Başlığa bakıp, teorisyenlerin asırlardır uğraştıkları sorunu
çözdüğümü sanmayın. 2009 Küresel Krizinden sonra gelinen noktaya dikkatinizi
çekmek istiyorum.
Japon Merkez Bankası
politika faizini eskiye indirdi. Yani bankalara “Paranızı bana getirirseniz
sizden faiz alırım. Gidin şirketlere, hanehalkına kredi dağıtın, siz faiz alın.
Onlar da harcama yapsınlar, talep artsın, ekonomi canlansın” dedi.
Birde, reel,
enflasyondan arındırılmış faizi, negatif olan ekonomiler var. Amerika ve
Avrupa başta olmak üzere büyük merkez bankaları ekonomiye can suyu vermek
adına, reel faizi eksiye çektiler.
İş öyle bir yere geldi ki, bir araştırmaya göre bugün dünyada 5 trilyon dolarlık tahvilin
getirisi negatif. Yatırımcılar zarar ediyor.
Yanı sıra, bol kepçe dağıtılan ucuz krediler, ekonomiler
yeteri kadar büyüyemediği için, geri ödenemiyor. New York Times’a göre, Çin’de 6 trilyon dolar, Avrupa’da bir trilyon
dolar tahsili gecikmiş alacak var. Çin 12 trilyon dolarlık bir ekonomi
olduğuna göre, milli gelirin yarısı kadar bir batık kredi miktarından
bahsediliyor. Rakam kesinse, batıkları temizlemenin imkanı yok.
Kısacası, sorunlu menkul kıymetler ve kredileri bir araya
getirdiğinizde kimse finansal sektördeki gerçekleri görmek istemiyor. Bazı web siteleri, trilyonlarca dolarlık
aktifleri yöneten finansal işletmelerin batık olduğunu iddia ediyor.
Buraya gelinmesinin nedeni ne?
Her ülkenin derdi aynı. Talebi canlandırmak. Talep yaratmak.
Peki nasıl? İç dengeler mi yoksa dışarıdan gelecek katkılar
mı etken olacak? Asırlardır tartışılan konu da bu.
Klasik iktisatçılar
bu işi piyasa halleder, karışmayın dediler. Olmadı, 1929 Büyük Buhranı yaşandı.
O yıllarda yaşayan Keynes’e
göre, devletin müdahalesi olmadan olmaz. Kamu vergi azaltmalı, şirketlere,
insanlara bütçeden transfer yapmalı. Böylelikle onların harcanabilir gelirleri
artar, harcamaları çoğalır, ekonomi büyür.
Sol iktisatçılar
konuya biraz daha farklı bir açıdan baktılar. Onlara göre iç pazardaki kar ve
rekabet baskısı, şirketleri dışarıya yönlendirdi. Zaman içinde dış pazarlarda yüksek
karlar elde edebilen işletmeler, rakiplerini yok ettiler ve böylelikle tekelleştiler.
Sol, buna dayanarak emperyalizm
tahlilleri yaptı. Dünya dengelerini anlamaya, sorunlarına çözüm önermeye çalıştı.
Son krize kadar borçla, harçla işi götürebilen ekonomilerde,
artık çözümsüzlük ve moral bozukluğu rüzgarları esmeye başladı.
Görüldüğü gibi, küreselleşen
dünyada sadece faiz düşürüp iç talebi canlandırarak, istenen büyümeyi yakalamak
zorlaştı. Çünkü sonunda şirketlere ve insanlara önerilen şey yeni borç.
Onlar zaten borç batağındalar.
Yeni borç istemiyorlar. Gelirlerinin artmasını istiyorlar.
Diğer bir deyimle, kalıcı çözüm önce işsizlik azalmasından, sonra çalışanların
gelirlerinin yükseltilmesinden geçiyor. Bunun
için öncelikle bankaların finansal piyasalara akıttıkları kaynakları sanayiye
ve üretime yönlendirmeleri için radikal önlemler almak gerekiyor.
Sadece düşük faiz bu yönlendirme için yeterli değil. Dünyada yeni bir ortak vergi ve sıcak para
kontrol sistemi olmadıkça bu zor. Dahası borsalara, türev ürünlere yeni finansal
düzenlemeler getirmek lazım.
Sermayenin bir ülkeden diğerine kaçışını kolaylaştıran
farklı vergi uygulamalarını
kaldırmak, şimdilik sadece kitaplarda, makalelerde.
Sıcak paranın akıllı
kontrolü konusu IMF ve Dünya Bankası’nın bile gündemine girdi. Buna
karşılık sorunlu ülkeler uygulama konusunda henüz çok atak değil.
Türev finansal
araçlar için bazı denemeler yapılıyor. Katı kurallar, düzenlemeler
getiriliyor. Ama uygulama için yıllar sonrasına gün veriliyor. Halbuki
ekonomide sorunlar bugün yaşanıyor.
Anlayacağınız, etkin küresel ortak önlemler alınmazsa, kapitalizm, finansal krizden tam olarak
çıkamadan bir üretim krizine doğru gidiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder