Seçimler tarihi bir dönemecin başlangıcı oldu. Seçmen tek
parti, tek adam yönetimine hayır dedi. Dedi demesine ama öyle bir sonuç çıktı
ki, yeni hükümeti kurmak bir yana ömrü bile tartışılır oldu.
Yeni hükümetin kurulmasında kilit “çözüm süreci”. Kimse ekonomiden, Suriye’de
yaşananlardan bahsetmiyor. Yunanistan, FED faiz kararı, İran nükleer anlaşması,
Ukrayna – Kırım, Irak’ın bölünmesi vb. konular şimdilik pek konuşulmuyor.
Emekliye ikramiye, asgari ücret, vergisiz mazot neredeyse unutuldu.
Sanki bu konularda her parti ayni şeyi düşünüyormuş, kolayca
uzlaşılabilirlermiş gibi bir ortam oluştu. Eğer böyle ise çok güzel. Öte yandan
sınırlarımızda yaşananlar konusunda partilerin ortak tavır alacaklarını
düşünüyorum. Düşünüyorum diyorum çünkü HDP’nin artık Türkiye partisi olacağı,
etnik temelli bir politika yapmayacağı söylemine inanmak istiyorum.
Ancak, Ankara’da siyasetten anlayan kime sorsanız ortak bir
kanaat var: Kurulacak hükümet en fazla
iki sene çalışabilirmiş. En geç 2017’de seçim varmış.
Gelin, ekonomi kısa vadeli geçici bir hükümeti kaldırabilir
mi bir bakalım.
Hatırlamakta yarar var. Ekonominin en kırılgan yanı dış
denge. Yüksek cari açık, dış borcun yapısı, rezervlerin düşüklüğü vs. Yavaşlayan
büyüme nedeniyle, gelirleri azalan KOBİ’lerin ve aşırı borçlu olan
vatandaşların borç geri ödeme sıkıntıları her geçen gün büyüyor. Bunlar kısa
vadeli sorunlar. Bir de işsizlik, sanayi yatırımlarındaki azalma, tarım,
tasarruf yetersizliği gibi çözüm bekleyen uzun vadeli, yapısal dertler var.
Hükümetin ilk ekonomik icraatı FED faiz kararını açıkladıktan
sonra alınması gereken önlemler olmalı. Mali disipline, sıcak paranın akılcı
yönetimine, finans sektöründeki bazı alanların yeniden düzenlenmesine
hazırlıklı olmak lazım.
Bahsettiğim önlemler,
bir yandan siyasi kararlılık diğer yandan derin bir teknik bilgi birikimi
gerektiriyor. Son yıllarda olduğu gibi, akşam torba kanun yazıp, sabah
TBMM’den geçirilebilecek konulardan değil. Yapılacak bir yanlış, işi düzeltelim
derken batağa saplanmanıza neden olabilir. Durduk yerde kriz çıkarılabilir.
Daha önemlisi, kararların
iki sene sonraki seçimler düşünülerek alınmaması lazım. Siyasi kararlılıktan
asıl kastım da bu. Koalisyon ortakları seçimleri düşünerek karar almaya
kalkarlarsa hem yetkin karar almada hem de kararların etkin uygulanmasında
büyük sorunlar çıkabilir.
Çözüm tabi ki var. Koalisyon ortakları Almanya örneğinde
olduğu gibi uzun bir protokol çalışması yapabilirler. Hemen hemen her konuyu
olabildiğince detaylı düzenlerler. Hatta mümkünse zamanlama çizelgesi bile
hazırlanabilir. Böylelikle, hem seçmen, hem bürokrasi hem de piyasalar önünü
görür. Ortam rahatlar. Yatırımcı, özellikle reel sektöre yatırım yapacak
olanlar, projelerini hayata geçirmeye başlarlar. Ekonominin önü açılır. Türkiye
sıcak paranın değil, yeni teknoloji getiren, istihdam yaratan ve ithalatı
azaltan doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının cenneti olur.
Büyümeyi refahı artıran böylesi bir ekonomik ortam hükümet
ortaklarını da rahatlatır. Dış politika konularında daha kalıcı, ülke
çıkarlarını esas alan seçeneklere yönelmelerine yardımcı olur. Daha da önemlisi erken seçimi gündemden
düşürür.
Dolayısıyla ilişkiler yerine ilkeleri öne çıkaran yeni bir
siyasi anlayışla tüm sorunların çözülmesi mümkündür. Yeter ki siyaset “kamudan zengin olmak için” değil ülkeye hizmet etmek
için yapılsın. Gerisi kolay.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder