KİT etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
KİT etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Şubat 2019

Ocak ayı bütçe dengesi üzerine birkaç not

Ocak ayı bütçesi ve hazine nakit dengesi üzerindeki gözlemlerimi, özetleyerek paylaşacağım.
İlke olarak bir aylık verilere bakarak, genel bütçe dengesi üzerinde yorum yapmak pek doğru olmaz. Ancak, 2019’un ilk ayı seçim dönemine denk geldiği için çok dikkat çekiyor.
Bütçe dengesibu yıl, geçen yıla oranla daha iyi performans gösterdi ve ilk ayda 5,1 milyar lira fazla verdi.
Gelir tarafında en çok konuşulan konu T.C. Merkez Bankası’nın temettü gelirleri. Normalde Nisan ayında gelmesi gereken 34 milyar lira, Banka’nın genel kurulu öne çekilerek ocak ayında Hazine’nin hesaplarına girdi. Bu para olmasaymış bu kadar harcama yapmanın olanağı yokmuş. Kasadaki para yetmezmiş.
Öte yandan gelirlerin kendi içindeki dengeler öylesine değişmiş ki, en büyük payı, geçen yıl kurumlar vergisi oluştururken, bu yıl “kamu bankaları (TCMB) transferleri” birinciliği almış. Böylelikle, Merkez Bankası genişlemeci maliye politikasına yardımcı olmuş.
Bu arada KDV ve ÖTV tahsilatları beklendiği gibi düşük gelmiş.
Gelirler artınca, hemen harcamalarayol verilmiş. Geçen yılla karşılaştırınca en fazla artış personel, hanehalkına yardımlar, yatırımlar ve KİT’lere verilen sermaye yardımları kalemlerinde.

22 Ekim 2018

2019 Bütçe Kanunu Tasarısı üzerine birkaç not


2019 yılı Bütçe Kanunu Tasarısı TBMM’ye sunuldu.

Uzun teknik değerlendirmeler yerine, kısa notlarla, öne çıkan konuları bilginize sunacağım.

Harcamalarla başlayayım.

  • Artık sıradanlaşan ödenek üstü harcama 2018 yılında da devam etmiş. Faiz dışı harcamalarda 54,3 milyar lira, faiz harcamalarında ise 4,7 milyar lira olmak üzere toplam 59 milyar lira yetki aşımı yapılmış. Artık TBMM’nin “bütçe hakkı” sizlere ömür.
  • Genel olarak 2018 yılsonu tahmini bütçesi ile 2019 bütçesindeki faiz dışı harcamalar arasındaki artış oldukça muhafazakâr (%13).
  • 2019 yılında en önemli tasarruf kalemi bütçe yatırım harcamaları. Bu yılın yatırımlarından 14,3 milyar lira daha az yatırım yapılacak.
  • Hane halkına, belediyelere, KİT’lere transferleri içeren cari transferler kaleminde önemli artışlar öngörülmüş. Detaylar henüz belli olmadığı için kalemler hakkında görüş belirtmek imkânsız.

Gelirlere gelince;

