IMF etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
IMF etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Eylül 2019

Yeni dünya dengelerini daha iyi anlayabilmek için

Başlık çok iddialı oldu sanki. Kısacık makalede bunca büyük konuya değinmek olanaksız. Sadece bir dizi rakam vereceğim.
Önce uzun Vietnam savaşı, ardından 1967-73 Arap-İsrail Savaşları dünya dengelerini değiştirdi. Savaş harcamalarının baskısıyla ve petrol fiyatlarının fırlamasıyla paranın altın standardı; bir Ons altın = 35 $ eşitliği bozuldu. Merkez Bankalarının para basması için konulan kurallar esnetildi. “Bas bas paraları Leylaya, bi daha mı gelcez dünyaya” devri başladı.
Ardından 1990’ların başında Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla, paranın sınır ötesi hareketleri hızlanmaya başladı. Bilgisayar ve internet teknolojisi de bu gelişmeye önemli katkılar sundu.
Günümüzde artık dünya mal ve hizmet değil, para ticaretinin egemen olduğu bir gezegen.
Konuyu BIS (Bank for International Settlements – Uluslararası Ödemeler Bankası) verileriyle açayım. Bu tür verileri toplayan tek uluslararası otorite olan BIS’in üç yılda bir merkez bankalarından elde ettiği rakamları aşağıdaki tabloda özetledim.

2 Temmuz 2019

Özel sektör dış borç öderken kamu yeni borç alıyor

Bir ülke için en sıkıntılı ekonomi-politik başlığının dış borçlar olduğu konusunda herkes hemfikirdir sanırım. Türkiye’nin son 150 yıllık tarihi dış borçlardan alınacak derslerle doludur. Tarih kitapları, Duyunu Umumiye ’den, Lozan’dan, döviz krizlerinden, OECD ve IMF ile yapılan anlaşmalara geniş yer veriyorlar. 
Ancak nedense bu konular sadece okunuyor, ezberleniyor. Ama gerçek anlamda ders alınıyor mu emin değilim. 
Değilim çünkü dersler alınsaydı dış borçlara biraz gem vurulur, büyüme hızı kesilirdi. Oysa yayınlanan son veriler tam tersini gösteriyor. 

27 Mayıs 2019

Bütçe dengesi bozuluyor

Ekonomide ne iyi gidiyor diye sorulduğunda çoğunluk, mali disiplinden, bütçe açığının sorun olmadığından bahsediyor. 
Hatta adının önünde akademik unvan taşıyan bazı muhteremler, yaşanan ekonomik sıkıntıların çözümü için, hiç sıkılmadan bütçeyi gösteriyorlar. Bunu önerirken, nedense (!), sadece bütçenin klasik açığına dikkat çekiyorlar. Yapısal sorularını gündeme getirmiyorlar.
Durum nedir, biraz yakından bakalım.
Bütçenin yapısal durumunun en iyi göstergesi faiz dışı dengedir (FDD).Bildiğiniz gibi FDD, gelirlerden, faiz hariç harcamaların düşülmesi ile bulunur. Eğer bütçe, o yıl ödenen faizler kadar faiz dışı fazla verebiliyorsa, açık vermez ve borçlanma gereği kalmaz.  
Dolayısıyla, FDD, Hazine’nin borçlanması açısından çok önemli bir göstergedir.

