işsizlik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
işsizlik etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Temmuz 2019

İnsanlar borçlanmasın da ne yapsın?

Esnafından iş insanına, öğrenicisinden bankacısına herkesin ağzında aynı sorular: “Ekonomi neden bu halde? Ne olacak bu memleketin hali?” sohbetlerinin zirve yaptığı günler yaşıyoruz. 
Arada sıra “Neden?” diye soranlar oluyor. Cevaplar hukukun üstünlüğünden, eğitim sitemine, oradan vergi, bütçe ve para politikaları gibi birçok konuya kadar uzanıyor.
Ben bugün biraz farklı bir konuyu ele alacağım. Ülkede çalışan, gelir elde edebilen nüfusa bakacağım.

16 Ekim 2017

Bütçede faiz harcamaları yatırımlardan fazla

2018 Bütçesi yarın TBMM’ye sunulacak. Detay bilgilere ulaşınca görüşlerimi sizlerle paylaşacağım. Bugün OVP ve Orta Vadeli Mali Plan’dan yola çıkarak, bana göre çok önemli bir konuda, faiz harcamaları hakkında yazmak istiyorum.

Bildiğiniz gibi, bütçedeki her vergi ve harcama kalemi bir politik tercihtir. Bu nedenle bütçeler hükümetlerin en önemli siyasi metinleridir.

Kimden vergi alınıyor? Eğer toplanan gelirlerin çoğunluğu KDV, ÖTV, MTV gibi dolaylı vergilerden oluşuyorsa dar ve sabit gelirli çoğunluktan gelir toplanıyor.
Ancak eğer bütçenin harcama kısmında giderlerin çoğu üretimi destekleyen yatırımlar ile sosyal transferlere yapılıyorsa o zaman bir dengeleme politikası izlendiği söylenebilir. Yani bir yandan vergi alırken diğer yandan alt gelir gruplarına sosyal transfer yapılarak yükler azaltılıyorsa doğru bir politika izleniyor denebilir.

Buna karşılık açık veriliyor ve borçlanma yapılıyorsa başka bir etkisi oluşuyor. Kamu borçlanmasının çeşitli ekonomik ve sosyal etkileri var. En önemlisi ekonomideki gelir dağılımını değiştirmesidir. Devlet gelir ve giderini denkleştirmediği için içeriden ve dışarıdan borç alıyor. Borcun karşılığı faiz ödüyor. Doğal olarak kimden borç alıyorsa ona faiz transferi yapıyor.

Bu bağlamda gelirler ile harcama kalemleri arasında çeşitli ilişkiler kurularak bütçenin yapısını tahlil etmek mümkün.

4 Mayıs 2017

Emekli maaşlarımız tehlikede mi?(!)


Durun hemen heyecanlanmayın.  Bildiğim, duyduğum her hangi bir şey yok. Bütçede bir sıkışıklık, yeni hazırlanan bir kanun tasarısı gibi bir gelişmede olmadı.

“O zaman bu başlık neyin nesi? derseniz haklısınız. İzninizle açayım.

Efendim, Mülkiye’de (AÜ SBF) Kamu Finansmanı Analizi adlı seçimlik bir ders veriyorum.  Derste kamunun neden ve nasıl borçlandığını, güncel örnekleriyle anlatmaya çalışıyorum. 2003 yılında emekli olana kadar Hazine’de edindiğim bilgi ve deneyimleri öğrencilerimle paylaşıyorum.

Dersin konularından birisi de sosyal güvenlik sisteminin bütçeye getirildiği yükler. Bunun yarattığı borçlanma baskısı vs. Bilindiği gibi, çağdaş sosyal güvenlik sistemlerinin olmazsa olmazlarından birisi devletin güvencesidir. Devlet sisteme sahip çıkmalı ve sorunlarının çözümüne yardımcı olmalıdır. Ancak, devletin sözünde durup, gerektiğinde bir ödeme yapabilmesi için, öncelikli olarak yeterli geliri olmalıdır. Yoksa, Türkiye örneğinde olduğu gibi, verdiği sözü yerine getirmek için borçlanmak zorunda kalacaktır.

