faiz koridorunun üst seviyesinin de üstüne çıktı.

17 Kasım 2016

Merkez Bankası doları durdurabilir mi?

Dolar rekor üstüne rekor kırıyor. Ekonominin dengesi bozuldu. Herkes bu gidişe kimin engel olacağını merak ediyor.

Önce nedenlerine bakalım.

Dışarıda Trump’ın başkan seçilmesi, ABD’de hızlı faiz artışı, AB’de bankacılık sorunları vb. Bunların tetiklediği hareket, içerde yaşanan ekonomik ve politik gelişmelerden de etkilenerek sürüyor. 15 Temmuz Darbe Girişimi içerideki en büyük siyasi olay. Ordu, emniyet, yargı, eğitim başta olmak üzere kurumların hali, devletin son durumunu açıklamaya yeterli.

Ekonomik gelişmelerin başında büyümede görülen yavaşlama geliyor. İşsizlik yüzde 11’i geçti. Özellikle genç işsizliği korkunç boyutlarda.

Bunlar genel şartlar.

Ancak dolar kurunu yukarı çeken mikro etken, döviz arzı ile talebi arasındaki denge. Yani talep çok, arz az olunca dövizin fiyatı (kur) yukarı gidiyor.

Kısaca talebi yaratan etkenler şunlar.

15 Ekim 2016

Ağustos böceklerinin işi zorlaştı

Dolar TL karşısında yeni bir rekora imza attı.

Artışın nedenleri FED’in faiz artırmasından jeo-stratejik risklere kadar birçok nedene bağlanıyor. Hatta başkanlık rejimini getirecek anayasaya referandumun zamanlamasını da etken görenler var. Yani rekoru ekonomik nedenler kadar siyasi gelişmelere de dayandırıyorlar.

Bana göre yaşananlar bir sonuç aslında. Rekorun nedenlerini araştırmak daha doğru olur.

Türkiye’nin ekonomik tarihinde, kapitülasyonların kaldırılması ne kadar önemliyse, 1989 yılında kambiyo rejiminin (sermaye hareketlerinin) serbestleştirilmesi o kadar hayati öneme sahiptir. Daha önce oldukça katı kurallara tabi olan dövizli işlemler, gerekli makro ekonomik önlemler alınmadan serbest bırakıldı. 1994, 1998 ve 2001 Krizlerinin ana etkeni bu serbestleştirme politikasıdır.
Bugün gelinen aşamada yaşadıklarımızın önden gelen nedeni, 1989 liberalleşmesine, son küresel kriz sırasında, iki yeni serbestleştirmenin eklenmesidir.