17 Temmuz 2018

KİT görev zararının adı “Görevlendirme” olarak değiştirildi

“Görev zararı” kavramını KİT sistemi ve kamu finansmanı ile ilgilenenler bilirler. 
Özünde bir ticari işletme olan KİT’lere hükümet, uygun gördüğünde, zarar etme görevi verebilir. Örneğin, Toprak Mahsulleri Ofisi’ne (TMO), “buğdayı çiftçiden 100 liraya al ama zahireciye/değirmenciye 90 liradan sat. Aradaki zararı sana merkezi bütçeden ödeyeceğim.” diyebilir. Böylelikle yeteri kadar gelir sağladığı çiftçiyi üretimden uzaklaştırmamış, buğday üretiminde devamlılığı sağlamış olur. Yanı sıra, tüketiciye de pahalı ekmek yedirmemeye çalışır. 
Bu eski bir uygulamadır. Sadece reel sektörde faaliyet gösteren KİT’ler değil, kamu sermayeli bankalar da zarar etmekle görevlendirilirler. TC Ziraat Bankası çitçiye, Halkbank esnafa verdiği kredilere normalden düşük faiz uygular. Oluşan zararı Hazine’den talep eder.
Aradan epeyi zaman geçti. Unutulmuştur. Hatırlamakta yarar var. Kamu bankalarının,1991-94 arasında biriken görev zararı alacakları 10 milyar $’dı. Bütçe açığını büyütür diye zamanında ödenmeyen görev zararı borçları, 1994 Krizinin ardından uygulanan 5 Nisan Kararları ile bu borçlar 1995’te 3,7 milyar $’a kadar düşürüldü. Ama popülist siyasetçiler alışkanlıklarından vaz geçmedikleri için, 2000 yılı sonu itibariyle kamu bankalarının Hazine’den alacaklı oldukları görev zararı miktarı 24 milyar $’a ulaşmıştı.

24 Nisan 2018

Seçimlerden sonra bir ekonomik program uygulanır mı? (Siyasetçilere Öneriler 2)


Siyaset bir günde değişiyor. Tam konuyu anlamaya çabalarken birden bir haber geliyor ve her şey tam tersine dönüveriyor. Sonra dönüp piyasalarda ne oluyor diye merak ediliyor? Neler olduğunu biz anlayamazken, yabancı sıcak para yatırımcısının anlamasını beklemek saçmalık olmaz mı?

Neyse biz gelelim baskın seçim kararının neden alındığına. Sayın Devlet Bahçeli’nin konuşmasından benim anladığım, diğer nedenlerin yanı sıra, ekonomideki dengelerin 2019’a kadar sürdürülemeyeceği. Benzeri görüşü Sayın Mehmet Şimşek’te belirtmişti. Muhalefet zaten ekonomide sorunların derinleştiğini söylüyor.

Demek ki hemen hemen tüm partiler ekonominin kapsamlı bir bakıma alınması gerektiği konusunda hem fikir. Sadece nasıl olacağı ve nelere öncelik verileceği konusunda farklı yaklaşımlar var.

Piyasa oyuncularının bazıları da seçimden sonra önemli kararlar alınacağı yönünde ciddi bir beklentiye girmiş görünüyorlar.

O zaman duruma bir bakalım.


27 Şubat 2018

Şeker fabrikaları özelleştirilemez

Baştan belirtmemde yarar var. Ben kapitalist bir ekonomide, özelleştirmeye kategorik olarak karşı değilim. Ekonomide asıl olan işletmenin mülkiyeti değil, ekonomiye katkısıdır. Eğer işletmenin özel bir durumu yoksa, mülkiyeti kimde olursa olsun ekonomiye katkı sağlamalıdır, yük olmamalıdır. Dolayısıyla, ülke ekonomisi için özelliği olan kapatılamayan bir işletme yük oluyorsa, mülkiyet kamuda veya özelde olsun, devlet müdahale etmeli ve işletmeyi ekonomiye kazandırmalıdır. Örneğin mevduat sahiplerini mağdur etmemek için banka kurtarmayı kabul edebiliyorsanız, kötü yönetilen bir KİT’in yeniden yapılandırılmasına, ekonomiye kazandırılmasına, kategorik olarak karşı çıkmamak gerekir.

Ekonomiye yük olmamak, mutlaka kar etmek anlamına gelmez. Sağladığı dışsallıklar nedeniyle kar etmeyen işletmenin bulunduğu çevreye tartışmasız sosyal katkıları olabilir.

Kısacası, Türkiye’de bugüne kadar yapılanlara bakıp ve işletmenin ekonomiye kazandırılmasından çok birilerine para kazandırmaya yönelik uygulamaları örnek alıp her şeyi baştan ret etmek yanlıştır.

Ancak şeker fabrikalarının özelleştirilmesini tüm bu yaklaşımın dışında tutmak gerek. Kapitalist bir ekonomide temel amaç kar olduğundan, tarımsal kamu iktisadi teşebbüsleri (KİT) özelleştirilemez.