Bu hafta derste bu konuyu tartışırken konu bütçeden sosyal güvenlik sistemine yapılan transferlere geldi.

15 Şubat 2017

Yabancıya ödenen faizle her yıl 3 tane Marmaray yapılırdı

Borçlanmanın doğal olduğu anlayışı her geçen gün yayılıyor. Yaygın anlayışa göre; tüketmek, ithal etmek, büyümek için dışarıdan borç almak gayet doğal. Çoğunlukla alınan borcun bir maliyeti olduğunu düşünülmüyor. Dahası gerek duyulmadığı için hesaplanmasına da gerek görülmüyor. Sanki elin adamı, biriktirdiği paraları, hilali ahmer hayrına bize veriyor.
Dışarıdan borç almanın iktisadi ve siyasi maliyetlerini uzun uzun anlatmama gerek yok. Tarih okuyanlar benden daha iyi biliyorlar.
Ancak asıl düşünülmesi gereken şey başka: Borçlanman gelecek nesillerin gelirlerine el koymaktır. Çocuklarımızın, torunlarımızın paralarını bugünden yemektir. Dolayısıyla konuya çok titiz yaklaşmazsak vicdani sorumluluğumuz daha da artar.
Buradan yola çıkarak ben de sizlere yardımcı olmak için, her yıl yabancılara ne kadar faiz ödediğimizi hesaplayama çalıştım. Aşağıdaki tabloyu hazırladım. Tablonun mantığı basit. İlk sırada yer alan veriler, dış borçlar için ödenen faizleri T.C. Merkez Bankası’nca her ay, ayrıntılı bir biçimde yayımlıyor. İç borçlanma senetleri (DİBS) için yabancıya ne kadar faiz ödendiğini kendim hesapladım. Hazine 2004 yılından buyana iç borçların alıcıya göre dağılımını yayımlıyor. Buradan yola çıkarak, yabancıların, satın aldıkları kâğıt oranında faiz geliri elde ettiklerini varsaydım.

11 Ocak 2017

Bizde dolar rekor tazelerken dünyanın hali

Son günlerdeki ekonomik gelişmeleri, bir grup yorumcu daha çok dışarıdan gelen ve siyasi yönü ağır basan içerikle açıklıyor. Diğerleri, siyasete pek bulaşmamaya çalışarak, daha çok iç ve dış ekonomik veriler üzerinden yorum yapmaya çalışıyor.
Kimin haklı olduğunu zaman gösterecek.

Ben sorunun sadece Türkiye’de olmadığına inananlardanım. Yani dünya çok karışık. Böylesine karışık bir ortamda, bir yandan yüksek dış finansman ihtiyacı diğer yanda yüksek işsizlik ve enflasyon yaşanırken kur ile faizin sabit kalması beklenemez. Diğer bir deyimle, dert bugüne mahsus değil, geçmişte yapılan hataların bedelini ödüyoruz. Ekonomi ithalatıyla, sıcak parasıyla dışa bağımlı hale getirilirken nedense hiç bugünlerin yaşanacağı düşünülmedi.

Ama konumuz içerisi değil, dünya.

Çok uzatmamak için yabancıların raporlarından alıntılar yaparak örnekler vereceğim.

En dikkat çeken değerlendirme İsviçre’nin dünya devlerinden Credit Suisse ait. Onlara göre, Donald Trump’ın seçimi, dünyada Berlin Duvarı’nın yıkılması, 11 Eylül olayı ve küresel finansal kriz benzeri etkiler yaratacak. Bu konuda haklı olabilirler. Çünkü Trump, seçim kampanyası sırasında, II. Dünya Savaşı sonrasında Yalta’da kurulan düzenin değişmesi gerektiği söylemiş. Anladığım kadarıyla; BM, IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası yapılanmaların geleceğini tartışmaya açacak.

19 Aralık 2016

Önlem alınmazsa borç sarmalına girebiliriz

Terör yüzünden canından olan gencecik insanların resimlerine bakmakta zorlandığınızda borç hakkında yazmak inanın çok zor. Hele bir de unutamadığınız 12 Eylül deneyiminiz varsa; provokatörlerin, ajitatörlerin ülkenin başına açtıkları belaları unutamıyorsanız, işiniz biraz daha güçleşiyor. Böylesi bir ortamda borç sorunuyla kim ilgilenir diye kendinize soruyorsunuz.