26 Aralık 2018

IMF Türkiye’de ekonomik politika belirsizliği endeksi yayınlamış

IMF aralık ayının başında bir çalışma  yayınladı. “Türkiye’de Ekonomik Politika Belirsizliği” başlığını taşıyan metin, özelikle istihdam yaratan sabit yatırım yapacaklar için önemli yorumlar içeriyor. 
IMF’ye göre ekonomi politikalarında yaşanan belirsizlikler, ekonomik kararların alınmasında kilit rol oynuyor. Artan belirsizlikler, mikro düzeyde, ekonomik ajanların tüketim ve yatırım kararlarını ertelemelerine yol açıyor. Bu tür bir gelişmenin sonucunda, talep azalıyor ve işsizlik artıyor.
Ekonomik belirsizlikler çeşitli yöntemlerle ölçülüyor. Geleneksel ölçümlerde; GSYH, enflasyon ve döviz kurları gibi makro değişkenlerde görülen sapmalara dayalı hesaplamalar yapılıyor. 
Bazı endeksler makro değişkenler yerine hisse senetlerinin getirisi ve satışlardaki büyüme gibi piyasa verilerine dayalı modellerkullanıyorlar. Veya CDS (kredi temerrüt takasları) ve diğer finansal risk enstrümanlarını ele alarak hesaplar yapıyorlar.

22 Ağustos 2018

Almanya finansal savaş ilan etti (mi?)

Haberi okuyunca heyecanlandım. Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas“Dünyada ABD’den bağımsız yeni bir ödeme sistemine ihtiyaç var” demiş. Bakanın bu çıkışı ABD’nin İran ambargosu politikasına bir tepki olarak gündeme gelmiş. Dahası, Almanlar IMF’ye alternatif olarak, Avrupa Para Fonu kurulmalı demişler. Anlayacağınız ABD’ye “yeni dünya kurallarını tek başına koyamazsın” demeye getiriyorlar. 
Önce kısa birkaç teknik bilgi vereyim. Dünyada tüm dolar ve Euro işlemlerinin kaydedildiği SWIFT, merkezi Belçika’da olan bir sistem. Asıl amacı tüm finansal işletmelere parasal işlemler hakkında bilgi sunmak. 
Kuruluş amaçlarına bakarsanız sanki siyasetten bağımsız bir özel işletme. Oysa durum buna pek uymuyor. Örneğin gazetelerde yer alan bir habere göre, yıllar önce Danimarkalı bir iş adamı, bir Alman bankasına, ABD’nin ambargo uyguladığı Küba’dan dolarla puro almak istediğinde, işlem Washington’dan bloke edilmiş.
Benzeri olayları bizler de Rıza Zarrafdavasından hatırlıyoruz. Halkbank davasının özünde, ambargoya rağmen İran’la dolarla işlem yapılması konusu var. ABD mahkemesi, Türkiye’de, İran’la dolarla ticaret yapılmasını, kendi kanunlarına aykırı bularak ceza verdi. Aynı argümanı, Fransız bankası BNP Paribas’ın Afrika’da yaptığı dolar işlemleri için, 9 milyar dolar kadar ceza keserken de kullandı.
Almanların bu çıkışı önemli. Çünkü son dönemde “dolar dışında bir parayla ticaret” tartışmaları var. Rusya, Çin, Brezilya, Hindistan ve hatta Türkiye bu yönde adımlar atmak için bir arayış içerisindeler.

3 Mayıs 2018

Derinleşen ekonomik sorunlara ekonomik mi yoksa siyasi çözüm mü bulunacak?

Olaylar çok hızlı gelişmeye başladı.
Önce IMF IV. Madde Konsültasyon Raporu yayınlandı. IMF heyeti Şubat 2018 tarihinde Türkiye’deydi. Erken seçim gündemde değildi. Raporda geçen yıl yaşanan yüksek büyümeye vurgu yapılırken, başta dış açık, yüksek enflasyon ve kredi genişlemesi olmak üzere birçok konuya dikkat çekiyor. Bunların arasında KÖİ projeleri için verilen garantiler de var.
Ardından Hükümet gündeme vergi aflarını ve emeklilere ikramiye gibi seçim vaatlerini gündeme getirdi. Bütçeye 30 milyar lira civarında bir ek yükün geleceği konuşuluyor. Buna karşılık yetkililer, imar ve vergi aflarından gelecek paranın bu açığı kapatacağını belirtiyorlar.
Sonrasında Standart & Poors, ülke kredi notunu düşürdü. Bakanlar bu kararı eleştirdi ve zamanlamasını manidar buldular. 
Bu bilgileri hatırladıktan sonra konuya gelelim.

15 Kasım 2017

Eski günler hayalimden gitmiyor

İnanın son günlerde ekonomide alınan kararları, özellikle kurdaki gelişmeleri anlamak için okumaktan, telefon etmekten helak oldum.

Yetersizliğimin bir nedeni konu uzmanlık alanım değil. Ben de işin uzmanı köşe yazarlarının makalelerini altını çizerek okuyarak anlamaya çaba gösteriyorum.

Dünya Gazetesi’nde Fatih Özatay hocanın yazısını okudum. Şu cümleler dikkatimi çekti: “Döviz kurunda bu nedenlerle son haftalarda artış oldu. Dahası, çoğu analistin işaret ettiği gibi döviz kurunun ileride yukarıya gitme ihtimali az değil. Bu ihtimal döviz borçlusu şirketler açısından önemli bir risk. MB’nin atmayı düşündüğü adım öncelikle bu riski azaltmayı hedefliyor. Dikkat: Şirketler yükümlülüklerini yerine getirmek için yine döviz bulmak zorundalar; bu nedenle ortaya çıkan döviz talebi azalmayacak.”

“Ne olacak o zaman?” derken, Hürriyet’ten Uğur Gürses’in yazısı konuya açıklık getirdi. Yazısını şöyle bitirmiş: “Son nokta şu; Merkez Bankası bu aracı kullanarak özel kesimin potansiyel kur zararını da üstüne almış olacak. Kar ettiğinde Hazine’ye transfer ederken, zarar ettiğinde bunu Hazine’den isteyecek mi? Hazine bunu ödemek için bütçeye ödenek koydurtacak mı?”

Bu cümle beni eskilere götürdü.

29 Temmuz 2017

Asya Krizinin 20. yılında ekonomide sıcak paracıların hakimiyeti

Klasik söylemdir; “yıllar ne çabuk geçiyor?” Aradan 20 yıl geçmiş. Tayland’da başlayan Kriz, G. Kore, Endonezya derken dünyayı etkilemişti.
Üzerinde çok bilimsel çalışma yapıldı. Nedenleri araştırıldı. Hatırlayın, adı geçen ülkelerde enflasyon düşüktü. Bütçe açığı yok denecek kadar azdı. Politik istikrar istemediğin kadardı. Diktatörlerin varlığı, “istikrara yaradığı için (?!)” görmemezlikten geliniyordu. Doğrudan yabancı sermaye, sanayiye olduğu kadar dış ticarete açık olmayan inşaat sektörüne de yatırım yapıyordu. Kısacası herkes halinden memnundu. Ortalık güllük gülistanlıktı.
Ancak bir sorun vardı: Dolara sabitlenmiş kur sistemi. Düşük uluslararası rezervlere rağmen ülke kurları dolara bağlanmıştı. Dışarıdan para geldiği sürece sorun olmadı.

20 Temmuz 2017

Bütçesini tutamayan devlet ve çişini tutamayan kişi!

Siyasetçiler ekonomik büyümenin seçmenin oy tercihlerinde önemli etken olduğuna inanırlar. Seçim zamanı gelince, yol şartları ne olursa olsun kamyonun gazına basarlar.

Son referandum ve erken seçim söylentileri, tekrar gaza basıldığını gösteriyor. Bu ortam, artan bütçe açığında, cari açıkta ve finansal sektörde (makro ihtiyari tedbirlerde) gevşeme işaretlerini çoğaltıyor.

Bu bağlamda, önce konut ve beyaz eşyada KDV ve ÖTV indirimleri geldi. Ardından istihdam teşvikleriyle vergi ve SGK ödemelerini kamu üstlendi. Kamuya elaman alımına hız verildi. Vergi ve SGK alacakları birkaç ay aradan sonra yeniden yapılandırıldı.