23 Ocak 2018

Bir KÖİ projesi örneği: Zafer Havaalanı

Birkaç gün önce Kamu Özel Sektör İşbirliği (KÖİ) projelerini uzun bir yazıyla ele almıştım. (http://www.hakanozyildiz.com/2018/01/kamu-ozel-isbilirligi-projelerine-bu.html) Bol kepçe verilen kamu garantilerinden bahsederek, “Bu kadar garanti verildikten sonra, yatırımları devlet kendi yapsa daha iyi olmaz mı?” demiştim.
Ülkesini çok seven bir okurum, yazı hakkında sorular sorduktan sonra, örnek bir KÖİ projesi hakkında sınırlı bilgiler verdi. Ben de sizlerle paylaşıyorum. Okuduktan sonra, yukarıdaki önerimin doğruluğu hakkında kararı siz verin.
Zafer Havaalanı Kütahya, Afyonkarahisar ve Uşak illerine hizmet veriyor. Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğü (DHMİ) 2010 yılında yap-işlet-devret (YİD) modeliyle ihaleye çıkıyor. İhaleye tek teklif geliyor.
Projenin yatırım maliyeti 50 milyon Euro. Yolcu kapasitesi ise yılda 2 milyon kişi. Şirket havaalanını 30 yıl işletecek, ardından DHMİ’ye devredecek.

29 Kasım 2017

Buna özelleştirme denmez

Gazete Habertürk’teki habere göre; “Bereket Enerji kontrolünde bulunan, sırasıyla 2,6 ve 1,5 milyon abonenin elektrik dağıtımını yapan Gediz Elektrik ve Aydem Elektrik’in 650 milyon TL’yi bulan borç krizi” derinleşiyormuş. Şirket Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahhüt AŞ’ye olan borçlarını ödeyemiyormuş. Gazeteye göre sıkıntının nedeni, özelleştirmenin dolar üzerinden yapılması. O günlerde dolar 1,80 TL imiş. Oysa bugün 3,95 TL civarında.

Türkiye özelleştirme meselesini 1980’lerden bu yana tartışıyor. Kökten yanlış diyenler olduğu gibi savunanlar da var. Tartışmacıların çoğunluğu konuya “mülkiyet” açısında yaklaşıyor. Kamuda olsun diyenler karşı çıkıyorlar. Hayır, her şey piyasada, özel mülkiyette olsun diyenler de, nasıl olursa olsun özelleştirme olsun diyorlar.

Bana göre önemli olan işletmenin mülkiyetinin kimde olduğu değil, iyi yönetilmesi ve ekonomiye olan katkı sağlaması, yük olmaması. Bunun için öncelikle, kendinden çok, işletmenin içinde faaliyet gösterdiği sektörün durumu önemli. Elektrik dağıtım işinde olduğu gibi “doğal tekel” söz konusu ise, devlet o sektörü mutlaka tüketici lehine düzenlemeli ve denetlemeli. İster kamu ister özel olsun şirketin tekel şartlarından yararlanarak, maliyetlerinin tamamını tüketiciye yansıtmasının ve aşırı kâr etmesinin önüne geçmeli.