Ama klasik bir laftır; hayat devam ediyor. Ekonomi durmuyor.

Önümüzdeki dönem borçlular için zorlu geçecek.

Dünyada borç stoku çok yükseldi. IIF (Uluslararası Finans Enstitüsü) toplam borcun 216 trilyon dolar, IMF ise 153 trilyon dolar olduğunu yazıyor. Aradaki fark az değil. Bununla beraber yorumcuların büyük çoğunluğu IMF verilerine itibar ediyor.

Rakamın ne kadar olduğu bir yana herkesin üzerinde anlaştığı bir konu var. Ülkelerde borç/milli gelir oranları devamlı yükseliyor. Yani borçlar, milli gelirden daha hızlı büyüyor. Bu ne demek? Alınan borçlar üretime gitmiyor. Ya ithalat için ya da üretken olmayan harcamalarda kullanılıyor. Özetle milli gelir borçlar kadar artmıyor.

14 Aralık 2015

Gerçek yapısal reformlara sanayinin ithalata bağımlılığını azaltmakla başlamalıyız

Bugün yazıyı kolaya getirdim. Konu aslında bir doktora tezi. Ama uzatmamak için bol rakam kullanarak kısalttım. Aslında yazıya benim katkım da yok denecek kadar az. Türkiye’de sanayileşme deyince ilk akla gelenlerden iki değerli uzmanın, Dr. Serdar Şahinkaya ve Dr. Oktay Küçükkiremitçi’nin, TMMOB’un 2015 Sanayileşme Kongresi’nde yaptıkları sunumu özetlemeye çalıştım.

Anladığım kadarıyla sözün özü şu: ülkede sanayileşme bitmiş. Milli gelir içindeki payı, her geçen yıl daha da düşüyor. Daha önemlisi, olan sanayi de dışa, ithalata bağımlı.

Sektörler ve yıllar itibariyle dışa bağımlılık, aşağıdaki tablolarda harika özetleniyor.

18 Mayıs 2015

Yaklaşık bir milyon genç ne okulda ne de çalışıyor

Bu yazım kısa olacak.

Sizden ricam, BETAM Bahçeşehir Üniversitesi Toplumsal ve Ekonomik Araştırmalar Merkez’inin 15/182 sayılı raporunu dikkatle okuyunuz. [1]

Bazı dikkat çeken başlıkları özetleyeyim:

  • ·      15-19 yaş arasında 2,2 milyon genç okula devam etmiyor.
  • ·      Okula devam etmeyenlerin büyük çoğunluğu ilkokul mezunu.
  • ·      İşgücünde olmayan ve okula gitmeyen gençlerin toplamı 950 bini geçiyor.
  • ·      Eğitime devam edemeyen ve işgücüne dahil olmayanların iş aramama nedenlerinin başında; ev işleriyle meşgul olmaları veya ailedeki çocuklara/bakıma muhtaç yetişkinlere bakıyor olmaları. Yani büyük bölümü kadınlar.


Şimdi bu rakamları gördükten sonra, oturup; “Çatı pattı dolar kaç attı?”, “Faiz ne olur?”, “Borsa tavan yapar, getirisi tarihi zirveye çıkar” türünden yazı yazmanın bir alemi var mı?

Milyonlarca genç iş bulamayacak, evde oturup çocuk veya hasta bakacak, gelecek hayali kuramayacak... Ben de oturup dolar tahmini yapacağım. Grafikler çizeceğim, tablolar yapacağım. Belki bazıları okunmayacak, teknik bulunacak.

Siyasetçiler, meydanlarda her türlü lafazanlığı edecekler ama bu rakamlara yeterince değinmeyecekler.

Gençlere yeteri kadar iş, istihdam yaratamayan bir ekonomide borsa patlasa, kur zıplasa, faiz hoplasa ne olur? Kaç yazar?

Bilmiyorum.

Ama ben yazamıyorum.