Yanı sıra büyümenin motoru olan borçlanmanın yavaşlamaması için Kredi Garanti Fonu’nun (KGF) kapsamı genişletildi. Sonrasında bankaların özkaynak hesaplama yöntemi değiştirildi, tahsili gecikmiş alacaklardan kalan gayrimenkullerin sermayeye eklenmesine izin verildi. Son olarak, birden fazla tüketici kredisi borcu olanların sorunlu kredileri için, bankaların ayırması gereken karşılıklarda yumuşamaya gidildi.
Finansal sektördeki gevşemeleri şimdilik bir kenara bırakalım.

Bütçenin ilk altı aylık performansına bakalım.

12 Temmuz 2017

Borsalar zirvedeyken kimler kazanıyor?

Dünyada sermaye piyasalarında, uzun zamandan bu yana, bir bayram havası esiyor. Borsalar zirveden zirveye koşuyor. Küçük yatırımcılar her zaman memnun olmasalar da kurumsal yatırımcıların yüzleri devamlı gülüyor.

Borsa tarihsel olarak Anglo-Sakson kuruluşudur. Kısa vadeli finansman açısından İngiltere ve Amerikan ekonomisine katkıları çoktur. Buna karşılık kıta Avrupa’sında ve Japonya’da sigorta şirketlerinin birikimlerine dayalı bankacılık öne çıkar. Dolayısıyla dünyadaki borsaların kuruluş ve gelişme hikâyelerinin arkasında genellikle İngilizce konuşanlar etken olmuştur diyebiliriz.

1990 sonrasında küreselleşme ve buna bağlı olarak finansallaşma, hızla yayılmaya başlayınca, doğru dürüst gelişmiş şirketleri olmayan ülkelere bile ilk önerilen finansal kurum borsa olmuştu. O yıllarda borsa, hisse senedi öyle moda haline geldi ki, Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, önce eski Sovyet ülkelinde sonra da Afrika dâhil az gelişmiş ekonomilerde papatyalar gibi çoğalmaya başladılar.

25 Şubat 2017

Mali disiplin ne alemde?





Faiz dışı denge (FDD) günlük ekonomi literatürüne 2001 Kriziyle girdi. IMF, hızla artan kamu borç stokunun aynı hızla düşürülmesi için bütçede faiz dışı fazla (FDF) verilmesini şart koştu.

Türkiye, büyük ekonomik ve siyasi bedeller ödeyerek yüksek FDF verdi. Yapısal reformlarla büyük bir mali uyum hayata geçirildi. O kriz sonrasında, ekonominin yüksek büyüme ivmesi yakalamasının arkasında bu başarı vardır.

Sonrasında ülkenin borç yapısı değişti. Borç yükü kamudan şirketlere ve hanehalkına kaydı. Böylelikle kamu borç stokunun milli gelire oranı kabul edilebilir seviyelere düştü. Ondan sonra da faiz dışı denge gündemden çıktı.

Oysa bütçedeki faiz harcamaları dışında kalan harcamalar ile toplam gelirler arasındaki farkı gösteren FDF, kamu borç stokunun durumu ve geleceği açısından önemli bir göstergedir. Ne kadar yüksek olursa, yıllık yeni borçlanma (borç stokunun artışı) o kadar az olur.

Türkiye’de iki tane faiz dışı denge tanımı kullanılıyor. Bir tanesi Maliye Bakanlığı’nın klasik tanımı: Bütçenin tüm gelirleri ile faiz için yapılanlar hariç, harcamalar arasındaki farkı gösteriyor. Tüm gelirler deyince vergi gelirleri, vergi dışı gelirler ve diğer bir defalık gelirlerin tümü hesaba katılıyor.

11 Ocak 2017

Bizde dolar rekor tazelerken dünyanın hali

Son günlerdeki ekonomik gelişmeleri, bir grup yorumcu daha çok dışarıdan gelen ve siyasi yönü ağır basan içerikle açıklıyor. Diğerleri, siyasete pek bulaşmamaya çalışarak, daha çok iç ve dış ekonomik veriler üzerinden yorum yapmaya çalışıyor.
Kimin haklı olduğunu zaman gösterecek.