9 Ağustos 2017

Adını gizleyen KİT

Kurumlar vergisi rekortmenleri listesi açıklanınca şaşırdım. Liste birincisi adının yayınlanmasını istememişti. Yıllardır adının açıklanmamasını isteyen gelir vergisi rekortmenlerine alışmıştık. Ama bir kurum neden ülkesine, insanına karşı şerefle yerine getirdiği bir görevin kamuoyunda bilinmesini istemez diye düşündüm.
Bu sabah gazeteleri okurken şaşkınlığım kızgınlığa dönüştü.
HaberTürk’ten Rahim Ak ve Hürriyet’ten Sefer Levent, 2016 yılı kurumlar vergisi rekortmeninin BOTAŞ olduğunu yazmışlar. Bilançolardan alınan sayılarla güzel analizler yapmışlar. İkisini de kutluyorum.
Ben vergi uzmanı değilim. Dolayısıyla bilanço rakamlarına çok girmeyeceğim. Arzu edenlere yukarıdaki haberleri okumasını öneririm.
Ama geçmişe ait bir bilgiyi paylaşmadan geçmeyeyim. Özelleştirme öncesinde TEKEL sık sık vergi rekortmeni olurdu. Tütün ihracatından yüksek döviz geliri elde edilmesi amacıyla tütün fiyatları yüksek belirlenirdi. TEKEL, çok tütün alır, içeride sigara ve alkollü içecek üretir satar ve tütün ihraç ederdi. Adı üstünde tek üretici ve satıcıydı. Bu sayede vergi rekortmeni olurdu. Ama genellikle çiftçiye yapılan destekleme ödemeleri nedeniyle nakit sıkıntısı çektiği için vergilerini zamanında ödemezdi. Görev zararı alacaklarıyla mahsup edilmesi için hükümetlere baskı yapmaya çalışırdı.
Bunların geçmişte kaldığını düşünüyordum. Ama karşımıza yeni bir KİT çıktı.

20 Haziran 2016

Bütçedeki ve kamu borçlarındaki ilginç gelişmeler

Bazı okurlarım “Bütçe dengeleri harika. Yeter artık, yok bütçe açığı, yok bütçe dışı işlemler gibi konuları daha fazla yazma.” diyorlar.

İnanın bana ben de yazmak istemiyorum. Ama televizyonlara, gazetelere bakıyorum. Ekonomi programlarında bütçe dışı işlemler, kamu dengeleri benzeri konular yerine artık futbol konuşuluyor. Gazetelerde ise Türk milli takımında dağıtılan primlerin TL değil Euro olduğu yazılıyor.  

Bütçe deyince sadece açık rakamına bakılıp geçiştiriliyor. Kamu borç stokuna kimse geniş açıdan bakmıyor. Bütçe dışına, halı altına atılan işlemlerden kimse söz etmiyor.
Gelin önce beş aylık bütçeye bakalım.

15 Mayıs 2016

21. YY için planlama seminerleri: Enerjide ne yapmalı nasıl yapmalı?

Prof. Dr. Bilsay Kuruç’un bitmek tükenmek bilmeyen enerjisiyle ve liderliğiyle, 2011 yılından bu yana yapılan 21. Yüzyıl İçin Planlama Seminerlerinin sonuncusunu, 12-13 Mayıs’ta, bilim ve irfan ocağı Mekteb-i Mülkiye’de yaptık.

Konu başlığı enerjide ne yapmalıydı. Seçkin ve içeriği dolu sunumlar ve tartışmalar yapıldı.

Ben kendi adıma çok şey öğrendim.

Bunları uzun uzun anlatmak zor. Bu nedenle kısaltıp, başlıklar halinde bilginize sunacağım.

5 Mayıs 2016

Vergi alma teşvik ver

Hiç unutmam.

Krizden hemen önce, Ocak 2001 tarihinde Hazine Müsteşar Yardımcılığına atanmıştım. Bilindiği gibi müsteşar yardımcılarının bir görevi de kendilerine bağlı genel müdürlüklerin yönetiminde müsteşara yardımcı olmaktır. İlk atandığımda, o yıllarda Hazine çatısı altında olan, Teşvik Uygulama ile Yabancı Sermaye Genel Müdürlükleri de bana bağlanmıştı.

Oldukça heyecanlıydım. Daha önceki kamu görevlerim sırasında kamu finansmanı, KİT, kambiyo, bankacılık gibi konularla uğraşmıştım. İlk defa reel sektöre ilişkin bir alanda çalışacaktım.

Hemen ilgili birimlerden brifingler almaya başladım. Uzman arkadaşlarımla işin detaylarını tartışıyordum. Daha doğrusu işi öğrenmeye çalışıyordum. Konularında Türkiye’nin en yetişmiş insanlarından çok şey öğrenmeye başlamıştım.

