1990’lı
yıllarda İsviçre’de Birleşmiş Milletler ’de (BM) görev yapıyordum. Birleşmiş
Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı’nın (UNCTAD) çalışma gruplarından
birisi “Denize Kıyısı Olmayan Ülkeler” grubuydu.
Bugün sayısı 31’e ulaşan, çoğu az gelişmiş ülkenin büyüme sorununa çare
aranıyordu.
Benim
bulunduğum yıllardaki bir toplantıda, yanlış hatırlamıyorsam OECD sekretaryası
çözüm yollarına ilişkin bir rapor hazırlamıştı. Rapor özetle, komşularınızla iyi geçinin, ticareti artırın, zenginleşin
mealinde bir içeriğe sahipti.
Toplantıda
söz alan dönemin Uganda Büyükelçisi, OECD Sekretaryasını diplomatik teamüllerin
dışına çıkarak, çok ağır eleştirdi. Sekretaryanın,
İsviçre ile Uganda’yı karıştırdığını söyledi. Kendi komşularının, Kenya,
Nijer, Çad gibi dünyanın en fakir ülkelerini olduğunu hatırlattı. Almanya,
Avusturya, İtalya ve Fransa’nın ortasında bir ülke olan İsviçre’nin yerine,
mümkün olsa da Uganda’yı taşısalar, kendilerinin de birkaç yıl içinde zengin
olabileceğini belirtti.
Büyükelçinin ne kadar
haklı olduğunu, son günlerdeki Türkiye deneyimlerinden bir kez daha anlıyorum.
Bizdeki
sorunlar önce Irak’la başladı. Bağdat merkezi yönetimi önemsenmedi K. Irak’tan yana tavır alındı. Ticaretimiz olumsuz
etkilendi. Ardından, Mısır ve Libya gibi bölgedeki en önemli ticari
partnerlerimizle aramız açıldı. Milyarlarca dolarlık zararımız var. Ardından Suriye geldi. Sorunların içine
balıklama dalındı. İsrail ile ilişkiler ise tam bir keşmekeş. Bir alanda var
öteki alanda yok gibi. İran’la
Irak’a asker gönderme ve Suriye meselesinden karşılıklı laf atmalar başladı. Yunanistan zaten eskiden beri çok iyi
ticari ilişkimiz olan ülke değil. Ermenistan
ile sınırlarımız kapalı. Gürcistan
üzerinden ticaret yapıyoruz. Ona da ticaret denirse.
Son
olarak Rusya ile yaşanan sorunlar
bunların üzerine tuz biber ekti. Antalya başta olmak üzere turizmciler, sebze
ihracatçıları, Laleli ve Aksaray’daki bavul ticaretçileri, nakliyeciler ve
hatta öğrenciler mağduriyet sırasına girdiler. Devletten yardım bekleyen
bekleyene.
Sınırlarımızı
göz önüne getirin. Bir tek Bulgaristan
ve Gürcistan ile sorunumuz yok. Onlarında ticaret yapacak gücü sıfıra yakın.
Anlayacağınız,
yaşanan siyasi gelişmelerden sonra
durumumuz Uganda’dan pek farklı değil. İhracat yapmak istesek bile
komşularımızın bizden mal alma istekleri ve/veya durumları yok.
Unutmadan,
olaya büyüme açısından bakınca, listeye bir de içeride yaşanan Güney
Doğu’daki hendek sorununu eklemek lazım. Son günlerde medyada yer alan
haberlere göre, bölgede yatırım yapan sanayiciler ve iş adamları sokağa çıkma
yasakları ve terör olayları nedeniyle hayatın durduğunu, ticaretin neredeyse
sıfırlandığından şikayet ediyorlar. Dolayısıyla bankalara borçlarını ödeyemez duruma
geldiklerini söylüyorlar.
Sözün
özü şu: 2015 yılında büyümeyi seçimlerden dolayı ıskaladık, yüzde 3’ün altında
gelecek.
Buna
karşılık, yaşanan olaylardan sonra, 2016
yılı için yüzde 4 büyüme beklentisi de bir temenni olarak kalır. Bu oranı
yakalayabilmek için ihracattan umut yok. Reel sektörde borçlarını ödeme
derdinde.
Büyüyemeye ivme
kazandıracak bir tek kamu sektörü kalıyor. Daha çok harcama yaparsa ekonomi
büyüme hızını çoğaltabilir. Vergiler arıtılmazsa bütçe açık verirmiş.
Ama açık demek borç
demek. Büyüme için seçenek bu olursa faiz lobisi yaşadı.
Önemli
mi, olsun ne olacak?
Mühim
olan referandum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder