Bilindiği
gibi, bir ülkenin iç ve dış borcu arasında farklar vardır. İç borç, genellikle
yerel para ile alınan borçtur. Eğer ekonomi çok sıkışırsa, para basarak finanse
edilebilir, yüksek enflasyonla borç düşürülür ve devletin yükü azalır.
Buna
karşılık dış borç veya genel olarak dövizle alınan borç için aynı şey
yapılamaz. Borcu geri ödemek için mutlaka döviz bulmak gerekir. Diğer bir
deyimle, ülkenin ihracat ve turizm gibi döviz gelirler giderlerden çok olacak
ki borç geri ödeyebilmek için döviz bulanabilsin. Bu yetersiz olursa, borç
ödemek için tekrar dışarıdan dövizle borçlanmak zorunlu olur.
Bizim
gibi tasarrufları yetersiz olan ülkeler için dışarıdan alınan borçların daha
ucuz olduğuna kanmamak gerek. Eğer alınan borçlar üretim ve diğer gelir
getirici projelerin finansmanında kullanılmazsa, nereden bakarsanız bakın
maliyeti yüksek bir finansman.
Ama
biz kamu kesiminin dış borçları azalınca, ülkenin dövizle olan borçlarını
unuttuk.
Gelin
hatırlamaya çalışalım. Aşağıdaki tabloda 1989-2014 yılları arasındaki dış borç
stok rakamlarını bulacaksınız.
Stok
402 milyar doları geçmiş. Milli gelire
oran olarak bakarsanız 2001 Krizinden sonra ilk defa GSYH’nin yarısını geçmiş.
Bu artışa dikkat etmek gerek. Ülke riski değerlendirmelerinde önemli bir
göstergedir.
Dahası
kısa vadeli borcun toplam borç içindeki
oranı da tarihi zirvesini yapmış ve yüzde 33’ün üstüne çıkmış. Diğer bir
deyimle borç stokunun üç birini bir yıllık bir zaman dilimi içinde yenilemek
gerekiyor.
Yıllık
artış oranlarına lütfen biraz daha yıkından bakın. Sarıyla işaretli kriz yıllarında artış değil azalış var. Buna
karşılık krizlerden önceki yıllarda artış hızları normalden fazla. 2015 yılını
bir de böyle değerlendirin.
Diğer
önemli bir gösterge, borcun sahipliği değişmiş. Önceki yıllarda yüzde 80’i
kamuya ait iken, artış yüzde 70’i, 282 milyar dolarlık bölümü özel sektöre ait.
Özel sektörün borçlarının yaklaşık
yarısı, 144 milyar doları özel bankaların borcu. Kamu bankaları ise 28
milyar dolarlık dış borç yükü taşıyorlar. Diğer bir deyimle toplam borcun yüzde
43’ü bankacılık sektörüne ait.
Görünen
o ki; bankalar dışarıdan borç almış, tüketici kredisi, ticari kredi vermişler,
bizler de aldığımız borçlarla konut, otomobil almışız tüketim yapmışız.
Bu
borç yapısı FED ‘in faiz yükselteceği, piyasalarda uzun zamandır görünen döviz
bolluğunun sonuna yaklaştığımız bu günlerde, ekonominin önemli konularından
birisi olacaktır.
Büyüme dengeleri
dahil birçok konu üzerine dikkatle düşünülmesi ve yeni bir hikayenin yazılması
gereken günlerden geçiyoruz.
Ama
şimdiye kadar yeni hikaye yazabilen bir siyasetçi ekonomi yazarına veya
yazarlar topluluğuna da rastlayamadım. Umarım yazılmıştır da ben görmemişimdir.
Gördüklerim, okuduklarım yeni değil. Eski hikâyelerin, isim ve mekan
değiştirilerek yeniden yazılan kopyaları.
Bunlardan
istenen sonuç çıkmaz.
Son günlerde bir haber çıktı. Yurtdışında yaşayan vatandaşlarımız bedelli askerlik yapmak istediklerinde sanırım 8000 euro gibi bir para vermeleri gerekiyormuş. Şimdi bu miktar 1000 euro ya çekildi. Aslında bu durum devletimizin ne halde olduğununun, paraya ne kadar sıkıştığının açık ve net bir göstergesidir...
YanıtlaSilSaygı ve hürmetlerimle...