2 Mayıs 2016

KİT’lerden elde edilen vergi dışı gelirlerin yapısı

Bütçenin önemli gelir kaynaklarından birisi de KİT’ler, kamu bankaları ve TC Merkez Bankası’ndan elde edilen vergi dışı gelirlerdir.

Vergi dışı gelirlerin yapısını bilmek, bütçe gelirlerinin sürekliliğini anlayabilmek açısından önemlidir. Eğer bu kaynaklarda oynaklık ve/veya dönemsellik varsa, bütçe açığını büyütmemek için vergi gelirlerini ayarlamak gerekebilir. Ancak vergi gelirleri ayarlanamıyorsa, doğal sonuç yaşanacak, bütçe açığını kapatmak için daha fazla borçlanmak gerekecek.

Aşağıdaki grafikte 2005-15 yılları arası dönemi kapsayan veriler yer alıyor.

20 Nisan 2016

Kamu neden bu kadar mevduat tutuyor?

Hazine Müsteşarlığı, kamu kurum ve kuruluşlarının kamu bankalarında tuttukları mevduat ile satın aldıkları kamu borçlanma kâğıtları bilgilerini aylık olarak yayımlıyor.

Aşağıdaki tabloda da yer alan verilerden öğrendiğimiz kadarıyla kamu kuruluşları Mart 2016 itibariyle 83 milyar lira kadar mevduat, 109 milyar lira kadar menkul kıymete sahipler.

Kaynak: Hazine Müsteşarlığı

Görüldüğü gibi en çok mevduat mahalli idarelere (belediyeler ve il özel idareleri) ait. Sonra KİT’ler (kamu işletmeleri) geliyor. Ardından fonlar üçüncü sırada yer alıyor.

16 Şubat 2016

Kamu-Özel İşbirliği; 345 milyar liralık koşullu yükümlülük

Dilimde tüy bitti. Yazıp duruyorum: “Mali disiplin denince sadece bütçe rakamlarına bakmayın.”

Örneğin Kalkınma Bakanlığı rakamlarına göre, bu yıl toplam kamu yatırımları 95 milyar lira olacak. Bunun 51 milyar lirası merkezi bütçe, kalanı KİT’ler, belediyeler ve diğer kamu kurumları tarafından yapılacak.

Bu açıdan baktığınız zaman bütçede sorun yokmuş gibi görünüyor.

Ama gelin Kalkınma Bakanlığı’nın yayımladığı başka bir rapora bakalım. Raporun başlığı “Dünyada ve Türkiye’de Kamu-Özel İşbirliği Uygulamalarına İlişkin Gelişmeler 2015”. Güzel, derli toplu bir özet.

23 Aralık 2015

Gerçek yapısal reformlar 4: Performansa dayalı KİT sistemi

Cumhuriyetin kurucu kadrolarına öncelikli ekonomik hedeflerini sorsanız, sanırım, “sanayileşme” derlerdi. Sanayileşmek için gerekli olan sermaye, teknoloji ve yetişmiş emeğin olmadığı ortamda, ellerinden geldiğince içten, dürüst, fedakârca bir kalkınma mücadelesi verdikleri kesin.

Gerek o yıllarda gerek 1950 sonrası Demokrat Parti (DP) döneminde, KİT’ler sanayileşme ve sanayiye ara mal üretiminde hayati önemde rol oynadılar. Bugün gittikçe önemini yitiren sanayi sektörü varlığını, büyük oranda, KİT sistemine borçludur.

Bununla beraber, özellikle 1950 sonrası döneme bakınca, “her mahallede bir milyoner yaratmak” şiarıyla iktidar olan DP ve sonrasındakiler, kamu eliyle zengin yaratmak için, diğer kamu kaynakları gibi KİT sistemini de sonuna kadar istismar ettiler.

1980 ‘e kadar, dışa kapalı ekonomide böylesi bir yapıyı sürdürmek kolaydı. Ama 24 Ocak kararlarıyla gümrük duvarları kaldırılınca, dış rekabete dayanamayan KİT’ler birer birer dökülmeye, kamuya yük olmaya başladılar.

Çözüm hemen bulundu. Özelleştirme.