Ben sorunun sadece Türkiye’de olmadığına inananlardanım. Yani dünya çok karışık. Böylesine karışık bir ortamda, bir yandan yüksek dış finansman ihtiyacı diğer yanda yüksek işsizlik ve enflasyon yaşanırken kur ile faizin sabit kalması beklenemez. Diğer bir deyimle, dert bugüne mahsus değil, geçmişte yapılan hataların bedelini ödüyoruz. Ekonomi ithalatıyla, sıcak parasıyla dışa bağımlı hale getirilirken nedense hiç bugünlerin yaşanacağı düşünülmedi.

Ama konumuz içerisi değil, dünya.

Çok uzatmamak için yabancıların raporlarından alıntılar yaparak örnekler vereceğim.

En dikkat çeken değerlendirme İsviçre’nin dünya devlerinden Credit Suisse ait. Onlara göre, Donald Trump’ın seçimi, dünyada Berlin Duvarı’nın yıkılması, 11 Eylül olayı ve küresel finansal kriz benzeri etkiler yaratacak. Bu konuda haklı olabilirler. Çünkü Trump, seçim kampanyası sırasında, II. Dünya Savaşı sonrasında Yalta’da kurulan düzenin değişmesi gerektiği söylemiş. Anladığım kadarıyla; BM, IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası yapılanmaların geleceğini tartışmaya açacak.

4 Ekim 2016

Gölge bankacılık krizin çözümüne gölge ediyor

İçte ve dışta piyasalar yine karışık. Dışarıda yıllardır yaşanan piyasa dalgalanmaları, dev bankaların yaşadığı olumsuzluk haberleri ve diğer gelişmeler bir türlü durulmuyor.

Başlığı gören bazı okurlarım haklı olarak “Bunların bir de gölgesi mi varmış?” diye soracaktır. En genel tanımıyla, klasik mevduat/kredi işi yapan çok şubeli bankalar dışında kalan tüm finansal kuruluşlara “gölge banka” deniyor. 2009 Küresel Krizinin nedeni olan bu yapılara böyle bir isim konulmasının ana nedeni, bunların düzenleme ve denetleme işlemlerinin klasik bankalardan farklı olması. Sıkı bir takip ve denetim sisteminin olmaması.  

En bilinen gölge bankacılık kuruluşları; hedge fonlar, yatırım bankaları, mutual fonlar. Genel olarak mevduat toplamıyorlar. Kaynaklarının büyük çoğunluğunu devlet/şirket tahvil ve türev piyasalarında değerlendiriyorlar. Bankalara kredi dağıtabilecekleri yeni fonlar/kaynaklar yaratıyorlar.  

6 Şubat 2016

Kapitalizmin büyük çıkmazı

Başlığa bakıp, teorisyenlerin asırlardır uğraştıkları sorunu çözdüğümü sanmayın. 2009 Küresel Krizinden sonra gelinen noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum.

Japon Merkez Bankası politika faizini eskiye indirdi. Yani bankalara “Paranızı bana getirirseniz sizden faiz alırım. Gidin şirketlere, hanehalkına kredi dağıtın, siz faiz alın. Onlar da harcama yapsınlar, talep artsın, ekonomi canlansın” dedi.

Birde, reel, enflasyondan arındırılmış faizi, negatif olan ekonomiler var. Amerika ve Avrupa başta olmak üzere büyük merkez bankaları ekonomiye can suyu vermek adına, reel faizi eksiye çektiler.

İş öyle bir yere geldi ki, bir araştırmaya göre bugün dünyada 5 trilyon dolarlık tahvilin getirisi negatif. Yatırımcılar zarar ediyor.

Yanı sıra, bol kepçe dağıtılan ucuz krediler, ekonomiler yeteri kadar büyüyemediği için, geri ödenemiyor. New York Times’a göre, Çin’de 6 trilyon dolar, Avrupa’da bir trilyon dolar tahsili gecikmiş alacak var. Çin 12 trilyon dolarlık bir ekonomi olduğuna göre, milli gelirin yarısı kadar bir batık kredi miktarından bahsediliyor. Rakam kesinse, batıkları temizlemenin imkanı yok.

Kısacası, sorunlu menkul kıymetler ve kredileri bir araya getirdiğinizde kimse finansal sektördeki gerçekleri görmek istemiyor. Bazı web siteleri, trilyonlarca dolarlık aktifleri yöneten finansal işletmelerin batık olduğunu iddia ediyor.

Buraya gelinmesinin nedeni ne?

5 Ekim 2015

Sözüm siyasetçilere “Bol kepçe harcama değil tasarruf zamanı”

Dünyada işler iyiye gitmiyor, tartışılıyor. Yükselen piyasa ekonomilerine akan ucuz paranın yakın gelecekte azalacağı laf olmaktan çıktı, uluslararası raporların konusu olmaya başladı. IMF bile korkularını raporlarına yansıtmış. Üç büyük merkez bankasına (FED, ECB, BoJ) “Aman para arzını azaltmayın, gelişme yolundaki ülkeler ve sizin ekonomileriniz zarar görürler” demeye getiriyor.

Peki, biz ne yapıyoruz?

Dışarıda olanlara gözlerimiz kapalı, kulaklarımız tıkalı.

Yılbaşından beri seçimlerle uğraşıyoruz. Bir genel seçim yaptık, sonuçlar beğenilmedi. Yenisine hazırlanıyoruz. Hükümet geçici, ama terör ateşi ülkeyi sarmak üzere. Her gün ölüm haberleri alıyoruz. Anlayacağınız, politik riskler öncekine göre daha fazla.

Üstelik sadece iç siyasi sorunlarla değil, bir de sınırlarımızın dışında Suriye’de neredeyse Ruslarla savaşır duruma geleceğiz. “Bu bizim sınırımız Rusların burada ne işi var?” da diyemiyoruz. Çünkü zamanında komşumuz olmayan Mısır konusunda çok ileri, geri konuştuk.

Dolar/döviz aldı başını gidiyor. Yetkililer sadece seyretmekle yetiniyor.

31 Temmuz 2014

Geliyor hazır mıyız?

Bayram bitti piyasaların rengi kırmızıya döndü. Dolar yukarı, borsa aşağı gidiyor. İsterim ki sadece birkaç günlük bir hareket olsun.
Ama pek öyle görünmüyor. Şimdi piyasa uzmanları gelmekte olanın bir düzeltme olup olmadığını tartışıyorlar. Eğer düzeltme ise, önce dövizin yukarı hareketi sonrasında da TCMB’nin faiz yükseltmesiyle bu salvoyu geçiştirebiliriz. Birileri biraz zarar yazar, olur biter. Çok can yanmaz.
Ama gelen, son IMF, OECD ve BIS raporlarının söylediği gibi, kısa dönemli faiz hareketiyle geçiştirilemeyecek kadar büyük bir dalga ise o zaman ne yapacağız? Gelin önce anlamaya çalışalım.
“Şu gelen atlı mıdır?”

11 Temmuz 2014

Seçim döneminde yapısal reform hazırlıkları

Son günlerde, Türkiye cumhurbaşkanlığı seçimleri ile meşgulken,   uluslararası kuruluşlardan yoğun yapısal reform duyumları gelmeye başladı.

Önce Dünya Bankası dokümanlarında bir eylem listesi olduğunu duyduk. Gelir vergisi reformundan, Ticaret Kanunundaki şeffaflık uygulamalarına kadar uzun bir liste var. Rekabeti arttırma, tüketiciyi koruma gibi önemli konular olduğu söyleniyor. Enerji sektöründe, özellikle doğal gaz dağıtımı alanında bazı yenilikler ve demiryollarında yeni yapılanmalar için hazırlıklar yapılıyormuş. Aslında yapılacaklar listesindekilerin büyük bir bölümünün yasal alt yapısı hazırmış. Sadece uygulaması hayata geçirilecek şeylermiş.